Şukufe Tozalan'ı kim eve kapattı?

Idrakyollariiltihabi

Nirvana
Kayıtlı Üye
2 Kasım 2013
7.796
37.040
748
Merhaba hatunlar
Geçenlerde bdv kamu spotu bölümünde sevgili müdürüm ve arkidişler ile konuşurken ortaya atılmış, en nihayetinde icraate geçtiğim bir başlıkla karşınızdayım. Böyle yazınca da matah bir şey vaat edecek gibi oldum ama öyle değil :) efenim yıllar yıllar önce bir forumda yaptığım, o dönemde çok eğlendiren ve tutulan bir oyun bu. Hikaye de diyebiliriz ama daha çok oyun gibi. Şimdi ben konusunu belirlediğim bir hikayeye başlayacağım. Şukufe Tozalan'ın hikayesi. Şukufe içimizden biri ahsjsjs. Başladığım öyküde, kalınan yerden bir başka arkadaş devam edecek. Ancak dikkat edilmesi gereken husus şu ki, yazmadan önce sayfayı mutlaka yenileyip bir başkası yazmış mı diye kontrol etmeniz gerek. Zira hikayenin gidişatı bozulabilir. İsteyen dramatik, isteyen mizahi, isteyen absürt yazabilir. Edebiyat harikası olmak zorunda değil yazılanlar. Bilakis, hayalgücünüzü serbest bırakın. Kasılmadan, zorlamadan yazılan yazılar her daim daha eğlencelidir. Ben başlayacağım, sizler devam edin efem :) bittabi boş durmam ben de devam ettiririm.


Bu sabah her zamankinden daha umutlu uyanmıştı Şukufe. Soyadının hakkını verecek, kalorifer borularının tozlarını kocasının yırtılmış atleti ile sonsuzluğa uğurlayacaktı. Şüphesiz ki her koca atleti, kutsal temizlik döngüsünün bir hizmetkarı olacaktı.

Planlı ve düzenli yaşamayı takıntı haline getirmiş olan Şukufe, yerküredeki misyonunu layığıyla yerine getirmekten memnuniyet duyuyordu. Ara sıra ruhunun derinliklerine itip üstünü kapattığı o koca boşlukta sesler yankılanır, ancak Şukufe boşluğun üzerini usulca örterdi. O bir kadın, en önemlisi bir anneydi. Kafa karıştıran çığlıklara kulak vermeye hiç niyeti yoktu. Her sabah oğlundan ve eşinden önce uyanır, kahvaltılarını hazırlar, geceden planladığı işlere vakit kaybetmeden girişirdi. Uzun süredir kalorifer borularını ihmal etmişti. Önceki gün oğlunun arabasını çıkarmaya çalışırken bir toz kütlesi yapıştı işaret parmağına. Bir müddet parmağına bakıp, o boruları nasıl olur da kaderine terk ederim diye dakikalarca ağladı. Banyonun kapısını yumruklayan oğlunun "aaaağçç kapıyığğğ aaağçç kırcam kapıyı tükürcem kapıya. İşerim buraya bak" çığlıkları olmasa, bu ihmalinin üzerine yas tutmaya devam edebilirdi. Ne demişti ünlü düşünür soyşılmam "mutlu anne, mutlu çocuk" bu eşsiz tespiti şiar edinmişti Şukufe. Daha fazla ağlamamalı, bir tanecik oğlunu mutsuz etmemeliydi.

Zaten bu dünyada azmancan'dan daha önemli ne vardı ki. Her ne kadar dolap kapılarını kemirip, annesinin gözüne vida sokmaya çalışsa da azmancan özünde merhametli, sevgi dolu bir çocuktu. Bunlar hep dikkat çekme arzusundandı. Hem ne diyordu soyşılmam "bir çocuk evin içine sıçıyorsa, sevgi ve ilgi açlığındandır". Göze vida sokmaktan bahsetmiyordu ama Şukufe, karmaşanın içinde mana arama konusunda oldukça başarılıydı. Vida, sevgiyi temsil ediyordu. Ve Şukufe'nin minik mucizesi, sevgiyi gözlerinde görmek istiyorum diyordu...

