İnsanı içinden çıkılmaz durumlara düşüren ya da düştüğü çıkmazı gideren önemli faktörlerden biri tepkileridir. Düşünülmüş ilkeye dayalı tepkiler hayata ne kadar değer katarsa; anlık öfkeli tepkiler de sorun katar. Anlık tepkiler kontrolün iç merkezli değil dış merkezli olmasından kaynaklanır. Bir başkasının söyledikleri kişiyi duygusal zihinsel veya eylemsel olarak ani olumsuzluklara sevk ediyorsa; sözcükler ve sözcüklerin sahibi kişi üzerinizde kontrol yetisi oluşturuyor demektir. Anlık tepkiler genellikle pişmanlık sıkıntı sorun v.b. doğurur düşünülmüş tepkiler ise tam tersi gelişim ve çözüm içerir.
Anlık tepkinin iki tür yansıması vardır dışa dönük ve içe dönük her iki durumda da kişiyi olumsuz etkiler ve istenmeyen durumlara neden olur.
Dışa dönük olması muhatabını da içine alan bir etki alanı oluşturmasıdır. Bu tepkinin nedeni; ne ya da kim olursa olsun sonuç kişiyle beraber çevresine de zarar vermektedir. Bu zararın en çok kişiye etki etmesinin bir nedeni kontrolü karşı tarafa bırakmış olmasıdır. Kişi kontrollü davrandığında anlık değil kararlı ilkeli tepkiler koyar. Yok eğer ani düşünülmemiş bir tepki ise gösterdiği bu tepkinin hareket noktası kişiden değil karşı taraftan kaynaklanmaktadır. Başkalarının söylem ya da eylemleri bizi düşünmeden hareket etmeye sevk ettiği sürece onlara kendi üzerimizde tasarruf edebilme hakkı vermiş oluruz. Bu da bizim irademizi güçlendirmemiz ilkeli hareket edebilmemiz ve biz bilincini kazanmamızda ciddi bir sorun oluşturur. Anlık tepkiler daha çok savunmacı olduğumuz durumlarda kendini gösterse de kişiyi savunmaktan çok zora sokmaya yarar. Kendimizi savunurken ve ifade etmeye çalışırken anlık tepkilerden daha çok bizi destekleyecek ilkeli tavırlara ihtiyacımız vardır. Başkalarına değil de ilkelere dayalı ise tepkilerimiz o zaman davranışlarımız; yıkımdan yapıma bencillikten bütünlüğe öfkeden sukuta ve kırgınlıktan paylaşıma taşınabilecek potansiyeli yakalamış olur.
Tepkiyi sadece dışa dönük olarak algılarız genelde oysaki her zaman dışa yansımaz bazen dışa yansıtamadığımızı içimizde yaşarız. Anlık tepkinin içe dönük olması; kişinin ani olarak zihinsel ve duygusal olumsuz bir sürece müdahil olmasıdır. Dış kaynaklı bir söylem ya da eylem bir anda kişinin yüz ifadesinin değişmesine duygularının olumsuz ve zihninin karmaşık olmasına neden oluyorsa kişi dışa vuramadığı tepkiyi içe yöneltmiştir ve bu da düşünülmemiş seçilmemiş ani bir durumdur. Sonuçta bu değişimin kaynağı da kişinin kendisi değildir dışa dayalıdır yani kişi kendisi değil başkası tarafından yönlendirilmiştir ve kontrol dışarı taşınmıştır.
İçe dönük ya da dışa dönük ani tepkilerde asıl olan kişiyi etkileyen dış etkenin kendi iç dinamiğinden ağır basmasıdır. Kişisel kontrolün bir anlığına da olsa sekteye uğramasıdır. Bu kontrol dönüşümü kişinin ne kadar kendini tanıdığı ve özgüven oluşturduğu ile ilintilidir. Kendini tanımayan kişi başkalarının tanımlamalarının etkinsinde kalır ve olumsuz bir tanımlamada ya çöker ya da saldırır. Yani ya tepkisini içe yöneltir ya da dışa vurur. Bir anlamda dış söylemler onun eylemlerini belirler.
Bir başka faktör de eleştirilerdir. Kişinin eleştirilere açık olup olmaması tepkisel durumunu etkiler. Genelde eleştiriye karşı tahammülsüz bir tavır sergileriz ya savunma yaparız ya da bir eleştiri de biz yöneltiriz muhataba. Bu zihnimizde eleştiriye karşı olumsuz bir anlam yüklemiş olmamızdan da kaynaklanır eleştirinin boyutlarından ve uslubundan da… Sebep ne olursa olsun eleştirilere tepkisel davrandığımız sürece gelişimimizin önünü tıkamak iletişim problemleri yaşamak muhatabımızla nahoş bir diyalog sürdürmek belki yanlışta ısrar etmek ve hatada ısrar etmenin çirkin sonuçlarına ortam hazırlamak gibi birçok olumsuzluğa meydan vermiş oluruz. Oysaki eleştiriler geliştirici ve farkettirici bir doost olarak anlam bulsa zihinlerde; onu her gelişinde kapıdan kovmak bu kadar kolay olmazdı. Ne zaman ki eleştirilere açık olursa insan eleştiri ile dost olmayı başarırsa; eleştiriler de onun gelişimine destek olabilecek dostane tavırlarını belli edeceklerdir. (dostane eleştiri ile zararlı eleştiriyi ayrıştırmak şartıyla…
Tepkiselliğin bir diğer tetikleyeni sabit olmakta ısrarcı olmaktır. Kalıplarını ve kurallarını değiştirmek istemeyenler kurallarına ve kalıplarına aykırı durumlarda tepki verirler. Yani ne kadar çok kural o kadar tepki ya da ne kadar çok tepki o kadar çok kalıp. Kişi kendi değişmez kalıpları ile bir dar sınır oluşturur ve bu dar sınırlar içinde kendinin dahi rahatlıkla hareket edebileceği bir alan kalmaz. Sanki ne yana dönse bir sınır nasıl hareket etse bir çarpma oluşurmuşçasına bu darlıktan bunalıp her durumda tepkiselliğini ortaya koyar. Bu anlamda alanımızı ne kadar genişleteceğimiz ne kadar ilerleyebileceğimiz ve ne çok şeyi bu alanın içine alabileceğimiz ne denli esnek olduğumuzla alakalıdır. Alanını dar tutanlar ne dışarı çıkmaya çalışırlar ne de kimsenin içeri girmesina fırsat tanırlar her iki duruma da tepkilidirler. Esnek olanlar alanını genişletenler; dışarı çıkıp bu alanı daha da genişletmeye de içeri girmek isteyeni almaya da yatkın olduklarından tepkili değil yetkili olurlar. Kontrolü başkasına vermemek yetkisine sahip olurlar.
Bir diğer etken de kabullerdir. Bazen hayatımızda olması bizi olumsuz etkileyen kişilerle beraber yaşamak zorunda kalabiliriz. Onlarla olan ilişkilerimiz tepkiselliği besler. Ne var ki; onları beğenmediğimiz yönleri ile kabullenmek ve bir savaşı devam ettirir gibi mücadele etmekten vazgeçmek çoğu zaman daha iyidir. Şu bir gerçek ki insanın bir başkasını değiştirmeye ne yetkisi var ne de gücü. Kişilerin birbirini değiştirme gayreti (değiştiririm kabulü) tüketen bir mücadeleden başka ne getirir? İnsan çaresizliğe haksızlığa başarısızlığa sorunlara tutarsızlığa yetersizliğe v.b. karşı mücadele etmek zorundadır ama insanla mücedele etmek iki taraf içinde sancılı bir süreçtir. Kişi ancak kendini değiştirebileceğini örnek olabileceğini kabullenip diğerlerini kendi ölçülerine uydurmaya çalışmaktan vazgeçtiğinde; kendisi için de çevresindekiler için de tepkisellik yerine örnekliği beslemeye başlamış olur. Ve tepkiselliğin oluşturamadığı değişimi örneklik başlatabilir.
Her insanın tepkilerini tetikleyen etkenler farklıdır. Burada sadece birkaçına değinildi. Kişi kendini gözlemleyerek hangi durumlarda neden kaynaklı tepki gösterdiğini bulmaya çalıştığında; bu anlık tepkiler yerine düşünülmüş ilkeye dayalı yararlı tepkileri koyabilmenin yollarını da belirleyecektir. Bu değişim; gelişim sürecinin önemli adımlarından biridir ve kalıcı yapıcı ilişkilerin destekleyicisidir .
Yazan:Ayfer Toprak
Anlık tepkinin iki tür yansıması vardır dışa dönük ve içe dönük her iki durumda da kişiyi olumsuz etkiler ve istenmeyen durumlara neden olur.
Dışa dönük olması muhatabını da içine alan bir etki alanı oluşturmasıdır. Bu tepkinin nedeni; ne ya da kim olursa olsun sonuç kişiyle beraber çevresine de zarar vermektedir. Bu zararın en çok kişiye etki etmesinin bir nedeni kontrolü karşı tarafa bırakmış olmasıdır. Kişi kontrollü davrandığında anlık değil kararlı ilkeli tepkiler koyar. Yok eğer ani düşünülmemiş bir tepki ise gösterdiği bu tepkinin hareket noktası kişiden değil karşı taraftan kaynaklanmaktadır. Başkalarının söylem ya da eylemleri bizi düşünmeden hareket etmeye sevk ettiği sürece onlara kendi üzerimizde tasarruf edebilme hakkı vermiş oluruz. Bu da bizim irademizi güçlendirmemiz ilkeli hareket edebilmemiz ve biz bilincini kazanmamızda ciddi bir sorun oluşturur. Anlık tepkiler daha çok savunmacı olduğumuz durumlarda kendini gösterse de kişiyi savunmaktan çok zora sokmaya yarar. Kendimizi savunurken ve ifade etmeye çalışırken anlık tepkilerden daha çok bizi destekleyecek ilkeli tavırlara ihtiyacımız vardır. Başkalarına değil de ilkelere dayalı ise tepkilerimiz o zaman davranışlarımız; yıkımdan yapıma bencillikten bütünlüğe öfkeden sukuta ve kırgınlıktan paylaşıma taşınabilecek potansiyeli yakalamış olur.
Tepkiyi sadece dışa dönük olarak algılarız genelde oysaki her zaman dışa yansımaz bazen dışa yansıtamadığımızı içimizde yaşarız. Anlık tepkinin içe dönük olması; kişinin ani olarak zihinsel ve duygusal olumsuz bir sürece müdahil olmasıdır. Dış kaynaklı bir söylem ya da eylem bir anda kişinin yüz ifadesinin değişmesine duygularının olumsuz ve zihninin karmaşık olmasına neden oluyorsa kişi dışa vuramadığı tepkiyi içe yöneltmiştir ve bu da düşünülmemiş seçilmemiş ani bir durumdur. Sonuçta bu değişimin kaynağı da kişinin kendisi değildir dışa dayalıdır yani kişi kendisi değil başkası tarafından yönlendirilmiştir ve kontrol dışarı taşınmıştır.
İçe dönük ya da dışa dönük ani tepkilerde asıl olan kişiyi etkileyen dış etkenin kendi iç dinamiğinden ağır basmasıdır. Kişisel kontrolün bir anlığına da olsa sekteye uğramasıdır. Bu kontrol dönüşümü kişinin ne kadar kendini tanıdığı ve özgüven oluşturduğu ile ilintilidir. Kendini tanımayan kişi başkalarının tanımlamalarının etkinsinde kalır ve olumsuz bir tanımlamada ya çöker ya da saldırır. Yani ya tepkisini içe yöneltir ya da dışa vurur. Bir anlamda dış söylemler onun eylemlerini belirler.
