- 3 Aralık 2006
- 3.073
- 132
- 63
[youtube]QZ8umwz-IcQ[/youtube]
Türk Rock müzik tarihinin “kardeş” grubu Üç Hürel, 1970 yazında Onur, Haldun ve Feridun Hürel kardeşler tarafından kuruldu. Aslında söz konusu bu tarih, grubun Üç Hürel ismi altında ilk olarak bir araya gelme tarihi olmakla beraber, bu üç kardeşin müziğe beraberce ciddi anlamda başlamaları, 1966 civarlarına dayanıyor. 1947 Rize doğumlu Haldun Hürel, 1949 Trabzon doğumlu Onur Hürel ve 1951 Trabzon doğumlu Feridun Hürel, çocukluk yıllarını Trabzon’da geçirdikten sonra babalarının işi gereği İstanbul’a göç etmeleri ve Fatih ilçesine taşınmalarından sonra, ortaokul lise sıralarında müzikle tanışırlar ve bit pazarlarından buldukları müzik dergileri, radyo yayınları ve o dönemler popüler olan müzik dolaplarının bulunduğu salonlar sayesinde gitgide tutku halini alan müzik, Hürel kardeşlerin yaşamlarından bir parça oluverir. 60’lı yılların Türk popüler müzik piyasasında yeni kurulmuş olup da bir yerlere gelmiş genç müzik gruplarına şöyle bir göz attığımızda, bu gruplardan bazılarının elemanlarının maddi durumu iyi ailelerden gelmelerinden dolayı gerek enstrüman alma, gerekse diğer imkanların sağlanması konusunda zorluk çekmediklerini ve bu avantajlarını iyi değerlendirdiklerini görürüz. Fakat pek varlıklı olmayan bir aileden gelen Hürel kardeşlerin müzik yapmaya karar verdikleri ilk dönemler bu konuda yaşadıkları sıkıntılar grubun müzik tutkusu önünde ciddi bir engel oluşturmuştu. Dönemin yabancı müzik parçalarını son derece kısıtlı bir şekilde takip edebilme olanağına sahip bu üç gencin içindeki müzik tutkusunu gören baba Murat Hürel’in birgün eve sınıf geçme hediyesi olarak getirmiş olduğu gitar, kısa bir süre sonra da grubun gelecekte davulcusu olacak olan Haldun Hürel’in ilk vurmalı çalgı olarak edindiği bezden trampet, 1966 senesinde Hürel kardeşlerin aralarına bir kişi daha alarak ilk grupları olan İstanbul Dörtlüsü’nü kurmalarıyla sonuçlanır. Bu grupla çeşitli düğün salonlarında amatörce konserler verip müzisyenliklerini ilerleten Hürellerin bu dönemlerdeki en önemli girişimlerinden birisinin 1967 başlarında kurdukları Oğuzlar isimli 5 kişilik bir grupla aynı sene Hürriyet’in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasına katılmaları olduğu kesinlikle söylenebilir. 1960’ların ikinci yarısında gerek birçok genç ve yetenekli müzisyenin kariyer sahibi olmasında, gerekse sentez müzik kavramının gelişmesinde ülkemiz müzik piyasasında tartışmasız çok önemli bir yeri olan bu yarışmaya katılmak isteyen grupların sağlaması gereken ön koşul, yarışmaya tamamen kendilerine ait Türkçe sözlü bir çalışma ile iştirak etmeleri gerekliliğiydi. Dönemin türkülerini, popüler batı müziği ile sentezleyip icra eden müzisyenlerin jüri üyelerinden diğerlerine göre şüphesiz daha çok artı puan aldıkları bu müsabakaya Zeki Müren’in “Benim olsan sana verirdim ben canımı” adlı parçayı Twist formunda yorumlayarak katılmış olan Oğuzlar’ın, dereceye girememiş olsalar bile, seçtikleri parçadan anlaşıldığı üzere henüz daha o amatör dönemlerde bile sentez ve yaratıcılık meselesinin üzerinde çalıştıkları anlaşılıyor.
