Abdurrahim Karakoç şiirleri

Çektirirler Çekiyoruz

Ne çekersek deliden-kaçıktan çekeriz.
Ve bir de yarımdan buçuktan çekeriz.
Beri tarafta gözü gönlü kapalıdan
Öte tarafta eti açıktan çekeriz.


Abdurrahim Karakoç




Dağ ile Sohbet

Hiç başın ağrır mı, yoruldun mu hiç
Birine küstün mü, darıldın mı hiç
Sevdin mi, öptün mü, sarıldın mı hiç
Hasret nedir, ne değildir, de hele

Neşeyi ne tartar, gamı kim ölçer
Acı söz yarası kaç yılda geçer
Beklemek acıdır ayrılık hançer
Gurbet nedir ne değildir de hele

Ormanın var, pınarın var, taşın var
Dört mevsimde bulut saçlı başın var
Bilmem ama bir uzunca yaşın var
Mühlet nedir, ne değildir de hele


Abdurrahim Karakoç
 
Dağlara Arzuhalimdir

muhalefet ölü, iktidar aciz
türk mileti boğuluyo, ne haber
kapıya dayandı ambargo, haciz
müfettişler çoğalıyor ne haber

rüşvet meşrulaştı yukarı katta
fukaranın canı çıkıyor altta
şahlar dansederken repde, rantta
ortadirek eğiliyor ne haber

örtülüye öfke, çıplağa rıza
laikçiye taltif, dindara ceza
daraldı yerküre, çatladı feza
mili birlik dağılıyor ne haber

adaleti felçeyledi iki tay
rezilliği ben üç deyim, sen yüz say
dilenerek beylik sürmek çok kolay
borç dağları yığılıyor, ne haber

çivi fırttı aşirette oymakta
haramiler haram ile doymakta
namussuzlar hazineyi soymakta
namuslular sağılıyor, ne haber.


Abdurrahim Karakoç
 
Demedi Deme

Korkuyorum belki yarın geç olur
Geleceksen bir gün önce gelsene.
Yaralıya yol gözlemek güç olur
Geleceksen bir gün önce gelsene.

Kar yağar, çığ düşer yollar açılmaz.
Seller iner derelerden geçilmez
Senet yoktur ömre vade biçilmez
Geleceksen bir gün önce gelsene.

Can kuşu kafeste durmaz demişler
Kaçan kuş kafese girmez demişler
Son pişmanlık fayda vermez demişler
Geleceksen bir gün önce gelsene.


Abdurrahim Karakoç
 
Dertleşme

Sırtımıza cümle derdi belayı
Sizin için aldık sizden ne haber?
Senelerce uykuları rüyayı;
Sizin için böldük, sizden ne haber?

"Nemize ne, aman bırak" demedik;
Otuz alıp onbeş verek demedik
Hava kışlı, yollar ırak demedik
Sizin için geldik, sizden ne haber?

Aşk ile doldurduk gönül tasını
Tavuğunuz ölse çektik yasını
Zalimlere karşı cenk havasını
Sizin için çaldık, sizden ne haber?

Durup da "bize ne" demedik bir gün
Korkmadık, yılmadık, düşmedik yorgun.
Sıra sıra hapis, kitlece sürgün;
Sizin için olduk, sizden ne haber?

İçkiye, kadına, rütbeye şana
Tenezzül etmedik, malum cihana
Bunların cümlesi kalsın bir yana;
Sizin için öldük, sizden ne haber?.


Abdurrahim Karakoç
 
Doğmadan Önce

Sormuşlar "ezelde aşk var mı?" diye
Ben kalpten vuruldum doğmadan önce.
İster azap deyin ister hediye
Meçhule sürüldüm doğmadan önce.

Yılmadan ben bana beni anlattım
Günahı tövbeyle yıkayıp attım
Ebed kapısında ölümü tattım
Kefene sarıldım doğmadan önce.

Gönlüme sevdanın güneşi doğdu
Şüphe iklimimi ışığa boğdu
İlk yağmurum Kâlûbelâ’da yağdı
Bulandım duruldum doğmadan önce.

Sevdim, sevgiliye giden yol uzun
Şerbetini içtim ateşin, buzun
Bazen girdabına düştüm sonsuzun
Çok öldüm-dirildim doğmadan önce.

