Unu Şekeri Azaltın, Sivilcelerinizden Kurtulun!
Yazan: Prof. Dr. Ahmet Aydın
Ergenlik sivilceleri de denilen akneler, başta ergenler olmak üzere birçok insanın başının belası; ergenlerin %90ından fazlasında bu sivilceler mevcut; yaşı 25in üzerindeki erişkin insanların ise yaklaşık yarısında var. Tıptaki ilerlemeler akneli insan oranında azalma sağlamadığı gibi artışı da engelleyemiyor! Bu konunun uzmanları hastalığın gerçek nedenini bir türlü bulamıyorlar. Bu bağlamda cildiye hekimlerinin büyük bir ekseriyeti kendilerinden çok emin bir şekilde, beslenme ile akneler arasında hiçbir ilişkinin olmadığını söylüyorlar. Çünkü takip ettikleri dünyanın en itibarlı cildiye (dermatoloji) kitaplarında da aynısı yazılı (1,2). Acaba bu gerçekten doğru mu?
Yıllardır unsuz-şekersiz bir beslenme tarzı olan Taş Devri Diyetini hastalıklı ya da sağlıklı herkese öneriyoruz. Taş devri diyeti uygulayan kişilerin dikkatini en çok çeken noktalardan biri de diyetle birlikte sivilcelerinin kaybolmasıdır. Yaptığımız açıklamalarda biz bu sivilcelerin kaybolmasını, unsuz-şekersiz diyetin insülin direncinin kontrol altına alması sonucu hormonal dengenin düzelmesine bağlıyorduk. Buna dayanak olarak da unlu-şekerli ve rafine edilmiş gıdaları tüketmeyen ilkel topluluklarda ergenlik sivilcelerinin yok denecek kadar az olduğunu tespit eden toplum çalışmalarını gösteriyorduk. Ama şimdiye kadar bu konuda kontrol grubu ile karşılaştırmalı bir çalışma yapılmamıştı. İşte böyle bir araştırma dünyanın en iyi klinik beslenme dergilerinden biri olan (bizce en iyisi) Journal of Clinical Nutrition dergisinin Temmuz 2007 sayısında yayınlandı (3). Bültenin bu haftaki sayısında önce bu çalışma özetlenecek daha sonra da Prof. Dr. Ahmet Aydın 70 yıllık literatür ışığında konu hakkındaki düşüncelerini açıklayacak. Birçok cildiyecinin ezberini bozacak bu dosyayı kaçırmayın.
Çalışmanın Özeti
Yaşları 15-25 yaş arasında değişen 43 erkek hasta çalışmaya alınmış ve rastgele iki gruba ayrılmış (23+20). Her iki gruba da 12 hafta süre ile aynı kalori ve aynı dağılımda (%25 protein, %45 şeker ve %30 yağ) bir diyet verilmiş.
Yalnız birinci grup hasta, glisemik endeksi ya da glisemik yükü düşük şekerler alırken ikinci grup glisemik endeksi yüksek şekerleri yemiş. Yani ilk grup lifi daha çok ve yavaş emilen şekerleri (örneğin kepek ekmeği) kullanırken ikinci grup hasta lifi az ve hızlı emilen (beyaz ekmek gibi) şekerleri tüketmişler. Her iki grup da bir temizleyici losyon kullanmışlar.
On iki hafta sonra birinci gruptaki akne lezyon sayısı, ikinci gruba (yani hızlı emilen şekerleri yiyen) oranla çok daha fazla azalmış. Bu süre içinde ilk grupta ortalama 23,5 lezyon kaybolurken, ikinci grupta bu sayı 12de kalmış.
İlk grup 2,9 kg tartı kaybederken aynı kaloriyi tüketen ikinci gruptakiler ise 0,5 kg almış. Benzer şekilde ilk grupta insülin direnci azalırken ikinci grupta ise artmış. (bakınız: Çağımızın Vebası: İnsülin Direnci)
Prof. Dr. Ahmet Aydının Yorumu
Yukarda bahsi geçen çalışma Taş Devri Diyeti gibi unsuz-şekersiz bir diyetin ergenlik sivilcelerini bariz bir şekilde azalttığını göstermektedir.
Bu çalışmanın ikinci ilginç bulgusu ise (bize göre gayet normal) aynı kaloriyi almalarına rağmen, yavaş emilen şekerleri alan grupta tartı kaybı olurken hızlı emilen şekerleri alan grupta hastaların tam tersine kilo almalarıdır. Bu durum ilk gruptaki hastaların insülin direncinin azalmasına bağlıdır. (Bakınız: İnsülin Direnci ve Kilo Alma)
Bu araştırmada ilgi çeken bir nokta, hızlı emilen şekerleri alan grupta da (çok daha az olsa bile) diğer gruptaki gibi aknelerin azalmış olması. Bu durum her iki hasta grubunda deriye sürülen losyonun tedavi edici etkisine bağlı olabilir.
Beslenme ile Ergenlik Sivilceleri Arasında Gerçekten de Bir İlişkiYok mu?
Dermatoloji hekimlerinin büyük bir ekseriyeti beslenme ile akneler arasında hiçbir ilişkinin olmadığını söylerler (1-10). Hatta bu konu onlar için kutsal kitaptaki bir âyet gibidir; tartışılmaz bir tabudur. Çünkü cldiyeciler tarafından âdeta kutsal kitap olarak kabul edilen dünyanın en itibarlı iki cildiye (dermatoloji) kitabında bu şekilde yazmaktadır (1,2).
İşin ilginç yanı, 2002de yapılan bir literatür taramasında son elli yılda akne tedavisi ile yapılan 250 çalışmanın içinde beslenme akne ilişkisi ile ilgili hiçbir kontrollü çalışma olmadığı saptanmıştır! (11).
Kitab-ı Mukaddes gibi kabul edilen iki büyük dermatoloji ders kitabı da (1, 2) beslenme ile akneler arasında hiçbir ilişkinin olmadığını büyük ölçüde 1969 ve 1971 yıllarında yapılan iki çalışmaya dayandırırlar (12, 13).
Ancak bahsedilen iki çalışmada da ciddi dizayn hataları vardır. Örneğin Andersonun çalışmasında kontrol grubu yoktur (12). Fulton ve arkadaşlarının çalışması ise kontrollüdür; fakat sadece kakaonun akneye etkisinin olmadığı gösterilmektedir (13). Burada kakao almayan grupta, alan grupta olduğu gibi akneler aynı şiddette devam etmiş. İlginç olan noktası bu araştırmada hem kakao alan hem de almayan grubun da total kalorinin %50 civarında yüksek glisemik endeksli şeker içeren diyet kullanmaları imiş. Buradan çıkan sonuca göre hızlı emilen şekerli gıdaların nasıl olur da sivilceler ile ilişkisiz olduğunu söylemek mümkün olur? Siz karar verin. Bu iki çalışma da yapıldıktan 30 yıl sonra tekrar incelenerek kıyasıya eleştirilmiştir (14, 15).
Özet olarak hem Anderson ve Fulton hem de tarihî çalışmalara dayanarak beslenme ve akneler arasında hiçbir ilişkinin olmadığını söylemek mümkün değildir.
Peki 1930larda aknenin bir şeker metabolizması bozukluğu olduğunu söyleyenler olduğunu (16) ve 40lı (17) ve 50li (18) yıllarda hekimlerin aknesi olan hastalarına düşük şekerli diyetler tavsiye etiğini biliyor muydunuz?
Akneler Sadece Ergenlerde mi Görülür?
10-12 yaş çocuklarda akne görülme oranı %28-61, 16-18 yaşındaki ergenlerde ise %79-95 arasındadır (19-21). Her ne kadar ergenlik çağından sonra akne azalsa da yine de azımsanamayacak oranlardadır. Nitekim bir araştırmaya göre 25 yaşın üzerindeki kadınların %54ünde ve erkeklerin %40ında akne vardır (22).
Hiç Sivilcesi Olmayan İnsanlar!
Eskimolar (23,24) Okinavalılar (25), Ache avcı-toplayıcıları (26) ve Kitavan adalılar (26, 27) gibi rafine olmayan, doğal gıdaları yiyen modernleşmemiş toplumlarda erişkin olsun ve ergen olsun hiçbir kimsede akne görülmemektedir. Evet yanlış duymadınız, bu topluluklarda neredeyse tek bir sivilceye bile rastlanmamıştır!
Her ne kadar aile çalışmalarında akne duyarlılığının kalıtsal olduğu ilan edilmiş olsa da (28) medenileşmemiş topluluklarda hastalığın nerdeyse hiç görülmemesi (27) aknenin kalıtsal faktörlerden çok diyet gibi çevresel faktörlere bağlı olduğunu göstermektedir.
Akne Nasıl Oluşur?
Akne, derimizde bulunan kıl folikülündeki (kese) yağ bezlerinin bir hastalığıdır. Normalde, bu bezlerin salgıladığı yağın deri yüzeyine çıkarak atılması gerekir. Ancak ergenlik döneminde yağ bezi daha fazla yağ salgılar. Bu yağ normal olarak bir kanal ile deri yüzeyine geçer. Aknede bu kanal aşırı yağ birikimi ve dökülmüş keratin hücreleri (keratonosit) ile tıkanır (Bak Şekil 1) (28). Aknenin temel nedeni bu tıkanmadır.
Bu madde birikimi nedeni ile acnes adlı normal deride bulunan bir oksijensiz (anaerob) bir bakteri burada üremeye ya da koloni yapmaya başlar. Bu bakteriler, yağ bezlerinin tıkalı olan kanallarından içeri girerek hem varlıklarıyla hem de ortaya çıkardıkları bir takım kimyasal maddeler nedeniyle tıkanmış olan yağ bezinde bir iltihaba (enflamasyon) yol açarlar (Şekil 1). Şekil 1. Komedon oluşum mekanizması (28).
İltihabi olmayan yağ tıkaçlarına komedon adı verilir. Komedon deri yüzeyinde açık (siyah başlı) ya da kapalı (beyaz başlı) olabilir. İltihabi akneler kabartı (papül), sivilce (püstül), yumru (nodül) ve kese (kist) şeklinde olabilir.
P. acnesin salgıladığı lipaz, trigliseritleri parçalayarak serbest yağ asitlerini açığa çıkartır. Bu yağ asitleri folikül duvarını tahriş ederek papüle yol açar (29) (Şekil 2). Folikül P. acnes enfeksiyonla iltihaplanırsa sivilce (püstül) oluşur. Foliküller sıkılır ve kaşınarak yırtılırsa nodül ve kist oluşur. Şekil 2. Akne oluşumunun evreleri (29).
Aknenin beş majör patogenetik faktörün karşılıklı etkileşimine bağlı olarak geliştiği düşünülmektedir (30-34): 1. Kıl folikülü içindeki keratin hücrelerinin üretiminin artması, 2. Kıl folikülü kanalındaki korneositlerin tam olarak ayrılamaması (programlı hücre ölümünün azalması ve kıl yağ bezlerinin tıkanmasına bağlı), 3. Erkek hormonlarına (androjenler) bağlı yağ (sebum) yapımında artış, 4. Siyah başların (komedon) içinde propionibacterium acnes adlı bakterinin aşırı üremesi ve 5. Komedonun içinde ve çevresinde iltihap.
Kapalı mikrokomedonların oluşumundaki kritik basamak kıl folikülü kanallarının korneositler (keratin hücreleri, keratonosit) tarafından tıkanmasıdır (korneositler bazal keratonisitlerin farklılaşması sonucu oluşur). Bu keratonositler kıl folikülü kanallarını ağzını tıkarlar. Çünkü birbirlerine yapışıktırlar ve dökülürken normalde olduğu gibi birbirinden ayrılmazlar (35).
Korneositlerin programlı hücre ölümlerinin bozulması ya da gecikmesi aknenin başlangıç lezyonu olan mikrokomedonun oluşumunu sağlayan temel mekanizmadır.
Diyet-Hormon İlişkileri
Beslenme alışkanlıklarının neden olduğu hormon değişiklikleri keratinosit üremesi ve korneosit apoptozisine (programlı hücre ölümü) yol açmaktadır.
Glisemik yükü yüksek gıdaların sürekli tüketilmesi hiperinsülinemi ve insülin direncine neden olmaktadır.
Hiperinsülinemi serbest IGF-1 (İnsüline benzer büyüme faktörü) artırmakta ve buna bağlı olarak ta IGFBP-3ü (İnsüline benzer büyüme faktörünü bağlayan protein) azaltmaktadır (36).
Serbest IGF-1 hemen hemen bütün dokularda için hücre bölünme ve üremesini artırır. Serbest IGF-1 bazal keratonisit üremesini artırmakta IGFBP-3 ise inhibe etmektedir.
Diyet-Androjenler-Sebum (akneden çıkan yağ) Yapımı
Sebum (yağ) yapımı androjenler (erkeklik hormonları) tarafından uyarılmaktadır (37, 38). Erkeklik hormonları hem erkekte hem de kadında bulunur ama erkeklerde daha fazladır. Androjenler aşırı artarsa aknenin gelişimine katkıda bulunurlar. Hiperinsülinemi (insülin fazlalığı) bilinen androjenik etkileri ile akneye yol açar.
Hem insülin hem de IGF-1, yumurtalık (39, 40) ve testiste (41, 42) androjen sentezini artırmaktadır. İnsülin ve IGF-1 ayrıca karaciğerde seks hormonu bağlayıcı globulin (SHBG) sentezini inhibe ederek androjen etkisinin artmasına neden olur (43, 44). Sebum yapımı direkt olarak insülin (45) ve IGF-1 (46, 47) tarafından da uyarılmaktadır.