Kocasının, ortasında delik açılmış atletini ararken telefon sesi ile irkildi Şukufe. Temizlik yaparken rahatsız edilmekten hiç hoşlanmazdı. Islak ellerini diz izi çıkmış pijaması ile kuruturken annesinin sözü geldi aklına. "ellerini üstüne kurulama. İyi değildir" Annesinin, çok önemliymiş hissiyatı veren, gözlerini kısarak aktardığı bilgileri vardı. Cümle sonları hep iyi değildir ile biter, neden iyi olmadığı konusunda gizemini korurdu. Bir hikmeti vardı elbet.

Telefonun ekranında bilmediği bir numara görünüyordu. İçi sıkıldı birden. Belirsiz, plansız ve sonrasını hesap edemediği her şeyden nefret ediyordu. Endişeyle açtı telefonu...
 
Son düzenleme:
Vayyy idrak Harika bi konu olmus 😍

Evet şukufeyi arayan tabikide kaynanasıydı. Kontörü bittiği için başkasından aramıstı.
Nbyosun sukufe diye halini sordu cevabını almadan bugun size yatıya geliyorum dedi... şukufe telefonun diğer ucunda sessiz çaresiz sadece düşündü.. kaynana gelene kadar o kalorifer borularının üstü temizlenmeliydi :D ahhh kaygana yaktın şukufeyi belki de bugun temizlemeyecekti ama işte el mahkum kaynana oraları oyle görmemeliydi :D haydi şukufe şimdi kocanın ortası delik atletiyle boru silme zamanı...
 
Şukufe hızlıca yatağına dönüp yorganı, tek bir saç teli görünmeyecek şekilde üzerine örttü. Bu bir rüyaydı evet. Şimdi hızlıca uykuya dalacak, rüyasında ilk aşık olduğu sınıf arkadaşı sümüklü Bilal'i görecekti. Bilal ona "gel şukufe yamacıma. Sümüklerim, senin mevcut hayatından daha iğrenç değil. Gel geeel" diyecek, sonsuz mutluluğa adım atacaktı. Yeşil ve akışkan yolda aşkla yürüyecekti Şukufe.

Telefon ısrarla çalmaya devam ederken, neden istediği zaman uykuya dalamadığına isyan etti şukufe...
 
Yerinden doğruldu,"Her aradığınızda ulaşıveremeyin biraz da" diye söylenerek komodinin üzerine bıraktığı, kopmak üzere olan lastik tokasına uzandı. Biri tarak fırlatsa, saplı kalacak derecede karışmış saçlarını kavrayıp gerisin geri ensesinde toplarken, geçen gece uykuya dalmadan önce izlediği o son Banu Alkan filmi geldi aklına... Havuz başında parmak ucunda yürüyen Afrodit'in, belindeki bakımlı, ipek saçları, manikürlü tırnakları, ışıl ve kremli teni...
Dönüp kendine bakmaya çekindi Şukufe; nitekim hayatı Azmancan'dan önce ve Azmancan'dan sonra şeklinde ikiye ayrılmış, kökünden değişmişti, o eski halinden eser yoktu şimdi.

"Bir ara Bünyamin'e uğrayayım da en azından şu saçımı insan içine çıkacak kadar yola koysun" diyerek, bir sene önce tamamen gitmeyi bıraktığı kuaförünü andı ve kendine bir bardak kahve hazırlamak için, panduflarını sürüyerek mutfağa doğru ilerledi, kalorifer boruları biraz daha beklesindi.

Telefon bir kez daha çalıyordu: Don't you know, pump it up, you got to pump it up, don't you know, pump it up, you got to pump it up ...

