Abdurrahim Karakoç şiirleri

Hak Yol İslam Yazacağız

Kör dünyanın göbeğine
Hak yol İslam yazacağız.
Kuşların göz bebeğine
Hak yol İslam yazacağız.

Yola, ağaca, pınara
Esen yele, yağan kara
Yağmur yüklü bulutlara
Hak yol İslam yazacağız.

Koç burcuna, yay burcuna
Bebeklerin avucuna
Minarelerin ucuna
Hak yol İslam yazacağız.

Bucak bucak, köşe köşe
Kara taşa, kor ateşe
Yıldıza, aya, güneşe
Hak yol İslam yazacağız.

Askerlerin miğferine
Kağnıların tekerine
Budanın tunç heykeline
Hak yol İslam yazacağız.

Her kapının eşiğine
Her sofranın kaşığına
Balaların beşiğine
Hak yol İslam yazacağız.

Herkes duyacak, bilecek
Saklanmaz gayrı bu gerçek
Yaprak yaprak, çiçek çiçek
Hak yol İslam yazacağız.


Abdurrahim Karakoç
 
Hancı

Bilir misin hancı, bugüne kadar
Hanından kaç yolcu çıktı bu yola?
Sıladan gurbete giden yolcular
Kaç damla gözyaşı döktü bu yola?

Getirmeden bu yolların sonunu,
Kaç yolcu son durak yaptı hanını?
Kaç yolcu bu yolda verdi canını,
Ecel kaç yolcuyu çekti bu yola?

Akar bir oluktan beş dağın karı,
Demişler adına "hasret pınarı"
Şu mezarı gölgeleyen çınarı
Kimin için, kimler dikti bu yola?

Kaç aşık bu yolda zaman eritti,
Kaç yorgun hanında terin kuruttu,
Bu taşlı yol kaç çarığı çürüttü,
Kaç topuğun kanı aktı bu yola?

Yollar kıvrım kıvrım, dağlar sıralı,
Düşünürüm, yollar beni yoralı.
Kaç ceylan iniyor böğrü yaralı,
Her gecenin seher vakti bu yola?

Ben bilmedim gitti n'olur sen söyle,
Bu yollar kararsız uzar mı böyle?
Yar için iç çekip, karşıki köyde
Hangi göz kaç sene baktı bu yola?


Abdurrahim Karakoç
 
Hasan'a Mektup (Giriş)

Mektup yazdım Hasan'a,
Ha Hasan'a ha sana...


Abdurrahim Karakoç




Hasan'a Mektup - I

Oğul bir mektup yaz bizim Hasan'a,
Bıldırki itlerin çoğu öldü de
Tor tosunlar kayış yardı bu sene,
Koç öküzler epey ayrık yoldu de.

Aramızda yamrı yumru tepeler,
Sokaklarda seyip gezdi sopalar
Sen giderken yeni doğan sıpalar
Torunlu morunlu eşek oldu de.

Köye çoban ettik sağır ibiş'i,
Çatal doğurtuyor erkek çebişi
Yağcılıktan yükün tuttu çok kişi,
Gene aşiretin yüzü güldü de

İbibikler dama yaptı yuvayı,
Pis kokudan balta kesmez havayı
Sorarsan şo bizim eski davayı,
Can sıkmasın, kıyamete kaldı de

Biraz daha azdı dünkü sinekler;
Yular bırakmadı kırdı inekler
Çıkın edip gönderdiğin dilekler,
Yalınayak gözü yaşlı geldi de

İncitmeyin derken gönül hatırı,
Gebe çıktı Solakların katırı
Kör kıvrak bir kırık yemden ötürü,
Düşmanların davulunu çaldı de

Fukaralık bağdaş kurdu hasıra,
Harçlık marçlık gönderemem bu sıra
Hele mektup için bakma kusura,
Pul parası kesemizi deldi de

Yırtıldı geceler çakal sesinden;
Kazlar kafa çeker el kesesinden
Bozuk terazinin sol kefesinden
Demlenen hıyarlar rağbet buldu de