Bir başka faktör de eleştirilerdir. Kişinin eleştirilere açık olup olmaması tepkisel durumunu etkiler. Genelde eleştiriye karşı tahammülsüz bir tavır sergileriz ya savunma yaparız ya da bir eleştiri de biz yöneltiriz muhataba. Bu zihnimizde eleştiriye karşı olumsuz bir anlam yüklemiş olmamızdan da kaynaklanır eleştirinin boyutlarından ve uslubundan da… Sebep ne olursa olsun eleştirilere tepkisel davrandığımız sürece gelişimimizin önünü tıkamak iletişim problemleri yaşamak muhatabımızla nahoş bir diyalog sürdürmek belki yanlışta ısrar etmek ve hatada ısrar etmenin çirkin sonuçlarına ortam hazırlamak gibi birçok olumsuzluğa meydan vermiş oluruz. Oysaki eleştiriler geliştirici ve farkettirici bir doost olarak anlam bulsa zihinlerde; onu her gelişinde kapıdan kovmak bu kadar kolay olmazdı. Ne zaman ki eleştirilere açık olursa insan eleştiri ile dost olmayı başarırsa; eleştiriler de onun gelişimine destek olabilecek dostane tavırlarını belli edeceklerdir. (dostane eleştiri ile zararlı eleştiriyi ayrıştırmak şartıyla…
Tepkiselliğin bir diğer tetikleyeni sabit olmakta ısrarcı olmaktır. Kalıplarını ve kurallarını değiştirmek istemeyenler kurallarına ve kalıplarına aykırı durumlarda tepki verirler. Yani ne kadar çok kural o kadar tepki ya da ne kadar çok tepki o kadar çok kalıp. Kişi kendi değişmez kalıpları ile bir dar sınır oluşturur ve bu dar sınırlar içinde kendinin dahi rahatlıkla hareket edebileceği bir alan kalmaz. Sanki ne yana dönse bir sınır nasıl hareket etse bir çarpma oluşurmuşçasına bu darlıktan bunalıp her durumda tepkiselliğini ortaya koyar. Bu anlamda alanımızı ne kadar genişleteceğimiz ne kadar ilerleyebileceğimiz ve ne çok şeyi bu alanın içine alabileceğimiz ne denli esnek olduğumuzla alakalıdır. Alanını dar tutanlar ne dışarı çıkmaya çalışırlar ne de kimsenin içeri girmesina fırsat tanırlar her iki duruma da tepkilidirler. Esnek olanlar alanını genişletenler; dışarı çıkıp bu alanı daha da genişletmeye de içeri girmek isteyeni almaya da yatkın olduklarından tepkili değil yetkili olurlar. Kontrolü başkasına vermemek yetkisine sahip olurlar.
Bir diğer etken de kabullerdir. Bazen hayatımızda olması bizi olumsuz etkileyen kişilerle beraber yaşamak zorunda kalabiliriz. Onlarla olan ilişkilerimiz tepkiselliği besler. Ne var ki; onları beğenmediğimiz yönleri ile kabullenmek ve bir savaşı devam ettirir gibi mücadele etmekten vazgeçmek çoğu zaman daha iyidir. Şu bir gerçek ki insanın bir başkasını değiştirmeye ne yetkisi var ne de gücü. Kişilerin birbirini değiştirme gayreti (değiştiririm kabulü) tüketen bir mücadeleden başka ne getirir? İnsan çaresizliğe haksızlığa başarısızlığa sorunlara tutarsızlığa yetersizliğe v.b. karşı mücadele etmek zorundadır ama insanla mücedele etmek iki taraf içinde sancılı bir süreçtir. Kişi ancak kendini değiştirebileceğini örnek olabileceğini kabullenip diğerlerini kendi ölçülerine uydurmaya çalışmaktan vazgeçtiğinde; kendisi için de çevresindekiler için de tepkisellik yerine örnekliği beslemeye başlamış olur. Ve tepkiselliğin oluşturamadığı değişimi örneklik başlatabilir.
Her insanın tepkilerini tetikleyen etkenler farklıdır. Burada sadece birkaçına değinildi. Kişi kendini gözlemleyerek hangi durumlarda neden kaynaklı tepki gösterdiğini bulmaya çalıştığında; bu anlık tepkiler yerine düşünülmüş ilkeye dayalı yararlı tepkileri koyabilmenin yollarını da belirleyecektir. Bu değişim; gelişim sürecinin önemli adımlarından biridir ve kalıcı yapıcı ilişkilerin destekleyicisidir .
Yazan:Ayfer Toprak