Türkiye en ‘sefil’ 13üncü ülke!


:)))) evet, benim telefonun sıfırı şu anda taş çatlasın 150-200 liradır, var mı bu fiyata telefonu olan:)))
Saçımı evde boyarım, renk açtırmıyorum birşey yaptırmıyorum, e o zaman evde kendimde boyarım, dikiş makinem bozuk, bozulana kadar arada bazı şeylerimi kendim diktim, örgü bilirim, kendime çok güzel çantalar, kızıma bluzler ördüm, israfı sevmem, birşey değerinden fazlasını ödemem, aynı model aynı marka ayakkabı bir mağazada 100 lira diğerinde 80 liraysa gidip 100 liralığı almam.
Ve bende sigara tek kötü alışkanlığımdır, bende kaliteli içmek isterim, diğerlerinin kokusu gerçekten kötü:))
Bak bunlar başka birşey, biz asıl hatibulut'un yazdığına odaklanalım


Allah annenizin yardımcısı olsun, eğer kirada oturuyorsa kayınvalidenizinde durumu iyi sayılmaz, aslında ilk sayfalarda bunlara dikkat çekmeye çalıştım ama maalesef arkadaşlarımız ıphone ve marka giyime odaklanıp asıl konuşulması gerekenleri atlamışlar.

Pepe,
sgk emeklilerden ilaç parası kesiyor, acile gidersen de durumun cidden acillik olsa da 75 lira kesiliyormuş maaştan, bende soruyorum o zaman herkese, madem sgk ilaç kesintisi, acil parası alıyorsa sgk neden ödeniyor?
 

Suriyelileri almak zorundasınız ama değil mi?
Onlara sigorta sormuyor kimse?
 

allah razı olsun.annemde kayınvalidemde kirada oturuyor çocukları çalışmasa düşünün ellerinde beş kuruş kalmayacak yani..
 
Dün twitterda gördüm, adam iki tane ilaç resmi paylaşmış eğer sgksı ile alırsa 19 tlreçetesiz alırsa 16 lira tutuyor ilaçlar. Bence biz sefil değil rezil bir ülkeyiz.

evet onu biliorum gerçekten doğru gecen sağlık ocağına gittim özel hastaneye gtsem daha az alacaklardı ilaç parası diye 25 tl aldılar altı üstü dandik grip ilacı :S
 
allah razı olsun.annemde kayınvalidemde kirada oturuyor çocukları çalışmasa düşünün ellerinde beş kuruş kalmayacak yani..

Amin, Allah hepimizden razı olsun inşaallah, aldıkları maaşlar gerçekten yetersiz, kira, yiyecek, yakıt ve faturlara derken zaten ellerine birşey kalmıyordur
Gelir dağılımı eşit değil ne yazık ki, emekli maaşlarına yapılan zamlarda hiç yeterli değil, geçen dönem 20 lira mı ne zam almışlar, şaka gibi.
Allah sizlerden razı olsun ki hayırlı evlatlarmışsınız, annelerinize sahip çıkıyorsunuz, birde düşünün o maaşla hiçbir desteği olmadan geçinmeye çalışan insanları

Şimdi böyle olunca birileri 3 yılda vekillik haklarına sahip olup misler gibi şahane maaş alınca insan ister istemez kızıyor, maaşlarını az bulup bol keseden zam yapınca hani asgari ücretle çalışanın zam mı diyoruz, Allah yardımcıları olsun bir lokma maaşla ev geçindirmeye çalışan insanlarımız var.
 
Şimdi zenginiz diye geçinenler çocukları liseye geçsin de göreyim.

:))) zenginlik lisede orta direkliğe, üniversite de fakirliğe neden olduğundan biz çocukları okutmamaya karar verdik:)))
Bu kötü bir espri, gerçek sanılmasın, ironiye devam, ben kızımı süt hakkı, başlık parası gibi şeyler isteyip everecem
 

İlkokulda,ortaokulda okutmaya ne var abla... İyi kötü taşımalı eğitim var,yemekleri de veriyorlar o öğrencilere...

Gülümseyerek okuyorum çoğu yorumu,10 yıl sonra da aynı fikirde olamayacaklarının verdiği keyifle.
 

ve o kadar adi insanlar varki annemin maaş kartını kopyalayıp üç kuruşa göz dikenler bile oluyor.kadının kartını kopyalamışlar maaşını çekmişler bide mahkemelerde süründü bu yaşta..gerçekten adaletsiz bir sistem var bu maddiyat konusunda.işsizlikte kim ne derse desin hala hat safhada.ben 2 üniversite mezunuyum sekreterlik yapıyorum özel sektörde.başörtülü olduğum için 4 yıl iş bulamadım.sonra mecburen bu işi kabul ettim.bence bu duruma kökten çözüm bulunmalı.ve eczane olayı hakeza..doktora yazdırmadan parol alsam 1,5 lira yazdırsam 6,5 lira
 
Dün twitterda gördüm, adam iki tane ilaç resmi paylaşmış eğer sgksı ile alırsa 19 tlreçetesiz alırsa 16 lira tutuyor ilaçlar. Bence biz sefil değil rezil bir ülkeyiz.

evet bu konuyada katılıyorum tüp bebek yaptırdım raporsuz tüm iğnelerim 1,500 tutmuştu raporlu hakkımla 1,300 tuttu sadece 200 lira aradaki fark.2 tane hap aldı eşim 26 lira verdi.ben doktora yazdırdım o hapı üstüne 20 lira ödedim şaka gibi ya
 

Sevda,
benim kız meslek liseli, çocuk gelişimi okuyor, bu sene son, diğerlerini bilmem ama ben 3 yıldır sadece oyuncak yapımı, boy, kilo grafikleri vb şeyler için dünyanın malzeme parasını verdim, öyle 150-200 lira zannedilmesin he, 3 yıllık harcamayı toplasan 3. Boğaz köprüsüne hissedar olurum.

Ya o malzemeleri kesip biçmek, el emeğim, sabahlayarak ortaya oyuncak çıkartmalarım ne olacak, nerdeyse heryıl okul forması değişti, kıyafet parası, ayakkabı çantası, defteri, kalemi, dışardan alınan mesleki kitapları saymıyorum.

Ben şanslıyım, tek çocuk ve imkanlarım var, ya 3 çocuk okutan ne olacak? Bizim bir tanıdık evlere temizliğe gidiyor çocukları okutmak için, kadın geçen gün çok hastaydı yine de temizliğe gitmek zorunda kaldı.
 

Evet abla hak yenilmesine kızıyoruz zaten binlerce lira maaş alıyor milletvekilleri, faturaları da ayrıca meclisten ödeniyor. Ama iş zam yapmaya gelince yok. Düşünün 840 tl ile nasıl geçinilir nasıl mı evde karı koca çocuklar çalışıyor ancak. Kimsenin et fiyatlarından pazar parasından haberi yok en çok içimi acıtan da bunun dalga konusu yapılması. Bakanın çıkıp peynir ekmek yesinler daha ne demesi. Başbakanın simit çay örneği vermesi her gün 4 kişilik aile simit çay yese 400 küsür ediyor yani ona göre simit çay lüks bir şey. Ve dedim ya daha önce de ben asgari ücretle sadece anneme yardımcı olmak için çalışıyorum anemin kirasını kontörünü gönderiyorum erkek kardeşim eve bakıyor yanıma o kadar cüzi bir para kalıyor ki. İnsanlar aile babaları e geçindiriyor bu paraya tek başına imkansız. Bir de 3 çocuk yapın diyorlar neden çalışsınlar diye okumasınlar biri okursa ikisi zaten okuyamaz al işte işsizler ordusu. Ben üniversitede çalışıyorum kitaplarını alamayan çok öğrenci var elimizden geldiğince yardım ediyoruz. Öğrenci işçi alıyoruz her gün 3 saatliğine inanın başvurulara yetişemiyoruz. Bir de başka ülkelerin maaşına bakın. Evet maaşından çok harcayan da var pahalı telefonlar filan ama gençlik özeniyor. Cebinde parası varda mı alıyor hep borç harçla. Ve insanlar yardıma muhtaç bırakılıyor makarna kömür oysa insanlara el açtırmak yerine onu kendi parasıyla alacağı imkanı sağlamak lazım.
 

Yazıklar olsun öyle insanlara, ne istemişler kadının maaşından
Bu sağlık mevzusunu hiç anlamıyorum zaten hatibulut, sgk ödüyor bunca insan, doktor yazınca nasıl 6,5 lira olur? Neden devlet buna bir el atmıyor? Neden ödeniyor primler?
 