Oğlu Azmancan ile "Aslan terbiye etmece" oyunu bırakıp, elinde Şukufe'nin çalmakta olan telefonu ile electric boogie yaparak mutfak kapısına kadar gelen kocası Murtaza, Şukufe'yi önündeki koca bir bardak kahveye dalmış, boş boş bakarken görünce yanına kadar yaklaştı, omzundan sarsarak "Cevaplasana şunu" dedi ve telefonu Şukufe'ye uzattı. Kapıya yönelip çıkmak üzere olan Murtaza "Müzik zevkin, boşanma sebebimiz olabilir ehehe" diyerek biricik karısı Şukufe'ye çatarak eğlenmeyi de ihmal etmedi ve tepesinden kelleşmeye başlamış saçlarını, bir şapkayı tutuyormuşçasına kavrayarak, Şukufe'nin temizlik için ayırdığı delik atleti üzerinde, moonwalk yapıp mutfağı terk etti. O sırada hala daha Banu Alkan'ın gençliğini ve Azmancan'dan sonra ani değişen hayatını düşünmekte olduğunu fark eden Şukufe, kocasının bu şaka yollu iletişim çabasına çıkışacaktı ki, vazgeçti. Telefondaki numaraya bakıp gözlerini devirdi. Açmasa olmayacaktı, açtı.
 
Kuzummm Idrakyollariiltihabi Idrakyollariiltihabi konu hikaye cok güzel olmuş ama şu an şu saatte aklim basimda olmadigi için yarin tekrar okucam.
Gelelim bana bu şukufe yani ben gecenin nu yarısi sabahin köründe fuara giden bir kocayi beklemekle ve ona neler yapacagimi düşünmekle vakit geciriyorum zira geldiğinde etlerini didip saçını başını yolma planim var o derece kuruldum hatta başka parlak fikri olan varsa alirim :KK53:
 
Yerinden doğruldu,"Her aradığınızda ulaşıveremeyin biraz da" diye söylenerek komodinin üzerine bıraktığı, kopmak üzere olan lastik tokasına uzandı. Biri tarak fırlatsa, saplı kalacak derecede karışmış saçlarını kavrayıp gerisin geri ensesinde toplarken, geçen gece uykuya dalmadan önce izlediği o son Banu Alkan filmi geldi aklına... Havuz başında parmak ucunda yürüyen Afrodit'in, belindeki bakımlı, ipek saçları, manikürlü tırnakları, ışıl ve kremli teni...
Dönüp kendine bakmaya çekindi Şukufe; nitekim hayatı Azmancan'dan önce ve Azmancan'dan sonra şeklinde ikiye ayrılmış, kökünden değişmişti, o eski halinden eser yoktu şimdi.

"Bir ara Bünyamin'e uğrayayım da en azından şu saçımı insan içine çıkacak kadar yola koysun" diyerek, bir sene önce tamamen gitmeyi bıraktığı kuaförünü andı ve kendine bir bardak kahve hazırlamak için, panduflarını sürüyerek mutfağa doğru ilerledi, kalorifer boruları biraz daha beklesindi.

Telefon bir kez daha çalıyordu: Don't you know, pump it up, you got to pump it up, don't you know, pump it up, you got to pump it up ...

Oğlu Azmancan ile "Aslan terbiye etmece" oyunu bırakıp, elinde Şukufe'nin çalmakta olan telefonu ile electric boogie yaparak mutfak kapısına kadar gelen kocası Murtaza, Şukufe'yi önündeki koca bir bardak kahveye dalmış, boş boş bakarken görünce yanına kadar yaklaştı, omzundan sarsarak "Cevaplasana şunu" dedi ve telefonu Şukufe'ye uzattı. Kapıya yönelip çıkmak üzere olan Murtaza "Müzik zevkin, boşanma sebebimiz olabilir ehehe" diyerek biricik karısı Şukufe'ye çatarak eğlenmeyi de ihmal etmedi ve tepesinden kelleşmeye başlamış saçlarını, bir şapkayı tutuyormuşçasına kavrayarak, Şukufe'nin temizlik için ayırdığı delik atleti üzerinde, moonwalk yapıp mutfağı terk etti. O sırada hala daha Banu Alkan'ın gençliğini ve Azmancan'dan sonra ani değişen hayatını düşünmekte olduğunu fark eden Şukufe, kocasının bu şaka yollu iletişim çabasına çıkışacaktı ki, vazgeçti. Telefondaki numaraya bakıp gözlerini devirdi. Açmasa olmayacaktı, açtı.
Yaaaa var ya hunharca güldüm bu sinirimin arasinda Allah ta seni güldürsün emi azmancan nedir ya çok iyiydi bu :halay:
 
Yaaaa var ya hunharca güldüm bu sinirimin arasinda Allah ta seni güldürsün emi azmancan nedir ya çok iyiydi bu :halay:

İdrak bulmuş o ismi, devam ettirdim ben de.
Kafam iyi, vaktim dibine kadar boş, sabaha erken uyanma zorunluluğu yok, devamını getirsem mi getirmesem mi bilemedim. :) Yazayım az daha.
 