Sen gideli çok haşerat türedi;
Anaç balıkların hepsi tüledi
Kavaklara kaplumbağa tünedi!
Yörük yaylasına çingen doldu de

bıldır: geçen sene


Abdurrahim Karakoç




Hasan'a Mektup - II

Göz değdi köyümün güzellerine,
ELİF, yadellere göçtü be Hasan
SEVGİ size ömür dört kulaç önce,
Ecel çorbasını içti be Hasan

ASALET babasız çocuk doğurdu;
Hazlı HÜRRİYET'i haydutlar vurdu
Viraneye döndü TÜRKHAN'ın yurdu,
Köyün tadı tuzu kaçtı be Hasan

ADALET felç oldu, yürür değnekle,
NEŞE ne haltetsin soğan ekmekle...
GÖNÜL delirdi de yol beklemekle,
İsyan bayrağını açtı be Hasan

SAADET'in adı HÜLYA'dır şimdi;
Hergün birimizi aldatır şimdi
UMUT'lar rüyada, faldadır şimdi
Unut, eski günler geçti be Hasan

FAZİLET'i gelin ettik gurbete,
Kimbilir... belki de gurbetten öte
Yağlı SERVET garaz eder ÜLFET'e
Ara yere nifak saçar be Hasan

ZEYNEP bize küskün, İFFET sürgünde;
Rezalet, felaket yağar her günde...
Yedi HASLET verem olur bir günde,
ÜLKÜ kötü yolu seçti be Hasan

Burada ne düğün ne BAYRAM kaldı...
En güzel UMUT'lar dalda ham kaldı!
Korku, hasret, isyan, keder, gam kaldı;
Binalar temelden uçtu be Hasan

İşte böyle... Malum ola halimiz;
Naçar böğrümüze düştü elimiz
Güven duyduğumuz her güzelimiz,
Bizlere bir kefen biçti be Hasan


Abdurrahim Karakoç
 
Hatırlatma

Mektup derken şiir oldu bak gene
Darılırsan ben ölürüm unutma...
Taze sarmaşığım hoyrat bedene...
Sarılırsan ben ölürüm unutma

Bir gün güneş olur göle doğarsın
Bir gün yağmur olup yola yağarsın
Bir gün çiçeklerden koku sağarsın
Yorulursan ben ölürüm, unutma

Kılıç ağzı yoldur ok ucu meydan
Dikkat etsen benim canımsın ey can
Koyakta kekliksin kayada ceylan
Vurulursan ben ölürüm unutma...

Aşk denince aklı bırak deli ol
Işık ışık gökten inen dolu ol
Boz-bulanık akan yağmur seli ol
Durulursan ben ölürüm unutma

Dinlemek zor, anlatmak zor yar beni
Göreceksin dertte gamda gör beni
Gönül toprağıma yaptım türbeni
Dirilirsen ben ölürüm, unutma
Abdurrahim Karakoç
 
Hayal ve Gerçek

Ay ışığı pencereden girende
Senden yana hayal kurmak ne güzel
Ya bir otobüste ya bir trende
Gurbet ilden sana varmak ne güzel

Aşkın mayasını senden alıp ta,
Şekillendim sevda denen kalıpta
Evinizin kapısını çalıp ta,
İlk çıkandan seni sormak ne güzel

Umudu yoksula bol verir Hüda
Bin tohuma can var bir damla suda
Gerek uyanık ol gerek uykuda
Benden bakıp seni görmek ne güzel

Kurumadan daha yolculuk teri
Gel diye yanına çağırsan beni
Bırakıp bir yana gamı kederi
Doya doya seni sarmak ne güzel

Aşk deyince anlattığı her şeydir
Öldürdükçe tadı gelen bir şeydir.
Azraile can vermesi zor şeydir
Sen istersen sana vermek ne güzel.

