- 29 Eylül 2024
- 2
- 0
- 1
- 31
- Konu Sahibi Babysmother
-
- #1
Merhabalar. 27 Ocak günü açmış olduğum konu başlığı silindiği için tekrardan paylaşım yapma ihtiyacı hissettim. Buradaki amacım benim durumumda olan ve bu siteden kendisine duygudaş arayan annelerin yalnız olmadığını hissettirmektir.
Yaklaşık bir buçuk yılı kapsayan güzel bir hazırlık aşamasından sonra 31 temmuz 2024'te gebelik müjdemi aldım. Bu müjdem 20 Ağustos'ta ikiye katlanmıştı. İkiz annesi olacaktım. Ben daha mutluluğumu yaşayamadan doktor hanım, bu gebeliğin riskli statüsünde olduğunu ve bu alanda uzman olan perinatolog ile sürecimin ilerlemesi gerektiğini vurguladı. Ben kendi kendi kendime bu doktorlarda ne kadar abartıyorlar? Neden her zaman en kötüden başlamak zorundalar ki? diye söyleniyordum. Bizim için zaman ilerliyordu. Urfa'dan Denizli'ye tayinimiz çıkmıştı. Eşimle aynı kurumda görev yapacaktık. Müjdeler ardı ardına geliyordu. Gebeliğimin ilk ayları çok güzel geçiyordu. Sadece açlık şekerim düşük çıkıyor, her zaman düşük olan demirim bile asgari sınırın üstünde oluyordu. İdrarımda enfeksiyon görünüyordu lakin gebelikte normal kabul ediliyordu. Çevremin söylemleri ve kendi araştırmalarım sonunda bazı takviyelere başladım. Multivitamin, D vitamini, Calsiyum, Magnezyum ve Demir. Sonrasında hamileliğimin 18. haftalarında yapılan tahlillerde karaciğer enzimlerimde yükselişler oldu. Takviye gıdaları ilk süreçte tamamen kestim. Sonrasındaysa haftada bir olacak şekilde kullanmaya devam ettim. Bu enzimlerdeki yükselişin ana sebebiyse doktorun aynı anda iki demir ilacı yazması ve benim sorgulamadan iki gün bu ilaçları kullanmam, oldu. Her şey yolunda giderken 24+5'te Perinatolog olan doktorum rutin kontrol esnasında 4 cm açılmam olduğunu söyledi. Hızlı bir şekilde doğumhane hazırlandı ve servikal serklaj gerçekleşti. Başarılı bir operasyon oldu. Bu başarının ana aktörünün doktorum olması yanında doğum sancımın olmaması da en temel etkendi. O günden sonra hayat rutinim çok değişti. Yatarak günü tamamlama çabası içerisinde oldum. Operasyondan bir hafta sonra kontrole gittiğimde doktorum açılmanın kapandığını ve bir ay sonra gelebileceğimi söyledi. Bizde eşimle bu sürenin uzun olduğunu 20 gün sonra tekrar gelmenin uygun olacağını kararlaştırdık. Operasyonun ikinci haftasında sağlık ocağında tahliller yaptırdım. Doktorum, tetanoz ve şeker yüklemesi üzerinde çok duruyordu. Tahlil sonuçlarını doktoruma gönderdim ve hem yükleme hemde tetanoz olabileceğimi söyledi. Ek olarak tahlillerimde idrar yolu enfeksiyonu görünüyordu. Bayağı da yüksekti. Munurol ile bu işin çözülebileceğini ifade etti. 2 Ocak günü şeker yüklemesi gerçekleşti 154 çıktı. Hocayla görüşülüp ona göre bir yol izlenir, dedik. 