- 28 Şubat 2007
- 842
- 7
- 55
Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyor…
Ben ağlıyorum.
Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyor…
Yağmurun sesiyle ağlıyorum…
Odamdayım…
25 yaşımı tamamladığım baba evindeyim…
Misafirim artık!
Bu evde misafirim…
Sayılı günlerim kaldı kalıcı yuvama uçmama…
Misafir gözüyle görüyor ev halkı beni birkaç aydır…
Annem kristal gözyaşlarını saklıyor benden
Usul usul ağlıyor zaman zaman
Babamın yüzü gülse de, ben görüyorum gözlerindeki kederi…
Misafirim artık odamda…
Eşyalar yavaş yavaş kutulara yerleşiyor,odamsa misafir odası olma telaşında…Badana yapılacak birkaç kanepe yerleşecek köşeyi ikiye ayıran cam kenarlarına…
Selim’le geldiğinizde bu odada kalırsınız diyor annem…
Bu odada kalacakmışız biz!Misafir odasında…
Az önce geçirdim sevdiğimi…
Mutluluk olsa da gözlerimizde;birazcıkta hüzün ele veriyordu kendini…
Nasıl geçti yıllar?
Göz açıp kapayana dek geçip gidiverdi…
Nelere şahit oldu evin kıyı bölümündeki bana ayrılmış bu mekan…
Ne mutluluklara, ne hüzünlere, ne acılara…
Küçük dünyam dedim hep odama…
Acılarımı da mutluluklarımı da en derinden yaşadığım yıllarda…
Neleri sığdırdım içine…
İşte şu ahşap sandık, el emeğim! nasılda hevesle yapmıştım. Bittiğinde kucağıma alıp bakın ben yaptım benim eserim diyerek göstermiştim ev halkına…
Gar dolabımda asılı olan giyim etiketleri nasılda hoşuma giderdi onları gelişigüzel iliştirivermek oracığa…
Duvardaki bordürler…
Bahara aşık ben!az mı aramıştım çarşıda bahar rengi olmalı baktıkça mutlu olmalıyım diyerek…
Ablam ve yengemin de yardımıyla tam bir günümüzü almıştı düzene sokmak!
Duvarımdaki papatya tacım kuruyup şekli bozulsa da mutlu ediyor beni her bakışımda…
Duvarlarım…
Acılarımla yumrukladığım duvarlarım…
Dibe vurmayı severdim ölümüne kanamayı acı çekmeyi…
Kimseye sezdirmeden kimseyi üzmeden…
İçip içip dağıttığım nefret edip kahrettiğim ayıldığımda başımdaki ince sızıdan öteye hiçbir şeyin kalmadığı ‘yine güzeliz!’dediğim toyluk yıllarımda…
Şu an sırt yanımda kalan aynam…
Göz yaşlarımın bana ne kadar yakıştığını orda görmedim mi ben!
İlk karın toprağa düştüğünü bu odada kutlamadım mı!
Baharın benim tüm hastalıklarıma çare olduğunu yine küçük dünyamda keşfetmedim mi?…
İlk yeğenimi kucağıma verdiklerinde bu yatağa boylu boyunca uzanıp günlüğüme not düşmedim mi ‘hoş geldin bebek…pabucumu dama attın!’diyerek…13 yaşındaydım o zamanlar…evden ayrılmama 12 kala…
Mutluluk sarhoşu da oldum…
Hüzün ayyaşı da…
Sevdim…sevildim…
Kanadım kanattım…
Ama ben hiç bu kadar aşık olmadım…
Hiç kimseyi ölümüne sevmedim..
Seni terk ettirecek hiç kimse çıkmadı ki karşıma…
Ama onu sende tanıdın!
Ve tanık oldun mutluluğuma…
Odam halen gideceğimi idrak edemiyor…
5 parmağımı geçmeyecek sayıda gün kaldı benim taşınmama…
Bibloların kaldırılışına,kışlıklarımın yazlıklarımın kutulanmasına,dolaplarımın boşalmasına halen anlam veremiyor ne zamanki taşıma aracı kapının önüne gelecek bu oda tamamen boşalacak işte o an ıssız kalacak…
Ağlayacağım…
Odamın ağladığını hissedeceğim…
Gidiyorum ben…
Başka yuvanın dişi kuşu olmaya …
Yeni düzen…iki kişilik kocaman bir yatak…
Mutlu muyum?
