Zürich Paylasim Alani(Tanisma)

:roflol: Anne Baba Smsleri :roflol:




*** 3 gün boyunca eve uğramamam sonucunda annem tarafindan yollanansms:
"dünyadan, kayıp uzay aracina! kayıp uzay aracı, nerdesin?"

*** - anne benim param bitti, babama çaktırmadan para yollar mısın bana?
- annen banyoda, daha dün para yolladım, baban.

*** "oğlumu kaybettim, hükümsüzdür." imza çok mühim, "annen" degil "annesi"...

*** bir arkadaşım eski telefon kartını annesine vermiştirve bundan haberiolmayan bir diğer arkadaş bir gece geç saatte o numaraya mesaj atar :
"çok moralim bozuk, yalnızım, içiyorum.."

Sorumluluk sahibi anne de bu durumu arkadaşıma diğer bir mesajlabildirir:
"ahmet diye biri mesaj atti, yalnızmış, içiyormuş. sana neyse busaatte,zıkkım içsin!!"

*** anne:bensimdiotobüsebiniyorumkapatmamgereksoforkiziyorbizial
Kız: başüstüne alırım almasına da şu kelime aralarına boşlukyapsan, kelime aralarında 1e bas lütfen...

Anne: böyledahaçokseyyazıyorumamapekisatırbitinceneyapıcam
Kız: elinin körünü yapcan anne. herife kaza yaptırıcan. gelinceanlatırım. hadi iyi yolculuklar

*** annemin ilk cep telofunun arifesindeki ilk msg'ı: "oğlum ben annen"

*** arkadaş uçaktan iner, telefonunu açar annesinden mesaj: "a" sonraanne aranır "anne nedir o a?"
"'allaha emanet olun'un a'sı o.. anlamadın mı?"

*** babaya msg yazma teknikleri konulu seminer verilmis, gerekli görüldüğü için bir kaç kez tekrarlanmıştır. olayı kapan baba ilk hevesle tüm msgları mümkün olduğunca uzun yazmak konusunda ısrarlıdır... okula dönmek içinotobüse binilir, "varinca msg at" der baba... sabah otobüsden inilir:
- baba ben geldim
- geçmis olsun, umarım yolculugun iyi geçmistir, biz de iyiyiz ,sana iyigünler diliyoruz, derslerinde muvaffakiyetler...

*** babam: oğlum, fenerbahçe galatasaray maçında olayçıkmışoralarda gezinme. nerdesin?
Ben: açık tribün
Babam: iyi bok yedin.dikkatli ol.

*** baba : oğlum eve gelirken 2 ekmek al, yada dur dur... alma.

***bir arkadaşımın sinema çıkışında telefonunuaçmasıyla birliktebabasından gelen mesajda..
-hemen telefonunu aç. yazıyordu

*** anne: krmz sgn
Ben: o ne be?
Anne: ne anlamıyosun? gelirken kırmızı soğan al!
Ben: haaa!!!

*** nezamangeliceksingeçolduhadigelhemen
- gelicembirazdan. 0'a basınca boşluk oluyodu hani?
- a m a n b e
- annegelmiyorumbenvazgeçtim .

*** bir arkadaşıma annesinden gelen bir kandil tebriği:
Canım oğlum pantolonun diesel, gömlegin vakko olsun kandilinmübarek olsun

*** haftaiçi anne arar ama barda içilmektedir, şahıs gürültülüortamda telefonu açmak istemez cevapsız arama olur.
- oğlum niye açmıyorsun merak ettik.
- kütüphanedeyim anne çıkınca ararım.
Sonraki mesaj babadan gelir:
- yalan söyleme eşşogleşşek çık bardan dışarı ara.

Bir sürü mesaj attığım annemden cevap gelmemesi üzerinearadığımdaki konuşma;
- anne sms lerimi almadın mı sen
- olum sadece adını yazmışsın.
- ehh anne bee. yahu dedik ya oklarla ilerliycen okuycan.
- ne oku
- oy güzel anam oyy.
 
laelaelaelaelae Erkekler Melektir laelaelaelaelae




Birgün ormancının biri dalları nehrin üzerine sarkan ağacın
Dallarını keserken baltasını suya düsürür.

"aman tanrım" diye bağırdığında bir peri belirir ve

"ne diye bağırıyorsun?" der.

Ormancı baltasinı suya düşürdüğünü ve yaşamını sürdürebilmek için o baltaya ihtiyacı olduğunu söyler.

Peri suya dalar ve elinde bir altın balta ile tekrar belirir. "baltan bu muydu?" diye sorar. ormancı"hayır" diye cevaplar.

Peri suya tekrar dalar ve bu sefer elinde gümüş bir balta ile tekrar belirir ve yine sorar.

"baltan bu muydu? "ormancı yine
"hayır" diye cevaplar.

Peri suya tekrar dalar ve bu sefer elinde demir bir balta ile tekrar belirir ve yine sorar.

"baltan bu muydu?" ormancı "evet" der.

Ormancının dürüstlüğü perinin çok hoşuna gider ve baltaların üçünü de kendisine verir.

Ormancı mutlu bir şekilde evine döner.

Bir zaman sonra ormancı eşiyle birlikte nehir boyunca yürürken karısı suya düser.

Ormancı "aman tanrım" diye bağırır. peri yine belirir ve sorar.

"ne diye bağırıyorsun?" ormancı "karım suya düştü der.

Peri suya dalar ve jennifer lopez le birlikte geri döner.

"senin karın bu mu?" diye sorar. ormancı "evet" der.

Peri sinirlenmiştir. "yalan söylüyorsun. gerçek bu değil" der.

Ormancı "özür dilerim peri, ortada bir yanlış anlaşılma söz konusu. eğer jennifer lopez için hayır deseydim bu sefer catherine zeta-jones ile geri dönecektin, o na da hayır deseydim karımla dönecek ve her üçünü de bana verecektin. ben fakir bir adamım ve üç karımın sorumluluğunu taşıyabilecek durumda değilim. jennifer lopez e evet dememin sebebi budur.

Bu hikayeden alinacak ders :

Ne zaman bir erkek yalan söylüyorsa bunun iyi ve saygın bir nedeni vardir ve bu başkalarının yararı içindir.

(kendileri için birşey istiyorsalarsa ekmek çarpsındır ) Kötü Kazen
 
:eek: BİLGİSAYAR DUASI :eek:


Haydi bismillah...
Crash etmez inşaallah...
Valla çalisiyor maşaallah...
Ulan olmadi fe süphanallah!
At pencereden haydi yallah.

Bilgisayar ruhuna el fatiha! a.s.
 
:mymeka: abii-kardeş . Şeniz



- aabiii, burda cips vardı nooldu..?
- yedim.
- e burda kurabiyeler vardı..?
- onlarıda yedim.
- yaa kolayı nereye koyduun?
- içtim.
- boşanda semerini yebe yuh! burda yarım bi çukulata var yiyorum ona göre
- yiyemezsinkiii yaladım ben onu
------------------------------------------------------
- abi çay bardakları nerdee...?
- ulan bide evin kızı olucaksın, hayret bişey yaa!!!
- ya söylesenee..
- tuvalete bak rezarvuarı içindeydi enson
- e hani yok burdaa..
------------------------------------------------------
- abi ojemi gördünmüü..
- ben sürüyorum şindi bidakka. kurusun rütuş yapıp vericem manyakmısın kızım sen ne biliym ben senin ojeni...!
------------------------------------------------------
- ya abii fırın nasıl açılıyodu???
- açıl susam açıl diyosun açılıyo.
------------------------------------------------------

- baak kaşlarımı aldırdım nasıl olmuuş
- yuh alna baak atatürk hava limanı gibi
- böhüüüü
------------------------------------------------------
- ciyaaak örümceekkkk anneciimm!
- spidermanın posterini odana asarsın ama.

------------------------------------------------------
- kimdi o ?
- kim kimdi?
- arayan
- ne zaman?
- demin telefonda konustugun kimdi diyorum lafi dolastirma
- osman
- hmm. osman senin 1.90´a 90 bi abin oldugunu bilio mu?
- ee bilmese de olur bence
- hmm.
------------------------------------------------------
- biricik kardesim benim dunyanin en guzel kizkardesi cinimm..
- param yok, su getiremem, bakkala gidemem ders calisiom
- allah cezani vermesin ben istemesem seni yapmiyolardi ama
------------------------------------------------------
- kalk yemek isit bana hadi kos kos kos firla
- ya bi gun de kendin yap bi isini ya, allahim neydi gunahim
- ne? yarin gece cikmak istemio musun?
- dolma mi tavuk pilav mi?
------------------------------------------------------
- kız git bana hede hodo al getir bakkaldan
- getirmem
- getir lan
- getirmem kendin al
- doverim
- dovemezsin
- doverim
- dovemezsin
- gidiklarim
- hangi bakkal demistin abi
 
ana sayfam yap sık kullanılanlara ekle

KOMİK HİKAYELER


Hesaplama Hatası

Dünyanin en komik kazasi: Bir duvarci ustasinin santiyede yazdigi mektup:
Sayin santiye sefim;
Is kazasi tutanagina planlama hatasi diye yazmistim. Bunu yeterli görmeyerek ayrintili anlatmami istemissiniz. Su anda hastanede yatmama neden olan olaylar aynen asagida anlattigim gibi olmustur:

Bildiginiz gibi ben bir duvar ustasiyim. Insaatin altinci katindaki isimi bitirdigim zaman biraz tugla artmisti. Yaklasik 250 kg kadar oldugunu tahmin ettigim bu tuglalari asagiya indirmek gerekiyordu.