3 Ocak günü tetanoz aşısının 2. dozu gerçekleşti yani 27+1'inci günde. Sağlık ocağındaki doktor munurolü yazamayacağını belirtti. Bizde hastane vasıtasıyla bu ilacı yazdırdık. Lakin ilacın gece kullanılması tavsiye ediliyordu. Aynı zamanda tetanoz ile aynı gün kullanmanın sorun olabileceğini düşündük ve 4 Ocak tarihinde kullanmaya karar verdik. Eczane işlerini tamamladıktan sonra karnımda bir bası hissetmeye başladım. Ama önemsemedim. Sabahleyin karnımın sol tarafında anormal bir şişlik vardı. Ama sürecin bir parçası olduğunu düşündüm. Akşam saat 20.00 gibi ritmik kasılmalar başladı. İlk etapta gaz sancısı gibi hissettim. Ama her 5 dakikada bir girip 15-20 saniye sürünce ilk doktorumu aradim. O da o gün ameliyat olmuş ve Fakültenin yataklı servisinde tedavi görüyormuş. Saat 21.00'da apar topar hastaneye gittik. O günün bir rüya hatta kabus olmasını istiyordum lakin gerçekti. O gün riskli gebeliğin anlamını öğrenmiştim. Aynı zamanda idrar yolu enfeksiyonunun hafife alınmayacak bir rahatsızlık olduğunu anlamıştım. Hatırlamak istemediğim saat dilerimleri geçirdim. Sabah saatlerinden sezeryan olacağım söylendi. Doğumu yavaşlatmak için iğneler ve haplar verildi. Burak ve Kerem için ciğer geliştirici iğneler vuruldu. Lakin 4 Ocak 01.00'da acil doğum sürecim başladı. İlk etapta epidural anestezi altında doğum yapılacakken benim konu hakkında tam bilgi sahibi olmamam ve olumsuz refleksler göstermem sebebiyle genel anestezi altında doğum gerçekleşti. 01.20'deyse oğullarım dünyaya geldi. Herkes kendi çocuğunun peşinden gider. Annem benimle kalırken, eşim bebeklerin ardından gitmiş. Eşim yanima geldiğinde bebeklerin iyi olduğunu lakin üniversite hastanesinin Yeni Doğan Ünitesinde yer olmadığı için bebeklerin özel bir hastaneye nakledildiğini söyledi. Sonradanda şunu ekledi. Keşke hastane sorumluluktan kaçmak adına gerekli veya gereksiz bir sürü kağıda imza attıracağına Yeni Doğan Ünitesinde yer olmadığını, mümkünse Yeni Doğan ünitesi olan hastanede doğumun gerçekleşmesi için planlamalar yapılabileceğini bize bildirselerdi.
Eşim yatış için gerekli evrakları imzaladıktan sonra kendisine bebekleri görmesi için müsade tanınmış. Gece 04.00 gibi ilk Kerem'i sonrasındaysa Burak'ı görmüş. Kerem 930, Burak ise 1060 gram olarak dünyaya geldi. Biz yaklaşık iki ay boyunca sağ ustte duran ve kilosu daha ağır olanı Burak, Sol altta duran ve biraz daha geriden geleni Kerem olarak isimlendirmiştik.
Eşim bana sürekli olarak iyi ve güzel bilgiler veriyordu. Lakin olayın iç yüzü hiçte öyle değilmiş. Yoğun Bakım doktoruyla 4 Ocak'ta saat 10.30 gibi görüşme imkanı bulmuş. Doktor kendisine çocuklarda çok ağır enfeksiyon olduğunu 1-3-7 gün şeklinde kritik süreçlerin olduğunu belirtmiş. Sonradan öğrendiğimiz bilgilere göre ilk ciddi atakları 5 Ocak tarihinde yaşanmış ve ilk etapta 1. basamak olarak nitelendirilen antibiyotik tedavisi merkezli olan tedaviden 2. basamak tedaviye geçiş yaşanmış.
Eşim çocuklarla ilgilenirken ben ameliyat sonrası sürecin sıkıntılarıyla mücadele etmeye çalışıyordum. Kalkmak ve yürümek o kadar zor geliyordu ki...