Duydum ki var varmış, yok yokmuş güya
Gerçeği alt etti gördüğüm rüya
Kendi kopyam imiş meğer şu dünya
Düşündüm, yoruldum doğmadan önce.

Ezelde, ebedde aşkı gördüm ben
Mezarda, mabette aşkı gördüm ben
Gazapta, rahmette aşkı gördüm ben
Aşk ile karıldım doğmadan önce.


Abdurrahim Karakoç
 
Dosta Doğru

İçimde uzayan her yol
Çıkar gider dosta doğru
Menekşe, nergis. Itır, gül
Kokar gider dosta doğru

Zamanım yoğrulur gamla
Birleşir sabah akşamla
Ilık kanım damla damla
Akar gider dosta doğru

Gel bende gör, sen gel beni
Durduramaz engel beni
Görmediğim bir el beni
Çeker gider dosta doğru

Beynim fırın, bağrım tandır
Yanarım hayli zamandır
Sevgim bir yavru ceylandır
Şeker gider dosta doğru

Ne saklarım ne gizlerim
Yalnızca onu özlerim
Tabutta bile gözlerim
Bakar gider dosta doğru


Abdurrahim Karako
ç
 
Dönüş

Bunca yıldır bir hiçliğe
Gittim sana geliyorum
Yeter artık döne döne
Bittim sana geliyorum

Durdum ve düşündüm demin
Baktım bu yol daha emin
Ayrılmamaya bin yemin
Ettim sana geliyorum

Gözüm yaşlı gönlüm garip
Yalvarayım dedim varıp
Benliği benden çıkarıp
Attım sana geliyorum

Aşk tokmağı değdi örse
Durmam gayri dünya dursa
Dünden kalma neyim varsa
Sattım sana geliyorum

Bıraktım öfkeyi kini
Oldum bir rahmet ekini
Seni sevmenin zevkini
Tattım sana geliyorum


Abdurrahim Kara
koç
 
Dörtgen

Kul o ki, nefsini yularla güde
Mal o ki, bekçisin muazzez ede
Dil o ki, her yerde hakkı konuşa
Yol o ki, dosdoğru Allah(c.c.)’a gide.


Abdurrahim Karakoç




Dua

Senin ak alnından gök gözlerinden
Önce dallar sonra yapraklar öpsün.
Eğilsin yıldızlar tutsun elinden
Gecelerden sonra şafaklar öpsün.

Aşk diyorlar mukaddes hayale
Ve sen de düşesin o sonsuz hale
Hazdan dudakların olsun bir lale
Güller, karanfiller, zambaklar öpsün.

Sende kemal bulmuş renk, şekil, biçim
Yaşamanın öz suyusun bir içim
Olanca suların sağlığı için
Seni her gün göller, ırmaklar öpsün.

Kumral saçlarında nisan yağmuru
Yazın ak yüzünden gölgenin moru
Ağzından en serin, hem de en duru
Kayalardan akan kaynaklar öpsün.

Çimenler okşasın ayaklarını
Çiçekler koklasın parmaklarını
Ben öpmeden önce yanaklarını
Varsın teller, tüller, duvaklar öpsün.

Kıskançlık çakılı kazıktır serde
Bölünsün bu rüya en tatlı yerde
Seni canlı kullar öpmesinler de
Kefenler sarılsın, topraklar öpsün.


Abdurrahim Karakoç
 
Dün Gece

Çelik testereyle kestim suları
Yıkadım duvara astım suları...
Düşümde düşüme girdim dün gece

Buluta yaslandım ışığı tuttum.
Seni hatırladım, seni unuttum
Kendimi kendime sordum dün gece

Topladım yolları eyledim yumak
Musalladan gayri görmedim durak...
Durmadan düşünüp durdum dün gece

Toprağı boyadım otlar ağladı
Oturdum kalkmadım atlar ağladı...
Tuttum yorgunluğu yordum dün gece

Dertler gecikince gidip yokladım
Yırtık bohçalarda umut sakladım
Kırgınlık bağını kırdım dün gece

Şişelerde mahkum çiçek kokusu
Yağdı yüreğime renk renk korkusu...
Yok yere yokluğu vurdum dün gece

Ay doğdu gölgeler çöktü üstüme
Hicran alev alev aktı üstüme.
Gözümü yollarda gördüm dün gece