1967 senesinin sonbaharında Hürel kardeşlerin yeni grubu olan Biraderler kurulur. Hürel kardeşlerin bu grupla müzik piyasasına kendilerini her geçen gün daha fazla kabul ettirmeye başladığı hem Fitaş Sineması, İstanbul Teknik Üniversitesi salonu gibi daha çok kapasiteli ve ciddi mekanlarda konser vermelerinden, hem de 1968 senesinin Şubat ayında dönemin Underground müziği destekleyen en önemli müzik dergilerinden birisi olan hatta belki de en önemlisi olan Diskotek’te Biraderler ile yapılmış bir röpörtaja yer verilmesinden belli oluyor. Bu olayların gerçekleştiği sıralarda yaptıkları müziğin felsefe ve yaşam tarzını hayata geçirmeye başlamış olan Feridun Hürel, saçlarını ve sakallarını (çıktığı kadar) bir lise öğrencisine göre biraz fazla abartı uzatarak okula gidip gelmesinden ve yaptığı diğer taşkınlıklardan ötürü okulda hocalarından “yeyeci” (yeyeci- dönemin beat müziği fanatiklerine Türkiye’de büyük bir ihtimalle Beatles’ın She Loves You Yeah Yeah Yeah parçasından esinlenerek [Bkz. Bir Erkin Koray Kitabı; Gökhan Aya-Münir Tireli, Ada Müzik Yayınları] takılmış olan isim) lakabı almakla kalmaz, liseyi bitirmesine birkaç ay kala okuduğu Vefa Lisesi’nden atılır ve Pertevniyal lisesine geçerek lise tahsilini orada tamamlar. Bu olaylar ilerlerken Biraderler grubu çeşitli yerlerde konserler vermeye ve isimlerini gitgide daha fazla duyurmaya devam ederler ve Diskotek dergisinin Mayıs ayında düzenlediği yarışmada ikincilik alırlar. 1968 yazında üç kardeşin de lise tahsili sona ermiştir ve Biraderler çalışmalarına tam gaz devam ederken Feridun Hürel’e Selçuk Alagöz’ün orkestrasından gitaristlik teklifi gelir. Aslında Selçuk Alagöz orkestrasının yaptığı müziğin Feridun Hürel’in hoşuna giden müzikal anlayışa biraz ters düşmesine rağmen bu grupta çalmanın genç gitariste hem maddi olarak hem de kariyer açısından sağlayacağı artılardan dolayı Feridun Hürel Selçuk Alagöz’ün teklifini kabul eder ve Onur ve Haldun Biraderler’i devam ettirirken Feridun da Selçuk Alagöz orkestrasında müziğe devam eder.
Alagöz’ün orkestrasında çalışmanın Feridun Hürel’e yeni enstrüman almak gibi fırsatlar getirmesinin yanında Hürel, bu orkestra ile Türkiye’nin dört bir yanına turneye gider ve müzikal deneyimini daha genç bir lise mezunu iken daha da sağlamlaştırır. Bu esnada Onur ve Haldun da boş durmaz ve Biraderler’le büyük bir Anadolu Turnesini de içeren çeşitli konserler verirler ve kazandıkları bir miktar para ile kendilerine yeni enstrümanlar edinirler. Bu olaylar ilerlerken Selçuk Alagöz Orkestrasından basçı ve davulcunun ayrılması sonucunda Onur ve Haldun Selçuk Alagöz orkestrasına girer ve üç kardeş yepyeni enstrümanlarıyla tekrar bir arada çalmaya başlar.
Selçuk Alagöz orkestrası ile olan beraberliklerini yaklaşık 6 ay sürdüren Hürel kardeşler bu süre sonucunda kafalarındaki kendi ilkeleri ve anlayışlarıyla yoğrulmuş müzikal düşünceleri gerçekleştirme gayesiyle orkestradan ayrılırlar ve 1970 senesinin yazında ileriki tarihlerde ismi Anadolu Rock’ın efsanevi ismi olarak geçecek olan “3 Hürel” grubunun temeli böylelikle atılmış olur.
