- 23 Ekim 2007
- 510
- 4
- 43
AİLE İÇİNDE ÇELİŞKİYE DÜŞTÜĞÜMÜZ DURUMLAR
Toplumumuzda klasik aile yapısına baktığımızda anne baba ile çocuklar arasında otoriter bir ilişkinin hâkim olduğu görülmektedir. Zamanla, ailesinden gördüklerini çocuklarına yansıtmak istemeyen ailelerin aşırı serbestliği ile birtakım kuralların da olması gerektiği inancını benimsemiş aileler arasında aile yapısının, demokratik bir yapıya kavuşmaya başladığı da gözlenmektedir.
Ancak her toplulukta olduğu gibi toplumun en küçük birimi olan ailede de birtakım çelişkiler ya da tutarsızlıklara rastlanmaktadır. Çoğu zaman bundan şikâyetçi olan da gençler, çocuklardır.
Sözüm ona 11–12 yaş civarı bireye ailesi sorumluluklarını hatırlatmada ‘Artık sen büyüdün.’ derken, hararetli bir tartışmanın ortasında ortaya bir fikir atan çocuğa ‘Sen daha küçüksün, anlamazsın.’ diyebilmektedir. Özellikle ergenlik dönemindeki, yani çocukluk dönemi çıkışı ile ergenlik dönemi girişindeki birey için konumu zaten karmaşıkken ailenin bazen ‘Büyüdün.’ bazen ‘Küçüksün.’ demesi ergen için daha anlaşılmaz, tutarsız hatta isyan sebebi bir durum olabilmektedir.
Bunun yanı sıra aileler çocuklarından bekledikleri davranışlarda tutarlı olmada zaman zaman aksaklık yaşayabilmektedirler. Örneğin aile, çocuğunun sosyal yaşamda hakkını savunan, kendini ezdirmeyen, çekingen davranmayan dahası sesi çıkan bir birey olmasını beklerken aile içinde itaatkâr olmasını bekleyebilmektedir. Aile içindeki eleştirilerine, ses çıkartışına o kadar da istekli yaklaşmayabilmektedir. Oysa birey sosyal yaşantısında atılgan, sesi çıkan bir bireyse bu durum genellenecek ve bu durumun bir doğal sonucu olarak da aile içinde de aynı tavır ve davranışları gösterecektir. Daha da açığı birey, aile içinde benimsemiş olduğu tavırları toplumda da sergileyecektir. Ailenin bu çelişkili tavrı zamanla çocuğu karmaşık ve kararsız bir tavırda bırakacaktır. Onun için çocukların kendilerine olan eleştirilerini saygısızlık olarak algılayan, taviz verdiklerini zannedip otoritelerini kaybetme korkusuyla çocuklarına göz açtırmayan aileler, çocuklarının atılgan ve savunucu bireyler olmalarına da sekte vurabilmektedirler.
Benzer durumları çocukların ailelerine karşı davranışlarında da görebilmekteyiz. Gençler/çocuklar ailelerinin kendilerine destek olmadığından ya da yardım etmediğinden şikâyet ederken bazen de aynı durumda ailelerinin kendilerine çok müdahale ettiklerini ifade edebilmektedirler.
Yaşadığımız tüm bu durumlar içerisinde çelişki olarak karşımıza çıkan unsurlar aslında bireylerin değerlendirmeleri ya da iletişimsizlikteki aksamalar sebebiyle bizlere zorluk yaşatmaktadır. Çocuğumuza ‘Büyüdün artık.’ ya da ‘Sen daha küçüksün.’ yerine örneğin ‘Sanırım senin yaşındaki biri için bu iş kolay olmalı.’ya da ‘Senin bu işi yapman için henüz yeterince büyüdüğünü düşünmüyorum.’ gibi daha açıklayıcı ve olumlu iletişime dönük yaklaşıklar çelişkileri ortadan kaldırabilecektir.