Sonrasında süt olayı ortaya çıktı. 27 haftalık sezeryan doğum yapan bir anneden süt geleceğine inanmıyordum. Hemşireler ilk süreçte canını yakmazsan, sonrasında canın daha çok acıyacak diyerek beni güdülemeye çalıştılar. Lakin ilk denemelerim başarısız oldu. Bu süreçte bir hemşirenin iki ayrı zaman diliminde 24 ve 26. Haftalarda doğumlar yaptığını ve iki çocuğununda şuan sağlıklı olduğunu öğrendim.
5 Ocak Pazar günü tapurcu oldum.
6 Ocak Pazartesi günüyse oğullarımı görmeye gittim. O süreci anlatmam çok zor. Ama acı, üzüntü ve mutluluğun aynı anda yaşandığı birkaç dakikaydı. O gün sütüm gelmeye başlamıştı. Sütü el ile sağıyordum. Eşim veya annem ise çıkan birkaç damlayı şırıngaya almaya çalışıyordu. Bu şekilde iki şer saat arayla 2-3 CC şeklinde kolostrum depolamaya çalışıyordum.
7 Ocak Salı günü hemşire tarafından atandık ve bizden süt istenildi. Yine bugün elektrikli süt pompası siparişimiz geldi.
8 Ocak Çarşamba günü saat 11.30'da eşim aranmış ve bebeklerin 12x2 cc şeklinde beslendiği ve daha fazla süte ihtiyaç olduğu söylenmiş.
Yine Carsamba günü doktor Bey, Burak'ın bayağı ilerleme kaydettiğini Kerem'in ona göre tedavi sürecinde biraz geride kaldığını ama olumsuz bir durum olmadığını belirtmiş. Bu iki haber bizi çok ama çok mutlu etmişti. Ailecek çok neşeli bir gün geçirmiştik.
9 Ocak persembe günü ben uyurken sabah 07.30 gibi eşim hızlı bir şekilde evden çıktı. Biz bu süreçte annemin evinde misafir kalıyorduk. Ben uyandım, duşumu aldım. Kahvaltımı yaptım. Süt sağımına geçerken telefonda iki cevapsız çağrı gördüm. Bu çağrılar hastaneye aitti. Olumsuz bir şeyler olduğunu hissediyordum ama dillendiremiyordum. Eşimi arayamıyordum. Sadece mesaj attım. O da "Seni seviyoruz Annesi" diye bir cevap yazdı. Ben pencereden sürekli olarak onu gözledim. Geleceğim dediği zamanın üzerinden neredeyse bir saat geçmişti. Sonunda gelmişti. Ama dün sahip olduğu neşeden hiçbir eser yoktu. O kapıyı çalmadan, ben açtım. Anneme bize biraz müsade edebilir misin? dedi. Beni salona götürüp kapıyı kapattı. Ben Kerem diye ağlamaya başladım. Ve bana Kerem, değil. Burak, dedi. O an neler söyledim, ne haykırdım hatırlamıyorum. Hatırlamakta istemiyorum aslen. Sadece eşimin beni sakinleştirmeye çalışırken söylediği şu cümleleri anımsıyorum "Canımız acıyor. Lakin yas tutmaya vaktimiz yok. Çünkü bizi bekleyen bir oğlumuz daha var."
Hastane görevlileri ve aile üyeleri cenaze işlemlerinin Perşembe günü yapılabileceğini söylediklerinde eşim kabul etmemiş. Bugün Kerem'in ziyaret günü olduğunu, Burak ile vedalaşmak için birgün daha beklenmesi gerektiğini söylemiş. Doktorla yaptığı görüşme sonucunda da, benim gösterebileceğim duygu boşalımları sebebiyle diğer anneleri olumsuz etkilememek adına ziyaret saatinden sonra Kerem'in ziyaret edilmesinin en uygun karar olacağı konuşulmuş.