Aydınlığa koştum karanlık çıktı
Her sevgi, her vefa bir anlık çıktı...
Güç-bela ben bana vardım dün gece

Dosta şiir yazdım "hatıra" dedim
Belki bir dost gele otura dedim
Gönlümü toprağa serdim dün gece


Abdurrahim Karakoç
 
Erbabiye

Liderimiz uzaylı, silahımız ok bizim
Hilede, iftirada üstümüze yok bizim.
Bal, sirke, soğan, şeker, et, süt, nane, sarımsak;
Katar çorba yaparız, hünerimiz çok bizim


Abdurrahim Karakoç



Erzincan

Bir kara haber ki zor konur adı
Duyanın kırılır kolu kanadı
Felek ikidebir atar tokadı
Yazım der sineye çeker Erzincan
Yazım der gözyaşı döker Erzincan

Erzincan'da dağlar gökle öpüşür
Yiğitleri ecel ile kapışır
Çok katlı binalar yere yapışır
Çöküntüde kalan candır Erzincan
Toprağın emdiği kandır Erzincan

Çok konuğun oldum içinden geçtim
Ekmeğinden yedim, suyundan içtim
Gönlüme ben seni bir mesken seçtim
Şimdi o meskenin mezar Erzincan
Dilim konuşmaktan bizar Erzincan

Karakoç bu kırım bir gün yıkılır mı?
Haslette vuslatta kurşun erir mi?
Sormayın rengini mor mu sarı mı?
Al yeşilken şimdi kara Erzincan
Almış yüreğinden yara Erzincan


Abdurrahim Karakoç
 
Etek

Etek topukta olur, seninki ta baldırda,
Belli arı namusu unutmuşsun bıldırda.
Baban traş olurken; baksın ayna yerine;
Hele sen şu meleti biraz daha kaldır da...


Abdurrahim Karakoç





Ey Can

Ben sabit şeyleri sevmem ey can
Sen
Eğer beni dinlersen
Çağlayan ırmak ol...
Ve gönül gönderine çekilmiş
Nazlı nazlı dalgalanan
Bayrak ol...

Ben karanlığı hiç sevmem ey can
Vaktin her saatinde
Her zaman
Ağaran şafak ol...
Güneş ışıklarıyla ürperen çiçek
Seher yeliyle ırgalanan
Yaprak ol...

Ben bulanıklığı sevmem ey can
Sen
Yayla pınarlarından akan
Sulardan berrak ol...
Göl olma, gölet olma, baraj olma
Kaynak ol...

Ben uykuları da sevmem ey can
Uykulardan uzak ol...
Kış günü karları yarıp çıkan
Beyaz bir gül
Mavi bir zambak ol...

Ben zaafları da sevmem ey can
Hakikatleri sarıp-sarmalayan
Zaaflardan ırak ol...
Geri dur geri dur ey can
Nefret sarayındaki sultanlıktan
İlim ocağında çırak ol...

Sana tavsiyemdir ey can
Zalimlerin boynunda süslü kravat olacağına
Var bir garip ölünün üstünde
Kefen ol...
Kimsesiz gelinlerin yüzünde
Duvak ol...


Abdurrahim Karakoç
 
Ey Gönül

Vardığın dergahta post ol, büyürsün
Gördüğün garibe dost ol, büyürsün
Meclise devam et, el sürme mey'e
Girdiğin sohbette mest ol, büyürsün.

1988

Abdurrahim Karakoç




Fetva

Türküler var başı belden aşağı
Çalmıyan radyonun pili cennetlik.
Kafir meyve inmez daldan aşağı
Yoksulun yaktığı çalı cennetlik.

Boşunadır dünyamıza geldiği
Aha yaşadığı aha öldüğü...
Korkak müslümanın namaz kıldığı
Camiyi taşlayan deli cennetlik.

Kara günde çözülmesin, kuşağın,
Kara toprak olsun uyku döşeğin.
Cihadda yük çeken uyuz eşeğin
Semeri cennetlik çulu cennetlik.

Tez vururlar harpte önde gideni,
Kaçanlar kurtarır canı bedeni.
Şimdilik kördüğüm kalsın nedeni,
Diri boku yedi, ölü cennetlik.