Hem anne babalar hem de çocuklar ne istediklerine ve nasıl istediklerine dikkat ettikleri sürece iletişimde daha az sorun yaşayacaklardır..
Toplumumuzda klasik aile yapısına baktığımızda anne baba ile çocuklar arasında otoriter bir ilişkinin hâkim olduğu görülmektedir. Zamanla, ailesinden gördüklerini çocuklarına yansıtmak istemeyen ailelerin aşırı serbestliği ile birtakım kuralların da olması gerektiği inancını benimsemiş aileler arasında aile yapısının, demokratik bir yapıya kavuşmaya başladığı da gözlenmektedir.
Ancak her toplulukta olduğu gibi toplumun en küçük birimi olan ailede de birtakım çelişkiler ya da tutarsızlıklara rastlanmaktadır. Çoğu zaman bundan şikâyetçi olan da gençler, çocuklardır.
Sözüm ona 11–12 yaş civarı bireye ailesi sorumluluklarını hatırlatmada ‘Artık sen büyüdün.’ derken, hararetli bir tartışmanın ortasında ortaya bir fikir atan çocuğa ‘Sen daha küçüksün, anlamazsın.’ diyebilmektedir. Özellikle ergenlik dönemindeki, yani çocukluk dönemi çıkışı ile ergenlik dönemi girişindeki birey için konumu zaten karmaşıkken ailenin bazen ‘Büyüdün.’ bazen ‘Küçüksün.’ demesi ergen için daha anlaşılmaz, tutarsız hatta isyan sebebi bir durum olabilmektedir.
Bunun yanı sıra aileler çocuklarından bekledikleri davranışlarda tutarlı olmada zaman zaman aksaklık yaşayabilmektedirler. Örneğin aile, çocuğunun sosyal yaşamda hakkını savunan, kendini ezdirmeyen, çekingen davranmayan dahası sesi çıkan bir birey olmasını beklerken aile içinde itaatkâr olmasını bekleyebilmektedir. Aile içindeki eleştirilerine, ses çıkartışına o kadar da istekli yaklaşmayabilmektedir. Oysa birey sosyal yaşantısında atılgan, sesi çıkan bir bireyse bu durum genellenecek ve bu durumun bir doğal sonucu olarak da aile içinde de aynı tavır ve davranışları gösterecektir. Daha da açığı birey, aile içinde benimsemiş olduğu tavırları toplumda da sergileyecektir. Ailenin bu çelişkili tavrı zamanla çocuğu karmaşık ve kararsız bir tavırda bırakacaktır. Onun için çocukların kendilerine olan eleştirilerini saygısızlık olarak algılayan, taviz verdiklerini zannedip otoritelerini kaybetme korkusuyla çocuklarına göz açtırmayan aileler, çocuklarının atılgan ve savunucu bireyler olmalarına da sekte vurabilmektedirler.
Benzer durumları çocukların ailelerine karşı davranışlarında da görebilmekteyiz. Gençler/çocuklar ailelerinin kendilerine destek olmadığından ya da yardım etmediğinden şikâyet ederken bazen de aynı durumda ailelerinin kendilerine çok müdahale ettiklerini ifade edebilmektedirler.
Yaşadığımız tüm bu durumlar içerisinde çelişki olarak karşımıza çıkan unsurlar aslında bireylerin değerlendirmeleri ya da iletişimsizlikteki aksamalar sebebiyle bizlere zorluk yaşatmaktadır. Çocuğumuza ‘Büyüdün artık.’ ya da ‘Sen daha küçüksün.’ yerine örneğin ‘Sanırım senin yaşındaki biri için bu iş kolay olmalı.’ya da ‘Senin bu işi yapman için henüz yeterince büyüdüğünü düşünmüyorum.’ gibi daha açıklayıcı ve olumlu iletişime dönük yaklaşıklar çelişkileri ortadan kaldırabilecektir.
Hem anne babalar hem de çocuklar ne istediklerine ve nasıl istediklerine dikkat ettikleri sürece iletişimde daha az sorun yaşayacaklardır..