Kadını korumak adına aileyi mağdur etmemek gerekir
Geçen hafta bir grup yüksek yargı mensubu ile hizmet içi eğitim programında Afyonkarahisar’da bir araya geldik. Çocuk ruh sağlığı, aile içi iletişim, çocuklarda davranış bozuklukları ve anne baba olabilme becerisine kadar geniş bir yelpazede sohbet ettik. Türkiye’deki aile sorunlarına hukuk penceresinden bakabilme fırsatı buldum.
HSYK müfettişi olan bir yargı mensubu ‘Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un uygulanması ile ilgili bir hatırasını anlattı: “Bir kadın, akşam eşi ile tartışınca öfke ile telefona sarılıyor. Eşinin kendisine şiddet uyguladığını belirterek polise şikâyet ediyor. Polis anında olay yerine geliyor ve durum, savcıya haber ediliyor. Savcı, ‘kadını korumak için’, erkeğin o akşam nezarete alınması yönünde tedbir kararı alıyor. Adam, polis gözetiminde nezarete götürülüyor… Sabahki manzara, insanımızın aileye bakış açısını anlamak açsından önemli. Kadın, kocasını yalnız bırakmak istememiş ve karakola gelmiş. Kocasının kaldığı nezarethanenin önünde sabaha kadar beklemiş.”
Aile içi sorunları ilk elden polis vasıtası ile çözmeye çalışmanın aile bütünlüğüne zarar vermeye başladığını ifade etti bir diğer yargı mensubu. “Nasıl yani?” diye sorduğumda, şunları söyledi: “Aile danışmanlığı gibi psikolojik hizmetlerin verildiği modern Türkiye’de, kaba kuvvet ile aileye müdahale etmek ve her aile sorununda kadını korumak adına erkeği ‘potansiyel şiddet uygulayıcısı’ gibi görmek, aile bütünlüğünü tehdit eder boyuta geldi.”
Anladığım kadarı ile vur deyince öldürme geleneği, aile içi sorunlarda erkeğin öldürülerek kadını korumaya çalışmasına dönüşmüş durumda. Hâkimler ve savcılar, aile içi çatışma durumlarında, vakit kaybetmeden kocanın evden uzaklaştırılması yönünde tedbir alıyorlar. Bu kimi zaman 6 gün, kimi zaman 6 ay oluyor. Ancak, 6 ay evden uzaklaştırılan erkeğin gidecek bir yeri olmadığından ya sokakta sabahlıyor ya da bekâr bir arkadaşının evine sığınıyor. Bu durumdaki bir kocanın, kendisine bu mağduriyeti yaşatan eşi ile duygusal bağları da zarar görüyor. Hatta bu şekilde evden uzaklaştırılan erkekler, yalnızlığın da vermiş olduğu duygusallık ile başka bir kişiye kapılıp gidebiliyor.
Hâkimler çoğu zaman davalı ve davacıyı dahi göremeden, kadının daha çok mağdur olmaması adına ‘erkeğin evden uzaklaştırılması yönünde tedbir kararı’ almak zorunda kalıyor. Aksi takdirde ertesi gün kadın şiddete maruz kalırsa, tedbir kararı almayan hâkim medyada hedef hâline gelebiliyor. Bu ise, her aile içinde olabilecek ‘geçimsizlik’ durumu ile kadının aile içinde ‘şiddete’ maruz kalması arasındaki farkın görülememesine sebep oluyor. Eğer kadın bir an öfkesine yenik düşse ve polisi arasa dönüşü olmayan bir kanun süreci başlıyor.
Kadının öfkesi geçse ve ‘aslında ben de eşime haksızlık yaptım, biz barıştık artık’ dese de iş işten geçmiş oluyor. Zira ‘Ailenin Korunmasına Dair Kanun’a göre kadın şikâyetinden vazgeçse bile, devlet o kocanın yakasını bırakmıyor. Belki de bir aile danışmanı ile çözülebilecek anlık geçimsizlik sorunu, çıkmazlara sürükleniyor.
Kadının korunmasına evet…
Çocuğun korunmasına evet…
Ama aile, sadece kadın ve çocuktan oluşmuyor. Bir bütün içinde ailenin korunması, o bütünün bir parçası olan ‘erkeğin de korunmasını’ içerir.