Bana ne'yi akıllılık sananın,
Başı var da, beyni yoktur. İnanın.
Beş on sene cehennemde yananın,
Dumanı cennetlik, külü cennetlik.

"Karışma boşver"'i eylemiş sanat,
"Dava gereksiz" der, "herşey menfaat"
Böyle bir babayı vurursa evlat,
Tüfeği cennetlik, eli cennetlik.

Sevabı, günahı ayırmış Rabbim,
Ölçüdür gözlerim, tartıdır aklım.
Yalana riyaya, dayanmaz sabrım,
Haksıza sövenin dili cennetlik.


Abdurrahim Karako
ç
 
Fotoğraf

Resmine baktığım güzel kız, genç kız
Unuttum, Unuttum, Unuttum seni
Eski bir albümde durursun yalnız
Unuttum, Unuttum, Unuttum seni

İki harf, bir imza, bir tarih; garip
Besbelli üçü de mutsuz muzdarip
Aklımı zorlama karşımda durup
Unuttum, Unuttum, Unuttum seni

Bilemem aradan geçti kaç sene
Memleketin nere, kimsin adın ne ?
"Hatırla" diyerek bakma yüzüme
Unuttum, Unuttum, Unuttum seni.

Kaynak: Dosta Doğru

Abdurrahim Karakoç
 
Garip Gerçekler

Bir tarafta her devrin sultanları durur
Bir tarafta kaderin kurbanları durur
Ne kurban kesiciler biter dünyamızda
Ne de kesilen kurban kanları durur.


Abdurrahim Karakoç



Gel

Aşkımız sembolleşsin iğde çiçeklerinde
Olgunlaşan meyveler dalları eğerken gel
Duru bir yaz sabahı Toros eteklerinde
Akdeniz dalga dalga kıyıyı döğerken gel.

Seher yeli çamları, çavdarları tararken
Dağlar göller üstüne sisten perde örerken
İlkbaharın ilk gülü kılıfını yararken
Sonbaharda son yağmur yollara yağarken gel.

Suların sessiz akıp, kuşların ötme vakti
Yollar daha bitmeden düşlerin bitme vakti
Semada yıldızların uykuya yatma vakti
İster ay batarken gel, ister gün doğarken gel.

Kaynak: Dosta Doğru

Abdurrahim Karakoç
 
Gelecegim

Yillar yirmi olsa da, otuz olsa da
Yollar kar, çamur olsa da, buz olsa da
Bedenim yorgun, aç ve susuz olsa da
Bir gün yalin ayak, terli gömlekle
- Gelirim, beni bekle

Belki yakinda olur, belki de uzak
Sirtimda hatiralar, saçlarimda ak
Gün, tarih bilemiyorum amma, muhakkak
Bitmeyen bir azim, sabir ve emekle
- Gelirim, beni bekle

Unutmam mümkün degil, unutur sanma
"Gelmez" diyen olursa sakin inanma
Umutlarini kaybetme ha zamanla
Geç kaldi diyerek gam çekme
- Gelirim, beni bekle

Sicak bir yaz akşaminda olabilir
Sari bir güz akşaminda olabilir
Kişin beyaz akşaminda olabilir
Ellerinde bir top mavi çiçekle
- Gelirim, beni bekle

Cümle köprüleri sel alsa da tek, tek
Söz vermişim bir kere engel ne demek
Başi karli, kara daglardan geçerek
Azigim bir tas su, bir dürüm ekmekle
- Gelirim, beni bekle

Vermese de kaybolan gençligimiz
Ayiran bir gün kavuşturacak bizi
Ve içimde sevgilerin en temizi
Seninle dolu, ari, duru bir yürekle
- Gelirim, beni bekle


Abdurrahim Karakoç
 
Genelge

Dar zamanda düşmanların altına
At olanlar safımıza gelmesin
Garibanın, fukaranın sırtına
Bit olanlar safımıza gelmesin

Ağırlık, irilik ölçüsün bırak;
Tartıya vurulmaz beyinle, yürek.
Bu ülkede iman gerek, ruh gerek;
Et olanlar safımıza gelmesin.