Kerem'i gördüm. Acım biranda hafifledi. Onunla konuştum. Güçlü olması gerektiğini, bizim her zaman yanında olduğumuzu söyledim. Kolları morarmıştı. Muhtemelen gece verdiği savaşın yaralarıydı bu morluklar.
Sonrasında sol tarafa baktığımda daha iki gün önce Burak'ın olduğu ve şuan boş olan küvözü gördüm...
10 Ocak günü inanın bana Serklaj ve Doğumdan çok daha zor bir süreç yaşadım. O küçücük bedenin kollarımdan önce toprağa gitmesini hayatım boyunca kabullenemeyeceğim diye düşünüyorum.
Sürekli düşünüyorum. 6 Ocak günü hemşireler Kerem ağladığı için ona dokunmama müsade etmişlerdi. Bende eline dokunmuştum. O gün Burak'ıma da dokunabilseydim acaba kaderde bir değişiklik olabilir miydi? O his ile hayata daha sıkı tutunabilir miydi? Bu soru hep aklımda olacak.
Pazartesi günleri Kanguru yani sadece anne günü. Perşembe ise aile günü. Babalar da bebeklerini görebiliyor.
Küvöz sürecinde oğullarımız %15 kadar kilo kaybına uğradı. Hatta Kerem 790 grama kadar geriledi. 10 ve 11 Ocak'ta birçoğu samimiyetsiz olan başsağlığı ziyaretlerinden sonra tüm odağımızı Kerem'e yönlendirmek amacıyla kendi evimize geçtik.
13 Ocak tarihinde, Kerem günden güne iyiye gidiyordu. Ciğerleri gelişmediği için destek yardımıyla solunum yapıyordu. Doktor Bey, Burak sonrasında daha temkinli açıklamalar yapmaya başlamıştı. Lakin biz eşimle günden güne daha inançlı şekilde hastaneyi arıyor, daha istekli bir şekilde yoğun bakıma sütler bırakıyorduk.
Bizi hastaneden aramasınlar diye bez ve ıslak mendil gibi unsurları sık sık götürüyorduk. Çünkü telefon her çaldığında hem ben hem eşim tuhaf bir his yaşıyorduk.
16 Ocak tarihinde oğlumuz entübe konumdan çıkartıldı. Sonrasında fanus destekli ve desteksiz olarak solunum yapmaya başladı. Bu sürece ek olarak sırasıyla D vitamini, özel eoprotein ve demir takviyeleri kullanılmaya başlandı. Tabi emme becerisi ve yutkunma refleksi yeterli olmadığı için halen hortumla beslenmeye devam ediyor.
20 Ocak gününde doktor Bey Kerem'in bağırsak tembelliği yaşadığını bu sebeple birkaç gün dinlendirileceğini söyledi. Burada dinlenmeden kastın solunum takviyesi olduğunu düşündük lakin anne sütüne ara verileceğini bilgisini aldık.
23 Ocak gününde kilosu 980 gram oldu. Hemşireler üç gündür aynı kiloda olduğunu belirttiler. Bunun ana sebeplerinden biri anne sütüne bir süre ara verilmesi diye düşünüyoruz.
Şuan 1020 gram ve ilk kez 27 Ocak'ta Kanguru için ilk kez kucağıma verildi. Bu benim için tarif edilmez müthiş bir andı. Şuan sabırsızlıkla Perşembe olmasını bekliyorum. Benim Kerem'im çok güçlü ve bu mücadeleden büyük bir zaferle ayrılacağına inanıyorum.
- Beslenme 12 x 14 CC şeklinde.
30 Ocak'ta Kerem'i ziyaret ettik. Uykusu olduğu için bizim ilgimize pekte karşılık vermedi. Şuan kilosu 1080 gram. Beslenme 12 x 16 cc şeklinde.
Allah; anne olan ve olmak isteyen herkese hayırlısıyla, sağlıkla ve huzurla; evlat veya evlatlarıyla nice güzel seneler yaşamayı nasip eylesin.