Asagiya indim, bir varil buldum, ona saglam bir ip bagladim ve ardindan altinci kata çiktim. Ipi bir çikriktan geçirip ucunu asagiya saldim. Tekrar asagiya indim ve ipi çekerek varili altinci kata çikardim. Ipin ucunu saglam bir yere baglayip tekrar yukari çiktim. Bütün tuglalari varile doldurdum. Asagi indim, bagladigim ipin ucunu çözdüm. Ipi çözmemle birlikte birden kendimi havalarda buldum. Nasil bulmayayim? Ben yaklasik 70 kiloyum. 250 kilogram varil süratle asagiya düserken beni yukari çekti.

Heyecan ve saskinliktan ipi birakmayi akil edemedim. Ben yukari çikarken yolun yarisinda, asagi inmekte olan tugla dolu varille çarpistik. Sag iki kaburgamin bu sirada kirildigini saniyorum. Tam yukari çikinca, iki parmagim iple beraber çikriga sikisti; Parmaklarim da bu sirada kirildi. Bu esnada yere çarpan varilin dibi çikti ve tuglalar etrafa saçildi.

Varil hafifleyince, bu sefer ben asagi inmeye varil ise yukari çikmaya basladi ve yolun yarisinda yine varille çarpistik!.. Sol bacagimin kaval kemigi de bu sirada kirildi.

Yere inince can havli ile ipi birakmayi akil ettim. Bu sefer de basimi yukari kaldirdigimda bos varilin süratle üzerime geldigini gördüm!...

Kafatasimin da böyle çatladigini saniyorum. gözümü hastanede açtim...

.: Hamile Kadin :.

Küçük bir çocuk, hamile bir kadinin karnina dokunarak:
- Ne var sizin karninizda teyze,
Kadin:
- Çocugum var evladim, diye cevap verir.
- Sizin çocugunuz mu?
- Evet
- Onu seviyor musunuz?
- Evet
- Çok mu seviyorsunuz?
- Evet evladim.
- Öyleyse neden yediniz?

.: imammmmmmmmm :.

Köyün birinde imam bir köylünün kizina asik olmus.Bakmis böyle olmayacak annesine babasina söyleyip kizi istetmis.Ama ne yazik ki kizi vermemisler.
Bunun üzerine imam çok üzülmüs.Bu halde camiye gitmis ve ezan okumadan önce 'TÜM SEVIPTE KAVUSAMAYANLARA GELSIN' demis....

.: Çorap :.

Ayaklari çok fena kokardi. Bir gün bir arkadasina, birlikte tiyatroya gitmelerini teklif etti.
- Hay hay, dedi arkadasi. Ama eve git, ayaklarini yika ve temiz bir çorap giy. Söz mü?
- Söz...
Tiyatroya gittiler. Yerlerine oturdular. Aradan bes on dakika geçmeden etrafindakiler mendillerini burunlarina götürmeye basladi.
- Hani söz vermistin, dedi arkadasi.
- Vallahi degistirdim, dedi ve ekledi:
Inanmazsan diye kirlileri de cebime koydum. Iste burada!...

.: abdest :.

BIRGÜN HOCA HERZAMANKI GIBI NAMAZINI KILMAK IÇIN ABDEST ALMAYA HAZIRLANIR.ABDESTINIDE KÖYÜN MEYDANINDAKI ÇESMEDEN ALMAKTADIR. HOCAYI ABDEST ALIRKEN IZLEYEN KÖYLÜLER BAKARLAR KI HOCA DEFALARCA ÜST ÜSTE ABDEST ALMAKTADIR.SASIRIRLAR VE SEBEBINI MERAK EDERLER VE HOCAYI IZLERLER.DAHA SONRA HOCA NAMAZINI KILMAK IÇIN CAMIYE GIDER.HOCA NAMAZ KILARKEN GÖRÜRLERKI NAMAZ ESNASINDA IKIDE BIR GÜLÜP DURUYOR BUNUN ÜZERINE AHALIDEN BIRI DAYANAMAYIP
-HOCAM,NAMAZDA GÜLÜYORSUNUZ ABDESTINIZ BOZULDU NAMAZDA GITTI DER
HOCANIN CEVABI ISE,
-YAHU ÖNEMLI DEGIL YEDEKTE BIR KAÇ ABDESTIM DAHA VAR DER
 
Güzin Abla

İzmir'den M.T. soruyor:


Hocam, ben 38 yaşında, kimya öğretmeni bir genç bayanım. Üç ay kadar önce kısmetim acildi ve iyi niyetli bir gençle tanıştım. Gecen hafta da nişanlandık. Mutluluktan uçuyordum ki dun laboratuarda korkunç bir şey keşfettim. Nisanlımın bana aldığı yüzüğü denemek için cıvaya attım, ve maalesef yüzdü. Halbuki saf altının özgül ağırlığı civanınkinden fazla, batması gerekirdi. Demek bana aldığı yüzük saf altın değil, öyleyse sevgisi de saf olamaz. Şimdi ben bu cıvayı nisanlımın yemeğine koyup bu isi bitirmeyi düşünüyorum, ne dersiniz?




Güzin Abla'nın cevabi:


Arşimet'in hayatına her yönüyle vakıf olduğunuz anlaşılıyor. Yalnız yüzey gerilimini hesaba katmamışsınız, cıvanın yüzey gerilimi suyunkinden çok daha fazladır. Böylece kendinden ağır cisimleri de kaldırabilir, çünkü o cisim batarken ortaya çıkartacağı yüzey için harcaması gereken enerji, kendi potansiyel enerjisinden fazla olabilir. Ayrıca civanın saf olmama ihtimali de var, o yüzden ani kararlar vermeyin derim.
 
Evliliğin Evrimi

1. yıl:

Koca şöyle der:

"Oooo sevgilim, böyle kesik kesik öksürmen beni endişelendiriyor. Bilmiyor musun artık her yerden her türlü mikrobu kapabiliyoruz.. İşimizi şansa bırakamayız Şimdi doğruca hastaneye gidiyoruz. Seni bir görmelerini istiyorum. Sanırım birkaç gün orda dinlenmen gerekecek. Biliyorum hastane yemekleri kötü ,o yüzden sana sevdiğin ev yemeklerinden getiricem. Başhemşireyle bu konuyu ayarlamıştım bile.

2. yıl:

"Bak tatlım, bu öksürükler iyiye işaret diil. Aile doktorumuzu aradım bugün bir ara uğrayıp sana bir bakıcak. Şimdi neden gidip yatmıyorsun? Senin dinlenmen lazım."

3. yıl:

"Hayatım bırak şimdi yemek yapmayı da git yat. Ben sana yiyecek bir şeyler hazırlarım. Hey evde hazır çorba var mı?"

4. yıl:

"Bu hasta halinle kendini yormanı istemiyorum. Bulaşıkları bitirip çocukları da yıkayıp yatırdıktan sonra lütfen sen de yat dinlen..."

5. yıl:

"Madem hastasın niye bir aspirin almıyorsun?"

6. yıl:

"Orda köpek gibi hırlaycağına git banyoda gargara yap, bişey yap boğazını temizle..!"

7.yıl:

"Allah askına bu öksürükler ne zaman biticek? Etrafa saçtığın mikrop da cabası. Beni de mi hasta etmeye çalışıyorsun sen..!!!"
 