Öte dursun işkembeden atanı
Lazım değil kaçan ile yatanı
Menfaate rüşvet verip vatanı
Fit olanlar safımıza gelmesin

Sapıklar her yerde atsa da çamur;
Gerçek mayasına kuvuştu hamur;
Adam istiyoruz dört başı mamur!
İt olanlar safımıza gelmesin

Gönül bahçesinde korku gezeni
Asla kabul etmez ülkü düzeni
Sevdası, sabırı, aklı, izanı
Kıt olanlar safımıza gelmesin

Biz zulüm ayında güneş çağıyız;
Hira'dan feyzalan Tanrıdağ'ıyız!
Biz meyve bahçesi, üzüm bağıyız,
Ot olanlar safımıza gelmesin

Parolamız her zamanda, her yerde;
Ölmek var da baş eğmek yok namerde
Bu imana, bu ülkeye bu derde
Yad olanlar safımıza gelmesin.


Abdurrahim Karakoç
 
Gölge Oyunu

Ben avcı olurum, o ceylan olur
Kovalar dururum kendi gölgemi.
Umut toprak olur, dert zaman olur
İp takar sürürüm kendi gölgemi.

Her kuşluk vaktine, her ikindiye
Bölerim gölgemi üçe, ikiye
Eli boş bebekler oynasın diye
Armağan veririm kendi gölgemi.

Gölgemde bir değil bin yara kanar
Gölgeme değerse gölgeler yanar
Geceleri gölgem yollarda donar
Kar gibi kürürüm kendi gölgemi.

Soyunur aynalar ışıktan, renkten
Bazen akşamüstü, bazen çok erken
Kuşlar gökten yuvasına dönerken
Güneşte görürüm kendi gölgemi.

Sevgi, dağ zirvesi; kin, dipsiz kuyu
Karıştan kısadır hayatın boyu
Kirletirse şayet toprağı, suyu
Göğsünden vururum kendi gölgemi.


Abdurrahim Karakoç
 
Gönlümdeki Gurbet

Dost ülkeler duman duman önümde
Dağların alnında gurbet yazılı
Göv göcekler firez oldu gönlümde
Çamların dalında gurbet yazılı

Ilgıt ılgıt yeller eser ovadan
Kuşlar tüm tedirgin kalkar yuvadan
Özümüz gövünür yanık havadan
Sazların telinde gurbet yazılı

Gene yanar oldu bağrımın başı,
Nasıl söner bu sevginin ateşi?
Oğuzlar soyunun savaş yoldaşı
Atların nalında gurbet yazılı

Bir canım olsa da yurt için versem
Ufka nakış nakış kanımı sersem
Kalk gardaş sılaya gidelim desem
ÖTÜKEN yolunda gurbet yazılı


Abdurrahim Karakoç
 
Gören Bilir

Çarsısında bir kız gördüm Antep'in,
Kızmı ki...
Gözleri var, ala geyik gözleri,
Göz mü ki....
Ak göğüsünün ortasında bir ben var,
Az mı ki....
Yiyip içme, yüzüne bak yetişir,
Yüz mü ki....
"Güzel" sözü çok güzele çok amma
Bu kıza da "güzel" demek söz mü ki...

Kaynak: Dosta Doğru

Abdurrahim Karakoç
 
Güney İlleri

Gök mavi, dağlar ak, ovalar yeşil...
Dört mevsim bahardır güney illeri
Çiğ düşmüş çiçekte gün ışıl ışıl..
Bir sarı, bir mordur güney illeri

Yollar kıvrım kıvrım iner yokuştan,
Köpüklü suları dökülür taştan
Kuşları çiçekten, çiçeği kuştan
Seçilmeyen yerdir güney illeri

Dağılır yaylanın boz dumanları
Eğilir yıldızlar öper çamları
Bir başka alemdir yaz akşamları
Cennet ile birdir güney illeri

Baharda haz duyar nar çiçeklenir
Arı sesi çan sesine eklenir
Tüm güzellik Toroslarda renklenir;
Oylum oylum kardır güney illeri

Motor sesiyle uyanır sabah
Kekik kokusuna boyanır sabah
Özene- bezene yaratmış Allah,
Ne geniş, ne dardır güney illeri

Ordadır ozanın gönül bolluğu
Sevgi sıcak sıcak, aşk buğu buğu..
Gerçek yiğitlerin harman olduğu
Eşsiz bir diyardır güney illeri


Abdurrahim Karakoç
 
X