Takıntılı aşk hastalığı

kuzum85

aşk bir yangın
Kayıtlı Üye
1 Mart 2008
2.988
19
683
Olamayacak bir aşkın peşinden koşmak ya da biten ilişkinin ardından terk edilme gerçeği ile yüzleşememek... Takıntılı aşkların tehlikeli girdabına yakalananlar, kendilerini sonu gelmeyen bir çıkmazın içerisinde buluveriyorlar.Eski sevgilisini bir türlü unutamayan ve takıntılı düşünceleri nedeniyle sonunda intihara kalkışan M.Z., iki yıl boyunca gördüğü psikolojik tedavinin ardından geçmişte yaşadıklarını anlatırken içinden bir türlü çıkarıp atamadığı huzursuzluğu artık hissetmediğini söylüyor.

"Onu aklımdan bir türlü çıkaramıyordum. Kafamın içinde şeytanlar cirit atıyor; artık hiçbir zaman bana geri dönmeyeceğini fısıldıyorlardı. Onun bende bıraktığı izlerin ve beni çıldırtmasından korktuğum bu düşüncelerin tehlikeli olduğunun, tıpkı kangrenleşmiş bir organın vücudu zehirlediği gibi beynimi ve ruhumu sinsice çürüttüğünün farkındaydım. Biliyorum; bu halimle etrafımdakiler için de bir üzüntü kaynağı olmuş, hatta hissettiklerimi anlattığımda bana yönelen bakışların tuhaflaştığını acıma ve korku dolu bir hal aldığını fark etmiştim ama ayrılığımızın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen vazgeçemiyordum bir türlü onu düşünmekten. Hele ki kokusu aklımdan çıkmıyordu bir an bile. Takıntılı düşüncelere sahip olduğumu fark etsem de diğer bir yandan onu tekrar geri kazanacağıma emindim ve bunun için çabalamak zorunda olduğumu hissediyordum. Ondan başkası ile olmayı aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Âşık olduğum adama ihanet edemezdim ne de olsa... Hayatıma başka bir erkeği dahil etmek bir kenara dursun; gündelik yaşamımı bile doğru dürüst yürütemez hale gelmiştim. Geceleri tek başıma oturup, saatlerce onu düşünüyor; birlikte geçirdiğimiz günleri hayal gücümde tekrar yaşatıyordum. Uykusuz geçen gecelerin ardından işe gitmekte zorlandığım için işten de çıkarılmıştım. Hiçbir uğraşım kalmamıştı; aslında bu durumdan çok da şikâyetçi değildim. Artık bütün vaktimi ona ayıracağım için içten içe mutluluk duyuyordum.

Yakalandığımda hissedeceğim utancın korkusunu da bir kenara bırakmıştım artık; onu her gün adım adım izliyor, kimlerle neler yaptığını öğrenmeden duramıyordum. Görüştüğü kadınları da zaman zaman takıp ediyor; onları kendimle kıyaslayarak kıskançlıkla karışık öfke duyuyordum ve sürekli acı çekiyordum. Tekrar onunla birlikte olmak için sahip olduğum her şeyi vermeye hazırdım. Kendimi değiştirebilir; olmamı istediği kadın olmak için bir saniye bile tereddüt etmezdim. Eskisi gibi hakaret etse, yapmadığını bırakmasa bile yeniden bana dönmesi için ne gerekiyorsa göze alırdım. Ne de olsa artık kaybedecek hiçbir şeyim kalmamıştı."AMANSIZ AŞK HASTALIĞI

Tıpkı M.Z. gibi günümüzde de birçok kişi, psikolojik bir rahatsızlık olarak kabul edilen 'takıntılı aşk hastalığına' yakalanabiliyor. Platonik bir aşk zaman içerisinde takıntılı bir hale dönüşerek; kişinin bütün duygu ve düşüncelerini esir alabiliyor. Karşı tarafın haberi olmaksızın hissedilen bu yoğun duygular zaman içerisinde tehlikeli bir boyuta dönüşerek hem kişinin kendisine hem de karşısındakine zarar vermesine kadar ileri gidebiliyor. İkili ilişkilerde de takıntılı aşkın farklı yüzleri ortaya çıkıyor...

Birbirlerine psikolojik veya fiziksel olarak zarar veren ancak ayrılmayı bir türlü göze alamayan çiftler kendilerini bir aşk çıkmazı içerisinde buluyorlar. Ayrılan tarafı aklından bir türlü çıkaramayan terk edilen kişi, geride kalan olmayı bir türlü kabul edemiyor ve tekrar bir araya gelmeye dair takıntılı düşünceler geliştirmeye haşlıyor. Aşık olduğu kişiyi aklından bir türlü çıkaramıyor; başkası ile yeni bir ilişkiye bağlanma düşüncesine tahammül bile edemiyor. Takıntılı aşk hastalığı zihnini ele geçirirken, tekrar bir araya gelseler bile bir türlü gerçekleşemeyecek olan mutlu bir ilişkinin hayalini kuruyor.