İdrak bulmuş o ismi, devam ettirdim ben de.
Kafam iyi, vaktim dibine kadar boş, sabaha erken uyanma zorunluluğu yok, devamını getirsem mi getirmesem mi bilemedim. :) Yazayım az daha.
Ettir sabah ben de aklim başıma geldiginde okurum keyifle ama şimdi eve henüz gelmeyen geldiğinde ise benim türlu zorbaliklarimla karşılaşmayı bekleyen bir öküzcan var neler edicem bak ben o herifciogluna adami plastik fuari diye gönderdik saat 2 oldu nerdeyse hala gelicek çok kuruldum bu sefer :KK53:
 
-Efendim anne.

-Şukufee, annem napıyon? Yarın kabul günüm var, unuttun gittin değil mi? Bak Gülendam teyzen de yanımda selamı var kabul et, yaprak sarıyoruz, -söyle o hayırsız kızına, arada bir, bir teyzesi olduğunu hatırlasın, kocayı buldu bizi unuttu- diyor ahahah.

Arayan, -gün gün gezmezse ve kısır yemezse ölecek- hastalığına yakalanmış olan annesiydi.
Her insanın, şu ölümlü dünyada, hayat koşuşturmacası içinde bir kendini oyalama yöntemi vardı elbet, Şukufe'nin annesi Semiramis Hanım'ın yöntemi de sonu gelmek bilmeyen altın günleriydi.
Sene 365 gün, Semiramis Hanım'ın günleri 400 gündü... Boş günü varsa da, gezi organize edip kendisi gibi kısır tiryakisi arkadaşlarını bir minibüse doldurur, "Adım adım Anadolu" tadında gezdiği memleketlerden, ünlü yiyeceklerini toplar getirirdi.

Şukufe'nin, kayın validesini bu gece yatılı ağırlayacağını söylemesine fırsat vermeden konuşmasını sürdüren gün telaşındaki annesi, direktiflerini sıralamaya başladı;

"Biz sarmayı hallediyoruz şimdi, sabaha da börek hazırlayacağım. Kabak tatlısı yaptım, sakallı poğaça yaptım, bi de makarna salatası yaparım diyorum yarın. Sen de bi sütlü tatlı bari hazırlasana Şukufe, hani şu tembel işi tatlıların var ya senin, kedi dilli medi dilli çikolatalı pudingli bir şeyler. Onu yap da sabaha sen de gel e mi kuzum? Vaktin olursa bir de tuzlu bir şeyler yaparsın. Aaa o susamlı simit gibi pastadan yapsana tuzlu? Neyse, şimdi kapatmam lazım ellerim yağlı, Gülendam teyzen tutuyor telefonu kulağıma, kadının kolu ağrıdı yazık ahaha hadi selam söyle Murtaza'ya da."

Tüm telefon konuşması boyunca Şukufe'nin kurduğu tek cümlenin "Efendim anne" olması, kendi çocukluğuna dair bazı hatıraların yine gereksiz canlanmasına sebep oldu. İnsanlara bir şeyleri izah etme azminden, böyle böyle vazgeçmişti Şukufe, zira dinlenilmediğini gördükçe kendini dinletmek adına ekstra efor sarf etmekten bıkmış, bir miktar kabuğuna çekilmiş ve "Her şey mükemmel" taklidi yapmaya alışmıştı, bu da onu sinirsel olarak yıpratmış ve gün görmedik küfürleri her an patlamaya hazır, pasif-agresif bir kadın haline getirmişti.

Elbette bunun tek mimarı annesi değildi, nişanlılarken Şukufe'nin yollarına güller döken, Tarkan'ın Karma albümünden fırlamışçasına kuzu kuzu etrafında fır dönen zilleri elinde kıvrak kocası Murtaza, evlendikten sonra Tarkan'ın yedinci albümünde öngördüğü gibi metamorfoz geçirmiş, ruhunun derinliklerindeki öküzü, senelerdir izlemeyi beklediği tren Şukufe'yle evlilikleriymiş gibi, hayatlarının orta yerine salıvermişti. Şukufe de "Gocamdır, beyimdir" fikri ile, son öküz bükücü görevini hemen üstlenmiş, bir Master Yoda edasıyla, kocasının yer yer ateşin yeni keşfedildiği çağlardaymış gibi davranması karşısında, üçüncü gözünü tersten açmış, bilgeleştikçe bilgeleşmişti.

Kapı "Oooo mastika mastika... Ooo cigarası Marlbora" şarkısının müziği şeklinde çalmaya başladı.
"Normal bir ding-dong sesi olsa olmuyordu değil mi?" tarzı iç sorularla, kocasının 7 sene önceki sürpriz kapı zili seçimini zihninin gerisinde eleştirerek kapıya doğru ilerlerken; babasının "Spiderman gelmiş" diye kandırdığı ve kapıda Spiderman'ı görme heyecanıyla kendisinden önce koşarak gelen oğlu Azmancan ile çarpıştılar.

"Çocum dur bi kim o diyerek aç kapıyı" diyerek çocuğuna bilindik güvenlik alışkanlıklarını aşılamaya çalışan Şukufe, oğlunun kapıyı dala atlamış bir maymun edasıyla ansızın açmasıyla, karşısında bavuluyla birlikte dikilmekte olan kayın validesi Menkıybe Hanımla göz göze geldi.
Menkıybe Hanımın suratı sirke satıyordu...
Acaba yine neye bozulmuş ve Şukufe'nin beynini yemeye gelmişti?
Ve Banu Alkan, havuz başında böyle yürümeyi, nereden öğrenmişti?
 
Son düzenleme:
Birden nedense Şukufe'nin gözlerinde bir anı belirdi. Universiye yıllarında mankenlik teklifi alan Şukufe " Murtaza ile evlenip evimin kadını, çocuklarımın anası, kpss ile atanıp mini mini birler çalışkan ikilerin öğretmeni olacağım 😍😍." Diyerek o teklifi elinin tersiyle itmişti. :kızgın:
O güzelim hayallerinin içine kayınvalidesinin edeceğini nerden bilebilirdi ki? :KK43:
Ama bu konuda Sukufe'yi en çok yaralayan ise başka bir şey olmuştu.

Şukufe hayır deyince ajans sahibi, sınıfta en sinir en gıcık olduğu kıza yani Berrak Su'ya yapmıştı o teklifi. 😳😳 Tabi Berrak Su' da atlamıştı hemen. Önce Türkiye güzeli seçilmişti. Ardından mankenliğe adım atmıştı. Mankenlikten sıkılıp karga gibi sesiyle albüm çıkarmış, bir de reytin sampiyonu olan " Kimin eli benim cebimde? " adlı diziye transfer olmuştu. Magazin sayfalarında bölüm başı 645.897, 99 tl mayış aldığı söyleniyordu. Ama bu nasıl olurdu? :olamaz:
Berrak Su, aslında çirkin mi çirkin, çarpık bacaklı, koca burunlu, süpürge saçlı, sivilceli bir kızdı. Yaşamış olduğu komplesk yüzünden tepeden tırnağa estetik yaptıran Berrak Su bambaşka bir insana dönüşmüştü.

Kayınvalidesinin " gız gelinnnnn!!! Ne dikilip duruyon önümde? Çekil de geçeyim " diyen sesiyle irkildi.
 
İçeri geçmesi için, kaynanası Menkıybe Hanım'a, kenara çekilerek yol veren Şukufe'ye, kapı önünde kalan eşek ölüsü kadar ağır ve belli ki en az bir aylık kalma planı yapılarak hazırlanmış bavulu içeri taşımak kalmıştı.