Yoksa kadını koruyacağım diye, aile bütünlüğüne zarar vermek, kadını korumak değil, onu daha çok mağdur etmektir
Kadını korumak adına aileyi mağdur etmemek gerekir
Geçen hafta bir grup yüksek yargı mensubu ile hizmet içi eğitim programında Afyonkarahisar’da bir araya geldik. Çocuk ruh sağlığı, aile içi iletişim, çocuklarda davranış bozuklukları ve anne baba olabilme becerisine kadar geniş bir yelpazede sohbet ettik. Türkiye’deki aile sorunlarına hukuk penceresinden bakabilme fırsatı buldum.
HSYK müfettişi olan bir yargı mensubu ‘Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un uygulanması ile ilgili bir hatırasını anlattı: “Bir kadın, akşam eşi ile tartışınca öfke ile telefona sarılıyor. Eşinin kendisine şiddet uyguladığını belirterek polise şikâyet ediyor. Polis anında olay yerine geliyor ve durum, savcıya haber ediliyor. Savcı, ‘kadını korumak için’, erkeğin o akşam nezarete alınması yönünde tedbir kararı alıyor. Adam, polis gözetiminde nezarete götürülüyor… Sabahki manzara, insanımızın aileye bakış açısını anlamak açsından önemli. Kadın, kocasını yalnız bırakmak istememiş ve karakola gelmiş. Kocasının kaldığı nezarethanenin önünde sabaha kadar beklemiş.”
Aile içi sorunları ilk elden polis vasıtası ile çözmeye çalışmanın aile bütünlüğüne zarar vermeye başladığını ifade etti bir diğer yargı mensubu. “Nasıl yani?” diye sorduğumda, şunları söyledi: “Aile danışmanlığı gibi psikolojik hizmetlerin verildiği modern Türkiye’de, kaba kuvvet ile aileye müdahale etmek ve her aile sorununda kadını korumak adına erkeği ‘potansiyel şiddet uygulayıcısı’ gibi görmek, aile bütünlüğünü tehdit eder boyuta geldi.”
Anladığım kadarı ile vur deyince öldürme geleneği, aile içi sorunlarda erkeğin öldürülerek kadını korumaya çalışmasına dönüşmüş durumda. Hâkimler ve savcılar, aile içi çatışma durumlarında, vakit kaybetmeden kocanın evden uzaklaştırılması yönünde tedbir alıyorlar. Bu kimi zaman 6 gün, kimi zaman 6 ay oluyor. Ancak, 6 ay evden uzaklaştırılan erkeğin gidecek bir yeri olmadığından ya sokakta sabahlıyor ya da bekâr bir arkadaşının evine sığınıyor. Bu durumdaki bir kocanın, kendisine bu mağduriyeti yaşatan eşi ile duygusal bağları da zarar görüyor. Hatta bu şekilde evden uzaklaştırılan erkekler, yalnızlığın da vermiş olduğu duygusallık ile başka bir kişiye kapılıp gidebiliyor.
Hâkimler çoğu zaman davalı ve davacıyı dahi göremeden, kadının daha çok mağdur olmaması adına ‘erkeğin evden uzaklaştırılması yönünde tedbir kararı’ almak zorunda kalıyor. Aksi takdirde ertesi gün kadın şiddete maruz kalırsa, tedbir kararı almayan hâkim medyada hedef hâline gelebiliyor. Bu ise, her aile içinde olabilecek ‘geçimsizlik’ durumu ile kadının aile içinde ‘şiddete’ maruz kalması arasındaki farkın görülememesine sebep oluyor. Eğer kadın bir an öfkesine yenik düşse ve polisi arasa dönüşü olmayan bir kanun süreci başlıyor.
Kadının öfkesi geçse ve ‘aslında ben de eşime haksızlık yaptım, biz barıştık artık’ dese de iş işten geçmiş oluyor. Zira ‘Ailenin Korunmasına Dair Kanun’a göre kadın şikâyetinden vazgeçse bile, devlet o kocanın yakasını bırakmıyor. Belki de bir aile danışmanı ile çözülebilecek anlık geçimsizlik sorunu, çıkmazlara sürükleniyor.
Kadının korunmasına evet…
Çocuğun korunmasına evet…
Ama aile, sadece kadın ve çocuktan oluşmuyor. Bir bütün içinde ailenin korunması, o bütünün bir parçası olan ‘erkeğin de korunmasını’ içerir.
Yoksa kadını koruyacağım diye, aile bütünlüğüne zarar vermek, kadını korumak değil, onu daha çok mağdur etmektir
Kadını korumak adına aileyi mağdur etmemek gerekir