TEHLİKELİ SULARDA SEYREDEN TUTKULAR

Gerçek hayatta yaşanan takıntılı aşklardan esinlenen romanlar ve filmler de gerçek hayat hikâyeleri kadar sarsıcı olabiliyor, İngiliz yazar John Fowles’ın ünlü romanı Koleksiyoncu, takıntılı bir aşkın sınırlarında gezinen asosyal genç bir erkeği konu alıyor. Frederick, sevdiği kadın Miranda'nın bir gün kendine âşık olacağına inanarak; onu kaçırıyor ve evinin bodrumuna hapsediyor. Genç adamın her geçen gün daha da takıntılı hale gelen aşkı, romanın iki karakter için de trajik bir şekilde sonlanmasına sebep oluyor. Takıntılı aşkı konu alan ve altı dalda Oscar'a aday olan unutulmaz filmlerden Öldüren Cazibe ise Michael Douglas'ın canlandırdığı evli ve başarılı bir avukatın bir gecelik ilişki sonrasında yaşadıklarını konu alıyor. Bu kez takıntılı aşkın ağına düşen bir kadının yaşadığı çıkmazlar yansıtılıyor. Başarılı aktris Glenn Close'un beyazperdede hayat verdiği unutulmaz Alex karakteri, bir gecelik ilişkinin ardından reddedilmeyi bir türlü kabul edemiyor ve önüne çıkan her türlü engeli yok etmeye karar vererek etrafına dehşet saçıyor.

Takıntılı aşkın çılgın ve tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini konu olan ve Stephen King'in romanından uyarlanan Ölüm Kitabı'nda ise En iyi Kadın Oyuncu Oscar'ını alan Kathy Bates, ünlü bir yazara âşık olan ve onu evinde hapseden psikopat bir kadını canlandırıyor. Sevdiği adamın kaçmasına engel olmak için ayaklarını balyozla kırarak; onu sürekli ölümle tehdit eden fanatik hayran, ünlü yazara duyduğu aşkın ölümsüz olduğunu itiraf ediyor. Beyazperdenin en tuhaf ve unutulmaz yapımlarından Helena'yı Sarmak filminde ise Nick, âşık olduğu güzel ve çekici Helena'yı evine hapsederek onu bir kutuya koyuyor ve kaçmaması için ilk önce bacaklarından başlayarak vücudunu parçalara ayırıyor.

Tehlikeli sularda gezinen aşk hikâyelerinin yanı sıra güzel aktris Audrey Tautou'nun başrolünü canlandırdığı Seviyor, Sevmiyor filmi ise günümüzün takıntılı aşklarını konu alıyor. Evli bir doktora âşık olan genç kadın, hayal gücünde canlandırdığı dünyaya her geçen gün daha fazla dâhil olarak; gerçeklik duygusunu yitirmeye başlıyor. Aşkın gelgitlerini, takıntıların uç noktalara varabileceğini anlatan Seviyor, Sevmiyor; takıntılı aşkın hayal gücünün sınırlarını zorlayan karmaşık kimyasını beyazperdeye taşıyor.

Efsanevi aktris Rita Havworth'ın Hollywood'da büyük çıkışını yaptığı ve geçmişten gelen takıntılı bir aşkın intikamla yolunun kesişmesini konu alan sinema klasiği Gilda, ünlü ingiliz besteci Andrew Llyod Webber'in yazdığı unutulmaz müzikal Operadaki Hayalet ve Gabriel Garcia Mârquez'in aynı isimle filme uyarlanan başyapıtı Kolera Günlerinde Aşk'ın yanı sıra Piyanist, Dokuz Buçuk Hafta, Paris'te Son Tango ve Tehlikeli ilişkiler de takıntılı askı işleyen etkileyici filmler arasında yer alıyor.
 
takıntılı aşkı anlatan bence en güzel film "wicker park" tır. "hep seni aradım" ismiyle Türkçe' ye çevrilen film başka izleyenleri iki kişinin bir birine aşkını anlattığını düşündürürken, sonlarında asıl aşığın kim olduğunu gösteriyor.
 
Takıntılı aşklara tutulanlar en azından bu konuda uzmanların yazdıklarını okusunlar, o hissettiklerinin aslında arkaplanda nelerden kaynaklandığını gördükçe kendilerini keşfedecek ve neyi neden hissettiğini daha iyi tanımlayabilecektir. Böylece bu 'illet'ten kurtulması kolaylaşacaktır.

Aşk harika bir şey aslında,fakat nasıl ki hherşeyin gereğinden azı ve çoğu zararsa bu da aynen öyle. Önce kendine değer ver, sonra aşka yol ver..
 
Kafayı yemek üzereyim Takıntılı bir aşığım var sürekli mesaj atıyor sürekli hiç rahat vermiyor gerçekten korkmaya başladım ona defalarca onu sevmediğimi söyledim ama tutturmuş hayatım boyunca beklerim seni gibi saçma sapan şeyler söylüyor Psikolojim bozuldu şuanki erkek arkadaşımı çok seviyorum korkuyorum bize zarar vermesinden ne yapacağımı bilmiyorum.. Erkek arkadaşımada söyleyemiyorum, çok sinirli birisi ne yapacağı belli olmaz of offf...
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…