Çekme kolundan asılıp tam içeri çekecekti ki "Bunun altını kim bilir nerelerde gezdirmiştir, en son ne zaman silmiştir" diyerek hemen banyoya koştu ve bol çamaşır suyu dökerek hazırladığı bezi kaptığı gibi, kapının önündeki bavulu silmeye koyuldu. Aynı zamanda içeriye sesleniyordu;
"Murtaza, banyoya ayırdığım bi örtü vardı, onu getirir misin bavulun altına? Unutmuşum almayı."

Salonda, yaklaşık iki hafta önce gördüğü annesiyle, iki senedir görüşmüyormuşçasına hasret gidermekte olan Murtaza cevap vermeden, Menkıybe Hanım lafa atladı;
-Gız buyuracağına kendin alıversene, şurada oğluşumlan iki sarılacağız, ona bile müsaade etmiyor. Ooyy gurbağn olamm.

Kapıda Spiderman'ı bulamamanın minik hüsranını yaşamakta olan Azmancan'ın, kendisinin, yani babaannesinin gelişine yeteri kadar sevinmediğini düşünen Menkıybe hanım, torununa çatmayı da ihmal etmemişti tabi;
-Çocuğu da kendi gibin yabani etmiş, oğluum guzuum, babannesinin gülüğğ, niye uzak duruyon öyle, gel bi öp bakem elimi. Çocuk el öpmeyi de bilmiyor anam; şş Azmancan, paşam benim büllğne gurban.

Bavulu sildikçe silerek derdini elemini atmaya çalışan Şukufe, "Ben de kime ne buyuruyorsam, haklı kadın, kendi işini kendin göreceksin" diye söylenerek banyodan, bavulun, bilmem neyin altına sermek için ayırdığı örtüyü almaya gitti.
Sildiği bavulun altına örtüyü de serip şimdilik kapının yanındaki boşluğa yerleştiren Şukufe, elindeki çamaşır sulu bezi yıkayıp asmak için banyoya geri döndü. Temizlik bezini suyun altında alel acele sıkarken, aklının arkasında hala Berrak Su'nun 645.897, 99 tllik kariyerini düşünmekteydi. Yüzünü kaldırıp aynaya bakarak kendini inceleme isteği hasıl olmuştu, nitekim Şukufe de güzeldi, çiçekti... Kıymet bilmeyenler, solduranlar utansındı.

Uykusuzluktan belli belirsiz şişler ve morlarla çevreli gözleri, hala çakmak çakmaktı. Kaşları ve bıyıkları beş aydır alınmamış, saçlarını en son bir sene önce boyatmış olabilirdi ama hala daha bir yerlerde, o cool, o seksi Şukufe yaşıyor olmalıydı. "Ben ne zaman bu kadar kendimden geçtim acaba?" diye sordu kendi kendine gayri ihtiyari; gözlerini yüzünden çevirip, ellerine baktı. Çamaşır suyu ve diğer temizlik ürünlerinin yer yer kavladığı derisini, şefkate hasret bir sokak kedisini okşuyormuşçasına okşadı, gözleri doldu.

Kocası Murtaza'nın rengarenk bir öküzlük yelpazesine sahip olması, oğlu Azmancan'ın vidalı sevgi gösterileri, annesinin önlenemez ve üzerine tartışma kabul etmeyen elalem sevgisiyle yaktığı seneleri, eski ebe, özünde iyi biri olan kayın validesi Menkıybe hanımın aşırı dozdaki ataerkilliği...

İçindeki sesleri daha ne kadar "Anneyim ben anne" fikri ile bastırabilecekti Şukufe?
Çocuğu için bu mutluluk oyununu, her şeyi idare etme halini daha ne kadar sürdürecekti? Ne diyordu soyşılmam "Siz bir anne olduğunuz kadar, kadınsınız da"... Oysa ki Şukufe, bir anne olduğu kadar, aynı zamanda bir Rüstem dayıydı da artık.

Bu minik aydınlanma anı uzun sürmedi; nitekim, Şukufe'nin ayna karşısında düşüncelere daldığı süre boyunca ortalıkta olmadığını fark eden Menkıybe Hanım, salondan koridora doğru seslendi;

-Gıız geliinn, ben geldim diye saklanıyon mu? Murtaza guzum, Şukufe ben görmeyeli daha bi yabanileşmiş; insan bi gelir -Hoşgeldin anne- der bi elimizi öper, aç mısın yoldan geldin diye bi sorar. Hayır anası da böyle değil ki bunun, yol yordam, el eşik bilen gadın. İşte... Rabbım kimini evlatlan, kimini de geliniylen sınıyor... Aah ah. Gııız, nere gayboldun, çay suyu mu koyuyon, çamaşır suyu mu kokluyon nabıyon? Ses de vermiyor.

Koşar adım mutfağa geçip çaydanlığı eline alan Şukufe, gelininin evin içinde ne yapmakta olduğu merakına tutulmuş ve bir yandan oğluşlarına sıradan gurban olmakla meşgul Menkıybe Hanım'a, aynı yolla, koridora doğru seslenerek cevap verdi;
-Hı hım çay suyu koyuyorum.

Düşüncelerden düşüncelere salınmakta, ruhu çalkalanmakta olan Şukufe, su doldurduğu çaydanlığı ocağa yerleştirip, salona geçti. Menkıybe Hanım'ın ters bakışları eşliğinde elini icaben öptükten sonra, salon kapısının yanındaki sandalyeye eğreti bir şekilde oturdu. Bu sırada kocası Murtaza'nın üzerindeki, temizlik için ayırdığı delik atleti fark etti ve kalorifer boruları üzerindeki tozları hala almamış olmanın huzursuzluğunu yeniden hatırladı.
 
Şukufe tam totosunu koltuğun kenarına iliştirecekken tekrar zil çaldı .İçinden içinden şaşırdı Şukufe duygularını aldıralı çok olmuştu .Kalktı kapıya doğru ama o daha oda kapısındayken eltisinin çocukları ona çarparak geçti.😂
Kapıyı oğlu açmıştı .
Tam kafasını kaldırmışken eltisi Müyesser şapır şupur öptü sarıldı” gız bi hoşgeldin desene” dedi
Arkadan da kaynı Hüdaverdi o daha gelmeden halının üstüne bavulları bıraktı ve .🤣🤣
Buraya bıraktım ya deyiverdi .
Olllsssuuuunnn dedi Şukufe içine doğru kaçan tüm vücudu ve sesi ve nefesiyle .
Ne yemek var biz çok açız dedi Hüdaverdi .
😬😬
Eltisinin on yaşındaki kızı mutfaktaki dolabı açmıştı bile içinden bir gazoz bir çikolatayı kardeşiyle paylaşamıyordu
Tamda dur demeye kalmadan gazoz havalandı ve Şukufenin kafasında patladı .
Şukufe tamda podyumda yürüyorum ışıklar yanıp sönüyor demeye kalmadan yerdeydi .
Bayılmıştı .Şimdiye bayılmadığına şaşmak lazımdı zaten .🤪
 
-Efendim anne.

-Şukufee, annem napıyon? Yarın kabul günüm var, unuttun gittin değil mi? Bak Gülendam teyzen de yanımda selamı var kabul et, yaprak sarıyoruz, -söyle o hayırsız kızına, arada bir, bir teyzesi olduğunu hatırlasın, kocayı buldu bizi unuttu- diyor ahahah.

Arayan, -gün gün gezmezse ve kısır yemezse ölecek- hastalığına yakalanmış olan annesiydi.
Her insanın, şu ölümlü dünyada, hayat koşuşturmacası içinde bir kendini oyalama yöntemi vardı elbet, Şukufe'nin annesi Semiramis Hanım'ın yöntemi de sonu gelmek bilmeyen altın günleriydi.
Sene 365 gün, Semiramis Hanım'ın günleri 400 gündü... Boş günü varsa da, gezi organize edip kendisi gibi kısır tiryakisi arkadaşlarını bir minibüse doldurur, "Adım adım Anadolu" tadında gezdiği memleketlerden, ünlü yiyeceklerini toplar getirirdi.

