Tedavide Gne

ema1

Hayat, sen plan yaparken başına gelenlerdlr
Pro Üye
10 Ağustos 2009
26.096
18.285
Güneş ışığı çok sayıda biyolojik tesirlere sahiptir. Şaşırtıcı olan, bunların çeşitli hastalık ve buhranların tedavisinde kullanılabilmesidir.

1974 Eylülünde Ann Smith evinde otururken birden, adeta vücudundaki bütün enerjisini kaybettiğini hissetti. Kıpırdayamamıştı bile. Hiç takati kalmamıştı.
O güne kadar çok enerjik bir şahıs idi ve bir hastanenin sosyal hizmetler idareciliğini yapıyordu. Fakat 26 yaşındaki bu kadın için sonraki sekiz yıl; yatıştırıcılar, moral düzelticiler, psikoterapi ve elektro—şok tedavilerinin ızdırap çektiren uygulamaları ile dolmuştu. Doktorlar esrarengiz bir şekilde her kış başlayıp, baharla birlikte geçen bu dayanılmaz buhranlara çare arıyorlardı.

Depresyonun pençesinde iken Ann için hayat tam bir "cehennem" idi. Hiç bir şeye elini süremiyor, bürosunda yere uzanıp uyuyordu. Hastalığın teşhisi endişe nevrozundan manik—depresif hastalığa değiştikçe, bir zamanlar hayat dolu olan bu kadın birer birer hastanedeki işini, doktorasını ve ailesini kaybetti.

Bu sırada Oregon Sağlık Bilimleri Ü-niversitesinde Alfred Lewy, mevsimlerin insan hisleri üzerinde tesiriyle hasıl olan hastalıkları (Seasonal Affective Disorder) araştırmakta idi. Karmaşık seyreden bu depresyonun periyodik başlangıçları günün değişen uzunluğu ile garip bir şekilde alakalı idi.

Ve Lewy, Ann Smith'in tedavisini üstlendi. Ann'in kaybedecek fazla bir şeyi kalmamıştı. Kullanmakta olduğu antidep-resan lityum karbonat, çok az güç gerektiren işleri yapabilmesini sağlıyordu. Lewy' nin ilk teklifi gayet basit idi. "Neden erken kalkıp dışarı çıkmıyor ve doğan güneşi bir yürüyüşle selamlamıyorsun?"

Netice şaşırtıcı oldu. "4. günde sanki birisi beni iki eliyle tutup sarsıyordu. E-nerji vücuduma geri dolmuştu." diyen Ann şöyle devam ediyordu. "5. gün gözlerimi açtığımda ayağa fırladım." Bunlar depresyondan mani haline geçişin tipik emareleri idi ve normalde bu haftalar sonra oluyordu.

Sonbahar gelince Lewy, Ann'e kendi hususi "güneş" ini verdi. Bu, sekiz adet fullspektrum floresan lambayı havi bir cihaz i-di. Güneş doğmadan önce ve battıktan sonra lamba ayarlanıp yakılacak ve hastanın yaşadığı gün uzatılacaktı. Böylece hastanın depresyonu, iyi bir zamanlama ile başlamadan önleniyordu.

Ann sabahın 5'inde yarım saatlik bir uygulamanın kendisine en büyük faydayı sağladığı çabucak buldu. Bir sonraki sonbahara kadar böyle devam etti. Ve kış saati uygulaması başlayınca kendi biyolojik saatini yeniden ayarlayıp ışıkları saat 4'de yaktı. Bu saatte kalkmak onu o kadar şiddetli bir coşkuyla dolduruyordu ki, hastalanıyor, gözünün önünde bütün nesneler hızlanıyor, rengarenk şekiller uçuşuyordu. Hayat sanki birdenbire devri hızlanan bir plak halini almıştı. Bunu telafi için saati yeniden 5'e ayarlayınca hissettiklerini ise şöyle tarif ediyor: "Büyük bir gürültü oldu. Tıpkı bir binanın çöküşü gibi. Büyük bir çatırtı. Ruhumun en ücra köşelerinde bu sesi hissettim."
5'er dakikalık ileri geri almalarla ışığın yeniden ayarlanmasından sonra kötü, bazende yetersiz tesirler bir kaç günde atlatıldı. Bugün Ann Smith'in ışık kutusu kış aylarında sabah saat tam 3.40'ta 30 dakika süre ile çalışmaktadır. Programına riayet ettiği sürece o fırtınalı kışlar artık gelmemektedir.

Bu tecrübe belki de efsanevî bir neticeye ulaştı. Başka hasta grupları üzerinde yapılan daha kontrollü ve sistematik müşahedeler de aynı cazip neticeyi verdi. Güneş ışığı veya onun yerini alabilen bir kaynak bazı insanların biyolojik ritmlerine ve mizaclarına derin bir şekilde tesir edebilmektedir. Nasıl mı?

Gözün retina tabakasına düşen ışık, suprakiazmatik çekirdek denen biyolojik bir saati harekete geçirir. Beynin bu bölgesi, epifiz bezinin melatonin hormonu salgılamasına aracılık etmektedir.

Sadece karanlıkta ifraz edilen bu hormon koyun, geyik ve hamster (bir fare türü) gibi hayvanlarda üreme devrelerini düzenler.

Parlak ışığın melatonin ifrazatını engellemesinin keşfi, araştırmacıları ışığın mevsimlerle değişen ahengini ve bunun insanlar için nasıl kullanılabileceğini düşünmeye yöneltti. Aslında, ışığın biyokimyevi mekanizmalarla, görmemizi mümkün kılmasının ötesinde huzurlu bir hayat sürmemize büyük bir katkıda bulunduğu yeni yeni anlaşılmaya başlamıştır. Faydalı tesirleri sadece beyin ifrazatlarını düzenlemekle kalmaz; vücudun immün (muafiyet) sistemini de destekler. Diş çürüklerinden alkolizme, akciğer hastalıklarından hiperkineziye (*) çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde yepyeni ve tesirli bir tedavi aracı olarak kullanılır.

H. TURUNÇOVA
 
X