Suriye provokasyonu (ve Bingazi olayı) Erdoğan’ın biletini kestirdi. Mayıs’taki ABD ziyareti sonun başlangıcı oldu. Önce ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov uzlaştı. Cenevre sürecini sabote eden RTE yönetimi tasfiye edilecek, yerine daha “ılımlı ve uyumlu” Abdullah Gül ile Fethullah Gülen ekibi getirilecekti.
Bu tasfiye hazırlığının işaretini de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin verdi. Gezi parkı isyanına yönelik yaptığı açıklamada (Rusya bu tür konularda kolay kolay açıklama yapmaz, içişlerine müdahale kisvesiyle ama aslında sırça köşkte oturmak meselesi), Tayyip Erdoğan’ı, Esad’ın yerine koydu ve sorunun karşılıklı diyalog çerçevesinde çözülmesi önerisinde bulundu. Aynı Batılı ülkelerin Suriye’deki olayların başlangıcında yaptığı açıklamalar gibi.
Son olarak 7-8 Haziran tarihleri arasında ABD Başkanı Barack Obama ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping Kaliforniya’da bir araya geldiler. Hafta sonunu çölde bir çiftlikte geçiren iki lider, epey bir zaman geçirdi, tüm konuları konuştu.
Eminiz ki gündem, siber savaş ve skandallar ile Asya-Pasifik konularıyla kısıtlı kalmadı. ABD’nin Pasifik açılımına, Çin de Ortadoğu ile yanıt veriyor. Çin’in Ortadoğu’daki önceliklerinden biri de ABD ve İsrail’in dolaylı hegemonyasına karşı çıkmak. Suriye’de Esad’a verdiği destek boşuna değil, Irak’ta Maliki yönetimine ve İran’a da destek veriyor Çin. Çünkü enerji ihtiyacı çok büyüdü ve yeni kaynaklar bulması lazım. Obama – Şi görüşmesi yeni bir dönem başlatır mı bilinmez ama basın bu buluşmanın 1979’da Deng Şiaoping ile ABD Başkanı Jimmy Carter görüşmesi kadar önemli olduğu yorumunu yapıyor. Obama’nın yakında yapacağı Avrupa gezisinde siber dünya kadar Türkiye de gündeme gelecek. Beyaz Saray’ın tutumu net zaten, “Tayyip must go” şeklinde özetlenebilir. Avrupa da yanı başındaki faşizm denemesine karşı ayaklandı. Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye özel gündemiyle toplanılıyor.
Esad nasıl Esed olduysa Tayyip de artık “Teyyip” olmuştur. Bunu Amerika’dan gelen son açıklamalar ve Batılı medyanın tutumu artık kesinleştirmiştir. Christian Amanpour’un Başbakan danışmanı İbrahim Kalın’ın sesini “Şov bitti” diyerek kesmesi de bir göstergedir. Mayıs ayında Obama, Erdoğan’ın tasdiknamesini vermiştir. Erdoğan bunun için köşeye sıkışmış kedi misali hırçın ve gaddardır. Koltuğunu korumak için her şeyi yapabileceğini göstermek istiyor. Ama nafile. Toplumsal olayları bastırmak için ne kadar güç kullanırsa, bu, o kadar aleyhine işleyecektir. Bundan sonra polis ve yargı marifetiyle muhalefeti bastırmak da mümkün değildir.
Korku duvarı aşıldı. Başkan babanın karizması çizik yedi. Artık dokunulmaz bir hare içinde değil. Kendi cenahı dahil, herkes çıkıp ağzına geleni söylüyor. Bundan 15 gün önce telefonda konuşmaya çekinirdi insanlar.
Toplumsal olayları zor kullanarak bastırabilir, interneti gözaltılarla sindirebilirsiniz, ama artık cin şişeden çıktı. Benim tahminim bundan sonraki “level”, dünyada kopan siber skandal fırtınasıyla ilgili olacak ve internet ortamına sızdırılacak bazı bilgi ve belgelerle devam edecek. Görüldü ki artık, TV ve gazetelerin tamamını ele geçirseniz de internet, hükümet sansürünü kırıyor. Sosyal medya artık ön planda. Her direnişçi aynı zamanda gazeteci , köşe yazarı, foto muhabiri ve kameraman.
Özellikle de 90 kuşağının bilgisayar cambazlığına da şapka çıkartmak lazım. Orantısız bir IQ ve mizahi bakış açısı farkı var zaten. O alandaki fark, Barcelona ile “Yeni Çeltek İdman Yurdu” arasındaki fark kadar bariz.
RTE’NİN SON UMUDU MOSSAD
RTE’nin elinde kala kala bir polis, bir Apo, bir de İsrail’deki ırkçı faşist hükümet kaldı. MOSSAD’dan gelen ekip Erdoğan’a Türkiye’deki İran Devrim Muhafızları tehlikesinden söz etmiş. Demek kukla devlet de tehlikeye girdi ki böyle zor bir dönemde İsrail yardım elini uzatıyor. Ama büyük patron “diktatör” damgasıyla çıkışı verdikten sonra, küçük patrona bir şey yemek düşer.
Bitirirken özetleyeyim; ABD, Çin ve Rusya, tüm dünya üzerinde olduğu gibi, Ortadoğu için de yoğun bir pazarlık yürütüyor. Anlaşılan o ki, bu pazarlığı kapsayan yeni dönemde (kendine butik Anayasa yapıp, Padişah olmak, iç ve dış savaş çıkartmak isteyen bir) RTE’nin yeri bulunmuyor.