Şukufe'nin, kayın validesini bu gece yatılı ağırlayacağını söylemesine fırsat vermeden konuşmasını sürdüren gün telaşındaki annesi, direktiflerini sıralamaya başladı;

"Biz sarmayı hallediyoruz şimdi, sabaha da börek hazırlayacağım. Kabak tatlısı yaptım, sakallı poğaça yaptım, bi de makarna salatası yaparım diyorum yarın. Sen de bi sütlü tatlı bari hazırlasana Şukufe, hani şu tembel işi tatlıların var ya senin, kedi dilli medi dilli çikolatalı pudingli bir şeyler. Onu yap da sabaha sen de gel e mi kuzum? Vaktin olursa bir de tuzlu bir şeyler yaparsın. Aaa o susamlı simit gibi pastadan yapsana tuzlu? Neyse, şimdi kapatmam lazım ellerim yağlı, Gülendam teyzen tutuyor telefonu kulağıma, kadının kolu ağrıdı yazık ahaha hadi selam söyle Murtaza'ya da."

Tüm telefon konuşması boyunca Şukufe'nin kurduğu tek cümlenin "Efendim anne" olması, kendi çocukluğuna dair bazı hatıraların yine gereksiz canlanmasına sebep oldu. İnsanlara bir şeyleri izah etme azminden, böyle böyle vazgeçmişti Şukufe, zira dinlenilmediğini gördükçe kendini dinletmek adına ekstra efor sarf etmekten bıkmış, bir miktar kabuğuna çekilmiş ve "Her şey mükemmel" taklidi yapmaya alışmıştı, bu da onu sinirsel olarak yıpratmış ve gün görmedik küfürleri her an patlamaya hazır, pasif-agresif bir kadın haline getirmişti.

Elbette bunun tek mimarı annesi değildi, nişanlılarken Şukufe'nin yollarına güller döken, Tarkan'ın Karma albümünden fırlamışçasına kuzu kuzu etrafında fır dönen zilleri elinde kıvrak kocası Murtaza, evlendikten sonra Tarkan'ın yedinci albümünde öngördüğü gibi metamorfoz geçirmiş, ruhunun derinliklerindeki öküzü, senelerdir izlemeyi beklediği tren Şukufe'yle evlilikleriymiş gibi, hayatlarının orta yerine salıvermişti. Şukufe de "Gocamdır, beyimdir" fikri ile, son öküz bükücü görevini hemen üstlenmiş, bir Master Yoda edasıyla, kocasının yer yer ateşin yeni keşfedildiği çağlardaymış gibi davranması karşısında, üçüncü gözünü tersten açmış, bilgeleştikçe bilgeleşmişti.

Kapı "Oooo mastika mastika... Ooo cigarası Marlbora" şarkısının müziği şeklinde çalmaya başladı.
"Normal bir ding-dong sesi olsa olmuyordu değil mi?" tarzı iç sorularla, kocasının 7 sene önceki sürpriz kapı zili seçimini zihninin gerisinde eleştirerek kapıya doğru ilerlerken; babasının "Spiderman gelmiş" diye kandırdığı ve kapıda Spiderman'ı görme heyecanıyla kendisinden önce koşarak gelen oğlu Azmancan ile çarpıştılar.

"Çocum dur bi kim o diyerek aç kapıyı" diyerek çocuğuna bilindik güvenlik alışkanlıklarını aşılamaya çalışan Şukufe, oğlunun kapıyı dala atlamış bir maymun edasıyla ansızın açmasıyla, karşısında bavuluyla birlikte dikilmekte olan kayın validesi Menkıybe Hanımla göz göze geldi.
Menkıybe Hanımın suratı sirke satıyordu...
Acaba yine neye bozulmuş ve Şukufe'nin beynini yemeye gelmişti?
Ve Banu Alkan, havuz başında böyle yürümeyi, nereden öğrenmişti?
Ne kız buo_O Hıkayeye devammı edılıyoo_O
 
Sukufe gözlerini acmaya çalıştı.
Başı ağrıyordu hem de nasıl.
Elini basına götürdü,etrafına bakınca sasırdı.
Evet hatırlıyordu,kapıyı çarpıp çıkmıştı evden.
Sahilde bir iki gezinip amaçsızca vapura binmişti.
Aldıgı çayı bıtıremeden içi geçmişti.
Martılara simit attı,havada kapıyorlardı lokmaları.
Eltisini hatırladı bu manzarayla,Allahım kaç gün kalacaklardı acabao_O
 
Back
X