Kaynak: Dosta Doğru
Abdurrahim Karakoç
 
Hedef

Çıktık Ötüken'den günün birinde,
Yıkandık Mekke'nin tevhid nurunda
Hem dünde, bugünde, hemi yarında
İslamlık Miractır, Ülkü sancaktır
Bu mübarek yoldan dönen alçaktır

Biz dava uğruna serden geçmişiz;
Anadan, babadan, yardan geçmişiz;
İman denizine yelken açmışız;
İslamlık sevdadır, Ülkü sancaktır,
Bu mübarek yoldan dönen alçaktır.

Engeller yıldırmaz Müslüman Türk'ü;
Şüphesiz inandık, söz verdik çünkü...
Kıyamete kadar yaşar bu ülkü!
İslamlık hedeftir, Ülkü sancaktır;
Bu mübarek yoldan dönen alçaktır.


Abdurrahim Kara
koç
 
Hepsi Bizim Kesemizden

Müdür, bakana yağ yakar;
Tel parası kesemizden.
Teri bile şipir kokar;
Gül parası kesemizden.

Kahvaltısı kaymakla bal,
Sepet sepet muz, portakal...
Viski içer, yüzü al al;
Yal parası kesemizden.

Hanım berberde kırıtır;
Kızı terzide sırıtır;
Her gün bir makam donatır;
Çul parası kesemizden.

Fakir gelir ters ters süzer;
Torpilliye fıstık ezer;
Metresine mektup yazar,
Pul parası kesemizden.

İskoç giyer, Salem içer;
Sekreterle dalga geçer;
Sık sık yolluk alır uçar,
Yol parası kesemizden.


Abdurrahim Karakoç
 
Hudut Taşları

Bu bulanık hava,bu toprak bu su
Beni benden beni senden ayırır
Bu sabahsız gece bu düş bu uyku
Beni benden beni senden ayırır

Doğmadık güneşin aydınlığında
Uzarsa gölgeler dost kılığında
Şüphe keleplenir gönül çığında
Beni benden beni senden ayırır

Doğrultmak istersem kırılır dallar
Sınadım zamana sığmadı yıllar
Bu dikenli yollar bu taşlı yollar
Beni benden beni senden ayırır

Sevgi bulutundan rahmet damlası
Düşmeden ayrılık doldurur tası
Yoğun maddelerin ince manası
Beni benden beni senden ayırır

Sen aşka hiç dersin bense hayata
Kimbilir belki de bendedir hata
Bu dalgalı deniz bu yanlış rota
Beni benden beni senden ayırır
Abdurrahim Karakoç
 
İkininbiri

Bayram Bilge Toker'e

Can özünden besmeleyi çekende
Dil yanmazsa ben yanarım sultanım
Hak uğruna bir sefere çıkanda
Yol yanmazsa ben yanarım sultanım

Arzuhalim ulaşırsa divana
Korkarım ki taban değer tavana
Çiçeğimden zerre girse kovana
Bal yanmazsa ben yanarım sultanım

Göz utanır gönül dostu görünce
Can tutuşur candan selam gelince
Bülbül olup bir bahçeye girince
Gül yanmazsa ben yanarım sultanım

Aşıklık içimde doğduğu zaman
Taş yanar göz yaşım yağdığı zaman
Mızrabım sazıma değdiği zaman
Tel yanmazsa ben yanarım sultanım

Üzülmedim erkenine geçine
Akıl yordum herşeyine hiçine
Söküp yüreğimi atsam içine
Göl yanmazsa ben yanarım sultanım

Alev alev ruhta, canda bu ateş
Bakmakla görülmez bende bu ateş
Bırakılsa hangi günde bu ateş
Yıl yanmazsa ben yanarım sultanım

Dosta mektup yazma vakti gelirse
Yazar postalarım kısmet olunsa
Mektubumun mahiyetin bilirse
Pul yanmazsa ben yanarım sultanım


Abdurrahim Karakoç
 
İncitme

Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.

Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin.

Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.

İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Irmak senden incinmesin.

Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.