Haydar'ın İkna Mektubu

Menekşe moru gözlüm, al yanaklım, seni bir daha dövmeyeceğim. Lütfen artık eve dön. Bak Yaşar halıya kustu, kusmuk seni bekliyor. Ayaklarım bugün de hep seni aradı, yıkanmak için. Seni çok arıyorum, bir haftadır akşam rakılarının tadı tuzu yok... Ev sensiz çok ıssız. Gerçi nasıl, nerede yattığımı, kime nasıl çaktığımı falan hiç hatırlamıyorum ama onun sen olmadığını bir büyük rakının sonunda dahi hissedebiliyorum.
Kezban, ben sana aşığım. Eve döndüğün gün, bunu arkadaşlarla kutlayacağım. Sen, kanlar içerisinde evden kaçarken nasıl duygulandığımı bilemezsin. Elimdeki şişeyi, hırsımdan ananın fotoğrafına fırlattım. (Artık duvarları gelince silersin.) Kezban bir de gelirken 2 paket kısa Maltepe getirebilir misin?
Dün Zeynep okula gitmeyip dolma sardı, ben de okeye dönerken dikkatleri dağıtmak için habire dolma yiyip,"yiyin yiyin nefis olmuş" dedim. Nasıl zeka ama.. Zeynep'in tezkeresinde okul ve sınıf kısmını boş bıraktım. Onu da mı ben dolduracağım?
Bu sabah seni kaçırışım aklıma geldi, efkarlanıp bir cıgara yaktım. On dört yaşlarında taş gibi kızdın. Nasıl; Mehmet, Abidin, Ramazan, Yusuf gelip seni döve döve taksiye atmıştık? Peki, seni piknik tüpü ile dövüşümü hatırlıyor musun? Yeni evliydik, bir boğaz gezisi dönüşüydü. Mehmetgiller kapıda bekliyorlardı, sen daha roka bile hazırlamamıştın ve Ramazan içeriden "ROKA!" diye bağırmıştı. Mutfağın kapısını içeriden nasıl kilitlediğimi, ocağın oradan tüpü nasıl kaptığımı falan hiç hatırlamıyorum. O gece Ramazan'lar gidince sen Yaşar ‘ı doğurdun. Huysuz mu huysuz, koca burunlu Yaşarımı... Bu arada son maaşınla Yaşar’a don falan aldım...
Artık yuvana dön, asabımı bozma!

Kocan Haydar
 
EY TÜRK KADINI !


BİRİNCİ VAZİFEN BULAŞIK, ÇAMAŞIR VE KOCANA SAHİP ÇIKMAKTIR.
MEVCUDIYETININ YEGANE TEMELI BUDUR.KOCAN EN KIYMETLI HAZINENDIR. SENI
BU HAZINEDEN MAHRUM ETMEK ISTEYECEK KAYNANAN,KAYNATAN VE GORUMCELERIN
OLABILIR. BIRGUN EVLILIGINI KURTARMAK MECBURIYETINE DUSERSEN,VAZIFEYE
ATILMAK ICIN BULASIK VE CAMASIRI DUSUNMEYECEKSIN. BU DURUM ELEKTRIGIN
VE SUYUN KESILDIGI ANDA ORTAYA CIKABILIR.EVLILIGINE TECAVUZ ETMEK ISTEYEN
KAYNANAN KAYNATAN VE GORUMCELERIN HAYATTA EMSALI GORULMEMIS, BIR GALIBIYETIN MUMESSILI
OLABILIRLER. HAYATTA KILIBIK KOCAN ZOR BIR IHTIMALDE OLSA BASKA
KARILARA GOZ DIKMIS, OLABILIR. AILENIZ FAKRU ZARURET ICINDE HARAP VE BITAP
DUSMUS, OLABILIR. EY ASIL TURK KADINI ISTE BU AHVAL VE SERAIT ICINDE DAHI
VAZIFEN YUVANI KURTARMAKTIR. ANASININ KUZUSU OLAN KOCANI ADAM ETMEK SENIN
ELINDEDIR. IHTIYAC DUYDUGUN MERDANE DOLABIN SOL UST KOSESINDE SAKLIDIR.HADI
KOLAY GELSIN...





Erkekler Nasildir ?



Erkekler bilgisayar gibidir... Sik sik kilitlenir ve hafizasi asla yetmez. Erkekler çikolata gibidir... Tatlidir, keyif verir ama sonuçta gelir popona yapisir. Erkekler kahve gibidir... iyisi seni bütün gece uyutmaz. Erkekler yildiz fali gibidir... Sana ne yapman gerektigini söyler, lakin her seferinde yanilir. Erkekler park yeri gibidir... Iyilerin hepsi kapilmistir. Erkekler kar firtinasi gibidir... Ne zaman gelecegini, ne kadar sürecegini ve kar kalinligini önceden tahmin etmene imkan yoktur.

Erkekler tatil gibidir... Hep kisa gelir. Gelecegini planlayan erkegi nasil anlarsin? Iki sise raki alir. Erkekler neden evlenmeyecekleri kadinlarin pesinden kosar? Köpekler de kullanmayacaklari otomobillerin pesinden kostugu için. Yeni bir koca ile evdeki köpek arasinda ne fark vardir? Köpek bir yil sonra da sen eve geldiginde kuyrugunu sallar. Tuvalet kagidini degistirmek için kaç erkek gerekir. Dünya tarihinde böyle bir sey yasanmadigi için bilinmiyor. Yarim beyinli bir adama ne denir? Kabiliyet. Erkek kredi kartinin çalindigini neden polise haber vermez? Hirsiz karisindan daha az harcar. Erkek neden karisinin elini tutar? Biraktigi anda alisverise gidecegini bildigi için. Evli çiftler su yatagina ne der?





Bir Ayrılış Hikayesi


Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
Ve artık
biliyorum:
Toprağın
Yüzü güneşli bir ana gibi
En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini...

Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kâbil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...

Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...

Kadın sustu.

SARILDILAR

Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...

AYRILDILAR...
 
10 ERKEK 1 KADIN




11 kişi bir helikopterden sarkan halata asılıdırlar.
10 erkek ve bir kadın. ip herkesi taşıyacak kadar
güçlü olmadığı için içlerinden birinin ipi bırakması gerektiğine
karar verirler. Yoksa hep beraber düşecektirler. Bu kişinin kim
olacağına karar veremezler ama o anda kadın çok etkileyici bir
konuşma yapar.
Tamamen gönüllü olarak ipi bırakabileceğini söyler.Çünkü bir
kadın olarak, kocası için, çocukları için ve aslında genelde erkekler
için her şeyi bırakmaya alışık olduğunu söyler,hem de karşılıksızca ...

Hikayesini bitirir bitirmez,tüm erkekler onu alkışlamaya
başlarlar....

işte kadının zekası...
 
kadınlar ve erkekler arasındaki fark )


Kadın-Erkek Aradaki Fark :)

1- Kadin/Erkek
2- Kadin/Kadin
3- Erkek/Erkek

1. Versiyon Kadin/Erkek:

Bir erkegin hayati nasil karartilir?

Kadin: Sacimi kestireyim mi?
Erkek: Olur.
Kadin: Ama kiyamiyorum.
Erkek: Oyleyse kestirme.
Kadin: Canim degisiklik istiyor...
Erkek: O halde kestir.
Kadin: Bana akil vermeyi birak, delilere verir gibi.
Erkek: Eger nasil hosuma gittigini bilmek istiyorsan, sana derim ki uzun sacli. Bunu biliyorsun.
Kadin: Beni tanidiginda kisaydi.
Erkek: Ve sana tam olarak ne dedigimi hatirliyorum: "Ne guzel olurdun uzun sacla".
Kadin: Ama herkes kesmemi soyluyor.
Erkek: Bu durumda kuafure git ve birak uyuyayim lutfen. Bunu senden Allah rizasi icin istiyorum.
Kadin: Peki nasil kestireyim? Kat kat mi yoksa percemli mi?
Erkek: Kat kat.
Kadin: Bana yakisacagini sanmiyorum, cunku sacim cok duz.
Erkek: Birak percemli olsun.
Kadin: O da cok yorucu.
Erkek: Yordugu zaman tekrar kestirirsin.
Kadin: O zaman asla uzatamam.
Erkek: Uzatmak istiyorsan kestirme guzelim.
Kadin: Bana guzelim demesene !!!
Erkek: ?!?!?!?!!
2. Versiyon Kadin/Kadin:

1.Kadin: Ah sekerim sacini mi kestirdin? Ne kadar guzel olmussun!
2.Kadin: Ay sahi mi soyluyorsun? Ben pek emin olamiyorum. Ay cok mu kisa oldu acaba?
1.Kadin: Amaaan ne alakasi var. Benim yuzum bu kadar genis olmasa ayni kesimi ben de denerdim. Benim su sacim klasik oldu artik,yeni bir modele hic cesaret edemiyorum.
2.Kadin: Ayy yapma Allah askina nesi varmis yuzunun. Bak soyle suralarindan kat verdirsen, harika olur! Benim de boynum uzun olmasa ayni seninki gibi bir model yaptirirdim.
1.Kadin: Ah sekerim sen de bir alemsin. Keske benim de boynum seninki gibi olsa. En azindan su cokuk omuzlarimin dikkat cekmesini engellemis olurdum.
2.Kadin: Ayol sen ne diyorsun? Senin omuzlarin gibi omuzlari olsun isteyen bir suru kiz var. Giydigin her sey sana oyle yakisiyor ki.Bir de benim su kisa kollarima bak. Omuzlarim seninkiler gibi olsaydi, giydigim bluzlar ustumde emanet gibi durur muydu?
...virvirvir, dirdirdir...
3. Versiyon Erkek/Erkek:

1. Adam: Sacini mi kestirdin?
2. Adam: Evet
1. Adam: Sihhatler olsun abi!..
2. Adam: Sag ol...
Olay budur...
 
::::::::::eek:kumassan Pişman Olursun:::::::::::::



Ey Benim Bazen Dertli Bazen Kederli Amerikan çigletli Saglam Cigerli Halden Hatirdan Anlayan Altin Kadar Degerli Yürek Yarasi Güller Arasi Arkadaşim.gül Suyu şişesinden Haklin Neşesinden Nasilsin Iyimisn Iyi Olmani Seni Beni Kizlarda Ki Bedeni Gemide Ki Yelkeni Trende Ki Dümeni Askida Ki Sazi Tarlada Ki Karpuzu Yaratan Yüce Allahtan Dilerim Ki Iyi Olmani Arkadaşim Bir Derde Tutuldum Doktora Gittim Bir çaresini Bulamadim Bir Arkadaş Olarak Sana Yaziyorum Ilaçlarim (şunlar) 3 Kilo Konyak Her Yani Oynak Karpuz Gibi Göbek 3 Kilo Tuz 5 Kilo Muz 18 Yaşinda Sarişin Bir Kiz Bunlari Bir Findik Kabuguna Koyup 3 Gün Kaynat 5 Gün Sovut 20 Gün Kariştir Ve şu Adrese Gönder Geri Gelmez Mahallesi Her Geceler Bölügü Isyankarlar Takimi Ali Veli Beni Tanir şayet Bu Adresten Beni Bulamassan Urfadan Tütüncü Istanbuldan Uyuşturucu Mersinden Tinerci Hataydan Bogmaci Fevzi Paşadan Isyankar şarapçi Tahsilimmmmm Ilk Okulun Kapisindan Girip Kapisindan çikip Orta Okulun önünden Geçtim Liseyi Manita Ayarlamaya Gittimde Gördüm üniversiteyi Rüyamda Gördüm 70 Lik Kariyiiiii 70 Likkk Gelin Sandim Sana Bu Mektubu ::::::3 Gün 3 Gecede Yazdim::::::yazar ::::gökhan Alkiş::::
 
DÜŞÜNDÜREN CEVAPLAR


LÂF
Lâfı uzatanlara ne yapmak lâzım diye Farabî´ye sormuşlar, şöyle
demiş:
Uzun konuşanı kısa dinlemeli.

EDEPSIZ
Cenap Sehabeddin´e:
* Su edepsize neden bir tokat vurmadın? dediklerinde,
su cevabı
vermiş:
* Eldivenim yoktu, iğrendim.

ELBISE
İngiltere Kralı George ile görüştüğü sırada, Gandi´nin
üzerinde her zamanki gibi beyaz örtüsü vardır. Davetten çıkınca bir gazeteci sorar:

* Kiyafetiniz, bir kralla buluşmak için yeterli miydi?
Gandi, hiç aldırmadan cevap verir:
* Kral, ikimize de yetecek kadar giyimliydi.

SİİR
Bir semsiye tamircisi, yazmiş olduğu şiirlerini incelemesi için
Sekspir´e gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabı şu olur:
* Dostum, siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece semsiye
yapın...

SIPA
Köylü, yeni doğan bir sıpayı! kucağına almış evine
dönerken, iki
ortaokul öğrencisi kendisine takılır ve:
* Hayrola amca, derler. Oğlunu nereye götürüyorsun
böyle? Adam, kendine yapılan bu terbiyesizliğe aldırmamış
görünerek
cevap
verir:
* Gittiğiniz okula kaydını yaptıracağım.

VAPUR
Necip Fazıl Kısakürek vapurla Karaköy´e geçerken,
yanına biri yaklaşıp:
* Üstad, diye sormuş. Peygamberlere ne diye gerek
duyuldu, biz kendimiz yolumuzu bulabilirdik .
Necip Fazıl, okuduğu kitaptan basını kaldırmadan:
* Ne diye vapura bindin ki, cevabını vermiş. Yüzerek geçsene karşıya.

KULAK
Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü olan Galile´ye
hasımlarından
biri:
* Üstad, demiş. Kulaklarınız bir insan için biraz
büyük değil mi?
Galile:
* Doğru, demiş. Benim kulaklarım bir insan için biraz
büyük ama, seninkiler de bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı?

YAMA
İncili Çavuş, Osmanlı elçisi olarak Fransa Kralına gönderildiğinde,
elbiselerinin bazı yerlerinde yama varmış. Kral, bunları görünce
dayanamayıp:
* Bana senden başka gönderecek adam bulamadılar mı?
diye sorunca,
İncili Çavuş:
*Osmanlılar, adama göre adam gönderirler, cevabını
vermiş. Beni de sana göndermelerinin hikmeti bu olsa gerek.


MEZAR
Amerikalı işadamı, Çinliyle alay ederek sormuş:
* Mezarlarınıza koyduğunuz pirinçleri, ölüleriniz nez aman yiyecek?
Çinli, başını kaldırmadan cevap vermiş:
* Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı
zaman.

TARIF
Ekrem Hakki Ayıverdi, sık sık ´nasılsın?´ diye soran
bir arkadaşına:
* Uzun boylu, mavi gözlü, cevabını verirmiş.

NAPOLYON
Vaktiyle Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon
Bonapart´ı bir
muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde
gezdirerek:
* Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek
ötesini
zaptetmeliydiniz, gibi fikirler yürütmeye başlayınca,
Napolyon:!
* Evet demiş, onlar parmakla alınabilseydi dediğin
gibi yapardım.


BAYTAR
Bir toplantıda, zamane gençlerinden biri güya M.
Akif;i küçük düşürmeye çalışıp:
* Affedersiniz, siz baytar mısınız? Demiş.
M. Âkif hiç istifini bozmadan su cevabi vermiş:
* Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?

YARIS
Bir ihtiyar, yaslandığı için kendini yormamasını ve
istirahat etmesini isteyenlere şu cevabı vermiş:
* Eğer bir yarışa katılmış olsaydınız, hedefinize yaklaştığınızda
yavaşlar miydiniz?


YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL,YA DA GÖRÜNME !!!!
 
BU GECE YAĞMURU SEYRETTİM

Bu gece yağmuru seyrettim.
Ne güzel yağıyordu çisil çisil.
Boşaltıyorlardı bulutlar içini.
Bir an bulutlara bakıp kıskandım.

Kapalı camları hiç sevmediğimden.
Toprağın kokusunu çektim içime.Ürperdim..
Doğayı seyrederken kaç geceyi kucaklamıştım.
Sabah olunca onlarda terk etmişlerdi beni.

Ben haykırmayımı unuttum yoksa.
Susan insanı sevmedim sevmemde.
Ama susuyor içimde bir şeyler.
Toprak kokusundan ürperdiğimden belli.

Uzadıkca uzuyor gece sis çöküyor içime.
Yapraklar dökülüyor kurşun renkli ağaçtan.
Terkedilmiş yuvalar gibi bomboş avuçlarım.
Korkuyorum artık yalnızlıktan ve boşluktan.

Adı var her şeyin nedenir sen olmadığın mevsime.
Yokluğundan daha soğuk bir mevsim tanımadım.
Bilmiyorum sensizliten daha soğuk bir mevsim.
Üşüyorum üşüdükce uzuyor sensiz karanlık gece.
 
Baharımın Bütün Çiçekleri Kuruyor





Baharımın Bütün Çiçekleri Kuruyor

Hayata sıfırdan başlamak vardır ya ?...
Ben de aynen öyle yapacağım,
Hayata, sıfırdan başlayacağım
Hatta aşka ve sevdaya da...

Üzmeyeceğim ,üzülmeyeceğim bundan böyle,
Mevsimlerden sonbaharı yaşamayacağım,
İlk baharı yaşamak varken..
Neden sonbahardı ki yaşadıklarım ? ilkbaharda neden ?...

Düşünüyorumda belkide sebebi,mesafeler...
Uzaklıklar küçük sevgileri yok edermiş ,
Büyükleride yüceltir derler...
Demekki bizim sevgimiz küçükmüş,küçükmüş ki bitmiş.

Birde sevgi için, bir nefes kadar yakın derler.
Ben ; gördüğüm halde dokunamıyorum ki ,
Hissedemiyorum sıcaklığını ,eskisi gibi...
O zaman bakmak niye ? yok olmak en güzeli..

Artık sana ; hayatım desem,hayat kısa,
Güneşim desem güneş batıyor,
Baharım desem ,yaşattığın sonbahar sa..
O zaman git soldurma , baharimin bütün ciceklerini kuruyor......
 