Çok…
Ama birazda hüzün var içimde…
“Baba evini özleyecek misin?” dedim bu gece sevdiğime…
“Ben seni istediğimiz gün idrak ettim o evden ayrılacağımı” dedi…
“Sen” dedi gözlerini süzerek…
Düşündüm…
İçimde kopan fırtınalara kulak asmadan “bu odanın aynısından evimize de yaparsan özlemem” dedim!ve gözlerimi kaçırarak gülümsedim…
“Yaparız tabii” dedi…
“Hatta şu lambayı da dedim onu da götürelim”…
Sonrasında uzun bir sessizlik…
Çok özliycem ben burayı…
Burada gülmeyi…
Burada aylamayı…
Buraya sığınmayı…
Hatta burada saklı içilen sigaraları bile…
Misafirlerimi burada ağırlamayı…
Sır kutusu odamı…
Gidiyorum ben…
Düzenini kendimizin belirlediği kocaman bir eve…
Orada ben yokum…
Biz varız…
Artık iki kişi için yaşayacağım…
Yemekler yapacağım…misafirlerimi salonumda ağırlayacağım…
Çay demleyip balkonumuza çıkacağız…
Ama hanımeli kokusu olmayacak…
Annem saksılara naneler ekti!
Burayı aratmasın diye…
Taç yapraklı çiçekler hazırladı üzerlerine kurdele bağladı…
Ve çeyizindeki tablolardan ayırdı bana…
El emeği işlemelerinden…
Evlendiklerinde aldıkları antika radyoyu bana veriyor sen çok seversin eskileri diye…
Dilinde yine türküler…
Bana öğrettiği melodiler…
İçim acıyor…
Belli etmesem de koyuyor bana gidişim…
Gelin oluyorum ben hem ağlarım hem giderim gibisinden…
Bir çok danteller,oyalanmış havlular…
Krinkıllar,taftalar…
Kutu kutu eşyalar…
Üzerine düşülen notlar…
Kırılacak eşyalar,salon eşyaları,mutfak gereçleri…
Hazırlanmayı bekleyen kınalar…
Davetli listesi..
Anne yemeklerinin yazılacağı kocaman bir ajanda…
Bende senin gibi gibi olucam anne…
Evimin annesi olmaya gidiyorum…
Gitmeme az kaldı!
Her şeyi özliycem………..
Hoşça kal odam…
Hoşça kal baba evim….
Gönül SEVİNÇ
Ben ağlıyorum.
Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyor…
Yağmurun sesiyle ağlıyorum…
Odamdayım…
25 yaşımı tamamladığım baba evindeyim…
Misafirim artık!
Bu evde misafirim…
Sayılı günlerim kaldı kalıcı yuvama uçmama…
Misafir gözüyle görüyor ev halkı beni birkaç aydır…
Annem kristal gözyaşlarını saklıyor benden
Usul usul ağlıyor zaman zaman
Babamın yüzü gülse de, ben görüyorum gözlerindeki kederi…
Misafirim artık odamda…
Eşyalar yavaş yavaş kutulara yerleşiyor,odamsa misafir odası olma telaşında…Badana yapılacak birkaç kanepe yerleşecek köşeyi ikiye ayıran cam kenarlarına…
Selim’le geldiğinizde bu odada kalırsınız diyor annem…
Bu odada kalacakmışız biz!Misafir odasında…
Az önce geçirdim sevdiğimi…
Mutluluk olsa da gözlerimizde;birazcıkta hüzün ele veriyordu kendini…
Nasıl geçti yıllar?
Göz açıp kapayana dek geçip gidiverdi…
Nelere şahit oldu evin kıyı bölümündeki bana ayrılmış bu mekan…
Ne mutluluklara, ne hüzünlere, ne acılara…
Küçük dünyam dedim hep odama…
Acılarımı da mutluluklarımı da en derinden yaşadığım yıllarda…
Neleri sığdırdım içine…
İşte şu ahşap sandık, el emeğim! nasılda hevesle yapmıştım. Bittiğinde kucağıma alıp bakın ben yaptım benim eserim diyerek göstermiştim ev halkına…
Gar dolabımda asılı olan giyim etiketleri nasılda hoşuma giderdi onları gelişigüzel iliştirivermek oracığa…
Duvardaki bordürler…
Bahara aşık ben!az mı aramıştım çarşıda bahar rengi olmalı baktıkça mutlu olmalıyım diyerek…
Ablam ve yengemin de yardımıyla tam bir günümüzü almıştı düzene sokmak!