Abdurrahim Karakoç
 
İsyanlı Sükut

Gitmişti makama arzuhal için
Beyy dedi yutkundu eğdi başını
Bir azar yedi ki oldu o biçim
Şeyy dedi yutkundu eğdi başını

Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı
Gözler çakmak çakmak benzi sapsarı
Bir konağa baktı alttan yukarı
Vayy dedi yutkundu eğdi başını

Çekti ayakları kahveye vardı
Açtı tabakasını sigara sardı, daldı...
Neden sonra garsonu gördü
Çayy dedi yutkundu eğdi başını

İçmedi masada unuttu çayı
Kalktı ki garsona vere parayı
Uzattı çakmağı ve sigarayı
Sayy dedi, yutkundu eğdi başını

Döndü gözlerinde bulgur bulgur yaş
Sandım can evine döktüler ataş
Sordum memleketin nere gardaş
Köyy dedi yutkundu eğdi başını

Yürüdü kör topal çıktı şehirden
Ağzına küfürler doldu zehirden
Salladı dilini vazgeçti birden
Oyy dedi yutkundu eğdi başını


Abdurrahim Karakoç
 
İtiraf

Sevgiliden sevgiliye hediye,
Ayva gider, elma gider, nar gider.
Sevenin yüreği bir renkli mevsim;
Yağmur gider, rüzgar gider, kar gider.

Işıklı saçların dökmüş beline,
Bağladım gönlümü her bir teline,
Ana, bir ben değil bu aşk yoluna,
Topal gider, sağır gider, kör gider

Fakir, zengin, yiğit, akıllı, deli...
Bunların hepsi de sever güzeli,
Baba, bu çığırdan ezel ezeli,
Hasta gider, esir gider, hür gider.

Sarıldım boynuna, öptüm yüzünden;
Sevdim, ayrılamam kara gözlümden,
Ah! Gardaş neyleyim gönül izinden,
Herkes gitmiş, ben giderim, yar gider.

Karakoç'um düşmüş gönül derdine;
Can adaktır güzellerin merdine,
Hey arkadaş, bu sevdanın ardına
Şahlar bile tahtı, tacı kor gider.


Abdurrahim Karakoç
 
Kara Haber

Ellerin yurdunda çiçek açarken
Bizim ile kar geliyor kardeşim.
Bu hududu kimler çizmiş gönlüme?
Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.

Güzel olmuş sıra sıra söğütler,
Dağ ardında unutulmuş şehitler.
Hürriyete seymen giden yiğitler,
İki gidip bir geliyor gardaşım.

Üç aylık bebekler tutldu taşa,
Düşmanlar geriden eyler temaşa.
Yaratan böylesin vermesin başa,
Zor geliyor, zor geliyor gardaşım.


Abdurrahim Karakoç
 
Kesit

Gözlerim yollarda serili kilim
Yüreğim denizde bir garip balık
Yaralı kekliktir ağzımda dilim
Ben kendi türkümü anlamam artık

Dağa kaçmış ceylan güldeki koku
Şahin umutlarım inmez havadan...
En rahat yatakta uyumaz korku
Su doldurur kan içerim kovadan

Aydınlık noktadır derin kuyuda
Sabahsız geceler ömrümü aşar...
Girse kuğularım boğulur suda
Çile bende doğar dert bende yaşar


Abdurrahim Karakoç
 
Keyfiyet

Parklar fuhuş pazarı, sokaklar toz deryası
Haksızlık kol geziyor, makamlar söz deryası
Vakit geçip gitmekte, görünürde tedbir yok
Önlemez bu kokuyu tuz dağı, tuz deryası.


Abdurrahim Karakoç




Kırkıncı Yıl Hesabı

Uykuları harman ettim, savurdum
Bir mübarek düş aradım kırk sene.
Ne usandım, ne yoruldum, ne durdum
İçi doğru dış aradım kırk sene.

Çıktım dağ boş, indim baktım ova boş
Toprak garip, su tedirgin, hava boş
Nere gitsem dallar kırık, yuva boş
Yumurtada kuş aradım kırk sene.

