- 25 Mart 2007
- 13.015
- 4.678
- 748
- 49
- Konu Sahibi BeyazOrkidem
-
- #1
1. GEBELİK HAFTASI
Küçük bir kızken bebeklerle oynayan ben artık yetişkin bir kadın olarak kendi bebeğimi kucağıma almak istiyorum. Son üç aydır korunmayı bıraktık ve artık bir an önce gebe kalmak istiyorum. Eskiden her gördüğümde beni rahatlatan adetlerim, artık bir kabusa dönüştü sanki.
Eşim bana göre çok daha serinkanlı olmasına rağmen ben; "Bu ayı da kaçırdık, acaba bir sorun mu var" demekten kendimi alamıyorum…
Öncelikle gebelik olmuyor diye endişelenmenizin bir anlamı yok. Gebeliğin oluşumu pek çok faktörün bir araya gelmesi ile ilgili bir olasılık işidir aslında. Yaşınız daha genç olduğu için 1 yıla kadar beklemenizde bir sakınca yok. Bir yıl boyunca haftada 2-4 ilişkiye rağmen gebeliğin gerçekleşmemesine "infertilite (kısırlık)" demekte ve bir takım tahlillere gerek duymaktayız. Tahliller sonrasında çıkan sonuçlar doğrultusunda da tedaviye başlamaktayız.
Şimdi kısırlık gibi sözcükleri düşünmeyelim ve gelelim hamilelik sürecinin nasıl başladığına...
Öncelikle gebeliğinin ilk haftası senin hesapladığın gibi hamile kaldığın tarihten değil "Son Adet Kanamasından (SAT)" itibaren hesaplanır. Bir gebelik süresi SAT’ten itibaren ortalama 40 hafta sürer. Diğer bir deyişle ise yumurtlamanın olduğu ilişki tarihinden itibaren 38 haftadır (266 gün).
Karın boşluğuna atıldıktan sonra tüpler tarafından yakalanan yumurta yaklaşık 12-24 saat süreyle döllenmeyi (fertilizasyon) bekler.
Döllenme olunca, iki hücrenin birleşmesi ile tek bir hücre oluşup bu hücre çoğalmaya başlar ve böylelikle gebeliğin ilk aşamasına geçilmiş olur.
Döllenmiş yumurtanın yani "embrio"nun, tüp içinden rahim içine yolculuğu ise yaklaşık 6-7 gün sürer. Bu sırada döllenen yumurta hızla şekil ve içerik değiştirir. Çiftin her ikisinden de gelen kromozomlar kadın yumurta hücresi içinde birleşip, hızla bölünüp çoğalarak adeta bir hücre kümesi (morula) oluşturur.
Yapılan bir takım kan tetkikleri, ultrason ve muayenelerimin iyi olması ve gebelik şansım ile ilgili doktorumun iyimser ifadeleri tüm endişelerimi giderdi ve beni son derece rahatlattı.
Ayrıca doktorum tarafından bana gebelikte ortaya çıkan tüm gelişmeler düşünüldüğünde 40 haftalık gebelik uzunluğunun aslında uzun değil çok kısa bir zaman olduğu ve her geçen günün diğer günden farklı pek çok değişimleri içerdiğini ifade etti. Ben de kendi kendime "gebeliğim süresince gün saymamaya" söz verdim.
2. GEBELİK HAFTASI
Oluşacak bebeğimi nöral tüp defekti (NTD) adı verilen santral sinir sisteminin gelişmesi ile ilgili bir grup problemlerden korumak için, doktorumun tavsiyesiyle folik asit (B9 vitamini) takviyesi almaya başladım. Ayrıca folik asit ihtiyacımı tahıllar, portakal suyu, meyveler, baklagiller, fasulye ve diğer koyu yeşil yapraklı sebzelerden de karşılıyorum.
Ancak daha önce Toksoplazma enfeksiyonu geçirmediğim için, bu enfeksiyondan gebelik süresince korunmak için tükettiğim tüm meyve ve sebzeleri bol su ile yıkamayı ihmal etmiyorum, çiğ veya iyi pişmemiş etten de kaçınıyorum..
İçeride neler mi oluyor? İşte Doktorum Eserdağ’ın verdiği bilgiler;
Bu haftanın sonunda östrojen hormonlarım harekete geçti ve sol yumurtalığımda bir yumurta hücresi olgunlaşmaya başlamış. Normal adet döngüsünde "Progesterone hormonu" artarak döllenecek yumurtamın rahim içine yuvalanmasına (implantasyon) imkan tanıyormuş. Progesteron hormonu rahim içi zarını kalınlaştırarak orayı adeta "yumuşak bir yatak" haline getiriyormuş.
Embriyonun rahim içerisinde rahatça yerleşebilmesi ve beslenebilmesi için "endometrium" adı verilen rahim zarı kalınlaşıyor ve bu bölgede kanlanma artıyor. Bu dönemde çatlayan yumurta hücresi (oosit) tüpten aşağıya inerken spermle birleşiyor. Buna "döllenme (fertilizasyon)" diyoruz.
(Yandaki resimde bir sperm hücresi ile yumurtanın döllenme sırasındaki görünümü izlenmektedir. Yumurta hücresi sperme göre ne kadar büyük gözüküyor !..)
Döllenen cenin (zigot) ise bir yandan bölünüp diğer yandan 6-7 günlük bir yolculuk ile aşağı inerek daha önceden yeri hazırlanmış olan "endometrium"a yuvalanıyor (implantasyon olayı). Adeta "kuş tüyü bir yatağa küçük bir çocuğun atlayarak burada gömülmesi ve burada büyümesi" gibi bir olay bu…Doktorlar gebeliğin başlangıç dönemleri için adeta "mucize" diye tarif ediyorlar.
Bu hafta doktorumun verdiği bilgiye göre cinsiyet döllenme sırasında belirleniyor: Eğer X kromozomu taşıyan sperm yumurta hücrenizi döllemişse bebeğin cinsiyeti kız, Y kromozomlu sperm döllemişse bebeğin cinsiyeti erkek oluyor. Ne garip bebeğin cinsiyeti annenin yumurtası ile değil, sperm hücresinin taşıdığı kromozom ile ortaya çıkıyor; "yani cinsiyeti erkek belirliyor."
3. GEBELİK HAFTASI
Doktorumla yaptığım görüşme sonucu bu haftada bebeğimin yaşamının başladığını öğreniyorum: Oluşan hücre rahim iç tabakasından geçip, Zigot, Blastomer, Morula aşamalarından geçip "Blastosist" aşamasında rahim içinde kendi uygun bulduğu alana yerleşiyor (implantasyon) ve burada çoğalmasını sürdürüyor. (Yandaki resim "morula" safhası)
(Oluşan Bastokist rahim içine yuvalanıyor. )
Blastosistin rahime yerleşimini (implantasyon) tamamlanması ardından kanda ölçülen "beta HCG hormonu" adet gecikmesi olmasa bile gebeliğin olup olmadığını gösterebiliyor.
Ben ise, biraz daha bekleyerek, 4-5 günlük adet gecikmem sonrası gebelik testi için eczaneden aldığım bir prediktörle teşhisi kendime koydum: "Çift Çizgi" : Bunun anlamı "HAMİLEYİM". Birden dünyanın en mutlu insanı oluverdim sanki.
Gebelik önce kanda çıkıyor, daha sonra da idrar ve ultrasonda. Ancak gebelik kesesinin ultrasonda net olarak görülmesi sonrasında kesin olarak rahim içi bir gebelikten söz edilebiliyormuş.
Şu an için gebeliğin hemen hemen hiçbir belirtisini taşımıyorum. Ağzımda çok az bir tad değişikliği oldu, biraz da sabah bulantılarım oluyor, hepsi bu. Bu kadar kısa bir zamanda bile etkilenmem ne kadar ilginç. Her şeye rağmen artık bir "anne adayıyım" !!!
Doktorumun uyarısı: Yerleşme döneminde anne adayı lekelenme tarzında kanama görebilir. Buna "implantasyon kanaması" adı verilir ve döllenmeden sonraki 3-7. günler arasında görülür. Sebebi ise rahim iç tabakasına yerleşimi için yer açılırken oluşan kılcal damar çatlamalarıdır.
4. GEBELİK HAFTASI
Hafta başından beri kendimi halsiz, yorgun hissediyorum, göğüslerim şişti, kasıklarım ve belim ağrıyor. Sanki adet öncesi dönemimi tekrar yaşıyorum. Ben bunları hissederken içimdeki ne yapıyor diye doktoruma gittim.
İçeride hissetmesem de aslında pek çok şey gerçekleşiyor: Döllenmiş yumurta hücresi hızla çoğalmakta. Gelişen yumurta fallop tüplerinde aşağıya uterus’a (rahime) olan yolculuğunu tamamlayıp, uterus içine yerleşiyor. Burada ikiye bölünüyor; Bir yarısı "pirinci" diğeri ise uterus duvarına yapışarak burada "plasenta"yı oluşturuyor. Plasentanın misyonu ise pirinci desteklemek, gelişimine yardımcı olmak, yani hücreyi beslemek…
(Üstteki resim, ultrason altında yeni oluşmaya başlayan rahim içi gebelik)
Bu haftada ayrıca bebeğimin beyninin oluşacağı bölüm meydana gelecek ve sinirler oluşmaya başlayacakmış.
Ayrıca bebeğimi rahim içinde kaplayan "amnion sıvısı" da toplanmaya başlamış. İlk başta amnion sıvısı hakkında bir bilgim yoktu.
Bu sıvı diğer haftalar ve aylar boyunca bebeğimin içinde gelişimini rahat olarak sürdürebileceği bir ortam hazırlıyormuş.
(Yandaki Resim / 4 Haftalık bir embrio)
Gebeliğin ilk haftaları bebek gelişimi için kritik haftalar olduğu için alkol ve sigara kullanımı tamamen yasaklanıyor. Her ikisini de kullanmadığım için şanslıyım, ama princimin sağlıklı gelişimi için sigara içilen ortamlardan da uzak durmam gerekiyor.
5. GEBELİK HAFTASI
BOY: 5 mm KİLO: 0,4 gr
"Pirinç tanemi" görme zamanım geldi. (Bu arada içimdeki bebeğimin büyüklüğü nedeni ile ismi "pirinç" oldu !!!)
Bu haftaki randevumda doktorum ilk kez vajinal ultrasonografi ile gebelik kesesini "uterus" (rahim) içerisinde gösterdi.
Ayrıca gebelik kesesi içinde prinç tanemin kalp atışlarını da eşimle birlikte adeta soluğumuzu tutarak izledik. Kalp atışları bir kuşun kanadını çırpmasına benzemekteydi.
Doktorumun anlattığına göre; bu hafta Pirincin gelişim bilgileri şöyle:
Kalp, beyin, omurilik, kaslar ve kemikler gelişmeye başlamış. Bebeğimin gelişimini üç ayrı ortamdan gerçekleşiyor. Endoderm, Mezoderm ve Ektoderm…
Endoderm tabakası’ndan; akciğerleri çevreleyen zarlar, dil, bademcikler, üretra (idrar kanalı), mesane ve sindirim sistemi gelişiyormuş.
Mezodermden ise; kaslar, kemikler, lenf sistemi, dalak, kan hücreleri, kalp, akciğerler ile üreme ve boşaltım sistemleri farklılaşıyormuş.
Cilt, tırnaklar, saç, gözün lens tabakası, işitme sistemi, burun, sinüsler, ağız, anüs, diş mineleri, hipofiz bezi, meme dokusu ve sinir sistemi ise "ektoderm tabakası"ndan farklılaşıyormuş. Ektoderm tabakası "nöral plaka"yı oluşturmak üzere kalınlaşıyor, bu plakanın kenarları kıvrılıp ve "nöral oluk" adını alıyormuş.
Nöral oluk, nöral plaka.. Tüm bu terimden hiçbir şey anlamamıştım. Neyse ki doktorum açıkladı: ‘Bu, embriyonun sinir sisteminin ilk taslağıdır ve ilk gelişen organ sistemlerinden birisidir’.
Ben ise sabahları kendimi artık daha yorgun hissediyorum. Bulantı ve aşerme gibi belirtiler kendini hafifte olsa göstermeye başladı. Canım karpuz, soğan, limon gibi gıdaları çekiyor. Mevsim itibari ile karpuz bulmamız biraz zor gibi..
Beslenme konusunda biraz tereddütlerim var, özellikle de bulantılar artarsa diye doktorum hafif, katı ve kuru gıdalarla beslenmemi önerdi. Ben az bile yesem bebek beslenebiliyormuş.
Bu haftadan itibaren bir takım psikolojik şikayetlerim de olmaya başladı. Daha nedense depresif ve melankolik hissediyorum kendimi.. Doktorum tüm bunların hormonal değişimlere bağlı olduğunu ve normal olduğunu söyledi. Vucudum adeta değişen ortamlara karşı kendisini adapte etme telaşına girdi.
İyi ki doktorum eşimi bana destek olması için uyarmış, bu konuda çok şanslı olduğumu düşünüyorum…
Eşim bana göre çok daha serinkanlı olmasına rağmen ben; "Bu ayı da kaçırdık, acaba bir sorun mu var" demekten kendimi alamıyorum…
Öncelikle gebelik olmuyor diye endişelenmenizin bir anlamı yok. Gebeliğin oluşumu pek çok faktörün bir araya gelmesi ile ilgili bir olasılık işidir aslında. Yaşınız daha genç olduğu için 1 yıla kadar beklemenizde bir sakınca yok. Bir yıl boyunca haftada 2-4 ilişkiye rağmen gebeliğin gerçekleşmemesine "infertilite (kısırlık)" demekte ve bir takım tahlillere gerek duymaktayız. Tahliller sonrasında çıkan sonuçlar doğrultusunda da tedaviye başlamaktayız.
Şimdi kısırlık gibi sözcükleri düşünmeyelim ve gelelim hamilelik sürecinin nasıl başladığına...
Öncelikle gebeliğinin ilk haftası senin hesapladığın gibi hamile kaldığın tarihten değil "Son Adet Kanamasından (SAT)" itibaren hesaplanır. Bir gebelik süresi SAT’ten itibaren ortalama 40 hafta sürer. Diğer bir deyişle ise yumurtlamanın olduğu ilişki tarihinden itibaren 38 haftadır (266 gün).
Karın boşluğuna atıldıktan sonra tüpler tarafından yakalanan yumurta yaklaşık 12-24 saat süreyle döllenmeyi (fertilizasyon) bekler.
Döllenme olunca, iki hücrenin birleşmesi ile tek bir hücre oluşup bu hücre çoğalmaya başlar ve böylelikle gebeliğin ilk aşamasına geçilmiş olur.
Döllenmiş yumurtanın yani "embrio"nun, tüp içinden rahim içine yolculuğu ise yaklaşık 6-7 gün sürer. Bu sırada döllenen yumurta hızla şekil ve içerik değiştirir. Çiftin her ikisinden de gelen kromozomlar kadın yumurta hücresi içinde birleşip, hızla bölünüp çoğalarak adeta bir hücre kümesi (morula) oluşturur.
Yapılan bir takım kan tetkikleri, ultrason ve muayenelerimin iyi olması ve gebelik şansım ile ilgili doktorumun iyimser ifadeleri tüm endişelerimi giderdi ve beni son derece rahatlattı.
Ayrıca doktorum tarafından bana gebelikte ortaya çıkan tüm gelişmeler düşünüldüğünde 40 haftalık gebelik uzunluğunun aslında uzun değil çok kısa bir zaman olduğu ve her geçen günün diğer günden farklı pek çok değişimleri içerdiğini ifade etti. Ben de kendi kendime "gebeliğim süresince gün saymamaya" söz verdim.
2. GEBELİK HAFTASI
Oluşacak bebeğimi nöral tüp defekti (NTD) adı verilen santral sinir sisteminin gelişmesi ile ilgili bir grup problemlerden korumak için, doktorumun tavsiyesiyle folik asit (B9 vitamini) takviyesi almaya başladım. Ayrıca folik asit ihtiyacımı tahıllar, portakal suyu, meyveler, baklagiller, fasulye ve diğer koyu yeşil yapraklı sebzelerden de karşılıyorum.
Ancak daha önce Toksoplazma enfeksiyonu geçirmediğim için, bu enfeksiyondan gebelik süresince korunmak için tükettiğim tüm meyve ve sebzeleri bol su ile yıkamayı ihmal etmiyorum, çiğ veya iyi pişmemiş etten de kaçınıyorum..
İçeride neler mi oluyor? İşte Doktorum Eserdağ’ın verdiği bilgiler;
Bu haftanın sonunda östrojen hormonlarım harekete geçti ve sol yumurtalığımda bir yumurta hücresi olgunlaşmaya başlamış. Normal adet döngüsünde "Progesterone hormonu" artarak döllenecek yumurtamın rahim içine yuvalanmasına (implantasyon) imkan tanıyormuş. Progesteron hormonu rahim içi zarını kalınlaştırarak orayı adeta "yumuşak bir yatak" haline getiriyormuş.
Embriyonun rahim içerisinde rahatça yerleşebilmesi ve beslenebilmesi için "endometrium" adı verilen rahim zarı kalınlaşıyor ve bu bölgede kanlanma artıyor. Bu dönemde çatlayan yumurta hücresi (oosit) tüpten aşağıya inerken spermle birleşiyor. Buna "döllenme (fertilizasyon)" diyoruz.
(Yandaki resimde bir sperm hücresi ile yumurtanın döllenme sırasındaki görünümü izlenmektedir. Yumurta hücresi sperme göre ne kadar büyük gözüküyor !..)
Döllenen cenin (zigot) ise bir yandan bölünüp diğer yandan 6-7 günlük bir yolculuk ile aşağı inerek daha önceden yeri hazırlanmış olan "endometrium"a yuvalanıyor (implantasyon olayı). Adeta "kuş tüyü bir yatağa küçük bir çocuğun atlayarak burada gömülmesi ve burada büyümesi" gibi bir olay bu…Doktorlar gebeliğin başlangıç dönemleri için adeta "mucize" diye tarif ediyorlar.
Bu hafta doktorumun verdiği bilgiye göre cinsiyet döllenme sırasında belirleniyor: Eğer X kromozomu taşıyan sperm yumurta hücrenizi döllemişse bebeğin cinsiyeti kız, Y kromozomlu sperm döllemişse bebeğin cinsiyeti erkek oluyor. Ne garip bebeğin cinsiyeti annenin yumurtası ile değil, sperm hücresinin taşıdığı kromozom ile ortaya çıkıyor; "yani cinsiyeti erkek belirliyor."
3. GEBELİK HAFTASI
Doktorumla yaptığım görüşme sonucu bu haftada bebeğimin yaşamının başladığını öğreniyorum: Oluşan hücre rahim iç tabakasından geçip, Zigot, Blastomer, Morula aşamalarından geçip "Blastosist" aşamasında rahim içinde kendi uygun bulduğu alana yerleşiyor (implantasyon) ve burada çoğalmasını sürdürüyor. (Yandaki resim "morula" safhası)
(Oluşan Bastokist rahim içine yuvalanıyor. )
Blastosistin rahime yerleşimini (implantasyon) tamamlanması ardından kanda ölçülen "beta HCG hormonu" adet gecikmesi olmasa bile gebeliğin olup olmadığını gösterebiliyor.
Gebelik önce kanda çıkıyor, daha sonra da idrar ve ultrasonda. Ancak gebelik kesesinin ultrasonda net olarak görülmesi sonrasında kesin olarak rahim içi bir gebelikten söz edilebiliyormuş.
Şu an için gebeliğin hemen hemen hiçbir belirtisini taşımıyorum. Ağzımda çok az bir tad değişikliği oldu, biraz da sabah bulantılarım oluyor, hepsi bu. Bu kadar kısa bir zamanda bile etkilenmem ne kadar ilginç. Her şeye rağmen artık bir "anne adayıyım" !!!
Doktorumun uyarısı: Yerleşme döneminde anne adayı lekelenme tarzında kanama görebilir. Buna "implantasyon kanaması" adı verilir ve döllenmeden sonraki 3-7. günler arasında görülür. Sebebi ise rahim iç tabakasına yerleşimi için yer açılırken oluşan kılcal damar çatlamalarıdır.
4. GEBELİK HAFTASI
Hafta başından beri kendimi halsiz, yorgun hissediyorum, göğüslerim şişti, kasıklarım ve belim ağrıyor. Sanki adet öncesi dönemimi tekrar yaşıyorum. Ben bunları hissederken içimdeki ne yapıyor diye doktoruma gittim.
(Üstteki resim, ultrason altında yeni oluşmaya başlayan rahim içi gebelik)
Bu haftada ayrıca bebeğimin beyninin oluşacağı bölüm meydana gelecek ve sinirler oluşmaya başlayacakmış.
Ayrıca bebeğimi rahim içinde kaplayan "amnion sıvısı" da toplanmaya başlamış. İlk başta amnion sıvısı hakkında bir bilgim yoktu.
Bu sıvı diğer haftalar ve aylar boyunca bebeğimin içinde gelişimini rahat olarak sürdürebileceği bir ortam hazırlıyormuş.
(Yandaki Resim / 4 Haftalık bir embrio)
Gebeliğin ilk haftaları bebek gelişimi için kritik haftalar olduğu için alkol ve sigara kullanımı tamamen yasaklanıyor. Her ikisini de kullanmadığım için şanslıyım, ama princimin sağlıklı gelişimi için sigara içilen ortamlardan da uzak durmam gerekiyor.
5. GEBELİK HAFTASI
BOY: 5 mm KİLO: 0,4 gr
"Pirinç tanemi" görme zamanım geldi. (Bu arada içimdeki bebeğimin büyüklüğü nedeni ile ismi "pirinç" oldu !!!)
Bu haftaki randevumda doktorum ilk kez vajinal ultrasonografi ile gebelik kesesini "uterus" (rahim) içerisinde gösterdi.
Ayrıca gebelik kesesi içinde prinç tanemin kalp atışlarını da eşimle birlikte adeta soluğumuzu tutarak izledik. Kalp atışları bir kuşun kanadını çırpmasına benzemekteydi.
Doktorumun anlattığına göre; bu hafta Pirincin gelişim bilgileri şöyle:
Kalp, beyin, omurilik, kaslar ve kemikler gelişmeye başlamış. Bebeğimin gelişimini üç ayrı ortamdan gerçekleşiyor. Endoderm, Mezoderm ve Ektoderm…
Endoderm tabakası’ndan; akciğerleri çevreleyen zarlar, dil, bademcikler, üretra (idrar kanalı), mesane ve sindirim sistemi gelişiyormuş.
Mezodermden ise; kaslar, kemikler, lenf sistemi, dalak, kan hücreleri, kalp, akciğerler ile üreme ve boşaltım sistemleri farklılaşıyormuş.
Cilt, tırnaklar, saç, gözün lens tabakası, işitme sistemi, burun, sinüsler, ağız, anüs, diş mineleri, hipofiz bezi, meme dokusu ve sinir sistemi ise "ektoderm tabakası"ndan farklılaşıyormuş. Ektoderm tabakası "nöral plaka"yı oluşturmak üzere kalınlaşıyor, bu plakanın kenarları kıvrılıp ve "nöral oluk" adını alıyormuş.
Nöral oluk, nöral plaka.. Tüm bu terimden hiçbir şey anlamamıştım. Neyse ki doktorum açıkladı: ‘Bu, embriyonun sinir sisteminin ilk taslağıdır ve ilk gelişen organ sistemlerinden birisidir’.
Ben ise sabahları kendimi artık daha yorgun hissediyorum. Bulantı ve aşerme gibi belirtiler kendini hafifte olsa göstermeye başladı. Canım karpuz, soğan, limon gibi gıdaları çekiyor. Mevsim itibari ile karpuz bulmamız biraz zor gibi..
Beslenme konusunda biraz tereddütlerim var, özellikle de bulantılar artarsa diye doktorum hafif, katı ve kuru gıdalarla beslenmemi önerdi. Ben az bile yesem bebek beslenebiliyormuş.
Bu haftadan itibaren bir takım psikolojik şikayetlerim de olmaya başladı. Daha nedense depresif ve melankolik hissediyorum kendimi.. Doktorum tüm bunların hormonal değişimlere bağlı olduğunu ve normal olduğunu söyledi. Vucudum adeta değişen ortamlara karşı kendisini adapte etme telaşına girdi.
İyi ki doktorum eşimi bana destek olması için uyarmış, bu konuda çok şanslı olduğumu düşünüyorum…