Duvarımdaki papatya tacım kuruyup şekli bozulsa da mutlu ediyor beni her bakışımda…
Duvarlarım…
Acılarımla yumrukladığım duvarlarım…
Dibe vurmayı severdim ölümüne kanamayı acı çekmeyi…
Kimseye sezdirmeden kimseyi üzmeden…
İçip içip dağıttığım nefret edip kahrettiğim ayıldığımda başımdaki ince sızıdan öteye hiçbir şeyin kalmadığı ‘yine güzeliz!’dediğim toyluk yıllarımda…
Şu an sırt yanımda kalan aynam…
Göz yaşlarımın bana ne kadar yakıştığını orda görmedim mi ben!
İlk karın toprağa düştüğünü bu odada kutlamadım mı!
Baharın benim tüm hastalıklarıma çare olduğunu yine küçük dünyamda keşfetmedim mi?…
İlk yeğenimi kucağıma verdiklerinde bu yatağa boylu boyunca uzanıp günlüğüme not düşmedim mi ‘hoş geldin bebek…pabucumu dama attın!’diyerek…13 yaşındaydım o zamanlar…evden ayrılmama 12 kala…
Mutluluk sarhoşu da oldum…
Hüzün ayyaşı da…
Sevdim…sevildim…
Kanadım kanattım…
Ama ben hiç bu kadar aşık olmadım…
Hiç kimseyi ölümüne sevmedim..
Seni terk ettirecek hiç kimse çıkmadı ki karşıma…
Ama onu sende tanıdın!
Ve tanık oldun mutluluğuma…
Odam halen gideceğimi idrak edemiyor…
5 parmağımı geçmeyecek sayıda gün kaldı benim taşınmama…
Bibloların kaldırılışına,kışlıklarımın yazlıklarımın kutulanmasına,dolaplarımın boşalmasına halen anlam veremiyor ne zamanki taşıma aracı kapının önüne gelecek bu oda tamamen boşalacak işte o an ıssız kalacak…
Ağlayacağım…
Odamın ağladığını hissedeceğim…
Gidiyorum ben…
Başka yuvanın dişi kuşu olmaya …
Yeni düzen…iki kişilik kocaman bir yatak…
Mutlu muyum?
Çok…
Ama birazda hüzün var içimde…
“Baba evini özleyecek misin?” dedim bu gece sevdiğime…
“Ben seni istediğimiz gün idrak ettim o evden ayrılacağımı” dedi…
“Sen” dedi gözlerini süzerek…
Düşündüm…
İçimde kopan fırtınalara kulak asmadan “bu odanın aynısından evimize de yaparsan özlemem” dedim!ve gözlerimi kaçırarak gülümsedim…
“Yaparız tabii” dedi…
“Hatta şu lambayı da dedim onu da götürelim”…
Sonrasında uzun bir sessizlik…
Çok özliycem ben burayı…
Burada gülmeyi…
Burada aylamayı…
Buraya sığınmayı…
Hatta burada saklı içilen sigaraları bile…
Misafirlerimi burada ağırlamayı…
Sır kutusu odamı…
Gidiyorum ben…
Düzenini kendimizin belirlediği kocaman bir eve…
Orada ben yokum…
Biz varız…
Artık iki kişi için yaşayacağım…
Yemekler yapacağım…misafirlerimi salonumda ağırlayacağım…
Çay demleyip balkonumuza çıkacağız…
Ama hanımeli kokusu olmayacak…
Annem saksılara naneler ekti!
Burayı aratmasın diye…
Taç yapraklı çiçekler hazırladı üzerlerine kurdele bağladı…
Ve çeyizindeki tablolardan ayırdı bana…
El emeği işlemelerinden…
Evlendiklerinde aldıkları antika radyoyu bana veriyor sen çok seversin eskileri diye…
Dilinde yine türküler…
Bana öğrettiği melodiler…
İçim acıyor…
Belli etmesem de koyuyor bana gidişim…
Gelin oluyorum ben hem ağlarım hem giderim gibisinden…
Bir çok danteller,oyalanmış havlular…
Krinkıllar,taftalar…
Kutu kutu eşyalar…
Üzerine düşülen notlar…
Kırılacak eşyalar,salon eşyaları,mutfak gereçleri…
Hazırlanmayı bekleyen kınalar…
Davetli listesi..
Anne yemeklerinin yazılacağı kocaman bir ajanda…
Bende senin gibi gibi olucam anne…
Evimin annesi olmaya gidiyorum…
Gitmeme az kaldı!
Her şeyi özliycem………..
Hoşça kal odam…
Hoşça kal baba evim….
Gönül SEVİNÇ