:uhm: HANGİ ÜLKENİN VATANDASI OLMAK İSTERSİNİZ??? :sm_confused:



FRANSIZ OLMANIN FAYDALARI

Geceyarısı TRT2 de yayınlanan filmleri seyrederken altyazıları okumanız gerekmez.
Kendi nükleer silahlarınızı başka ülkelerde denersiniz.
Salyangoz ve kurbağa yiyebilirsiniz.
Kadınlar konuşmanıza bayılır
Çirkin olsanız da sinema yıldızı olabilirsiniz.


AMERİKALI OLMANIN FAYDALARI

Seçmeseniz de bir kadın başkan ülkeyi yönetir.
Yeteri kadar paranız varsa istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz.
Dünyanın en garip kıyafetlerini giyseniz bile kimse kafasını çevirip size bakmaz.
Tanımadıgınız herkese "merhaba" diyebilirsiniz.
Dünyanın en gelişmiş milletine mensup olduğunuzu düşünürsünüz.


İNGİLİZ OLMANIN FAYDALARI

Sıcak bira
Wimbledon
Geçmişte yasayarak hala imparatorluk olduğunuzu düşünebilirsiniz.
Haftada bir kere banyo yaparsınız.
Madde dörde göre iç çamaşırı değiştirirsiniz.


İTALYAN OLMANIN FAYDALARI

Kürk giydiğiniz için utanmazsınız.
Makarna sıkıntısı çekmezsiniz.
İşe istediğiniz saatte gidersiniz
İşten istediğiniz saatte gelirsiniz.
Ülke Sicilya’dan yönetilir.


İSPANYOL OLMANIN FAYDALARI

Amerikayı kılıçtan geçirmekle övünürsünüz.
Sahilleriniz Almanlar ve İngilizler tarafından işgal edilmiştir.
Gerisini zaten Araplar işgal etmişlerdir.
Sokakta boğalar koşar.
Kadınları etkilemek için dar pantolon giymek zorundasınız.


HİNTLİ OLMANIN FAYDALARI

Harika bir İngilizce
Sabahtan aksama meditasyon.
Evde dolaşan maymunlar.
Bilgisayar uzmanı komşu
Kamasutra


ALMAN OLMANIN FAYDALARI

Her işinizi Türklere yaptırırsınız.
Türklere "merak etmeyin sizi Avrupa’ya alacağız "dersiniz.
Sıkılınca Türklerin evlerini yakarsınız.
Tarihinizden bahsetmezsiniz.
Çok sıkışınca "SUÇLUYUM" dersiniz.


KANADALI OLMANIN FAYDALARI

Yılın 12 ayı bahçede buz hokeyi oynamak.
Başbakan gençliğinde esrar çektiğini söyleyince oyu artar.
Fransızca konuşanlar İngilizce de konuşur.
Amerika fazla uzak değildir.
Kendinizi uyuyan dev olarak nitelendirirsiniz.


AVUSTURALYALI OLMANIN FAYDALARI

Büyük dedenizin dünyanın hiç bir ülkesinin kabul etmediği eli kanlı bir cani olduğunu bilirsiniz.
Soğuk bira içersiniz.
Plajda soğuk bira içersiniz.
Evde soğuk bira içersiniz.
Timsahları seyrederken soğuk bira içersiniz.


:teytey: TÜRK OLMANIN FAYDALARI :teytey:

İçten ve dıştan bütün saldırılara, enflasyona trafik canavarına, komşularına, Avrupa'ya ve bütün dünyaya rağmen asırlardır ayakta kalarak doğal seleksiyonun yarattığı en güçlü millete ait olmanın tadını çıkartırsınız.
Bütün dünyanın kaos olarak tanımladığı durumlarda kendinizi evinizde hisseder, huzur içinde yaşarsınız.
Dünyanın en güzel plajlarında, dünyanın en güzel manzaralarına karşı denize girer, bununla da kalmaz denizde, kuyuda soğutulmuş karpuz yersiniz. Hatta akşama rakı, yanında meze istersiniz.
Radyo dinlerken duyduğunuz bir parçayla kaderinize küser ağlamaklı olur, ondan sonraki parçayı duyar kalkar fıkır fıkır oynarsınız.
Her sabah vatanı kurtarmak üzere yeni bir senaryo ile uyanır, bugünün işini yarına bırakarak yatarsınız.
 
laelaelaelaelae Türkçe İşte Nereye Çekersen Çek laelaelaelaelae


Adam gazeteciye gidiyor ;
- "Usta bir Sabah ver, bir Akşam ver." diyor.
Gazeteci de ;
- "Sana günde bir Posta yeter." diyor.
Bu örneği bildikten sonra ben nasıl gönül rahatlığı ile gazete alabilirim
ki ?


Sonra minibüs şöförü sesleniyor :
"Arkadan vermeyen kaldı mı ?"
Bende :
" Arkadan uzattım sen önden alamadın mı ?" diyorum.
Böyle bir minibüs şöförü ile kavga etmeden nasıl seyahat edebilirim ki ?


Sonra lokantaya gidiyorsun, çorba içmişsin, garson geliyor:
-"Arkadan ne alırsınız?" diyor,
Ben de mesela diyorum ki :
-"Sen önce önümdekini kaldır, sonra döner verirsin. Arkadan kaymak
isterim." Bu garson ile kavga etmeden yemeğimi nasıl yiyebilirim ki ?


Bir çift otobüse biniyor. Tabii ki otobüs tıka basa dolu adam arka kapıdan
kadın ise ön kapıdan otobüse binebiliyor. Neyse bilet verecekler kadın
arkadaki kocasına bağırıyor :
-" Kocacığım ben önden senin için de verdim sen arkadan verme ! "
 
senağlama GERÇEK HİKAYELER senağlama


Ateşe Düşen Gülün Çığlığı

Kızını dünyaya getirdikten sonra çok sevmişti, hemde uğrunda ölecek kadar çok... Ama hep eziklikle, utançla, korkuyla, cinnetle sevmişti… Hep "Ya" diye kaygılar taşıyarak içinden ve o “Ya” ları düşündükçe kanı çekilirdi damarlarından Kezban’ın.

Ölmeyi çokça geçirmişti içinden, oysa bir uçurum kenarından kendini boşluğa bırakacak kadar çok seviyordu hayatı, kocasını ve kızını. Ama kahrolası yerde üçüne de yaşam haram kılınmıştı.

Kulaklarında bir ses “Ölmelisin, ölmelisin!” diyordu. . “Hadi be kızım sende,” “çocuğun, eşin dururken hayata küsmek, ölmek mi olur?”
Nasıl ölsün? Yaşamak güzel, yaşamak kutsal. Kafasında sorular dolaşıyor: “Kadının yazgısı mı bu? Yoksa geri kalmış ülkelerin sorunu mu?” diye.

İlk önce çözümlerin içinde olduğunu, hayatın iğrençliklerine dayanması, bütün gücüyle karşı koyması, bunu kabul etmesi, bu yola inanması, dayanması ve kendini geliştirmesi, aşması gerektiğine inanıyordu.

Sadece bunun için dua ediyordu. Ölümü son çare olarak görmek değil, bu gücü yaşamak istiyordu. Korkularının ördüğü setleri devirmek, yıkmak, bu köhne töreleri devirmek, belki de kendisi ve başkaları için bir devrim olacaktı. Yapayalnız olsa bile, bunun tek çıkış yolu , bunun tek umut ışığı yine içindeki kendinde olduğuna inandırıyordu kendini. Bu yüzdendir ki dayanılması güç bir hayata dayanıyordu Kezban.

Hayâller kuruyor Kezban. Bir küçük ev, sevdiği bir eş, etrafında dolaşan çocuklar, herkesin herkese insanca baktığı, kadınların aşağılanmadığı bir çevre’’... Uyuya kalıyor Kezban. Dudaklarında sayıklamalar...

Kocasının o insan yüzüne bakarken her gün utançtan biraz daha kahroluyordu. Oysa kocası anlayışlı, insancıl bir adamdı, sokakta karşılaştığı herkes yüzünü çeviriyordu, yüzüne söylemeseler bile, arkasından ona pezevenk, piç babası demelerine bile aldırmıyordu. Namusunu temizlemesi için yapılan tüm baskılara karşı çıkıp direniyordu. “eşimin ve o günahsız yavrunun suçu nedirki öldüreyim, asıl suçluları neden görmüyor sunuz?” deyip tüm çevresini ret ediyordu. Hem bu gerici mantık inandığı değerlerle ve dünya görüşüyle de çatışıyordu...

Bütün çevre “namusunu temizlemezsen senin buralarda yaşama şansın ve hakkın yok, kimsenin yüzüne bakamazsın “ diye açık açık tehtit ediyorlardı. Ama o köhnemiş törelere karşı çıkıyordu ve geri zihniyetli tehtitlere aldırmıyordu...

Kocası çoğu zaman çektiği acıları bildiği için Kezban’a, “Hiç kimse seninde, kızının da kılına bile dokunamaz, dokunana dünyayı dar ederim’ biraz daha sabır’’ diyordu. ”Karkolda gözaltı sürem bitince, inşaatlarda çalışıp biraz para biriktirdikten sonra çekip gideceğiz İstanbul’a. Orada kimsenin bizi tanımadığı, rahatsız etmiyeceği bir yere yerleşiriz...” deyip teselli ediyordu Kezban’ı...

Kocası öğretmendi 1980 li yıllarda katıldığı bir yürüyüşün tertipleyicisi olarak ihbar üzerine yakalanp içeri atılmıştı. Bunu fırsat bilen karşı görüşteki düşmanları gece evine girip Kezban’ın ırzına geçip kaçmışlardı. Kezban eşinin ve ailesinin onurunu ve namusunu düşünerek bu olayı sır gibi saklamıştı. Nihayet altı aylık hamile olduğu anlaşılınca saklaması olanaksızlaşmıştı. Sonunda çareyi ailesine açılmakta bulmuştu.
Ailesi doğan çocuğunu boğması için yaptığı bütün baskıları canı pahasına ret etmiş, karşı koymuştu.

Kocası hapisten çıktığında ise Kezban’ın ırzına geçenler köyü terkedip, izini kaybettirmişlerdi. Köhnemiş törelere göre sanki suçlu oymuş gibi bütün akrabaları, Kezbanı ve kızını öldürmesini istiyorlardı kocasından.. Zaten törelere göre doğal olanı da buydu. Yoksa kimsenin yüzüne bakamazlardı...

Acılarla geçen her gün biraz daha acı veriyordu. Çöken karanlıklar umudunu, geçen her gün hayallerini, hayatını çekip götürüyordu Kezban’ın... Karanlıklardan hep korkardı Kezban, kocası ne kadar karşı çıkarsa çıksın, kızıyla birlikte öldüreceklerinin korkusunu hep yaşıyordu. En çok da kızının öldürüleceğine yanıyordu yüreği....

“Ah zavallı yavrum” diyordu. “Bilir mi sorsam, sormadığım soruların cevabını? Konuşsam anlar mı dilimden? Konuşmadan, yüzüme bakıp susar mı öylece. Bilir mi neden bu kadar korktuğumu?. İçimdeki korkunç acıyı, gözlerimdeki uçurumu, katran karası geceleri. Anlar mı gözlerimdeki hüznü, kendime bile kapattığım duygularımı…”

Kezban için umut ve sevgi uzaklarda bir nokta bile değildi artık. Dünyalar değildi istediği, can bulacak kadar bir destekti.... Özlem, sevgi, şevkat, anlayış gösterecek ve içinde barınabileceği, herkesin yüzüne utançla bakmadığı bir yerdi...

Durmadan bir nehir akıyordu düşlerinde Kezban’ın, düşlerinin içinde yüreğine akıyordu sanki acı olup. Alıp götürüyordu ömrünü seller gibi her defasında...
Issızdı, şaşkındı, çaresizdi, yapayalnız ve tek başınaydı Kezban düşlerinde… Kim koymuştu bu töreleri, kadınların lanet yazgısı mıydı bütün bunlar?... Bütün bunlara bir cevap arıyordu ama bulamıyordu...

Ne zaman dalıp gitse boğazı düğümlenir, tuzlanırdı kirpikleri. Bir yıldızın izdüşümü sarılırdı geceye, çağlayanların sesleri duyulurdu uzaktan ve bir çobanın kavalı vururdu kulaklarına. İçi acırdı her defasında ne zaman o kahrolası lanet geceyi anımsasa. Ne zaman anımsasa çaresizliğin nefesi üşütürdü içini, hüzne yazılmış bir şiirin dizeleri gibi acı solurdu hep.

Yorgun düştüğü zamanlar olmuştu elbet, hep direnmişti ayakta kalması için ama şimdi öyle miydi? Bir yanda kızı, diğer yanda kocası. Bütün bu olanlara karşı gücü tükeniyordu artık. Kaybolan zamanlar yitik umutlar hiç gelir miydi geri?
“İlk baharın kısa ömürlü çiçeği olsa, bir sonraki bahara yine gelirim der avuturdu yüreğini. İnsan gitti mi bir daha gelmez. “ diyordu kendi kendine...

Güneşli bir bahar günüydü, onlarda başka aileler gibi kırlara, nehir kıyısına çıkmışlardı, kuzular meliyor, çocuklar ordan oraya koşup oyun oynuyordu.
Her yere yağmurun ve toprağın taze kokusu sinmişti. Ne zamandı sıcaklığını, şefkatini özlemişti güneşin. Gökyüzü öylesine mavi, öylesine duru, öylesine sınırsızdıki, Yine de yüreğindeki acıyı haifletmiyordu bütün bu güzellikler....

Çevre hep rengarenk çiçeklerle, çimlerle, yabani bitkilerle süslüydü. Kuşlar cıvıl cıvıldı. Çiçekler açıyor, baharın serin ve temiz havası mis gibi kokuyordu… Rüzgarda tiril tirildi yaprakları güllerin, çiçek açtıkları küçük tepede el ediyorlardı sanki onlara … Kezban bir gül koparıp kızının saçlarına taktı. Bir kızına baktı, bir güle, bir de çağlayarak akıp giden suya….
Saçlarına taktığı beyaz gül o kadar yakışmıştı ki yüzünün masumluğuna kızının.
Kızı, dünyanın bütün kötülüklerinden uzak, her şeyden habersiz saf saf gülümsüyordu. “Ah bir bilse, bir bilse hangi acıların annesinin bağrını deştiğini. Acılarla geçen her günün neler koparıp götürdüğünü ömründen...” diye söyleniyordu kendi kendine Kezban...

Kızına, “ah gözleri harelim sen bu acıları bilmezsin, henüz çok küçüksün, diyordu. “Bilmezsin nasıl olur, bir davanın hem mağduru, hem suçlusu, hem sorumlusu olduğumuzu. Ah gözleri harelim bizim için yaşamak, bu kötülüklerle, yanlışlarla dolu dünyada zaten ölüm demektir, ölümse rüzgâr olmak demektir bizim için. Sen henüz bilmezsin ölümü, bilmezsin ölümü bir rüzgâr gibi işlemenin ne demek olduğunu….
Ah gözleri harelim, boynu büküğüm, onca ağır yük verilmiş ki sırtımıza. Sen taşıyamamışsın da, ben taşırım, sanmıştım.
Bu dünyada her şeyin ölümlü olduğunu biliyorum da ölümün ne olduğunu bilmiyorum.”

Tüm acıların ve üzüntülerin üstesinden gelebileceğini sanmıştı bir zamanlar fakat bu gücünü kaybettini anlıyordu yavaş yavaş.

Kezban hayatı boyunca haykırmak istediği fakat haykıramadığı herşeyi haykırmak, dışarı atmak istiyordu. Yıllarca içine atıp sakladıkları dayanılmaz korkunç bir yara oluşturmuştu onda. Yüksek bir yere çıkıp avazı çıktığı kadar haykırmak, içindeki yaraları deşip çıkarmak , boşaltmak istiyordu. Hayata, tanrıya, törelere, kötülüklere, suskulara her şeye isyan etmek istiyordu.

“Herkes bu kadın aklını yitirmiş desin, ardımdan küfür etsin” diyordu, kimin ne düşündüğü pek umurunda değildi artık.

Kızına baktı gözleri dolu dolu. “Bu kahrolası iğrenç zamanda, kimbilir başına neler neler gelecekti, ne acılar çekecekti bu saf haliyle...”

Sonra güneş ışıklarını serpmeye başlarken yeryüzüne, uzaklara akıp giden nehire baktı... Orada canlılığı, başkaldırmışlığı, isyanı, hasreti gördü... Kavuşmak istedi bir an önce, sarılmak istedi nehire... Koynuna girmek istedi bir sevgili gibi... Sevişmek istedi nehirle... İnsanın ulaşamayacağı bir yer düşlüyordu, kavuşmak istiyordu bir an önce düşlediği o yere...
Sonra, çocukluğunda dinlediği bir hikaye takılıp kaldı usuna. Kızına anlattı dudakları titreyerek...


“Ateş bir gün suyu görmüş..yüce dağların ardında..sevdalanmış onun deli dalgalarına, hırçın,hırçın kayalara vuruşuna...Yüreğindeki duruluğu demiş ki suya;
gel "Sevdalım ol" hayatıma anlam veren, mucizem ol... Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa,"Al " demiş.."Yüreğim" sana armağan.. Sarılmışlar ateşle su birbirlerine sıkıca.. Kopmamacasına.. zamanla Su; buhar olmaya, ateş kül olmaya başlamış ... Ya kendisi yok olacakmış, ya Aşkı..!