Aşk yükünü indirince arkamdan
Doğmadık bebekler tuttu yakamdan
Hesap-kitap ettim kaçtım rakamdan
On yitirdim, beş aradım kırk sene.

Binalar yükselir: Gözyaşı, kin, kan...
Koymuşlar adını "uygarlık, ümran"!
Yükseklerde, midelerdir hükümran
Alçaklarda, baş aradım kırk sene.

Gönül penceremi dünyaya açtım
Baktım manzaraya, ben benden geçtim...
Ucuzdan tiksindim, kolaydan kaçtım
Belâsı çok, iş aradım kırk sene...

Birbirinden çürük çıktı seneler
Öz yiğidi az doğurdu analar
Hayâl oldu gönlümdeki binalar
Temel için taş aradım kırk sene.

Adı "devrim" oldu avrat soyarak
Denge kurdu toklar açı yiyerek
Aptallara ibret olsun diyerek
Solucanda diş aradım kırk sene.


Abdurrahim Karakoç
 
Konuşma

O dedi ki:
Bir gün bana gönül verdin
"Aşktır benim mayam" derdin
Sonsuz bir hisle severdin
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Aşktan yana, histen yana
Gayri sual sorma bana
Belki dün bilirdim ama
Unutmuşum!

O dedi ki:
Yüreğime ektin bir köz
Yaralarım oldu göz göz
Yemin edip verdiğin söz
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Yanan yakar iyi bil ki
Ben de yaralıyım belki
Unutmak ayıp değil ki
Unutmuşum!

O dedi ki:
Yalan söylemezdin yani
Unutmam derdin sen beni
Sormak suç olmasın yani
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Hangi yalan, hangi gerçek?
Meyvesini yedi çiçek
Soru sorma, cevabım tek;
Unutmuşum!

O dedi ki:
Mühürledin dudaklarım
Düğümün kalpte saklarım
Mektup yazan parmakların
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Ne mühür kaldı, ne senet
Er-geç kopar çürük kenet
Uçmuş akıl denen meret
Unutmuşum!

O dedi ki:
Beni, benden almıştın da
Çokla sen ben olmuştun ya
Gerçek sevgi, yalan dünya
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Vazgeç gayri iş yok bende
Yitirmişim seni, sende
Kimin nesisin, adın ne?
Unutmuşum!

Ve bilenler dediler ki:
Aşk da, söz de yalan imiş
Akıl işi değil bu iş
Ve sonra hatırladık ki
Sevenler hep boşa sevmiş...


Abdurrahim Karakoç
 
Korku

Ben deliden çok kurnazdan korkarım
Cahilden ziyade yobazdan korkarım
Bedenimdeki hastalıklardan değil,
Adalete düşen marazdan korkarım


Abdurrahim Karakoç





Köroğlu'na Dair

Benden selâm olsun Koç Köroğlu’na,
Şimdi devir başka, zaman değişti.
Karga konar kır atların beline,
Arpa bulunmuyor, saman değişti.

Gayri ne Kenan var, ne Demircioğlu,
Tarihe karıştı, Ayvaz’la Hoylu,
Herkes Bolu Beyi, her taraf Bolu,
Yiğitlik kalmadı, insan değişti.

Sır tutmuyor suya giden testiler,
Kılınçları müzelere astılar,
Çamlıbel’in çamlarını kestiler,
Dağlar çıplak kaldı, orman değişti.

Kale yoktur, ok atılmaz burçlardan,
İnsanoğlu yüksek uçar kuşlardan,
Boz tavşanlar haraç alır kurtlardan,
Erlik başkalaştı, meydan değişti.

Kervan geçmez, uçurdular hanları,
Hile satar asrın bezirgânları,
Banka kurup biriktirdik kanları,
Dertler yenilendi, derman değişti.

Tad bozuldu, küp kokutur turşular,
Haydutlara yatak oldu çarşılar,
Şişkin cüzdan bin belâyı karşılar,
Boynuzlar göz oldu, kalkan değişti.