Yaklaşık bir buçuk yılı kapsayan güzel bir hazırlık aşamasından sonra 31 temmuz 2024'te gebelik müjdemi aldım. Bu müjdem 20 Ağustos'ta ikiye katlanmıştı. İkiz annesi olacaktım. Ben daha mutluluğumu yaşayamadan doktor hanım, bu gebeliğin riskli statüsünde olduğunu ve bu alanda uzman olan perinatolog ile sürecimin ilerlemesi gerektiğini vurguladı. Ben kendi kendi kendime bu doktorlarda ne kadar abartıyorlar? Neden her zaman en kötüden başlamak zorundalar ki? diye söyleniyordum. Bizim için zaman ilerliyordu. Urfa'dan Denizli'ye tayinimiz çıkmıştı. Eşimle aynı kurumda görev yapacaktık. Müjdeler ardı ardına geliyordu. Gebeliğimin ilk ayları çok güzel geçiyordu. Sadece açlık şekerim düşük çıkıyor, her zaman düşük olan demirim bile asgari sınırın üstünde oluyordu. İdrarımda enfeksiyon görünüyordu lakin gebelikte normal kabul ediliyordu. Çevremin söylemleri ve kendi araştırmalarım sonunda bazı takviyelere başladım. Multivitamin, D vitamini, Calsiyum, Magnezyum ve Demir. Sonrasında hamileliğimin 18. haftalarında yapılan tahlillerde karaciğer enzimlerimde yükselişler oldu. Takviye gıdaları ilk süreçte tamamen kestim. Sonrasındaysa haftada bir olacak şekilde kullanmaya devam ettim. Bu enzimlerdeki yükselişin ana sebebiyse doktorun aynı anda iki demir ilacı yazması ve benim sorgulamadan iki gün bu ilaçları kullanmam, oldu. Her şey yolunda giderken 24+5'te Perinatolog olan doktorum rutin kontrol esnasında 4 cm açılmam olduğunu söyledi. Hızlı bir şekilde doğumhane hazırlandı ve servikal serklaj gerçekleşti. Başarılı bir operasyon oldu. Bu başarının ana aktörünün doktorum olması yanında doğum sancımın olmaması da en temel etkendi. O günden sonra hayat rutinim çok değişti. Yatarak günü tamamlama çabası içerisinde oldum. Operasyondan bir hafta sonra kontrole gittiğimde doktorum açılmanın kapandığını ve bir ay sonra gelebileceğimi söyledi. Bizde eşimle bu sürenin uzun olduğunu 20 gün sonra tekrar gelmenin uygun olacağını kararlaştırdık. Operasyonun ikinci haftasında sağlık ocağında tahliller yaptırdım. Doktorum, tetanoz ve şeker yüklemesi üzerinde çok duruyordu. Tahlil sonuçlarını doktoruma gönderdim ve hem yükleme hemde tetanoz olabileceğimi söyledi. Ek olarak tahlillerimde idrar yolu enfeksiyonu görünüyordu. Bayağı da yüksekti. Munurol ile bu işin çözülebileceğini ifade etti. 2 Ocak günü şeker yüklemesi gerçekleşti 154 çıktı. Hocayla görüşülüp ona göre bir yol izlenir, dedik. 3 Ocak günü tetanoz aşısının 2. dozu gerçekleşti yani 27+1'inci günde. Sağlık ocağındaki doktor munurolü yazamayacağını belirtti. Bizde hastane vasıtasıyla bu ilacı yazdırdık. Lakin ilacın gece kullanılması tavsiye ediliyordu. Aynı zamanda tetanoz ile aynı gün kullanmanın sorun olabileceğini düşündük ve 4 Ocak tarihinde kullanmaya karar verdik. Eczane işlerini tamamladıktan sonra karnımda bir bası hissetmeye başladım. Ama önemsemedim. Sabahleyin karnımın sol tarafında anormal bir şişlik vardı. Ama sürecin bir parçası olduğunu