Baştan alınlarına yazılmış olan kaderide, yüreğindeki kederide alıp gitmiş, uzak diyarlara su... Ateş kızmış, yakmış ormanları.. Aramış suyu diyarlar boyu... Geceler boyu...

Gün gelmiş suya varmış yolu... Bakmış, o duru gözlerine suyun... Biraz kırgın... biraz hırçın... Ve o an anlamış aşkın bazen gitmek olduğunu.. Ama gitmenin, yitirmek olmadığını.. Ateş durmuş, susmuş öylece.. Sönmüş aşkıyla....

İşte o zamandan beridirki; ateş sudan, su ateşden kaçar olmuş... Ateşin yüreğini sadece Su...Suyun yüreğini sadece ateş alır olmuş..”


Hikaye bittiğinde kızını alıp yanına yavaşça yürüdü nehire doğru.
Kocası kitap okumaya dalmıştı. Hiç kimse farketmedi, hiç kimse görmedi onları… Usul usul yürüyüp dağlardan süzülüp gelen o akıntının kıyısında durdular. İçini kemiren acıdan ve içine düştüğü bu boşluktan kurtulması için tek çıkar yol bu nehre atlamaktı belki de. Ama hangi cesaretle. Bir an için düşündü, yüzme bilmiyordu. Kaç genç kız, kaç yeni gelin atlayıp boğulmuştu bu nehirde yıllar yılı… Kaç gözyaşı efsanesi dinlemişti nehirde boğulanlarla ilgili… Buralarda, başlamadan biten bir masaldı sanki hayat...
Yüzme bilmiyordu Kezban, kimse öğretmemişti, akarsulardan hep korkardı… Ne zaman nehrin kıyısına gelse hep boğulacağını sanır ürperir, geri çekilirdi..…

Durup yüreğini dinledi Kezban. Sanki akan nehirdi yüreği. Bazen gürül gürül, bazen sessiz ve derinden aktığını hissetti yüreğinin. Akan nehiri yüreğinde, yüreğini o gümbür gümbür akan nehirde buldu....

Yüzüne baktı son kez kızının, öylesine saf, öylesine masumdu ki yüzü, dünyanın tüm kötülüklerinden habersizdi... Sicim gibi yaşlar süzüldü gözlerinden biribiri ardına. Ne çok acıyı, sevinci, hüznü, korkuyu biraraya biriktirmişti, birarada tutmuştu yıllar yılı. Ama artık hiç birini çekecek gücü bulamıyordu kendisinde...

Sarıldı kızına sıkıca ve hoşçakalın dedi yıldızlara, aya, güneşe. Bütün düşleri sahipsizdi artık... Darmadağın yüreğini topladı... Arkasına bile bakmadan acılarını sırtlayıp kapadı gözlerini... Ve kızının da elini tutarak kendini bıraktı akıntıya…

Gün gelir herkes ölür, hayat biter, yaşam sona erer. Yaşadıklarını da alır yanına kimi insan giderken. Elveda derken dünyaya.
Tüm çabalarına rağmen yenilmişti işte hayata ve insanlara.

Nehrin azgın dalgaları biribirine sarılı ana kızı birlikte sürükleyerek alıp götürüyordu... Akıntı zorluydu. Sadece akıntıya kapılan beyaz gülün çığlığı duyuluyordu kıyıda. Kezban’ın, kızının saçlarına taktığı beyaz gül’ün çığlığı... Dalga dalga yayılıyordu gülün çığlığı, ateşle su arasında... “Susturun şu çığlığı” diye inliyordu bozkırda rüzgar...

Belki de o güzelim anneyle can yoldaşı kızını, akıntının kıyılarına atması çok sürmeyecekti. O düşledikleri eşsiz adaya götürüp bırakacaktı onları...

Kocası bir şey yapamamanın çaresizliğiyle kahroldu, kıyıda arkalarından sadece bakakalmıştı... Kezban kocasının umutsuz çağrılarını duymadı bile...
” Kezban! Kezban! “ Ama iş işten geçmişti artık.
Karısı ile kızının yardımına koşmayı istiyordu ama elleri, kolları bağlıydı kocasının. Nehire atlaması onunda ölümü, yok olması demekti. Hem atlasa bile onlara yetişebilmesi olanaksızdı, suyun kıyısına geldiğinde epey uzaklaşmışlardı onlar...

Ana kız kıyıdaki umutsuz çağrıları duymadılar belki de. Dalgaların sallantısına kaptırmışlardı kendilerini. Kollarını kızının boynuna dolamış, saçları gözlerine yapışmıştı Kezban’ın... Akıntıya kapılmış gidiyorlardı...

‘’Kezban! Kezban! Geri dön!’’ ‘’Geri dön Kezban n’olur !’’
Kulak verseydi, belki de kocasının ve kıyıdakilerin sesini son kez duyabilirdi. Ama uzaklardaydı artık. Dalgaların şırıltısı arasında suların boğuk ezgisini dinliyordu...
Kırgın yüreklerin derinlerinden gelen türküler gibiydi bu ezgi...

Bahardı çiçekler açıyordu kırlarda, topraktan otlar fışkırıyordu delicesine... Dalgalar azgınlaşıyordu git gide... Daha hızlı akmak, insanın olmadığı bir adaya ulaştırmak istiyordu onları... Aktı, ıssız ormanlar, boy boy ağaçlar arasından, yıllardır biriktirdiği acıları, hasreti peşinde sürükleyerek, aktı başkaldırırcasına...

Kezban’nın gözyaşları ufacık damlalardı, aktıkça sel oldu, nehir oldu, deniz oldu, okyanus oldu. Kapladı yeryüzünü, yaşamı sorguladı dalgalarla oynarken... Yaşam gizlenmiş acılar mıdır diye sordu yüreğindeki çığlığa? Sordu kahrolası töre koyucularına? Cevap alamadı...

Kıyıdakiler artık yalnızca bir leke seçebiliyorlardı...
O da yanak yanağa vermiş suda sürüklenen anne ile kızının başıydı bu. Sonra dalgaların çalkantısı arasında bu leke de seçilmez oldu. Biribirine sarılı vaziyetde giden ana kız, tatlı bir uyuşukluk içerisindeydiler. Tıpkı uykulu gibi. Su, yanaklarında şırıldıyordu...
Gözlerini yummuştu ana kız. Tüy gibi hafiftiler. Bir daha hiç ayrılmayacaklardı. Anne kız birlikte düşlerdeki gibi almış başlarını gidiyorlardı.

El ele birbirine sarılarak atlamışlardı nehrin çılgın sularına, birbirini hiçbir zaman bırakmayacaklardı artık. Beraber gideceklerdi gidecekleri yere. Her şey, cennet ve cehennem arasında birbirine tutunmak gibiydi..

Birlikte yüzdüler, yüzdüler. Nehrin ezgili suları kulaklarına tatlı bir ninni fısıldıyordu.
O güzel su, büyük nehrin akıntısı boyunca genç kızların, gelinlerin, annelerle çocukların hep iç içe, can cana olduğu büyülü bir adaya sürüklüyordu onları...

Çiçeğe duran dallarında umut tazeliyordu yine elma ağaçları, her bahar olduğu gibi…





Kızım.

Akrabalarından, dost veya arkadaşlarından her kim olursa olsun, ona karşı kocanı övme. Sakın onu şikayet de etme. Aile içinde kalması gereken mahrem veya bildik şeyler de olsa anlatma.

Derler ki, “Söyleme sırrını dostuna, dostunun da dostu vardır o da gider söyler dostuna.” Bir ağızdan çıkan söz, sır olmaktan çıkar. Sırrın ucunu ele veren arkasını getiremez. İlla biriyle paylaşman gerekiyorsa bir günlük tut. Mümkünse onlarında bu tür sana anlatacaklarına fırsat verme. Bu tür söylenen veya anlatılanlar fitneye, dedikodulara ve ailelerin yıkılmasına fırsat ve zemin hazırlar. Her ne kadar sıkılır veya daralsan dahi; anne ve babana bile anlatma. Çözemediklerini akıllı ve kendinden emin olduklarınla istişare ederek çözmeye çalış.

Aile hayatının karşılıklı sevgi, saygı ve merhametle yürütülmesi temel ilkedir. Dinimiz aile reisliği vazifesini erkeğe vermiştir. Erkek ise; fizik gücüne, kuvvetine sahip, cesur ve mücadelecidir. Fizyolojik bakımdan daha zayıf olan kadınları kavvâm; gözetip kollayıcıdırlar. Ailenin dış düşmanlardan korunması, geçim ve ekonomik giderlerin temini öncelikli olarak erkeğe ait olduğundan mallarından bol bol harcamaktadırlar. Kadının; erkekte bulunmayan anneliğin verdiği yüce bir görev olan çocuğun doğumu ve bakımı ile öncelikli olarak; çocukların terbiye edilerek yetiştirilmesi, yuvada huzur ve sükûnun temininde duygusal gayret, aileye içten bağlılık gibi daha birçok üstünlükleri bulunmaktadır.