Abdurrahim Karakoç
 
Küçük Sınav

Ana, baba vesiledir ortada;
Kim gönderdi? Nasıl geldin? De hele.
Et, kemik, kan mevcut durur mevtada
Eksilen ne? Niye öldün ? De hele


Abdurrahim Karakoç





Maya

"Sılaya dön" diye mektubun geldi;
Sılayı sılada yitirdim anam.
Biten takvimlere sattım gençliği,
Uykuyu rüyada yitirdim anam.

Özü bulmak için indim derine;
Geç değdi ellerim dost ellerine.
Salınca gönlümü mahşer yerine,
Dünyayı dünyada yitirdim anam.

Öteyi ötede, burayı burda,
Güneşin nurunu bir başka nurda,
İsa’yı çarmıhta, Musa’yı Tur’da,
Adem’i Havva’da yitirdim anam.

Kapattım kapımı "of" ile ah’a,
Açtım penceremi sonsuz sabaha...
Ağrımı, sızımı sorma bir daha,
Onları orada yitirdim anam.

Bu hiç, o herşeyden verince müjde,
Silindi hayâller kalmadı gözde.
Aşkım çiçek açtı yandığım közde,
Aklımı, sevdada yitirdim anam.

Ölçtüm ve düşündüm inceden ince;
Sıyrıldı kılıftan "son" ile "önce"
Mânâlar zihnimde şekillenince,
Ben beni aynada yitirdim anam.

Önce kökü dalda, dalı çiçekte;
Çiçeği meyvede, meyveyi renkte;
Var olan herşeyi bir çekirdekte,
Onu da Mevla’da yitirdim anam
Abdurrahim Karakoç
 
Meclis Lügatı

"Hıyar, seviyesiz, sahtekar, alçak
Demagog, satılmış, adi, dangalak
Aşağılık, terbiyesiz, pis yalak"
Mebus beyler yalan söylemez el hak


Abdurrahim Karakoç




Mihriban (Aşk)

Sarı saçlarına deli gönlümü,
Bağlamışım çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü,
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.

Yar deyince kalem elden düşüyor,
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor.
Lambamda titreyen alev üşüyor,
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban.

Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban

Tabiplerde ilaç yoktur yarama,
Aşk deyince ötesini arama.
Her nesnenin bir bitimi var ama.
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban

Boşa bağlanmamış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Saştım kara bahtım tahammülüme
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban

Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kör düğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban


Abdurrahim Karakoç
 
Milletvekili Marşi

Sormayin kim oldugumu
Ben bilmem, liderim bilir
Varligimi yoklugumu
Ben bilmem, liderim bilir.

Gözlerim hep ona bakar
Kaldir der, ellerim kalkar
Gül, menekşe nasil kokar
Ben bilmem, liderim bilir...

Ne için ne yiyecegim
Sirtima ne giyecegim
Nerede ne diyecegim
Ben bilmem, liderim bilir...

Içimdeki riyalari
Sürecegim boyalari
Görecegim rüyalari
Ben bilmem, liderim bilir...

Siki tutarim arami
Ye derse, yerim harami
Süt beyaz, kömür kara mi
Ben bilmem, liderim bilir...

Enim nasil, boyum nasil
Fikrim nasil, huyum nasil
Kullanacak oyum nasil
Ben bilmem, liderim bilir...

Hasta miyim, sihhatta mi
Sadakatim ifratta mi
Otuz gün ay mi, hafta mi
Ben bilmem, liderim bilir...

Hicap nedir, örtü nedir
Kurt, kuş, böcek, börtü nedir
Iyi nedir, kötü nedir
Ben bilmem, liderim bilir...

Hürmetim tamdir zatina
Minder olurum altina
Uyarim talimatina
Ben bilmem, liderim bilir...

Teslim ettim irademi
Böyle yürür benim gemi
Varsa beynimi, midemi
Ben bilmem, liderim bilir...

25.12.2000

Abdurrahim Karak
 
X