düşündüm. Akşam saat 20.00 gibi ritmik kasılmalar başladı. İlk etapta gaz sancısı gibi hissettim. Ama her 5 dakikada bir girip 15-20 saniye sürünce ilk doktorumu aradim. O da o gün ameliyat olmuş ve Fakültenin yataklı servisinde tedavi görüyormuş. Saat 21.00'da apar topar hastaneye gittik. O günün bir rüya hatta kabus olmasını istiyordum lakin gerçekti. O gün riskli gebeliğin anlamını öğrenmiştim. Aynı zamanda idrar yolu enfeksiyonunun hafife alınmayacak bir rahatsızlık olduğunu anlamıştım. Hatırlamak istemediğim saat dilerimleri geçirdim. Sabah saatlerinden sezeryan olacağım söylendi. Doğumu yavaşlatmak için iğneler ve haplar verildi. Burak ve Kerem için ciğer geliştirici iğneler vuruldu. Lakin 4 Ocak 01.00'da acil doğum sürecim başladı. İlk etapta epidural anestezi altında doğum yapılacakken benim konu hakkında tam bilgi sahibi olmamam ve olumsuz refleksler göstermem sebebiyle genel anestezi altında doğum gerçekleşti. 01.20'deyse oğullarım dünyaya geldi. Herkes kendi çocuğunun peşinden gider. Annem benimle kalırken, eşim bebeklerin ardından gitmiş. Eşim yanima geldiğinde bebeklerin iyi olduğunu lakin üniversite hastanesinin Yeni Doğan Ünitesinde yer olmadığı için bebeklerin özel bir hastaneye nakledildiğini söyledi. Sonradanda şunu ekledi. Keşke hastane sorumluluktan kaçmak adına gerekli veya gereksiz bir sürü kağıda imza attıracağına Yeni Doğan Ünitesinde yer olmadığını, mümkünse Yeni Doğan ünitesi olan hastanede doğumun gerçekleşmesi için planlamalar yapılabileceğini bize bildirselerdi.
Eşim yatış için gerekli evrakları imzaladıktan sonra kendisine bebekleri görmesi için müsade tanınmış. Gece 04.00 gibi ilk Kerem'i sonrasındaysa Burak'ı görmüş. Kerem 930, Burak ise 1060 gram olarak dünyaya geldi. Biz yaklaşık iki ay boyunca sağ ustte duran ve kilosu daha ağır olanı Burak, Sol altta duran ve biraz daha geriden geleni Kerem olarak isimlendirmiştik.
Eşim bana sürekli olarak iyi ve güzel bilgiler veriyordu. Lakin olayın iç yüzü hiçte öyle değilmiş. Yoğun Bakım doktoruyla 4 Ocak'ta saat 10.30 gibi görüşme imkanı bulmuş. Doktor kendisine çocuklarda çok ağır enfeksiyon olduğunu 1-3-7 gün şeklinde kritik süreçlerin olduğunu belirtmiş. Sonradan öğrendiğimiz bilgilere göre ilk ciddi atakları 5 Ocak tarihinde yaşanmış ve ilk etapta 1. basamak olarak nitelendirilen antibiyotik tedavisi merkezli olan tedaviden 2. basamak tedaviye geçiş yaşanmış.
Eşim çocuklarla ilgilenirken ben ameliyat sonrası sürecin sıkıntılarıyla mücadele etmeye çalışıyordum. Kalkmak ve yürümek o kadar zor geliyordu ki...
Sonrasında süt olayı ortaya çıktı. 27 haftalık sezeryan doğum yapan bir anneden süt geleceğine inanmıyordum. Hemşireler ilk süreçte canını yakmazsan, sonrasında canın daha çok acıyacak diyerek beni güdülemeye çalıştılar. Lakin ilk denemelerim başarısız oldu. Bu süreçte bir hemşirenin iki ayrı zaman diliminde 24 ve 26. Haftalarda doğumlar yaptığını ve iki çocuğununda şuan sağlıklı olduğunu öğrendim.