Şimdi abla sana bir hesap daha yapayım mı diğer hükümetler varken durumumuz neydi diyorlar. Benim annem babamdan ayrıldı hiç iş tecrübesi yoktu tek başına ve iki çocuk ev kira. Annem işe girdi bildiğin telefon bakma filan. İnan o zaman aldığı maaşla kirayı faturaları ödüyordu bir de çamaşır makinesi taksidine girmiştik. Tamam yine çok iyi şartlarda yaşamıyorduk harçlık almazdık çoğu zaman, kaliteli giyinmezdik, sürekli et yiyemezdik ama kimseye de muhtaç olmazdık sonraları daha bile iyi oldu durumumuz ben çalışmaya başladım ki cüzi bir miktara işe başladım çünkü hiçbirşey bilmiyordum ama koltuk takımı filan aldık bu sefer. Annem hiç parasız kalmazdı işten ayrıldığım zaman bile tek annemin kazandığıyla pazardan eli kolu dolu gelirdim. Nasıl geçiniyorduk biz o zaman paranın değeri vardı sıfır atmayla değer mi kazandı yoksa kaybetti mi onu sorgulamak lazım. Şimdi kardeşim tek başına çalışıyor ama kira verse faturaların hepsini ödeyemez hadi ödese eve bir şey alamaz böyle yani.
 

Aslında şu son senelerde dört bir yanımızı saran şu emlak reklamları her şeyin habercisi de anlayana sanırım.Ne oldu bir anda nüfusumuz mu patladı da her tarafa ev yapılmaya başlandı?1929 dünya ekonomik buhranı da yine emlak kaynaklıydı,ama dedim ya anlayana.O iphone alımı falan alım gücünün yükseldiğinin değil tüketim toplumuna dönüştüğümüzün kanıtı,yoksa Türkiye'de iPhone sahibi insanların birçoğu kitaba verilen 10 liraya acıyıp,param yok deyip korsanını alıyor;bu tamamen hayattaki önceliklerimizin değişmesiyle ilgi
 
AK Parti’nin sosyal politika rejiminin önceki sağ hükümetlerden en ayırt edici özelliği nedir?
Kitaptaki makalemde ‘sosyal politika rejimi’ derken ekonomik, siyasal ve ideolojik yapıların içine gömülü politikalar setinden bahsediyorum. Diğer bir deyişle, sosyal politika rejimini ekonomik, siyasal ve ideolojik temelleri olan bir bütünlük olarak görmek gerekir. Dolayısıyla, daha önceki sağ hükümetlerde sosyal politikalardan bahsedilebilir kuşkusuz ama bir rejim olarak işleyişi AKP iktidarında net görüyoruz. AKP sosyal politika rejiminin ekonomik temelleri piyasalaştırma ve güvencesizleştirmedir.

Ne demek bu?
Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi hayatın her alanının, piyasada alınır satılır hale getirilmesi piyasalaştırmadır ve emekçiler için ciddi bir şiddettir. Güvencesizleştirme ise toplumun geniş kesimlerini yarınsız ve geleceksiz kılmaktır. Rejimin siyasal temelleri ise yoksulluk yönetimine ve yeni kurumsal mimariye dayanıyor. Yoksulluk yönetimi, yani sosyal yardımlar alanı yeni sosyal politika rejiminin en önemli unsuru. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ise rejimin siyasal kurumu olarak şekillendirilmiştir. Bu rejimin ideolojik temellerine baktığımızda ise birey vurgusunun öne çıktığını görüyoruz. Bireysel haklar, bireysel sorumluluk gibi toplumu dışlayan bir ideolojik söylem işlemektedir. İdeolojik alanda bir diğer önemli süreç, emekçilerin, işçi sınıfının kolektif enerjilerini dışavurabilecekleri ve kendi geleceklerine sahip çıkabilecekleri tüm alanların yok edilmesidir. Emekçilerin, kendi sözlerini söyleyebilecekleri tüm ortak zaman ve mekânlar tahrip edilirken; emekçiler 7-24 AKP medyasının sözünü dinlemeye mecbur bırakılmaktadırlar.

Genel olarak bir ‘hastanelerde sürünüyorduk artık sürünmüyoruz, araba alabiliyoruz’ algısı var, hatta “lafa değil icraata bakarım” diye reklamını yapıyor AKP... Bu algı nasıl oluşturuldu?
Sağlık sistemi özelleştirilirken, “durun” dedik “sağlık piyasaya terk edilmeyecek kadar hayati bir hizmettir.” Geçiş sürecini yönetirken AKP özel hastanelerde sağlık hizmetine ulaşımı kolaylaştırdı. “Geçiş süreci” dedik, “yarın piyasaya bırakılan sağlığın ne olacağını göreceğiz” dedik ve yarın geldi. Şimdi birçok hastane SGK kapsamında hasta bakmıyor ve yüksek katkı payları istiyor. Sağlık sisteminde kâr temel güdü olunca toplumun büyük bir kesimi doktorun ne tanısına ne de tedavisine güveniyor. Kâr hırsı sağlık hizmetlerine olan güveni yerle bir etti. Araba almak gibi bahsettiğiniz tüketim alışkanlıkları tümüyle borçlanma ile yürüyor. Türkiye’de işçi sınıfı borçlu. Bugün alınan yarın daha fazla çalışarak ödenmek durumunda. Bu zorunluluk bugün işten atılma korkusunu derinleştirmekte ve her korku gibi biat ve katlanma yaratmakta. Böylece işçi sınıfı hem bugün hem de gelecekte daha itaatkâr olması için ciddi bir zorlama ile karşı karşıya.

Peki yani hayat standardı AKP döneminde hiç mi yükselmedi mi?
Bir sosyal bilimcinin tespitidir: Kapitalist toplumlarda zenginlik bir kutupta ve yoksulluk diğer bir kutupta birikir. Ayrıca zenginlik daha az ellerde birikirken yoksulluk ise daha genele yayılır. Bugün de yaşanan budur. Hayat standardı belli bir kesim için artmakta ama bu kesim toplum içinde her geçen gün küçülmektedir.

Sendikalaşma son 10 yılda nasıl değişti?
Sendikalar ciddi yasal sınırlılıklar içindeler. Özelleştirmeler sendikaları zayıflatıyor. İşten atılma korkusu sendikalaşma önünde ciddi bir engel. Sendikalar akademide ve medyada mavi yakalı erkek işçilerin eski örgütleri olarak tanımlanıyorlar. Sendikalaşmaya dair tüm engellerin arasında iki noktanın özellikle altının çizilmesi gerektiğini düşünüyorum. İlk nokta; daha önce yüzlerce işçinin aynı mekân ve zamanda çalıştığı bir işyerinde işçilerin birbiriyle iletişimi ve sendikanın işçilerle iletişimi çok daha kolaydı. Yüzlerce işçinin bir arada olduğu bir yemekhanede güçlü hitabete sahip bir sendikacının etkili bir konuşma yapması hem işçilerin birbiriyle hem de sendika ile iletişimi için kilit bir etkiye sahip olabilirdi. Yeni yüzyılın başında ise üretim hem zaman hem de mekân olarak parçalandı. İşyerinde kadrolu, sözleşmeli ve taşeron çalışan işçiler, çalışma zamanlarındaki esneklik nedeniyle, birbirlerini değil tanımak belki de hiç görmemiş olabilirler. İşçilerin birbirini görmediği bir durumda, sendikanın işçileri görmesi çok daha zordur. İkinci önemli nokta ise şu: Sendikalaşma, işçi sınıfının siyasal iradesinden ayrı düşünülemez. İşçilerin kendi hayatlarına sahip çıkma iradesinin zedelenmesi sendikaları ve sendikalaşmayı da olumsuz etkilemektedir.

Sendikaların zayıflatıldığı toplumları nasıl bir gelecek bekler?
Sendikasızlığın ne demek olduğunu gösteren yer SOMA’dır. SOMA’da işçi sınıfının, nasıl insafsızca sermayenin kâr güdüsüne terk edilmiş olduğunu gördük. SOMA’da madende kaç kişinin olduğunu ve kaç kişinin hayatını madende bıraktığını bilmiyoruz ve belki de hiç öğrenemeyeceğiz. Budur sendikasızlık. Yerin kat kat altında ailenin sahiplenemediği durumlarda sahipsiz kalmaktır sendikasızlık.

Güvencesiz çalışmada belirgin artış var. Bu, hükümetin neoliberal politikalarının doğal sonucu mu?
Neoliberal politikalar, emek piyasasında emek lehine tüm düzenlemelere karşıdır. AKP döneminde neoliberal politikalarla, işçi sınıfı güvencesizliği çok çeşitli boyutlarda deneyimlemektedir: İstihdam güvencesizliği, sosyal güvencesizlik, gelir güvencesizliği, sendikal güvencesizlik. Buna bir de irade güvencesizliğini eklemek gerekiyor. Kendi hayatına sahip çıkacak ve yaratıcılığına, enerjisine inanarak geleceği tasavvur edip biçimlendirebilecek bir iradenin yokluğundan bahsediyorum. Sık sık iş değiştirme, ‘hayatta dikiş tutturamama’, ‘kırık çıkık işlerde çalışma’, özsaygıyı, öz-değeri ve iradeyi zedeliyor.

Peki İslam ve neoliberalizm nasıl elele tutuşabiliyor, dünyada bugün bu birlikteliği AKP kadar iyi kotaran başka hükümetler var mı?
Neoliberalizm tüm dünya genelinde sağ ideolojilere başvuruyor. Neoliberalizmin şiddetini yaşanılır kılmak için önemli bir tutamaç sağ ideolojiler. Farklı ülkelerde farklı tonları oluyor sağ ideolojilerin: Milliyetçilik, muhafazakârlık, İslamcılık, Hıristiyanlık…Bunlar farklı şekillerde birbirleriyle eklemleniyorlar. AKP iktidarında İslam ve neoliberalizm şöyle el ele tutuşuyor: İlk olarak, neoliberalizm İslamcılaşıyor. Neoliberal şiddeti yaşanılır kılmak için Sünni-Müslüman yaşam dünyalarına ve inançlarına başvurularak İslamcı siyaset manipüle ediliyor. İkinci olarak, İslamcılık neoliberalleşiyor. İslamcı siyaset ayakta kalabilmek ve daha büyük kesimlere ulaşabilmek için liberalleştiriliyor. Ve AKP’nin bu işi artık kotaramadığını da belirtmek gerekiyor.

Aa öyle mi?
An itibariyle AKP’nin iyi olarak yapabildiği hiçbir şey kalmadı. Neoliberal İslamcılığı bile iyi yapamıyorlar. AKP ve hükümeti mevcut halleriyle ne toplumsal bütünlüğü yeniden üretebiliyorlar ne de Türkiye’yi baştan başa saran çelişkileri erteleyebiliyorlar. AKP’nin iktidarını dayandırdığı zemin sert bir şekilde sallanıyor.

AKP döneminde bireycilik ön plana çıktı diyorsunuz ama bir yandan da vatandaşın sosyal yardıma bağımlı hale geldiğini söylüyorsunuz. İkisi bir arada nasıl oluyor?
Sosyal yardıma göre taraf tutmanın kendisi aşırı bireyci bir hesabın sonucu değil midir? Bu bağlamda bireycilik ve sosyal yardımlar birbirini destekliyor aslında. Şöyle açıklayabilirim: AKP iktidarı için önemli olan toplumun sınıf doğasını, emeğin kurucu ve yaratıcı rolünü reddetmek ve bireyi öne çıkarmaktır. Birey nezdinde sorumluluk ve haklar dengesi kurulmaya çalışılmaktadır. Böylece, kolektif mücadelenin kazanımı olan hak yerine, ancak bireysel olarak sahip olunabilecek hak kavramı vurgulanmaktadır. Birey piyasa içinde ilişkiye girebilmeli ve piyasa ilişkileri içinde bir şeyler alıp satabilmelidir. Piyasa ilişkisi içinde kendini var etmelidir. Piyasa ilişkisi içine giremediği noktada birey, bireyden çok sosyal dışlanmış ya da yoksul olarak adlandırılmaktadır. Sosyal dışlanmış ya da yoksulsa, diğer bir deyişle, piyasada tutunamamışsa, ona yönelik sosyal yardımlar devreye girer. Piyasada var olamayanlar, hayırseverlik adı altındaki sosyal yardımlarla hayatta kalmaktadırlar.

Makalenizde “Bu politika rejimi devam ederse refah düzeyi düşer” diyorsunuz, kişi başına düşen gelir ise arttı. Nasıl bir düşmeden söz ediyorsunuz?
‘Kişi başına düşen milli gelir’, bir ülkede üretilen mal ve hizmetler toplamının ülkenin nüfusuna bölünmesi olarak tanımlanır. Burada ortaya şöyle bir yanılsama çıkıyor: Ülkede yaşayan her bireyin başına aynı miktarda gelir düşüyor. Kişi başına düşen milli gelir, SOMA’da işyeri sahibi ile madende hayatını bırakan işçinin başına aynı miktar gelir düştüğünü söyler. Anlamlı mıdır? ‘Kişi başına düşen milli gelir’ kategorisi, burjuva iktisadının icat ettiği en önemli Truva atlarından birisidir.
http://www.radikal.com.tr/turkiye/neoliberal_islamciligi_bile_iyi_yapamiyorlar-1193735
 
Son düzenleme:

bilmiyorum bilemiyorum ama çok mağdur oluyoruz orası kesin
 
:)))
Ben yazilana göre yorum yaparim ama insanlarin bu hallerini görmek tebessüm ettiriyor..
Hespi serefsizdir sözüne karsi yorum yaptim..
Insanlar sirf ideolojime ters düsüyor diye, birilerine cok rahat " serefsiz" göndermesi yaparken, karsiligini alacaklarini hic düsünmüyorlar:))
 


Bir tarafimizi yirtarak aldigimiz evler elimizde patlayacak. Su an ev fiyatlari tavan yapti. Dibe cokucek ama o zaman da geziye baglar bunlar :)
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…