Eşinin eve geleceği saati iyi belle. Mümkün mertebe onu kapıda karşılamaya çalış. Kapıda karşılaman onu; ziyadesiyle memnun edecektir. Adamı sakın kapıda bekletme. İçeri girere girmez elindeki eşyaları al. Velev ki; sıkıntı ve moralsiz olsan bile; yumuşak ve tatlı konuş. Söylemen gerekenleri kocana söyle. Anlayamadıklarını ve meselelerini konuşma yoluyla hallet. Konuşma mesellerin yüzde doksan dokuzunu çözer. Konuşurken onun konuşmalarını kesme. Bazı konularda farklı düşünüyor olabilirsiniz. Farklı bile düşünseniz uzlaşmayı tercih et. İçinden seni seviyorum demekle olmaz. Sevgini ona mutlaka o istediği için değil, kendi tarzınla ona hissettir. Zaman zaman onun penceresinden bakmayı dene. Sizin olmayan hayatlara dalıp hayatınızı karartma. Bakış tarzın en kötü gününde bile olumlu olsun. Göz yaşlarını asla silah olarak kullanama, bu kadının zayıflığını gösterir. Bilirsin ki, evlilikte dürüstlük esastır. Zaman zaman espri yap; iyi bir espri zor günlerinizi kolay atlatmanızı sağlar. İlişkinizi kuvvetlendirmek için elinden geleni en iyi şekilde yap. Evini temiz tut. Çocuklarının yeme içmeleri, sağlıklarıyla dersleriyle yekinen alakalan.

Görevlerini bil ve yaptıklarından dolayı asla şikayet etme. Eşinin gelen eş dost ve akrabalarına güler yüz, tatlı dille hüsnü muamelelerde ve izzeti ikramlarda bulun. Eşin eve geldiğinde sakın üstün pis ve pas içinde yani çamaşır ve bulaşık kokusu olmasın. Evin içindeyken mümkün mertebe mutfakta ve banyoda, bulaşık, çamaşır gibi şeylerle oyalanma. Yapacaklarını ya onun gelmesinden önce yada mümkünü olanları tehir et. Daima yanında olmaya çalış. Hal ve hatırını sor. Onun anlattıklarını dinliyormuş gibi yapma. Onu canı gönülden dinle. Onun derdiyle dertlen, sevincine ortak ol. Sevdiklerini sev, değer verdiklerine değer ver.

Eve getirdiklerini yerinde değerlendir, çöpe atma. Ondan izinsiz oraya buraya dağıtma. Neyi sevip, neyi sevmediğini bil. Bilmiyorsan uygun şekilde sorarak öğren. Sevdiklerini yap, sevmediklerinden kaçınmaya çalış. Canı neyi çekiyorsa, onları getirip ikram et. Bazen elma armut gibi meyveleri dilimleyip bizzat ağzına koy. Çocuklarının yanında onları ona şikayet etme.

Özürlü olmadığın sürece yatarken de abdest al. Okuyacağın şeyleri biliyorsun, bilmediklerin varsa en kısa zamanda öğren. Okuyarak eksik olduğun yönlerini tamamla. Onun sıkıntılı günlerinde sözle, tatlıkla yardımcı ol. Böylesi anlarda zaruri olmayan isteklerini ertele. Yatağı yatacağı zamana doğru hazır et. Yatınca da lambayı hemen söndür. Eşinin yatakta beklemesi onu huzursuz eder. İkide bir hastayım deme. Halinden şikayetçi olma. Sürekli canlı ve dinamik ol. Sabahleyin mutlaka ondan önce kalk.. Namazdan sonra yatmayın. Onu da yatırma. Buna alışın. Özürlü bile olsan abdest al. Özürlü değilsen kuşluk namazını sakın ihmal etme. Her namazın arkında yaptığın dualarına mutlaka kocanı da ekle.

Eşine kahvaltısını erken hazırla. Onun yemesi için sende iştahla ye. Ve yine tatlı sözlerle onu görevine yolla. Eşinin bütün istek ve arzularını ima etmesine gerek kalmadan yerine getir. Onu çok sevip saydığını söyle ve hem uygula. Her fırsatta süslenip öyle çık karşısına. Cuma, bayram, mübarek geceler ve evlilik yıl dönümlerinizde mutlaka özel bir hazırlık yap. Her şeyinle adamın gözünü de gönlünü de doldur.
 
senağlama Cennetten mektup senağlama




Merhaba anne:…:1hug:

Bugün cennetteki üçüncü günüm.Sensiz geçen üç koca gün.

Dün gece gökyüzünden sana baktım.Bütün gece odamdaki yatağıma bakıp ağladın.Sana ağlama dedim ama sen duymadın...

Bugün cennetteki üçüncü günüm anne…

O kadar güzel ki burası anlatamam.Senin şefkatin bile var ama senin kokun yok,sen yoksun.Bu gün yıldızlar iftar yemeği verdi ay dede tutuldu gelemedi.

Bugün cennetteki üçüncü günüm anne...

Hala yokluğuna alışamadım,canım sıkılıyor anne. Yeryüzünde olan savaşlar gökyüzünü kirletiyor,her gece bulutlarla siliyorum.Oyuncaklarıma bakıyorum-bulamıyorum.Bana oyuncaklarımı yollar mısın anne…

Bugün 7 Ekim anne. Cennette bayram günü, bir sevinç ki sorma gitsin. Az önce cennete gelenleri alkışlarla karşıladık. Hepsinin yüzleri bulut gibi beyazdı. Hepsi Askerdi.

Saymayı öğrendim tam 15 kişiydi.Geçerlerken başımızı okşadılar, bi tanesi beni kucağına aldı adı KÂSIM'mış. "Senin Yaşında 2 Kızım Var" dedi… Dayanamadım ağladım…

Bugün Cennetteki üçüncü günüm anne…

Burada tek annesi için ağlayan ben değilim asker ağabeylerde ağlıyor.Onlar ağladıkça yeryüzünden dualar yükseliyor melekler dua taşıyor .Gökyüzü şenleniyor.

senağlama Çünkü burada Şehit ağabeyler yaşıyor Anne….senağlama
 
:a015: :nazar: ŞEHİTLER ÖLMEZ ŞEHİTLER ÖLMEZ :nazar: ::a015:


Hayata küsmüs gözleri yaslı



Hayata küsmüs gözleri yaslı,

Bakısları bugulu,yürekler yaralı

Dereler nehirler akmak istemiyor.

Geride kalan mnik yavrucaklar aglıyor sessizce

Bir gülü soldurup kurutmuslar

Vatan Vatan diyen körpecik

13 gencliği acımadan kırmıslar

Gabar dagını kanlarla sıvamıslar

Babalar gururlanır oğulları Mehmetcik olmus diye

Tazecik gelinler ,analar bacılar

Mehmetciklerin yolunu gözlerken

Askerin gelecek diye

Kanlı bedenlerine sarılırlar

Henüz yasına girmemiş bebeler

Babasız büyürler

İyiyim diye haber bekleyen

Sevgililerin umutları kırılır

Yürekleri parcalanır askerinin kara haberiyle;

13 fidan kırıldı

2 Kızın bir kardesi Malatyalı AHMET

Urfalı Arkamdan aglamayın diyen MURAT;

Corumlu SIDDIK;

Afyonkarahisarlı CANER;

2 Yavruya kavusmasına 6 günü kalan KASIM;

Vatanımıza kurban olayım diyen G.Aantepli MEHMET gibi;

13 fidan kırıldı ,13 genclik .13 ana kuzucugu kırıldı.

Analar aglamasın ,evlere feryatlar girmesin,

Kanlar akıp ocaklar sönmesin.

Sadece 13 aile diil

Tüm Türkiyenin yüregi yandı kavruldu.

Allah kahretsin ,böyle haince pusuyu ,katliamı

Tarih bile utanır yazmaya

Her satırımın her cümlesinin her kelimesinin ,

Bir harfini bile yazarken gözyaslarımla yazıyorum

Ve ALLAH KAHRETSİN diyerek

Hainlere sesleniyorum!!!

Bizler Fatihin torunlarıyız;

Bizler Vatanınızın !!!

Her bir karıs topagını;

Kanlarıyla sulayan atalarımızın torunlarıyız;

Bizler cephede ac susuz cephane tasıyan ;

Ninelerimizin dedelerimizin torunlarıyız;

Bizler Sarıkamısta yarıcıplak karda

Vatan vatan diyerek sogukta donarak

Nöbet tutan Mehmetciklerin torunlarıyız;

BU VATAN BÖLÜNMEZ SEHİTLER ;

HİÇ AMA HİÇÇÇÇÇÇÇ ÖLMEZZZZZZZZ!!!!!
 
X