5 Ocak Pazar günü tapurcu oldum.
6 Ocak Pazartesi günüyse oğullarımı görmeye gittim. O süreci anlatmam çok zor. Ama acı, üzüntü ve mutluluğun aynı anda yaşandığı birkaç dakikaydı. O gün sütüm gelmeye başlamıştı. Sütü el ile sağıyordum. Eşim veya annem ise çıkan birkaç damlayı şırıngaya almaya çalışıyordu. Bu şekilde iki şer saat arayla 2-3 CC şeklinde kolostrum depolamaya çalışıyordum.
7 Ocak Salı günü hemşire tarafından atandık ve bizden süt istenildi. Yine bugün elektrikli süt pompası siparişimiz geldi.
8 Ocak Çarşamba günü saat 11.30'da eşim aranmış ve bebeklerin 12x2 cc şeklinde beslendiği ve daha fazla süte ihtiyaç olduğu söylenmiş.
Yine Carsamba günü doktor Bey, Burak'ın bayağı ilerleme kaydettiğini Kerem'in ona göre tedavi sürecinde biraz geride kaldığını ama olumsuz bir durum olmadığını belirtmiş. Bu iki haber bizi çok ama çok mutlu etmişti. Ailecek çok neşeli bir gün geçirmiştik.
9 Ocak persembe günü ben uyurken sabah 07.30 gibi eşim hızlı bir şekilde evden çıktı. Biz bu süreçte annemin evinde misafir kalıyorduk. Ben uyandım, duşumu aldım. Kahvaltımı yaptım. Süt sağımına geçerken telefonda iki cevapsız çağrı gördüm. Bu çağrılar hastaneye aitti. Olumsuz bir şeyler olduğunu hissediyordum ama dillendiremiyordum. Eşimi arayamıyordum. Sadece mesaj attım. O da "Seni seviyoruz Annesi" diye bir cevap yazdı. Ben pencereden sürekli olarak onu gözledim. Geleceğim dediği zamanın üzerinden neredeyse bir saat geçmişti. Sonunda gelmişti. Ama dün sahip olduğu neşeden hiçbir eser yoktu. O kapıyı çalmadan, ben açtım. Anneme bize biraz müsade edebilir misin? dedi. Beni salona götürüp kapıyı kapattı. Ben Kerem diye ağlamaya başladım. Ve bana Kerem, değil. Burak, dedi. O an neler söyledim, ne haykırdım hatırlamıyorum. Hatırlamakta istemiyorum aslen. Sadece eşimin beni sakinleştirmeye çalışırken söylediği şu cümleleri anımsıyorum "Canımız acıyor. Lakin yas tutmaya vaktimiz yok. Çünkü bizi bekleyen bir oğlumuz daha var."
Hastane görevlileri ve aile üyeleri cenaze işlemlerinin Perşembe günü yapılabileceğini söylediklerinde eşim kabul etmemiş. Bugün Kerem'in ziyaret günü olduğunu, Burak ile vedalaşmak için birgün daha beklenmesi gerektiğini söylemiş. Doktorla yaptığı görüşme sonucunda da, benim gösterebileceğim duygu boşalımları sebebiyle diğer anneleri olumsuz etkilememek adına ziyaret saatinden sonra Kerem'in ziyaret edilmesinin en uygun karar olacağı konuşulmuş.
Kerem'i gördüm. Acım biranda hafifledi. Onunla konuştum. Güçlü olması gerektiğini, bizim her zaman yanında olduğumuzu söyledim. Kolları morarmıştı. Muhtemelen gece verdiği savaşın yaralarıydı bu morluklar.