3 Hürel kendine özgü grup olma ilkesini ilk olarak enstrümanlarında göstermekte karar kılar ve böylelikle kendi sazlarını kendileri yapma girişiminde bulunurlar. Grubun üç kişi olmasına rağmen müziğinde bağlamaya yer verme isteği sonucunda Feridun Hürel, babasının yardımı ile çift saplı saz-gitar adını verdiği elektrogitar ve elektrobağlamanın tek gövde üzerinde yer aldığı ve Üç Hürel’in müzik piyasasında var olduğu günden bu güne dek kullanacağı bu enstrümanın imalatını gerçekleştirir. Söz konusu bu saz, Türkiye’de “Müzisyenin kişiliği ile özdeşleşmiş enstrüman” meselesinde Erkin Koray’ın beyaz Gibson Les Paul Custom ’61’i ile birlikte Türk rock’n’roll tarihinin en kişilikli enstrümanları arasında yerini almış bir alettir. Saz-gitar’ın Fuzz ve Wah-Wah gibi pedallarla kullanıldığında meydana gelen tonunun dönemin standart bir elektrogitarı ile karşılaştırıldığında ortaya çıkan farkı, grubun Ömür Biter Yol Bitmez, Sevenler Ağlarmış ve Gönül Sabreyle gibi parçalarından çok rahat anlaşılabilmektedir.
Saz-gitar’dan bahsetmişken grubun davulcusu Haldun Hürel’in tamamen kendi fikri olan davul takımına değinmemek haksızlık olur. Grubun ilk kurulduğu dönemlerde Beyazıt’taki bakırcılar çarşısında yaptırmış olduğu çeşitli ebatlardaki darbukaların da kullanımıyla hem alaturka, hem de batı popüler müziği sound’unun bir kompozisyonunu elde ettiği bu davul takımı, plak kayıtlarında kendisini en iyi Döner Dünya, Ağlarsa Anam Ağlar ve Sevenler Ağlarmış’da gösteriyor.
Görüldüğü gibi lise yıllarında maddi sıkıntılar nedeniyle enstrüman almakta zorluk çekmiş bu üç kardeşin bu dezavantajı avantaja çevirip kendi enstrümanlarını icat etmeleri, 60’lı ve 70’li yıllarda grup müziği ile uğraşmış olan müzisyenlerin günümüzde bu misyonu üstlenenlere göre çok daha büyük bir kişisel özveri ve samimiyetle çalıştıklarını gösteriyor.
Grubun kurulmasıyla birlikte ilk 45’lkleri olan ..Ve Ölüm/Şeytan Bunun Neresinde dönemin Underground gruplarının plaklarını basmasıyla ünlü olan plak şirketi Diskotür etiketiyle piyasaya sürülür. Bu plağın piyasaya sürülmesinden kısa bir süre önce Aziz Azmet ile birlikte çalışmaya başlamışlardır ve konserlerinde Aziz Azmet’e eşlik ederler. Bu beraberlik 1971 Şubat’ına kadar sürer ve bu tarihte Aziz Azmet’ten ayrılıp dönemin diğer bir önemli sesi Alpay ile birleşirler.
1971-74 arasını müzik piyasasına sağlam 45’likler kazandırarak geçiren Üç Hürel tamamı Diskotür’den yayınlanmış 45’liklerindeki parçaların toplamaları niteliğinde 1973 ve 74 senelerinde iki adet LP yayınlar ve bu LP’lerden ilki Türkiye’nin ilk altın Long Play’i ödülünü alır. Üç Hürel bu 45’liklerin yanısıra dönemin Alpay, Ersen gibi bazı ünlü şarkıcılarının 45’liklerinde de çalarlar. (45’liklerin tam listesi için diskografiye bakınız). Bu tarihler arasında piyasaya çıkan Üç Hürel 45’liklerinde hep kendilerine özgü sound yakalama meselesine kafa yordukları plaklarına gayet iyi yansıyan grubun bu dönemlere ait parçalarından Kara Yazı, Haram, Lazoğlu, Didaydom gibi çalışmalarında Folk’a daha yakın bir sound dinlerken, Ağlarsa Anam Ağlar, Ömür Biter Yol Bitmez, Gönül Sabreyle, Sevenler Ağlarmış gibi parçalarında ise grup Anadolu Rock türündeki çalışmaları ile karşımıza çıkıyor. Üç Hürel’in kendi şahsi görüşümce bu parçalar arasında en dikkat çekeni olan Sevenler Ağlarmış isimli çalışmasının, grubun plaklara yansıyan diğer çalışmalara göre çok daha sert ve cesur bir Anadolu Rock denemesi olduğunu söylemek mümkün.Üç Hürel’i 70’li yıllarda verdiği konserleri dinleyebilme şansı elde edememiş birisi olarak konserlerinde bu kadar sert çalıp çalmadıklarına dair bir yorum getiremiyorum fakat Sevenler Ağlarmış’ın gerek Hard Rock’a yakın sertlikte gitar tonları, gerekse şarkının finalinde yer alan yaklaşık iki buçuk dakikalık gitar,saz ve vurmalı partisyonlarıyla dönemin cesurca piyasaya sürülmüş birkaç parçasından biri olduğunu düşünüyorum. Tabi ki bu parçanın piysaya sürülmesi konusunda o dönemlerde bu türde birçok parçanın piyasaya kazandırılmasında büyük emeği geçen Diskotür plak şirketini de unutmamak gerek. Sevenler Ağlarmış 90’lı yıllarda günümüzün yeni kuşak Anadolu Rock müzisyenlerinden Haluk Levent tarafından da yeniden yorumlanmıştı fakat ne yazık ki bu yeni versiyonda ne parçanın orjinalinin sonunda bulunan iki buçuk dakikalık enstrümantal gitar ve saz partisyonlarına, ne özenle kaydedilmiş çift sesli gitarlara ne de üst üste kaydedilmiş vurmalı ritmlerine ithafen herhangi bir müzikal girişime rastlayabilmek mümkün değil.
1974 senesinde Feridun Hürel, kapağında Üç Hürel’in genel sound’undan biraz farklı olarak seslenmek amacıyla yaptığını belirttiği solo 45’liği Bir sevmek bin defa ölmek demekmiş/Üzülmeye değmez hayat’ı yapar. Bu 45’liğin ardından tekrar grup olarak iki 45’lik daha kaydedilir ve sene 1975’e geldiğinde Onur Hürel kısa dönem askerliğini yapmak üzere gruptan ayrılır ve grup 5 aylığına müziğe ara verir. Onur’un askerden dönmesinden sonra 1976 senesinde Üç Hürel’in son 45’liği Boştur Boş/Ben Geçerim Gönül Geçmez yayınlanır. Boştur Boş, 1970-74 arasındaki Üç Hürel’e kıyasla performans eksikliğinin biraz daha düşük olduğu hissedilen bir Ömer Hayyam dörtlüğü bestesidir.
1977 senesinde Haldun ve Feridun’un askerlik vakti gelmiştir ve bu sefer müziğe iki sene ara veren grup bu iki kardeş askerden döndükten sonra müzik piyasasını bıraktıkları gibi bulamayan grup bir de Feridun ve Haldun askerdeyken anneleri ve diğer iki akrabalarını vahim bir trafik kazasında kaybetmeleri sonucunda müziği bırakmaya karar verirler. Aslında müziği bırakan Onur ve Haldun’dur çünkü ikisi de evlilik hazırlığı içerisindedir fakat Feridun Hürel çareyi bir başka dünyaya “İngiltere”ye açılmakta bulur ve müzik çalışmalarına orada devam etmeye karar verir.
İngiltere’de bir sene geçiren Feridun Hürel yaptığı müzikten ötürü oldukça ilgi görmesine rağmen bambaşka bir ülke ve kültüre bir türlü ısınamamanın getirdiği zorluklar nedeniyle geçirdiği psikolojik rahatsızlıklar dolayısıyla 1981 senesinde ülkeye döner ve müziği bırakır.
Grubun dağılmasıyla diğer iki kardeşten Onur öğretmenlik yapar ve kısa bir süre de özel sektörde çalışır. Müzikal alanda Tülay ile çıktığı Balkan ülkeleri turnesi dışında başka bir faaliyeti olmayan Haldun ise daha sonraki yıllarda seramik ve tekstil sektöründe iş yaşamına devam eder. İngiltere’den döndükten sonra reklamcılık işine giren Feridun Hürel ise bu sektörde başarılı olur ve bu mesleği günümüze kadar sürdürür. 1996 senesinde Efsane Yeniden albümüyle artık profesyonel olmasalar da müzik hayatına geri dönüş yapan Üç Hürel’den Feridun şu anda reklamcı ve Marmara Üniversitesinde öğretim görevlisi, Haldun Marmara Üniversitesi ve Akademi İstanbul’da öğretim görevlisi, Onur ise eğitimci olarak profesyonel yaşamını sürdürmektedir. 1999 senesinde son albümleri 1953 Hürel’i yapan Hürel kardeşler, umarız daha uzun süreler Türk Rock müzik dünyasında “Eğlence için değil, dinlence için müzik” ilkesinden ödün vermeyip yeni nesillere örnek olurlar...
Çağdaş Uyar
Türk Rock müzik tarihinin “kardeş” grubu Üç Hürel, 1970 yazında Onur, Haldun ve Feridun Hürel kardeşler tarafından kuruldu. Aslında söz konusu bu tarih, grubun Üç Hürel ismi altında ilk olarak bir araya gelme tarihi olmakla beraber, bu üç kardeşin müziğe beraberce ciddi anlamda başlamaları, 1966 civarlarına dayanıyor. 1947 Rize doğumlu Haldun Hürel, 1949 Trabzon doğumlu Onur Hürel ve 1951 Trabzon doğumlu Feridun Hürel, çocukluk yıllarını Trabzon’da geçirdikten sonra babalarının işi gereği İstanbul’a göç etmeleri ve Fatih ilçesine taşınmalarından sonra, ortaokul lise sıralarında müzikle tanışırlar ve bit pazarlarından buldukları müzik dergileri, radyo yayınları ve o dönemler popüler olan müzik dolaplarının bulunduğu salonlar sayesinde gitgide tutku halini alan müzik, Hürel kardeşlerin yaşamlarından bir parça oluverir. 60’lı yılların Türk popüler müzik piyasasında yeni kurulmuş olup da bir yerlere gelmiş genç müzik gruplarına şöyle bir göz attığımızda, bu gruplardan bazılarının elemanlarının maddi durumu iyi ailelerden gelmelerinden dolayı gerek enstrüman alma, gerekse diğer imkanların sağlanması konusunda zorluk çekmediklerini ve bu avantajlarını iyi değerlendirdiklerini görürüz. Fakat pek varlıklı olmayan bir aileden gelen Hürel kardeşlerin müzik yapmaya karar verdikleri ilk dönemler bu konuda yaşadıkları sıkıntılar grubun müzik tutkusu önünde ciddi bir engel oluşturmuştu. Dönemin yabancı müzik parçalarını son derece kısıtlı bir şekilde takip edebilme olanağına sahip bu üç gencin içindeki müzik tutkusunu gören baba Murat Hürel’in birgün eve sınıf geçme hediyesi olarak getirmiş olduğu gitar, kısa bir süre sonra da grubun gelecekte davulcusu olacak olan Haldun Hürel’in ilk vurmalı çalgı olarak edindiği bezden trampet, 1966 senesinde Hürel kardeşlerin aralarına bir kişi daha alarak ilk grupları olan İstanbul Dörtlüsü’nü kurmalarıyla sonuçlanır. Bu grupla çeşitli düğün salonlarında amatörce konserler verip müzisyenliklerini ilerleten Hürellerin bu dönemlerdeki en önemli girişimlerinden birisinin 1967 başlarında kurdukları Oğuzlar isimli 5 kişilik bir grupla aynı sene Hürriyet’in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasına katılmaları olduğu kesinlikle söylenebilir. 1960’ların ikinci yarısında gerek birçok genç ve yetenekli müzisyenin kariyer sahibi olmasında, gerekse sentez müzik kavramının gelişmesinde ülkemiz müzik piyasasında tartışmasız çok önemli bir yeri olan bu yarışmaya katılmak isteyen grupların sağlaması gereken ön koşul, yarışmaya tamamen kendilerine ait Türkçe sözlü bir çalışma ile iştirak etmeleri gerekliliğiydi. Dönemin türkülerini, popüler batı müziği ile sentezleyip icra eden müzisyenlerin jüri üyelerinden diğerlerine göre şüphesiz daha çok artı puan aldıkları bu müsabakaya Zeki Müren’in “Benim olsan sana verirdim ben canımı” adlı parçayı Twist formunda yorumlayarak katılmış olan Oğuzlar’ın, dereceye girememiş olsalar bile, seçtikleri parçadan anlaşıldığı üzere henüz daha o amatör dönemlerde bile sentez ve yaratıcılık meselesinin üzerinde çalıştıkları anlaşılıyor.
1967 senesinin sonbaharında Hürel kardeşlerin yeni grubu olan Biraderler kurulur. Hürel kardeşlerin bu grupla müzik piyasasına kendilerini her geçen gün daha fazla kabul ettirmeye başladığı hem Fitaş Sineması, İstanbul Teknik Üniversitesi salonu gibi daha çok kapasiteli ve ciddi mekanlarda konser vermelerinden, hem de 1968 senesinin Şubat ayında dönemin Underground müziği destekleyen en önemli müzik dergilerinden birisi olan hatta belki de en önemlisi olan Diskotek’te Biraderler ile yapılmış bir röpörtaja yer verilmesinden belli oluyor. Bu olayların gerçekleştiği sıralarda yaptıkları müziğin felsefe ve yaşam tarzını hayata geçirmeye başlamış olan Feridun Hürel, saçlarını ve sakallarını (çıktığı kadar) bir lise öğrencisine göre biraz fazla abartı uzatarak okula gidip gelmesinden ve yaptığı diğer taşkınlıklardan ötürü okulda hocalarından “yeyeci” (yeyeci- dönemin beat müziği fanatiklerine Türkiye’de büyük bir ihtimalle Beatles’ın She Loves You Yeah Yeah Yeah parçasından esinlenerek [Bkz. Bir Erkin Koray Kitabı; Gökhan Aya-Münir Tireli, Ada Müzik Yayınları] takılmış olan isim) lakabı almakla kalmaz, liseyi bitirmesine birkaç ay kala okuduğu Vefa Lisesi’nden atılır ve Pertevniyal lisesine geçerek lise tahsilini orada tamamlar. Bu olaylar ilerlerken Biraderler grubu çeşitli yerlerde konserler vermeye ve isimlerini gitgide daha fazla duyurmaya devam ederler ve Diskotek dergisinin Mayıs ayında düzenlediği yarışmada ikincilik alırlar. 1968 yazında üç kardeşin de lise tahsili sona ermiştir ve Biraderler çalışmalarına tam gaz devam ederken Feridun Hürel’e Selçuk Alagöz’ün orkestrasından gitaristlik teklifi gelir. Aslında Selçuk Alagöz orkestrasının yaptığı müziğin Feridun Hürel’in hoşuna giden müzikal anlayışa biraz ters düşmesine rağmen bu grupta çalmanın genç gitariste hem maddi olarak hem de kariyer açısından sağlayacağı artılardan dolayı Feridun Hürel Selçuk Alagöz’ün teklifini kabul eder ve Onur ve Haldun Biraderler’i devam ettirirken Feridun da Selçuk Alagöz orkestrasında müziğe devam eder.
Alagöz’ün orkestrasında çalışmanın Feridun Hürel’e yeni enstrüman almak gibi fırsatlar getirmesinin yanında Hürel, bu orkestra ile Türkiye’nin dört bir yanına turneye gider ve müzikal deneyimini daha genç bir lise mezunu iken daha da sağlamlaştırır. Bu esnada Onur ve Haldun da boş durmaz ve Biraderler’le büyük bir Anadolu Turnesini de içeren çeşitli konserler verirler ve kazandıkları bir miktar para ile kendilerine yeni enstrümanlar edinirler. Bu olaylar ilerlerken Selçuk Alagöz Orkestrasından basçı ve davulcunun ayrılması sonucunda Onur ve Haldun Selçuk Alagöz orkestrasına girer ve üç kardeş yepyeni enstrümanlarıyla tekrar bir arada çalmaya başlar.
Selçuk Alagöz orkestrası ile olan beraberliklerini yaklaşık 6 ay sürdüren Hürel kardeşler bu süre sonucunda kafalarındaki kendi ilkeleri ve anlayışlarıyla yoğrulmuş müzikal düşünceleri gerçekleştirme gayesiyle orkestradan ayrılırlar ve 1970 senesinin yazında ileriki tarihlerde ismi Anadolu Rock’ın efsanevi ismi olarak geçecek olan “3 Hürel” grubunun temeli böylelikle atılmış olur.
3 Hürel kendine özgü grup olma ilkesini ilk olarak enstrümanlarında göstermekte karar kılar ve böylelikle kendi sazlarını kendileri yapma girişiminde bulunurlar. Grubun üç kişi olmasına rağmen müziğinde bağlamaya yer verme isteği sonucunda Feridun Hürel, babasının yardımı ile çift saplı saz-gitar adını verdiği elektrogitar ve elektrobağlamanın tek gövde üzerinde yer aldığı ve Üç Hürel’in müzik piyasasında var olduğu günden bu güne dek kullanacağı bu enstrümanın imalatını gerçekleştirir. Söz konusu bu saz, Türkiye’de “Müzisyenin kişiliği ile özdeşleşmiş enstrüman” meselesinde Erkin Koray’ın beyaz Gibson Les Paul Custom ’61’i ile birlikte Türk rock’n’roll tarihinin en kişilikli enstrümanları arasında yerini almış bir alettir. Saz-gitar’ın Fuzz ve Wah-Wah gibi pedallarla kullanıldığında meydana gelen tonunun dönemin standart bir elektrogitarı ile karşılaştırıldığında ortaya çıkan farkı, grubun Ömür Biter Yol Bitmez, Sevenler Ağlarmış ve Gönül Sabreyle gibi parçalarından çok rahat anlaşılabilmektedir.
Saz-gitar’dan bahsetmişken grubun davulcusu Haldun Hürel’in tamamen kendi fikri olan davul takımına değinmemek haksızlık olur. Grubun ilk kurulduğu dönemlerde Beyazıt’taki bakırcılar çarşısında yaptırmış olduğu çeşitli ebatlardaki darbukaların da kullanımıyla hem alaturka, hem de batı popüler müziği sound’unun bir kompozisyonunu elde ettiği bu davul takımı, plak kayıtlarında kendisini en iyi Döner Dünya, Ağlarsa Anam Ağlar ve Sevenler Ağlarmış’da gösteriyor.
Görüldüğü gibi lise yıllarında maddi sıkıntılar nedeniyle enstrüman almakta zorluk çekmiş bu üç kardeşin bu dezavantajı avantaja çevirip kendi enstrümanlarını icat etmeleri, 60’lı ve 70’li yıllarda grup müziği ile uğraşmış olan müzisyenlerin günümüzde bu misyonu üstlenenlere göre çok daha büyük bir kişisel özveri ve samimiyetle çalıştıklarını gösteriyor.
Grubun kurulmasıyla birlikte ilk 45’lkleri olan ..Ve Ölüm/Şeytan Bunun Neresinde dönemin Underground gruplarının plaklarını basmasıyla ünlü olan plak şirketi Diskotür etiketiyle piyasaya sürülür. Bu plağın piyasaya sürülmesinden kısa bir süre önce Aziz Azmet ile birlikte çalışmaya başlamışlardır ve konserlerinde Aziz Azmet’e eşlik ederler. Bu beraberlik 1971 Şubat’ına kadar sürer ve bu tarihte Aziz Azmet’ten ayrılıp dönemin diğer bir önemli sesi Alpay ile birleşirler.
1971-74 arasını müzik piyasasına sağlam 45’likler kazandırarak geçiren Üç Hürel tamamı Diskotür’den yayınlanmış 45’liklerindeki parçaların toplamaları niteliğinde 1973 ve 74 senelerinde iki adet LP yayınlar ve bu LP’lerden ilki Türkiye’nin ilk altın Long Play’i ödülünü alır. Üç Hürel bu 45’liklerin yanısıra dönemin Alpay, Ersen gibi bazı ünlü şarkıcılarının 45’liklerinde de çalarlar. (45’liklerin tam listesi için diskografiye bakınız). Bu tarihler arasında piyasaya çıkan Üç Hürel 45’liklerinde hep kendilerine özgü sound yakalama meselesine kafa yordukları plaklarına gayet iyi yansıyan grubun bu dönemlere ait parçalarından Kara Yazı, Haram, Lazoğlu, Didaydom gibi çalışmalarında Folk’a daha yakın bir sound dinlerken, Ağlarsa Anam Ağlar, Ömür Biter Yol Bitmez, Gönül Sabreyle, Sevenler Ağlarmış gibi parçalarında ise grup Anadolu Rock türündeki çalışmaları ile karşımıza çıkıyor. Üç Hürel’in kendi şahsi görüşümce bu parçalar arasında en dikkat çekeni olan Sevenler Ağlarmış isimli çalışmasının, grubun plaklara yansıyan diğer çalışmalara göre çok daha sert ve cesur bir Anadolu Rock denemesi olduğunu söylemek mümkün.Üç Hürel’i 70’li yıllarda verdiği konserleri dinleyebilme şansı elde edememiş birisi olarak konserlerinde bu kadar sert çalıp çalmadıklarına dair bir yorum getiremiyorum fakat Sevenler Ağlarmış’ın gerek Hard Rock’a yakın sertlikte gitar tonları, gerekse şarkının finalinde yer alan yaklaşık iki buçuk dakikalık gitar,saz ve vurmalı partisyonlarıyla dönemin cesurca piyasaya sürülmüş birkaç parçasından biri olduğunu düşünüyorum. Tabi ki bu parçanın piysaya sürülmesi konusunda o dönemlerde bu türde birçok parçanın piyasaya kazandırılmasında büyük emeği geçen Diskotür plak şirketini de unutmamak gerek. Sevenler Ağlarmış 90’lı yıllarda günümüzün yeni kuşak Anadolu Rock müzisyenlerinden Haluk Levent tarafından da yeniden yorumlanmıştı fakat ne yazık ki bu yeni versiyonda ne parçanın orjinalinin sonunda bulunan iki buçuk dakikalık enstrümantal gitar ve saz partisyonlarına, ne özenle kaydedilmiş çift sesli gitarlara ne de üst üste kaydedilmiş vurmalı ritmlerine ithafen herhangi bir müzikal girişime rastlayabilmek mümkün değil.
1974 senesinde Feridun Hürel, kapağında Üç Hürel’in genel sound’undan biraz farklı olarak seslenmek amacıyla yaptığını belirttiği solo 45’liği Bir sevmek bin defa ölmek demekmiş/Üzülmeye değmez hayat’ı yapar. Bu 45’liğin ardından tekrar grup olarak iki 45’lik daha kaydedilir ve sene 1975’e geldiğinde Onur Hürel kısa dönem askerliğini yapmak üzere gruptan ayrılır ve grup 5 aylığına müziğe ara verir. Onur’un askerden dönmesinden sonra 1976 senesinde Üç Hürel’in son 45’liği Boştur Boş/Ben Geçerim Gönül Geçmez yayınlanır. Boştur Boş, 1970-74 arasındaki Üç Hürel’e kıyasla performans eksikliğinin biraz daha düşük olduğu hissedilen bir Ömer Hayyam dörtlüğü bestesidir.
1977 senesinde Haldun ve Feridun’un askerlik vakti gelmiştir ve bu sefer müziğe iki sene ara veren grup bu iki kardeş askerden döndükten sonra müzik piyasasını bıraktıkları gibi bulamayan grup bir de Feridun ve Haldun askerdeyken anneleri ve diğer iki akrabalarını vahim bir trafik kazasında kaybetmeleri sonucunda müziği bırakmaya karar verirler. Aslında müziği bırakan Onur ve Haldun’dur çünkü ikisi de evlilik hazırlığı içerisindedir fakat Feridun Hürel çareyi bir başka dünyaya “İngiltere”ye açılmakta bulur ve müzik çalışmalarına orada devam etmeye karar verir.
İngiltere’de bir sene geçiren Feridun Hürel yaptığı müzikten ötürü oldukça ilgi görmesine rağmen bambaşka bir ülke ve kültüre bir türlü ısınamamanın getirdiği zorluklar nedeniyle geçirdiği psikolojik rahatsızlıklar dolayısıyla 1981 senesinde ülkeye döner ve müziği bırakır.
Grubun dağılmasıyla diğer iki kardeşten Onur öğretmenlik yapar ve kısa bir süre de özel sektörde çalışır. Müzikal alanda Tülay ile çıktığı Balkan ülkeleri turnesi dışında başka bir faaliyeti olmayan Haldun ise daha sonraki yıllarda seramik ve tekstil sektöründe iş yaşamına devam eder. İngiltere’den döndükten sonra reklamcılık işine giren Feridun Hürel ise bu sektörde başarılı olur ve bu mesleği günümüze kadar sürdürür. 1996 senesinde Efsane Yeniden albümüyle artık profesyonel olmasalar da müzik hayatına geri dönüş yapan Üç Hürel’den Feridun şu anda reklamcı ve Marmara Üniversitesinde öğretim görevlisi, Haldun Marmara Üniversitesi ve Akademi İstanbul’da öğretim görevlisi, Onur ise eğitimci olarak profesyonel yaşamını sürdürmektedir. 1999 senesinde son albümleri 1953 Hürel’i yapan Hürel kardeşler, umarız daha uzun süreler Türk Rock müzik dünyasında “Eğlence için değil, dinlence için müzik” ilkesinden ödün vermeyip yeni nesillere örnek olurlar...
Çağdaş Uyar