Hüseyin Vodinalı
12.06.2013
Odatv.com
Bu tasfiye hazırlığının işaretini de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin verdi. Gezi parkı isyanına yönelik yaptığı açıklamada (Rusya bu tür konularda kolay kolay açıklama yapmaz, içişlerine müdahale kisvesiyle ama aslında sırça köşkte oturmak meselesi), Tayyip Erdoğan’ı, Esad’ın yerine koydu ve sorunun karşılıklı diyalog çerçevesinde çözülmesi önerisinde bulundu. Aynı Batılı ülkelerin Suriye’deki olayların başlangıcında yaptığı açıklamalar gibi.
Son olarak 7-8 Haziran tarihleri arasında ABD Başkanı Barack Obama ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping Kaliforniya’da bir araya geldiler. Hafta sonunu çölde bir çiftlikte geçiren iki lider, epey bir zaman geçirdi, tüm konuları konuştu.
Eminiz ki gündem, siber savaş ve skandallar ile Asya-Pasifik konularıyla kısıtlı kalmadı. ABD’nin Pasifik açılımına, Çin de Ortadoğu ile yanıt veriyor. Çin’in Ortadoğu’daki önceliklerinden biri de ABD ve İsrail’in dolaylı hegemonyasına karşı çıkmak. Suriye’de Esad’a verdiği destek boşuna değil, Irak’ta Maliki yönetimine ve İran’a da destek veriyor Çin. Çünkü enerji ihtiyacı çok büyüdü ve yeni kaynaklar bulması lazım. Obama – Şi görüşmesi yeni bir dönem başlatır mı bilinmez ama basın bu buluşmanın 1979’da Deng Şiaoping ile ABD Başkanı Jimmy Carter görüşmesi kadar önemli olduğu yorumunu yapıyor. Obama’nın yakında yapacağı Avrupa gezisinde siber dünya kadar Türkiye de gündeme gelecek. Beyaz Saray’ın tutumu net zaten, “Tayyip must go” şeklinde özetlenebilir. Avrupa da yanı başındaki faşizm denemesine karşı ayaklandı. Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye özel gündemiyle toplanılıyor.
Esad nasıl Esed olduysa Tayyip de artık “Teyyip” olmuştur. Bunu Amerika’dan gelen son açıklamalar ve Batılı medyanın tutumu artık kesinleştirmiştir. Christian Amanpour’un Başbakan danışmanı İbrahim Kalın’ın sesini “Şov bitti” diyerek kesmesi de bir göstergedir. Mayıs ayında Obama, Erdoğan’ın tasdiknamesini vermiştir. Erdoğan bunun için köşeye sıkışmış kedi misali hırçın ve gaddardır. Koltuğunu korumak için her şeyi yapabileceğini göstermek istiyor. Ama nafile. Toplumsal olayları bastırmak için ne kadar güç kullanırsa, bu, o kadar aleyhine işleyecektir. Bundan sonra polis ve yargı marifetiyle muhalefeti bastırmak da mümkün değildir.
Korku duvarı aşıldı. Başkan babanın karizması çizik yedi. Artık dokunulmaz bir hare içinde değil. Kendi cenahı dahil, herkes çıkıp ağzına geleni söylüyor. Bundan 15 gün önce telefonda konuşmaya çekinirdi insanlar.
Toplumsal olayları zor kullanarak bastırabilir, interneti gözaltılarla sindirebilirsiniz, ama artık cin şişeden çıktı. Benim tahminim bundan sonraki “level”, dünyada kopan siber skandal fırtınasıyla ilgili olacak ve internet ortamına sızdırılacak bazı bilgi ve belgelerle devam edecek. Görüldü ki artık, TV ve gazetelerin tamamını ele geçirseniz de internet, hükümet sansürünü kırıyor. Sosyal medya artık ön planda. Her direnişçi aynı zamanda gazeteci , köşe yazarı, foto muhabiri ve kameraman.
Özellikle de 90 kuşağının bilgisayar cambazlığına da şapka çıkartmak lazım. Orantısız bir IQ ve mizahi bakış açısı farkı var zaten. O alandaki fark, Barcelona ile “Yeni Çeltek İdman Yurdu” arasındaki fark kadar bariz.
RTE’NİN SON UMUDU MOSSAD
RTE’nin elinde kala kala bir polis, bir Apo, bir de İsrail’deki ırkçı faşist hükümet kaldı. MOSSAD’dan gelen ekip Erdoğan’a Türkiye’deki İran Devrim Muhafızları tehlikesinden söz etmiş. Demek kukla devlet de tehlikeye girdi ki böyle zor bir dönemde İsrail yardım elini uzatıyor. Ama büyük patron “diktatör” damgasıyla çıkışı verdikten sonra, küçük patrona bir şey yemek düşer.
Bitirirken özetleyeyim; ABD, Çin ve Rusya, tüm dünya üzerinde olduğu gibi, Ortadoğu için de yoğun bir pazarlık yürütüyor. Anlaşılan o ki, bu pazarlığı kapsayan yeni dönemde (kendine butik Anayasa yapıp, Padişah olmak, iç ve dış savaş çıkartmak isteyen bir) RTE’nin yeri bulunmuyor.
Hüseyin Vodinalı
12.06.2013
Odatv.com
Son düzenleme: