- 20 Haziran 2007
- 4.250
- 27
- 358
- 45
Dünyada açlık tehlikesi başlıyor diye haberleri izlerken, dolabımdaki kitapların sayfaları arasında bir not buldum. Amacıma ulaşmak uğruna açlığa direndiğim bir dönemimde küçücük bir kağıt parçasına şunları yazmışım:
”İnsan aç ve yersiz yurtsuz kaldığında düşler de umutlar da birer lüks oluyor. Hiçbir hayalim yok, beni seveni de sevmeyeni de dert etmiyorum! Şu anda benim tek derdim, karnımı doyuracak bir şeyler bulmak! Az sonra parka gideceğim orada arkadaşlarımı görmeyi umuyorum, en azından sıcak bir içecek ikram ederler!”
Bu küçücük kağıt parçası da sanki o günlerde açlıktan solup sararmıştı. Acı verdi ve attım onu. Ama televizyonda reklamları görünce yine aynı acıyı hissettim…
Açlığın nasıl bir şey olduğunu ancak yiyecek bulma ümidi olmayanlar bilir. Çünkü açlık birkaç saatlik bir yoksunluk değildir. Buna hayatımın belli bir döneminde yakından tanık olanlardan biriyim.
Açlık ne zayıflama rejimine benzer, ne de oruç tutmaya… Çünkü ulaşabileceğiniz bir yerlerde istediğiniz anda uzanıp alacağınız yiyecek bir şey olmayacağını bilirsiniz.
Sürekli açlık çekenlerdenseniz, mideniz zil bile çalmaz, çünkü sadece doymaya alışanların karnı acıkır fena halde…
Dünya açlık tehlikesi ile karşı karşıya.
Dünyanın kimi yerlerinde insanlar yiyecek bulamıyorlar, kimi yerlerde de yiyecek alacak parayı…
Belki bunu henüz panik yapmıyoruz. Ama bir yerlerde bazı insanların açlığı bir yaşam biçimi gibi yaşadıklarını biliyoruz.
Onlara bazen yardım elimizi uzatabiliyoruz, teknoloji sayesinde… Cep telefonunda bir numaradır, açlığın, vicdanın adı!
Ve bazen de onlar bizim neler yediğimizi biliyorlar, yine teknoloji sayesinde. Ne var ki onlar için yiyecek, ekranlardaki görüntülerden ibarettir.
Kime ne satıyorlar…
Yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan misali, bir taraftan da hayat devam ediyor. Hep böyle derler ya, bir şeyleri yok saymak için! Haberler dünyanın tükendiğini anlatırken “az sonra” denip makarna sucuk dondurma oyuncak reklamları geçiyor ekrandan… Çünkü malı satmak gerek, satmak için de acımasızca özendirmek gerekiyor.
Başka bir çözüm var mı?
Tanıtımları izleyeceğiz, rejimler yapıp inceleceğiz, “sağlıklı” ya da “dengeli beslenme” yi öğreneceğiz, her canımızın istediğini yemeyip fit olacağız… Bizim kentli ve sosyal varlıklar olarak dikkat etmemiz gereken o kadar çok şey var ki…
Ama….
Ama ya onlar?..
Ve gözümün önüne o çocuklar geliyor, ekranda her şeye bakmaması gereken küçük çocuklar ve “Ben de isterim ondan!..” diyen o çocuklara ne diyeceğini bilemeyen anneler, babalar geliyor aklıma!
Anneler gününü kutlayacağız… Sonra da babalar gününü!
O zaman açlığı düşünüp bir dilim ekmeğin değerini biliyorum…
O zaman, kendilerinden bir şey istenir korkusuyla neyi olduğunu belli etmekten korkanlara daha çok kızıyorum…
O zaman reklamları da izlemiyorum!
O zaman kendi savurganlığıma da kızıyorum!
Ve o zaman açların toklara nasıl baktığını anlamaya çalışıyorum!:çok üzgünüm:
sevgiler
a.s.
alıntıdır
”İnsan aç ve yersiz yurtsuz kaldığında düşler de umutlar da birer lüks oluyor. Hiçbir hayalim yok, beni seveni de sevmeyeni de dert etmiyorum! Şu anda benim tek derdim, karnımı doyuracak bir şeyler bulmak! Az sonra parka gideceğim orada arkadaşlarımı görmeyi umuyorum, en azından sıcak bir içecek ikram ederler!”
Bu küçücük kağıt parçası da sanki o günlerde açlıktan solup sararmıştı. Acı verdi ve attım onu. Ama televizyonda reklamları görünce yine aynı acıyı hissettim…
Açlığın nasıl bir şey olduğunu ancak yiyecek bulma ümidi olmayanlar bilir. Çünkü açlık birkaç saatlik bir yoksunluk değildir. Buna hayatımın belli bir döneminde yakından tanık olanlardan biriyim.
Açlık ne zayıflama rejimine benzer, ne de oruç tutmaya… Çünkü ulaşabileceğiniz bir yerlerde istediğiniz anda uzanıp alacağınız yiyecek bir şey olmayacağını bilirsiniz.
Sürekli açlık çekenlerdenseniz, mideniz zil bile çalmaz, çünkü sadece doymaya alışanların karnı acıkır fena halde…
Dünya açlık tehlikesi ile karşı karşıya.
Dünyanın kimi yerlerinde insanlar yiyecek bulamıyorlar, kimi yerlerde de yiyecek alacak parayı…
Belki bunu henüz panik yapmıyoruz. Ama bir yerlerde bazı insanların açlığı bir yaşam biçimi gibi yaşadıklarını biliyoruz.
Onlara bazen yardım elimizi uzatabiliyoruz, teknoloji sayesinde… Cep telefonunda bir numaradır, açlığın, vicdanın adı!
Ve bazen de onlar bizim neler yediğimizi biliyorlar, yine teknoloji sayesinde. Ne var ki onlar için yiyecek, ekranlardaki görüntülerden ibarettir.
Kime ne satıyorlar…
Yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan misali, bir taraftan da hayat devam ediyor. Hep böyle derler ya, bir şeyleri yok saymak için! Haberler dünyanın tükendiğini anlatırken “az sonra” denip makarna sucuk dondurma oyuncak reklamları geçiyor ekrandan… Çünkü malı satmak gerek, satmak için de acımasızca özendirmek gerekiyor.
Başka bir çözüm var mı?
Tanıtımları izleyeceğiz, rejimler yapıp inceleceğiz, “sağlıklı” ya da “dengeli beslenme” yi öğreneceğiz, her canımızın istediğini yemeyip fit olacağız… Bizim kentli ve sosyal varlıklar olarak dikkat etmemiz gereken o kadar çok şey var ki…
Ama….
Ama ya onlar?..
Ve gözümün önüne o çocuklar geliyor, ekranda her şeye bakmaması gereken küçük çocuklar ve “Ben de isterim ondan!..” diyen o çocuklara ne diyeceğini bilemeyen anneler, babalar geliyor aklıma!
Anneler gününü kutlayacağız… Sonra da babalar gününü!
O zaman açlığı düşünüp bir dilim ekmeğin değerini biliyorum…
O zaman, kendilerinden bir şey istenir korkusuyla neyi olduğunu belli etmekten korkanlara daha çok kızıyorum…
O zaman reklamları da izlemiyorum!
O zaman kendi savurganlığıma da kızıyorum!
Ve o zaman açların toklara nasıl baktığını anlamaya çalışıyorum!:çok üzgünüm:
sevgiler
a.s.
alıntıdır
Son düzenleme: