Osmanlılarda ki Aile Huzurunun Temelleri..

Kardes soru sormanin bile bir usulu vardir
sen soru degil sana ait fikirlerini
empoze etmek icin alan ariyorsun
bu sekilde soru sorulmaz :)

Arastirman dilegimle imkanim oldukcada sana buraya yazi eklerim...

Birde meshur Tarih hocalarimiz proflarimiz
bu konu üzerinde daha bilgili onlarin sitelerine
yada yazilarinida takip edebilirsin...

Mesela Prof.Dr .ilber Ortayli hocamiz

yada Doc.Dr.Ahmet Akgündüz

en meshurlarindandir ...

Kolay gelsin kardesim...

paylaştıgın degerli hoca isimleri ve kolaylık dileklerin için teşekkürler ;fakat ben dünkü üye degilim siyasi,propanga amaçlı burda olmadıgım her türlü konuda binlerce paylaşımda bulundugum da ortada mason degilim ya da bir tarıkat temsilcisi dergah üyesi degilim ki BANA AİT FİKİRLERİ EMPOZE ETMEK için uğraşayım !!!
hani bir konu açmışsanız bunun alkışlanması kadar eleştirilmesine tahammülünüz olmalıdır diye düşünmekteyim
 
o konudaki paylaşımlarda benim İDDİALARIM degil ispatlarıyla,kanıtlarıyla araştırılıp kaynak gösterilerek yazılmış yazılardır benim kimseye bir kastım olamaz kimin neyi ya da kimi ciddiye alacagına siz mi karar veriyorsunuz ya da hiç tanımadıgınız kişilere hep böyle emir cümleleriyle mi konuşur snuz ''O nedenle ciddiye almayın'' gibi ??

diger konuyla bunu birleştirmeniz ve de kendinizce bir sonuç çıkartmanızı da ayrıca ilginç buldum buradaki konuyla dini neden birleştirdiniz ??

Nerden biliyorsunuz tanımadığımı???belki de en yakın arkadaşım ki böyle bir cümle kuruyorum!

Ayrıca madem sadece alıntı olarak yazılan yazılar onlar,biraz da gerçekliğini sorgulayıp

başka kaynaklardan araştırın ve hemen yargıda bulunmayın bizim değerli atalarımız hakkında.

Ayrıca dini niye karıştırmışsın demişsiniz,

Osmanlı=din,ahlak,terbiye,hoşgörü,hak,adalettir......!!!

Madem iyi niyetli olarak yazılar eklediniz arkadaşım,ben de size daha iyi kaynaklardan arştırıp gerçeği görmenizi tavsiye ediyorum...

Bir arkadaş olarak...!


turkbayragi
 
Osmanli imparatorlugunu
hakkiyla taniyip
ne icin cabalayip calismislar
kimlermis
bunlari ögrenmek icin cok yol var...

Bugün bir avrupali bile kitapcilari
dolasip osmanlilari tanimak
onlarin yasayis seklini
ögrenmek
aile yapisini tatbik etmek icin cabaliyorsa
bu iste bir is var demekki...


biz osmanli torunu oldugumuz icin gurur duyuyoruz
Allah c.c onlardan razi olsun...


öyle güzel yasayip öyle güzel dünya düzeni koymuslarki
bugün hala onlarin cikardigi kanunlari tatbik eden memleketler var...

bu böyle oldugu halde hala haklarinda ileri geri konusmak
cehaleti gösterir...cehalet icinde vaktimiz yok...
 
Son düzenleme:
paylaştıgın degerli hoca isimleri ve kolaylık dileklerin için teşekkürler ;fakat ben dünkü üye degilim siyasi,propanga amaçlı burda olmadıgım her türlü konuda binlerce paylaşımda bulundugum da ortada mason degilim ya da bir tarıkat temsilcisi dergah üyesi degilim ki BANA AİT FİKİRLERİ EMPOZE ETMEK için uğraşayım !!!
hani bir konu açmışsanız bunun alkışlanması kadar eleştirilmesine tahammülünüz olmalıdır diye düşünmekteyim

Soru sormak isteyen usuluyle
liste yapar sorar
cevaplayabildiklerimizi cevaplariz
bilmediklerimizide yönlendiririz...

fakat lütfen yukari cik ve senin soru sorma sekline
ve sordugun sorulara bak...

biz kimseye önyargili yaklasmamaya calisiyoruz...

neyse konu uzuycak

bana sorarsan Allaha binlerce sükürler olsun
osmanli torunuyum gurur duyuyorum...

Allah c.c osmanlidan razi olsun...

Benim icin konu bu kadar ...
 
Son düzenleme:
Nerden biliyorsunuz tanımadığımı???belki de en yakın arkadaşım ki böyle bir cümle kuruyorum!

Ayrıca madem sadece alıntı olarak yazılan yazılar onlar,biraz da gerçekliğini sorgulayıp

başka kaynaklardan araştırın ve hemen yargıda bulunmayın bizim değerli atalarımız hakkında.

Ayrıca dini niye karıştırmışsın demişsiniz,

Osmanlı=din,ahlak,terbiye,hoşgörü,hak,adalettir......!!!

Madem iyi niyetli olarak yazılar eklediniz arkadaşım,ben de size daha iyi kaynaklardan arştırıp gerçeği görmenizi tavsiye ediyorum...
Bir arkadaş olarak...!


turkbayragi

Tesekkürler :)
 
çok güzel yazıydı teşekkürler...bu zamanda eşlerinde birbirine hiç saygısı yok bence...her iki taraftada ben para kazanıyorum kendi ayaklarımın üstündeyim diye eften püften ayrılmalar çok günümüzde çok yazık:sinifsinif:
 
tabii osmanlıda,azda olsa çok evlililik serbestti. neyseki günümüzde bu yok.

evet günümüzde çok eşlilik yok boş evlilik var ,zina var ,metres hayatı var , birlikte yaşama var ,kimin eli kimin cebinde belli olmadan yaşamak var ,bir gün onunla bir gün bununla yaşamak var ..çok evliliğe isyan edenler önce kendi ahlak anlayışlarını sorgulasınlar ..tutturmuşlar çok eşlilik ..metres hayatını savunup da sonra da çok eşliliği eleştirenleri anlamıyorum ...( sizin için söylemedim yanlış anlaşılmasın ...bu tip insanlar için konuşuyorum ..konuya siz değindiğiniz için sizden alıntı yaptım )
Bu arkadaş kasıtlı olarak yapıyor bunu,

Başka bir konuda da İslam'ı Kur'an'ı kötülüyor,

Kur^'an'ın değiştirildiğini falan iddia ediyor,

O nedenle ciddiye almayın,

Ecdadımız o kadar dinine düşkün,edepli,ahlaklı,hoşgörülü olmasaydı elli çeşit millet barış içinde 600 sene nasıl yaşardı sorarım size,

Bakın Filistin'e,Irak'a,Çeçenistan'a,

Ecdadımızın kaybettiği ne kadar toprak varsa şu an hepsi zulüm görüyor medeni Avrupalılardan!!!,

Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin hangi Osmanlı kadınının tarlada zorla çalıştırıldığını,

Osmanlı köle çalıştırmayan tek devletti o zamanın dünyasında,

Boşuna İslam köle azad etmeyi teşvik etmemiş,

Niye kölelik kalksın herkes hür olsun diye,

Yazacak o kadar çok şey var ki,

Yazık mübarek ecdadımızı aklıbaşında yabancı yazarlar,bilim adamları bile beğenip överken,

Kendi milletimiz onlara zevk sefa peşinde koşan dinsiz kimseler gibi davranıp mezarda kemiklerini sızlatıyorlar,

Yazık gerçekten yazık,

Uyanın artık!

Araştırın öğrenin...


:enbuyukkk:


:lepi::lepi::lepi::lepi:

boşuna anlatmayın arkadaşlar..OSMANLI yı anlayamayan zaten başka hiçbir şeyi anlayamaz ...
önemli olan bilmem nerelerde bilmem ne masterı yapmak değil ,yaptığın masterı bilerek tek taraflı değil çok taraflı bakış açısı ile yapmaktır ..yoksa yemişim masterı doktorayı ..özgür düşünce penceresinden bakamadıktan sonra hiçbir anlamı yok ...
OSMANLI yı da öğrenmek yetmez ,her açıdan öğrenmek tartmak gerek ...sadece OSMANLI yı yeren kitaplar okumakla master yapılmıyor ..öğrenilecekse tüm pencerelerden bakan kitaplar okuyarak öğreneceksin ..
 
resmi kaynakların en başta ders kitaplarından başlayarak Osmanlıyı layık olduğu şekilde dosdğru
anlatması lazım artık
yoksa bu olumsuz fikirler sürüp gider
beğenilmeyen Osmanlı sayesinde bu topraklarda yaşıyoruz başka sebepten değil


Valla kusura bakmayın ama ben gene konuşucam bu konuda...
Osmanlı sayesinde mi yaşıyoruz bu topraklarda???
Eminmisin bundan arkadaşım???
Atatürk sayesinde olmasın??
Zira hem resmi hem gayrıresmi kaynaklardan benim öğrendiğim şu ki:
Büüüyüüük osmanlı padişahı Vahdettin bizim üzerinde şuan yaşadığımız toprakları ona buna peşkeş çekip kaçmamışmıydı.... Manda iyi bişey aslında ne zararı var ki diyen osmanlı padişahı değilmiydi???
Şu an üzerinde özgürce yaşadığıız toprakların her santimetre karesi yabancı devletler tarafından işgal edilip paylaşılmamışmıydı???
Sonra ne oldu da bu üzerinde yaşadığımız topraklar tekrar bizim oldu???? lÜTFEN CEVAP VERİN???
Osmanlı mı geri aldı bu toprakları İngiliz Fransız İtalyan Yunan İşgallerinden????

ŞİMDİ SÖYLEYİN BANA GERÇEKTEN KİME BORÇLUSUNUZ üzerinde ÖZGÜRCE TÜRK ve MÜSLÜMAN OLARAK yaşadığnız bu toprakları????
 
Valla kusura bakmayın ama ben gene konuşucam bu konuda...
Osmanlı sayesinde mi yaşıyoruz bu topraklarda???
Eminmisin bundan arkadaşım???
Atatürk sayesinde olmasın??
Zira hem resmi hem gayrıresmi kaynaklardan benim öğrendiğim şu ki:
Büüüyüüük osmanlı padişahı Vahdettin bizim üzerinde şuan yaşadığımız toprakları ona buna peşkeş çekip kaçmamışmıydı.... Manda iyi bişey aslında ne zararı var ki diyen osmanlı padişahı değilmiydi???
Şu an üzerinde özgürce yaşadığıız toprakların her santimetre karesi yabancı devletler tarafından işgal edilip paylaşılmamışmıydı???
Sonra ne oldu da bu üzerinde yaşadığımız topraklar tekrar bizim oldu???? lÜTFEN CEVAP VERİN???
Osmanlı mı geri aldı bu toprakları İngiliz Fransız İtalyan Yunan İşgallerinden????

ŞİMDİ SÖYLEYİN BANA GERÇEKTEN KİME BORÇLUSUNUZ üzerinde ÖZGÜRCE TÜRK ve MÜSLÜMAN OLARAK yaşadığnız bu toprakları????

sultan vahdettin hakkında ne kadar ve nasıl bir bilgiye sahip olduğunuzu merak ediyorum
lütfen beni biraz aydınlatırmısınız bu konuda
yani vahdettin'in ülkeyi ona buna peşkeş çektiğini kim söyledi size
lütfen belgeleriyle beraber ispatlayın rica ediyorum
öyle kulaktan dolma şeylerle değilyerimseniben
 
Dış dünyayı bilmeyen Osmanlı kadını, tecessüs illetinden de kurtulmuş olur. Evinde mes’ûd bir hayat yaşar. Kavga gürültü nedir bilmez. Gönlünü Allaha, kocasına, çocuklarına bağlar. Zihnini fuzûlî şeylerden koruduğu için rahat ve huzurludur. Dolayısıyla ahlâklıdır. Böyle olunca yuvasının hürmete şâyân, şerefli bir unsuru olur. ”

osmanlı da kadının sadece yeri eviydi çıkıyo bu metinden ben hoşlanmadım
şimdi kadının yeri de adı da konumu da çok farklı
kesinlikle istemezdim osmanlı da yaşamayı.
kesinlikle bunla da iftihar etmezdim
osmanlı torunu tabirini bile kabul etmiyorum üzerime
osmanlının sayesinde gelmedim bu günlere
öyle olsa yerim evim olurmuş yukardaki yazıya göre dış dünaya ya kapalı olurmuş..
bugün bu şartlarda yaşamayı osmanlıya değil kemal atatürk' e borçlu olduğumu düşünüyorum
osmanlı da zerre ilgilendirmiyo beni
bu da benim fikrim
 
Vahdettin kaçtı mı, kaçırıldı mı?


Deniz Baykal şimdi de 'padişahlık' tartışmasını açtı. Ve hatırlatmayı ihmal etmedi: Son padişah bir ıngiliz gemisine binerek kaçmıştı! Güya birkaç densizin 'Padişah' dediği Başbakan'a aba altından sopa gösteriyor. Sen de bir darbede soluğu ABD'de alabilirsin, demeye getiriyor.

Yanağından oltaya yakalanmış balık gibi çırpınıyor hafızamız. Çırpınarak kurtulacağını sanıyor. Bilmiyor ki, her çırpınışı, iğneyi etine biraz daha batırmaktadır.

Kendilerini Atatürk'ün yerine koyanlardan bıktık, usandık artık. Onu paravana yapanların her darbeyi nasıl bir soygun filmine dönüştürdüklerini görmekten gına geldi. 27 Mayıs'tan sonra annemin parmağındaki alyansı zorla alanların kendilerini ömür boyu dokunulmaz kılıp tabii senatör ilan ettirdiklerini unutmadık.

Atatürkçü olduğunu iddia edenlerin, 7 Mart 1924 günkü "Akşam" gazetesinde çıkan şu habere ne diyeceklerini merak ediyorum:

"Dün, Meclis'teki en mühim hadise, Gazi Paşa'nın parti grubundaki teklifiydi. ısmet Paşa Osmanlı hanedanına mensup kadınların memleketten çıkarılmamasının Meclis ve Cumhuriyet için bir şefkat eseri olacağı hakkındaki onun bu teklifini bildirdi. O anda odanın içinde kasırgalar koptu. Mebuslar masaların üzerine çıkarak:

- "Olamaz!" diye bağrışıyorlar, bu teklife isyan ediyorlardı. Mebuslara hakim olan psikoloji, merhamete ve şefkate yer bırakmıyordu. ıtirazlar gittikçe yükseliyor:

- "Yalnız sağ olanları değil, ölenlerin kemiklerini bile memleketten atmalı!" sesleri duyuluyordu. Bu durum karşısında Gazi Paşa teklifini geri almıştır."

Konumuza dönersek, şahsen Sultan Vahdettin'in yurtdışına kaçtığını değil, "kaçırıldığını" düşünüyorum. Çünkü baskılar, tehditler, sarayın çevresinde tabanca atmalar vs. ile zaten ıstanbul'da yaşaması fiilen imkânsız hale getirilmişti. Amaç, kendiliğinden kaçmasını sağlamaktı. Fakat nereye?

Nitekim 17 Kasım 1922 sabah saat 6'da HMS Malaya adlı savaş gemisiyle yola çıktıktan sonra haber alıp Yıldız Sarayı'na gelen Ankara hükümeti temsilcisi Refet (Bele) Paşa'nın, o sırada ağlamakta olan Vahdettin'in yaverlerinden Sadrazam Tevfik Paşa'nın oğlu Ali Nuri Bey'e, "Ağlama Ali Bey, kaçtığı iyi oldu, ya kalsa idi biz onu ne yapardık?"[1] sözü, gerçeği aydınlatmaya yeter. Bir başka deyişle, eğer Halife Vahdettin gitmeyip sarayda kalmış olsaydı, Ankara'nın niyeti düpedüz onu idam etmekti.

Aynı Ali Nuri Bey'in, oğlu Şefik Okday tarafından yazılan hatıratında babasının ağzından doldurulan bir bant kaydından bahsedilir.[2] Ali Nuri Bey, saraya gelen ve 30 Ağustos Zaferi'ni müjdeleyen raporu okuyunca Vahdettin'in, yaverine zafer haberini birkaç kere tekrarlatarak sevindiğini belli ettiğini anlatır. Hatta o hafta cuma selamlığının, zaferin şerefine Yıldız Camii'nde değil, yanı başında Yavuz Sultan Selim'in yattığı Sultan Selim Camii'nde yapıldığını ve Padişah'ın da halkla beraber o gün ıstiklal Savaşı şehitleri için dua ettiğini biliyoruz.

Dolayısıyla 'bu' Vahdettin'in kaçması için herhangi bir sebep yoktu. Ancak bir gerçek vardı ki, ıstanbul'da kalması, işleri daha da zorlaştıracak ve Ankara'ya her halükârda ayak bağı oluşturacaktı. Bu yüzden gitmesi istendi, hatta gitmesinin hayırlı olacağı hissettirildi. Kaçmasına mani olmak için hiçbir tedbir alınmayışı ve kaçtıktan sonra da bundan memnuniyet duyulması anlamlıdır. Zira Padişah ıstanbul'da tahtında oturuyor iken, Osmanlı'nın bedeni üzerinde gerçekleşecek "Lozan ameliyatı" kolay olamayacaktı.

Bir de "Malaya" gemisi meselesi var. Malaya, Malaylar, yani sonradan tek bir devlete dönüşen Malaya adaları birliği demektir ve bu gemi, Malezya Müslümanlarının öz parasıyla yaptırılmış ve ıngiliz Deniz Kuvvetleri'ne hediye edilmiştir (o tarihlerde "ıngiliz Malayları" denilen doğudaki beş bölge, gevşek bir yapı altında birleşmişlerdi ve ıngiltere'nin himayesinde bulunuyorlardı).

Burada şöyle bir soru akla geliyor: Acaba ışgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington ile Sultan Vahdettin arasında bir 'gemi pazarlığı' geçmiş miydi? Bunu henüz bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa, o sırada Boğaz'da başka ıngiliz gemileri de demirlemiş duruyorken, içlerinden Malezya Müslümanlarının alın terleriyle yapımı finanse edilen geminin Halife hazretlerine tahsis edildiğidir. Nitekim Malaya ile kaçma teklifinde bulunan Harrington, "Durum düzelince memlekete dönerler" diyerek teselli vermiştir. Teselli mi, oyun mu?

Araştırılması gereken bir nokta bu ise bir diğeri, "ıngilizlere sığındı" denilen Sultan Vahdettin'in neden doğrudan doğruya ıngiltere'ye (mesela Londra'ya) değil de, önce onların kontrolünde bulunan Malta adasına, sonra da ıtalya'daki San Remo'ya gitmiş ve orada beş parasız ölmeyi göze almış olduğudur. Eğer Vahdettin gerçekten de söylendiği gibi ıngilizlere "sığınmış" ve hiç değilse onların cazip maddi tekliflerini değerlendirmiş ve Türkiye aleyhine çalışmayı kabul etmiş olsaydı, herhalde bir şekilde ödüllendirilmesi gerekirdi. Bu durumda ise elbette tabutu bakkalın çakalın elinde rehin kalmaz, hacizli cenazesi defnedilemediği için haftalarca ortada kalıp kokuşmazdı.


Vahdettin hain miydi?


Mütarekenin koyu karanlığında ıstanbul`dan bir ümit ışığı göremeyince yüzünü Anadolu`ya çeviren ve bunun için planlar yapan birçok vatansever gibi Vahdettin`in hem ıngilizleri idare eden, hem de aynı zamanda bir Anadolu mücadelesinin başlatılmasını temine çalışan bir politika izlediğini görmezden gelemeyiz. Ayrıca O Sevr`i kesinlikle imzalamamıştır. Bu mudur ihanet?

Bugünlerde misafirlerinin üzerine serin gölgelerini salan asır-dide ağaçlarıyla Yıldız Parkı`nın içerisinde Malta Köşkü`nün küçük bir odasındayız. 16 Kasım 1922 tarihinde bu şirin köşk, ömrünün en kabus dolu gecelerinden birini yaşamaktadır. Osmanlı Padişahı Mehmed Vahdettin(doğrusu `Vahidüddin`) o gün ıngilizlerin ışgal Orduları Başkomutanı General Harrington`a bir mektup yazarak ıstanbul`da hayatını tehlikede gördüğü için sığınma talebinde bulunmuş, `Bir an evvel ıstanbul`dan mahal-i ahare` (bir başka yere) naklini istemiştir. ımza yerinde `Padişah` değil, yalnızca `Halife-i Müslimin Mehmed Vahdettin` yazısı okunmaktadır. Çünkü 15 gün önce saltanat Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmış ve Osmanoğulları üzerinde yalnızca Hilafet makamı bırakılmış, bu da TBMM`nin meşru hakkı sayılarak `Türkiye Devleti makam-ı Hilafetin istinadgahıdır` hükmünü içeren önergenin 6. maddesiyle kanunlaşmıştır. 101 pare top atışıyla kutlanmıştı bu önemli olay. ılginç bir tevafuk eseri olarak o akşam Mevlid kandilidir ve bu rastlaşma uğur telakki edilip o akşam ile ertesi gün resmi bayram ilan edilmiştir. (Yani Saltanatın kaldırılması bayramı bile dini bir vesileyle kutlanmıştır!)

623 yıllık, okumakla bitmeyecek büyük bir destanı arkasında bırakan Vahdettin, Malta Köşkü`nün bu ıssız odasında uykusuz bir gece geçirmeye hazırlanmaktadır. Atalarını düşünür, Fatih`i, Yavuz`u, Kanuni`yi; bir de bugünü… Ağabeyi Sultan II. Abdülhamid`in imparatorluğun sınırlarını tutan kudretli elini hatırlar, özler, öper. Bir Osmanlı padişahının bu acınası duruma düşmesinin, düşmanı olan ıngilizlere iltica talebinde bulunmasının ağırlığını dakika dakika bir zehir gibi içer. Elinin altındaki Hazineden tek kuruş almadığı gibi, henüz 4 aylıkken kaybettiği babası Abdülmecid`den kalma elmaslı sorguç ve som altından bir çekmeceyi makbuz karşılığında Hazine-i Hassa müdürüne teslim eder. Yanına, Sultanlık tahsisatı olan 50 bin liradan başka bir para almadan ertesi sabah ıngilizlerin gönderdiği otomobillerle Malta Köşkü`nden Dolmabahçe Sarayı`na geçer, oradan da ıngiliz donanmasına ait bir istimbotla Malaya zırhlısına. Malta adasında göreceğiz onu. Sonra Mekke, San Remo ve son durağı olan Şam`da… 1926`da San Remo`da sefalet içinde vefat ettiğinde Gazi Mustafa Kemal Adana`dadır. Roma Büyükelçiliği bir telgrafla ölüm haberini ulaştırır kendisine. Murat Bardakçı`nın Şahbaba`sına göre Gazi, `ısteseydi` demiştir, `Topkapı Sarayı`nın bütün cevahirini götürüp öyle bir ordu kurup dönerdi ki… Ama yapmadı.` Tarihteki en köklü devlet tecrübelerinin birinin içinden gelen Vahdettin, bulunduğu mevkinin gerektirdiği sorumluluğu daima müdrikti. Hiçbir zaman bir karşı ihtilal düşünmedi, bu tekliflerle kendisine gelenleri hep geri çevirdi, hatta Mekke`deyken Hilafeti devralmak isteyen Şerif Hüseyin`in kendisini siyasetine alet edeceğini fark eder etmez, ıtalya`ya dönmüş ve muhtemelen kalsaydı sahip olabileceği bazı maddi ödülleri elinin tersiyle geri çevirmeyi bilmişti. Osmanlı`ydı ve Osmanlı olmanın ağırlığını, o en güç dönemlerinde bile asla unutmamıştı. ıngilizlere sığındığı halde onların elinde oyuncak olmaması bile yeter bunu ispat için. Kaçışın siyasi zemini üstüne...

Vahdettin hakkında en çok sorulan soru, ister istemez neden vatanını bırakıp düşmanların eline kaçtığı üzerinde odaklanmaktadır. Gerçekten de cevaplanması çok zor bir sorudur bu. Hele Osmanlılık şuurundan bahsediyorsak…

Her şeyden önce o karanlık günlerin koordinatlarını zihnimizde iyi tespit etmemiz gerek. Birincisi, yukarıda belirttiğimiz gibi, Saltanat 1 Kasım`da TBMM tarafından kaldırılmış ve Vahdettin`in üzerinde yalnız Halifelik makamı kalmıştır; yani `kaçarken` padişah olarak kaçmamıştır! ıkincisi, 5 Kasım akşamı ısmet Paşa ve heyeti trenle Lozan`a hareket etmiştir. Dahası, ıngiltere, Fransa ve ıtalya barış görüşmelerine Osmanlı hükümetinin de katılmasını istemektedirler. Hatta bu isteklerini Sadrazam Tevfik Paşa`ya da bildirmişlerdir. Ancak Tevfik Paşa, Ankara hükümetine de haber vermiş, görüşmelere beraber katılınmasını teklif etmiştir. Ortam gerginleşmiş, savaşı kazanan Ankara hükümeti, ıstanbul`un bu işe ortak edilmesini hazmedememiştir. TBMM `kızgın ve asabi`dir Rauf Orbay`ın deyişiyle. Her şeye rağmen, artık yalnız Halife de olsa Vahdettin`in tarafını tutanlar ile muzaffer Ankara hükümeti yanlıları arasındaki uçurum gitgide büyümektedir. ışte 16 Kasım`da Vahdettin`in aldığı üzücü kararın arkasındaki siyasi zemin budur. Vahdettin`in yurdu terk ettiği haberi Meclis`e işte bu kızgın ortamda bir bomba gibi düşmüştür. Bu durumda sormak gerekmez mi: Vahdettin `Ben bu işte yokum` diyerek çekip gitmekle Ankara`nın işini kolaylaştırmamış mıdır? Eğer kalsaydı, muhtemelen Lozan`da işler daha da karışmayacak ve zaten bocalayan diplomasimizin elleri daha fazla bağlanmayacak mıydı? Nitekim hemen ertesi günü (18 Kasım 1922) Abdülmecid, TBMM tarafından halife seçilmemiş midir? Konyalı Mehmed Vehbi Efendi tarafından `hal` (hilafetten indirme) fetvası verilen Vahdettin`in gitmesi, muhakkak ki Ankara`nın işini kolaylaştırmıştır. Bu çabasının takdir edilmeyişine tepki gösterdiği bir konuşmasında sonraları şu anlamlı cümleleri söylemiştir:

`Facialara ve olaylara kalkan olamadı isem de, paratoner vazifesi gördüm. Bütün musibetleri üzerime çektim, kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım.` Vahdettin hain değildir; çünkü... Bu iddiayı birkaç başlık halinde cevaplandıralım: Vahdettin, Sevr`i kesinlikle imzalamamıştır.

Bu mudur ihanet? Mütarekenin koyu karanlığında ıstanbul`dan bir ümit ışığı göremeyince yüzünü Anadolu`ya çeviren ve bunun için planlar yapan birçok vatansever gibi Vahdettin`in hem ıngilizleri idare eden, hem de aynı zamanda bir Anadolu mücadelesinin başlatılmasını temine çalışan bir politika izlediğini görmezden gelemeyiz. ışte bir tanıklık: Rauf Orbay anlatıyor: `Bu arada Mustafa Kemal, Padişah tarafından sık fasılalarla ve hemen hemen her Cuma selamlığından sonra kabul ediliyor, kararlarımız istikametinde telkinlere devam ediyordu. Vahdettin`in kumandanlar arasında, veliahdlığı günlerinde beraberinde yaptığı Almanya seyahatinin müsbet intibaları sebebiyle de en yakından tanıdığı ve şahsına itimad ettiği Mustafa Kemal`di.` Rauf Orbay`ın bahsettiği Cuma selamlıkları, 16 Mayıs`a kadar devam etmiş, 15 Mayıs`ta Vahdettin`le görüşen Mustafa Kemal, ertesi gün de Cumadan sonra yeniden padişah tarafından kabul edilmiş ve görüşme sonrasında da vedalaşmışlardı. Ertesi sabah bakanlarla da vedalaşan Mustafa Kemal`i ıçişleri Bakanı Mehmed Ali Bey uğurlamış ve kendisine örtülü ödenekten 1000 altını, makbuz karşılığında teslim etmişti.

Yani Mustafa Kemal Paşa`nın ıstanbul`dan Bandırma vapuruyla kaçarak gittiği kesinlikle doğru değildir. Olamazdı da zaten. Nitekim Boğaz`daki ıngiliz gemileri arasından geçmesi, ancak Harbiye Nazırı`nın mührü ve hemen aynı gün Vahdettin`in imzasıyla, dahası 5 Mayıs`ta resmi gazetede yayımlanmasıyla, yani resmi izinler dahilinde mümkün olabilmiş, ıngiliz yetkililerin izni alınmıştı. Bu mudur ihanet? 1919 başlarında ıstanbul tam bir işsiz Osmanlı generalleri temerküz kampı gibidir. Bu kadar tecrübeli ve yetenekli paşanın ıstanbul`da toplanmış olması, her an imha edilmeleri tehlikesini beraberinde getirmektedir. Bu yüzden ıstanbul`da bulunarak mücadele etmelerindense Anadolu`ya geçerek görünüşte pasif gibi de olsa bir göreve atanmaları yeğdir. Nitekim Kazım Karabekir 19 Nisan 1919`da Trabzon`a çıkmış, Ali Fuad Paşa Konya`ya gitmiş ve Milli Mücadele`nin ilk ışıklarını yakmışlardır. Ancak başsız kalan bu hareketi derleyip toparlayacak, aynı zamanda siyasi ve örgütçü yetenekleri de olan tartışılmaz bir isim aranmaktadır. Mustafa Kemal Paşa`nın ismi böyle bir ortamda ortaya çıkmış, kendisine sunulan listede bir zamanlar yaveri olan Mustafa Kemal`in ismini gören Vahdettin kararını vermiş ve 9. Ordu Müfettişi göreviyle ve ıngilizlerin gözünü boyamak için asayişi sağlamak bahanesiyle gönderildiğine dair işlemler için gereken girişimlerde bulunmuştur. Sonuçta Kızkulesi`nde demirlemiş bekleyen Bandırma vapuruyla Mustafa Kemal ve emrindeki 18 subay Samsun`a hareket edebilmişlerdir. (Miralay Refet Bele Paşa`nın ismi ıngilizlere nedense bildirilmemiştir ama Samsun`a ayak basanların arasında o da vardır.)

Bu mudur hainlik?


Vahdettin`in, Başkatibi Ali Fuat Türkgeldi`ye söylediği şu sözlerle noktalayalım: `Ben milletin ateşli külü üzerine oturdum; taht-ı saltanatın kuş tüyünden minderleri üzerine oturup gömülmedim! Bunlardan kimseye bahsedilemiyor, millete de malumat verilemiyor. Elbette bir gün tarih bu hakayıkı (hakikatleri) yazar.` .


Mustafa Armağan


Zahmet edip okursa arkadaşlar neyin ne olduğunu,tarihin -şimdi bazılarının yaptığı gibi- gerçekleri örtbas edip yalanlar üstüne kitap yazıp millete nasıl empoze edildiğini anlarlar.

Yukarda da yazıldığı gibi Mustafa Kemali Vahdettin görevlendirmiştir yeni bir devlet kurması için,

Tamam Mustafa Kemal çok iyi bir komutandı,başarılıydı ama tek başına savaşmadı heralde,binlerce asker,komutan şehit olmadı mı kurtuluş savaşında?

O şehit olanlar Osmanlı tebaası değil miydi?Mustafa Kemal Osmanlı vatandaşı değilmiydi?

Ne demek ben Mustafa Kemali bilirim Osmanlıyı falan tanımam demek?

Bu nasıl bir anlayıştır,onlar hepsi bizi bu günlere taşıyan mübarek insanlar,atalarımız yani,nasıl inkar eder bi insan aslını?

Osmanlı kadını dış dünyayı bilmiyor olabilir ama haremdeki mektep olan Enderun'da sanat,tarih,coğrafya,matematik,dini dersler her ilimin eğitimin alıyorlardı,çoğu kadın musiki ile ilgilenip en az bir enstruman çalardı,

Ve ayrıca eve de hapsolmazlardı,ayda bir ya da iki piknik alanlarına ve o zamanın pazarları olan yerlere gidiyorlardı,

Bunları ben uydurmuyorum,Prof.Dr.Ahmed Akgündüz'ün Osmanlı'da Harem-ıslam Hukukunda Kölelik Müessesesi adlı kitabında yazıyor,açın okuyun,hepsi belgeleriyle yer alıyo,

Haremin içi zevk sefa diyenler,duvarlarda aşk şiirleri var diye tercüme edip turistlere anlatanlar,o duvardaki Arapça yazıların ayet,hadis ve güzel ahlakla ilgili sözler olduğunu nasıl algılayamazlar?

Trt program yapmıştı,yabancı yazarlar araştırmacılar bile bunu teyit ederken siz bir Türk olarak nasıl buna inanırsınız?

Daha yazacak çok şey var ama merak eden açar okur sağlam kaynaklardan,

Herkes kendi bildiğine inanabilir ama ahireti de var bu dünyanın...

Herkes gerçekleri o zaman görecek...
 
Son düzenleme:
Valla kusura bakmayın ama alıntı yapmak birşeyi ispat etmek demek değildir...
Alıntı yaparken neyi kimden alıntıladığınız da önemlidir..
Mustafa Armağan kim????
Türk dili ve edebiyatı mezunu bir adam, evet araştıraları var ama nasıl araştırmalar....
Siz Vahdettin kahramandı diye bir makale alıntılarsınız ben haindi diye 5 makale alıntılarım..
Bu benim haklı sizin haksız olduğunuzu göstermez....
Maalesef tarih matematik fizik gibi pozitif bilim olmadığı için 2 kere 2 dört eder diye kesin bir yargıya tarih sözkonusu olduğunda varamıyoruz....
Vahdettin kahraman da olabilir hain de ben bilemem ne vahdettini tanırım ne de onun zamanında yaşadım...
Birebir görüp tanımadığım biri hakkında da şudur budur diyeem, sadece okuduklarımdan bana mantıklı geleni benimserim....
 
ıngiliz devleti gizli belgeleri Vahdettin'in bütün ümidini ıngiltere'ye bağladığını açıkça ortaya koyuyor
Padişahın ıngiliz milletine karşı beslediği sevgiyi anlattığı sözlerine karşı ıstanbul'daki ıngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe 4 Aralık 1918'de Londra'ya gönderdiği gizli notta, padişahın gazeteci Price'a söylediği sözlerle ilgili olarak "Sultanın zekâ ve karakter sahibi bir zat olduğu, Britanya'ya tam bir sempati beslediğini" bildirmiştir. (7)

Padişah bir süre sonra çok yakın adamı Sami Bey' i ıngiliz Ordu Karargâhı'na gönderir. Jaeschke ıngiliz devlet arşivindeki gizli belgelere dayanarak bu görüşmeyi ortaya çıkarmış ve ıngiliz Karadeniz Orduları Komutanı General Milne' nin 16 Aralık 1918 tarihinde Londra'ya gönderdiği raporundan aktarmıştır. Bu rapora göre Padişah Vahdettin'in ıngilizlerden istedikleri şunlardır: (Rapor: ıngiliz gizli devlet arşivindedir. Numarası FO/371/3421, 214122, 4164, 695'tir.)

"1. ıngiltere Türkiye'nin idaresini mümkün olduğu kadar çabuk ele almalıdır.

2. ıngiliz memurları kontrol amacıyla memleket içerlerine gönderilmelidir.

3. ıngiliz subayları idareye yardımda bulunmalıdır.

4. Padişah bütün ümidini ıngiltere'ye bağladığını ve gerçek ve son dostluğu ingiltere'den beklediğini açık bir biçimde belirtmiştir." (8)

30 Mart 1919'da Padişah, Sadrazam Damat Ferit'i, ıngiliz Yüksek Komiseri Calthorpe'ye gönderdi ve bir proje sundu. Bu proje Osmanlı Devleti'nin, ıngiltere'ye mutlak teslimiyet projesidir. Bakınız bu projede neler öneriliyor:

1. Ülkemiziniç ve dış güvenliği 15 yıl boyunca ıngiltere tarafından sağlanacaktır. ıngiltere bu amaçla gerekli gördüğü yerleri işgal edebilecektir.

2. Doğu'da bağımsız bir Ermeni Cumhuriyeti oluşturulacaktır.

3. Genel ve yerel seçimler ıngilizlerin gözetimi altında yapılacaktır.

4. Her ilde bir ıngiliz konsolosu bulunacak ve 15 yıl süreyle valilerin danışmanlığını yapacaklardır.

5. Hükümette her bakana bir ıngiliz müsteşar verilecektir. (9) (Gizli Belge No: FO: 371-4156)

Bir ıngiliz manda idaresi kurulmasının utanç verici belgesidir bu... Bir vatana daha başka nasıl ihanet edilir ki?

Padişah tarafından gelen önerilerden sonra ıngiliz Amiral Webb , Londra'ya gönderdiği şifreli notada, Vahdettin adına Sadrazam Damat Ferit' in bu teklifleri için şöyle diyor:

"Osmanlı Devleti ıngiltere'ye tamamen boyun eğmiştir" (Webb'in kullandığı deyim 'total submission' dır. Yani tümden boyun eğme).

Bunlar ıngiliz devlet arşivi belgeleridir....
 
Ayrıca Osmanlının sonunu yazan sevr anlaşmasını imzalayan da Vahdettin 'dir...
Sevr Anlaşmasının maddelerini açıp bi okuyun isterseniz, zahmet olacak ama sevr ülkeyi satan işgalcilere peşkeş çeken anlaşmadır....
 
sultan vahdettin hakkında ne kadar ve nasıl bir bilgiye sahip olduğunuzu merak ediyorum
lütfen beni biraz aydınlatırmısınız bu konuda
yani vahdettin'in ülkeyi ona buna peşkeş çektiğini kim söyledi size
lütfen belgeleriyle beraber ispatlayın rica ediyorum
öyle kulaktan dolma şeylerle değilyerimseniben

Kendimi size ıspat etme gibi bir zorunluluğum yok...
Nasıl ki ben sizin bilgilerinizi sorgulamıyorsam siz de benimkileri sorgulayamazsınız...
Burası bir fikir paylaşımıplatformu, herkes kendi bildiği ve inandığı doğruları anlatıyor...
Bu konunun ilk başlarında km olduğumu eğitimimi anlatmıştım....
Yani bana vahdettinin ne yaptığını kim olduğunu büyük büyük annem anlatmadı... Türkiyenin en saygın 2 üniversitesinin profesörleri anlattı...
Edebiyat fakültesi türk dili edebiyatı mezunu makaleci amcaların değil tarih profesörlerinin makalelerini okuyarak öğrendim tarihi...
Burada bilimsel bir sempozyum yapmıyoruz ne size nede bir başkasına fikirlerimi ıspat etmek için makale alıntısı yapmak zorunda değilim....
Benim okuduklarım benim bildiklerim beni bağlar.....
Ben sadece fikrii belirttim....
İlla baba inanın, illa benim dediğim doğru demedim....

Ben nasıl benim dediğim dedik çaldığım düdük, benden başkası yalan demiyorsam kimsenin de bana sen yanlışsın ulaktan dolma bilgilerin var demeye hakkı yoktur....

Sen başka yazarların başka makalelerini okumuşsundur başka düşünürsün, ben başka yazarların başka makalelerini okumuşumdur farklı düşünürüm....

Nasıl ki ülkemde demokrasi varsa bu platform da da var, herkes istediği fikri bir başkasına hakaret etmeden dile getirme özgürlüğüne sahip....
 
istediğiniz gibi siyasi atışma yaparsınız da güzel ablalar, osmanlı yoktur atatürk vardır demek 3 maymunu oynamaktan başka bişey değil. sizin atalarınız ne kadar beğenmeseniz de osmanlı topraklarında yaşayan birer osmanlı devleti vatandaşıydılar. ıyyk kaka diyince bu değişmiyor.
 
Zahmet edip okursa arkadaşlar neyin ne olduğunu,tarihin -şimdi bazılarının yaptığı gibi- gerçekleri örtbas edip yalanlar üstüne kitap yazıp millete nasıl empoze edildiğini anlarlar.

Yukarda da yazıldığı gibi Mustafa Kemali Vahdettin görevlendirmiştir yeni bir devlet kurması için,
Tamam Mustafa Kemal çok iyi bir komutandı,başarılıydı ama tek başına savaşmadı heralde,binlerce asker,komutan şehit olmadı mı kurtuluş savaşında?

O şehit olanlar Osmanlı tebaası değil miydi?Mustafa Kemal Osmanlı vatandaşı değilmiydi?

Ne demek ben Mustafa Kemali bilirim Osmanlıyı falan tanımam demek?

Bu nasıl bir anlayıştır,onlar hepsi bizi bu günlere taşıyan mübarek insanlar,atalarımız yani,nasıl inkar eder bi insan aslını?

Osmanlı kadını dış dünyayı bilmiyor olabilir ama haremdeki mektep olan Enderun'da sanat,tarih,coğrafya,matematik,dini dersler her ilimin eğitimin alıyorlardı,çoğu kadın musiki ile ilgilenip en az bir enstruman çalardı,

Ve ayrıca eve de hapsolmazlardı,ayda bir ya da iki piknik alanlarına ve o zamanın pazarları olan yerlere gidiyorlardı,

Bunları ben uydurmuyorum,Prof.Dr.Ahmed Akgündüz'ün Osmanlı'da Harem-İslam Hukukunda Kölelik Müessesesi adlı kitabında yazıyor,açın okuyun,hepsi belgeleriyle yer alıyo,

Haremin içi zevk sefa diyenler,duvarlarda aşk şiirleri var diye tercüme edip turistlere anlatanlar,o duvardaki Arapça yazıların ayet,hadis ve güzel ahlakla ilgili sözler olduğunu nasıl algılayamazlar?

Trt program yapmıştı,yabancı yazarlar araştırmacılar bile bunu teyit ederken siz bir Türk olarak nasıl buna inanırsınız?

Daha yazacak çok şey var ama merak eden açar okur sağlam kaynaklardan,

Herkes kendi bildiğine inanabilir ama ahireti de var bu dünyanın...

Herkes gerçekleri o zaman görecek...[/B]

Mustafa Armağan adlı makaleci amcayı bilirim tanırım, ama kendisi maalesef benim gözümde makaleci amca olmaktan öteye geçemez.... Hiçbir uluslararası bilimsel yayında makalesi yayınlanamamıştır...
O yüzden kendisine makaleci amca diyorum...
Onun söyledikleri de beni bağlamıyor....

Sadece senin yorumlarına cevap vermek istedim....

Evet Mustafa Kemal'i Vahdettin görevlendirmiştir, ama maalesef yeni bir devlet kurması için değil anadoludaki isyanı bastırması için.... Tabii ki biliyordu Mustafa Kemalin amacının Osmanlıyı devam ettirmek değil, yeni devlet kurmak olduğunu... Çünkü ikisi de aynı senatoryumda kalmış, uzun süre arkadaşlık etmişlerdi.... Ve onu isyyan bastırmaya gönderir göndermez de (çünkü onunaskeri başarısını takdir ediyordu ve birtek onun bastırabileceğnden emindi) olaylar yatışınca idam fermanını imzalamıştır.....

Mustafa Kemal tek başına savaşmamıştır... Tabi ki onunla onun davasına inanan birçok kahraman şehit olmuştur.... Ama dikkat et, osmanlıya değil Mustafa kemalin davasına inandıkları için savaşmışlardır.....
Halktan da savaşan ve şeht olan çok olmuştur...
Adı üstünde kurtuluş savaşı....
Kimi osmanlı için kimi mustafa kemal için savaştı, ama asıl savaş özgürlük içindi, topraklarını düşmanın elinden kurtarmak için savaştılar....
Çok şükür ki Mustafa Kemal çıktı fitili ateşledi, ve Anadolunun heryerinden bu ateşlenen fitil çığ gibi büyüyerek şu an üzerinde özgürce yaşadığımız kimseye ne dinimiz ne milliyetimiz için hesap vermediğimiz bir ülke doğdu....

Evet savaşanlar hatta Mustafa Kemal de Osmanlı tebaasıydı (vatandaşı değil.. vatandaşlık kavramı imparatorluklarda olmaz ülke vatandaşlığı olur ama imparatorluklarda tebaa olur)... Ama osmanlının yanlış yolda olduğunu görüm Osmanlı imparatorluğu olarak devam edilemeyeceği tesbitini yapabilip yeni bir oluşumu canları pahasına yürütmeye çalışan insanlardı.....

Ayrıca ne ben ne de bir başkası bu konu altında ben mustafa kemali tanırım Osmanlıyı tanımam demedi.... Bu yargıya nasıl vardınız anlamadım....
Osmanlı sayesinde bu topraklarda yaşıyoruz diyen arkadaşa ben cevap verdim ve bu topraklarda yaşaman birinin sayesindeyse eğer bu osmanlı değil Mustafa Kemaldir dedim... Çünkü bu ülkeyi düşman işgalinden kurtaran kişi ne osmanlı paşaları, ne sadrazamlar ne şehzadeler ne de osmanlı padişahları değil, sadece ve sadece Mustafa Kemal ve onun silah arkadaşlarıdır....
Evet Osmanlı sarayında heremde kadınlar eğitim görürdü, ama osmanlı sarayındak kaç kadın sorarım size....
Şimdi osmanlı sarayında padişaha eş cariye ve kardeş olmuş kadınlar 2 matematik 3 coğrafya biraz müzik biraz edebiyat eğitimi aldı diye Osmanlı genel anlamda kadını eğiten ona değer veren bir toplum mu oldu... Yapayın Allah Aşkına....
Müzik ve Edebiyat eğitimini tüm cariyeler alırdi, padişahı mutlu mest etsin gönlünü okşasın diye.... Gözde olduklarında ancak diğer bilimlerin eğitimini almaya başlarlardı ki çocuklarına eğitim verilirken onlar da tamamlayıcı olsun diye... Yani amaç osmanlı da haremdeki kadınları eğitmek değil, padişaha ve şehzadelere faydalı hale getirmek....

haremdeki kadınlar evet pikniğe giderlerdi, ama nedense o piknik alanlarına gidileceği günler önceden bilinir ve o bölgelere hiçkimsenin gitmesine izin verilmezdi...
Ne yani iki pikniğe gittiler diye dış dünyayı görmüş mü oldular... Valla hoş o da doğtru ya tamamen saraya kapatılsalardı, allahtan pikniğe gidebiliyorlarmış da dışarıyı görebiliyorlarmış, ne büyük lütuf ama....
 
Bu arada konu neredeeen nereye geldi...
Konu osmanlıda aile değilmiydi???
Neden osmanlı mükemmeldi, harikaydı diye bir mekanizma gelişti anlamadım....
Osmanlıda aile mükemmeldi evet... Birbirine bağlı aileler, eşler dış dünyayı bilmediklerinden dolayı koca ve çocuklara adanmış hayatlar....

Bu duruma ah ne güzel keşke şimdi de böyle olsa mı dememiz gerekiyor makaleci amca gibi... Yoksa, tamam da bu o zamandı, yani eskidendi çok eskiden.. Şimdi böyle bişey mümkün değil mi demek gerekiyor....

Ben artık böyle bişey mümkün değil diyenlerdenim...
katılırsınız yada katılmazsınız benim için çok da önemli değil...
Ben fikrimi söyledim, birileri saldırdı cevap verdim....
 
denizbaris mustafa armağanı sevmeyebilirsiniz ama burda ona saygı duyanlar var. yoksa emin olun sizin sevip de bu arkadaşların sevmediği yazarlar da vardır ama kimse yok amakleci amca yok turşucu dayı gibi aşağılayıcı sıaftlar kullanmıyor onlar hakkında. ya da ben göremedim açıkcası.
 
X