Sonrasında sol tarafa baktığımda daha iki gün önce Burak'ın olduğu ve şuan boş olan küvözü gördüm...
10 Ocak günü inanın bana Serklaj ve Doğumdan çok daha zor bir süreç yaşadım. O küçücük bedenin kollarımdan önce toprağa gitmesini hayatım boyunca kabullenemeyeceğim diye düşünüyorum.
Sürekli düşünüyorum. 6 Ocak günü hemşireler Kerem ağladığı için ona dokunmama müsade etmişlerdi. Bende eline dokunmuştum. O gün Burak'ıma da dokunabilseydim acaba kaderde bir değişiklik olabilir miydi? O his ile hayata daha sıkı tutunabilir miydi? Bu soru hep aklımda olacak.
Pazartesi günleri Kanguru yani sadece anne günü. Perşembe ise aile günü. Babalar da bebeklerini görebiliyor.
Küvöz sürecinde oğullarımız %15 kadar kilo kaybına uğradı. Hatta Kerem 790 grama kadar geriledi. 10 ve 11 Ocak'ta birçoğu samimiyetsiz olan başsağlığı ziyaretlerinden sonra tüm odağımızı Kerem'e yönlendirmek amacıyla kendi evimize geçtik.
13 Ocak tarihinde, Kerem günden güne iyiye gidiyordu. Ciğerleri gelişmediği için destek yardımıyla solunum yapıyordu. Doktor Bey, Burak sonrasında daha temkinli açıklamalar yapmaya başlamıştı. Lakin biz eşimle günden güne daha inançlı şekilde hastaneyi arıyor, daha istekli bir şekilde yoğun bakıma sütler bırakıyorduk.
Bizi hastaneden aramasınlar diye bez ve ıslak mendil gibi unsurları sık sık götürüyorduk. Çünkü telefon her çaldığında hem ben hem eşim tuhaf bir his yaşıyorduk.
16 Ocak tarihinde oğlumuz entübe konumdan çıkartıldı. Sonrasında fanus destekli ve desteksiz olarak solunum yapmaya başladı. Bu sürece ek olarak sırasıyla D vitamini, özel eoprotein ve demir takviyeleri kullanılmaya başlandı. Tabi emme becerisi ve yutkunma refleksi yeterli olmadığı için halen hortumla beslenmeye devam ediyor.
- Kilosu bir ara 960 grama çıktı. Lakin bu ödemsel bir kilo artışı olduğu için tekrardan 920'ye kısa sürede düştü.
- Şuan 12 x 13 CC seklinde besleniyor.
20 Ocak gününde doktor Bey Kerem'in bağırsak tembelliği yaşadığını bu sebeple birkaç gün dinlendirileceğini söyledi. Burada dinlenmeden kastın solunum takviyesi olduğunu düşündük lakin anne sütüne ara verileceğini bilgisini aldık.
23 Ocak gününde kilosu 980 gram oldu. Hemşireler üç gündür aynı kiloda olduğunu belirttiler. Bunun ana sebeplerinden biri anne sütüne bir süre ara verilmesi diye düşünüyoruz.
Şuan 1020 gram ve ilk kez 27 Ocak'ta Kanguru için ilk kez kucağıma verildi. Bu benim için tarif edilmez müthiş bir andı. Şuan sabırsızlıkla Perşembe olmasını bekliyorum. Benim Kerem'im çok güçlü ve bu mücadeleden büyük bir zaferle ayrılacağına inanıyorum.
- Beslenme 12 x 14 CC şeklinde.
30 Ocak'ta Kerem'i ziyaret ettik. Uykusu olduğu için bizim ilgimize pekte karşılık vermedi. Şuan kilosu 1080 gram. Beslenme 12 x 16 cc şeklinde.
Allah; anne olan ve olmak isteyen herkese hayırlısıyla, sağlıkla ve huzurla; evlat veya evlatlarıyla nice güzel seneler yaşamayı nasip eylesin.