Diyetin Enflamasyon Üzerine Etkisi
Akne patogenezindeki son ortak yol, dermisin enflamasyonudur (derinin iltihabıdır). Enflamasyon papül (kabartı), nodül (yumru) ve püstül (sivilce) karakterizedir. Enflamasyon sebumdan zengin ortamda yaşayan gram pozitif anaerob bir bakteri olan P. Acnese karşı gelişen bir immünolojik reaksiyondur (48).
Bu bakterilerin yapısında bulunan peptidoglikanlar enflamatuar sitokinlerin (TNF-alfa, interlökin-3 ve interlökin-8 vb) artmasına neden olur (49). Bu sitokinler prostaglandin ve lökotirienler gibi diğer iltihap maddelerinin sentezini de artırır.
Sistemik enflamatuar cevabın en önemli nedeni diyettir. Taş Devrinde w-6:w-3 yağ asidi oranı yaklaşık 1:1 ile 4:1 arasında idi. Fakat son 50-100 yılda serum kolesterol düzeylerini düşürmek amacı ile (mısır, soya, pamuk, ayçiçeği gibi yağların aşırı kullanılması, buna karşılık balık ve yeşil yapraklı sebzelerin (lahana, marul, semizotu gibi) daha az tüketilmesi ile bu oran 20-50:1e kadar çıkmıştır.
Diyette omega-6 yağ asitleri fazla ise ikinci grup prostaglandinlerin sentezi artar. Sonuçta enflamatuar uyarı hızlanır, sitokinler artar, trombüs eğilimi artar, serbest radikal oluşumu artar. Enflamatuar sitokin yapımını azalttığı için omega-3 akneli hasta için tedavi edici olacaktır. Omega-3 alınarak IL-1/3, IL-la, tumor nekroze edici factor-alfa, Il-6, IL-8 gibi sitokinler ile eikosanoidler (prostaglandin E2 and lökotrien B4) azaltılabilir (50-56). Lökotirien B4 inhibitörlerinn akneli hastalarda enflamatuar akne lezyonlarında %70lik bir azalma sağlamıştır (57).
Akne, polikistik over sendromunun (PCOS) karakteristik bir özelliğidir. PCOSlu hastalarda da izole aknesi olanlarda olduğu gibi hiperinsülinzm vardır (58). PCOSlu hastalarda da IGF-1 yüksek, SHBG düşüktür(58-59). Metformin (60) ve pioglitazon (61) gibi insülin direncini kıran ilaçlar PCOSlu hastalarda akneleri başarı ile tedavi etmektedir.
Son yıllarda yapılan bir çalışma süt tüketimi arttıkça ağır aknenin arttığını da göstermektedir (62). Bize göre doğal beslenen ineklerin değil, büyüme hormonu verilen inekleri sütleri IGF-1 içerdiği için aknelere neden olmaktadır.
Aknenin Derecelendirilmesi
Ağırlık Tanım Hafif 20 komedondan az, ya da 15 iltihabi lezyondan az, ya da toplam 30 lezyondan az Orta 20 -10 komedon, ya da 15-50 iltihabi lezyon, ya da toplam 30-125 lezyon Ağır 5 kistten fazla, ya da 100 komedondan fazla, ya da 50 iltihabi lezyondan fazla, ya da toplam 125 lezyondan fazla Klasik Akne Tedavisinin Temel İlkeleri
Şekil 3. Aknenin oluşum mekanizması ve konvansiyonel tedavisinin temel ilkeleri (28).
Sivilce Tedavisi
Folikül Keratinizasyonu Düzelten İlaçlar Retinoidler: Epitel bütünlüğü için ve idamesi için A vitamini şarttır. Yağ oluşumunu azaltır. Ayrıca antibiyotik etkisi de vardır. Yan etki olarak yanma, soyulma, kızarma vb. yapabilir. Tretinoin (Acnelyse®) İzotretinoin Adapalen Tazaroten
Antibakteriyel ilaçlar Antibiyotikler (tetrasiklin, eritromisin, klindamisin, minosiklin, doksisiklin (merhem ya da hap olarak) Benzoil peroksit İzotretinoin (indirekt etki)
Antienflamatuar (iltihap önleyici) ilaçlar Steroitler (kortizol) Steroit dışı antienflamatuarlar Lökotien inhibitörleri
Yağ Bezi Faaliyetini Azaltanlar Antiandrojenler (Spirinolakton) Steroitler (Düşük dozda) Östrojen preparatları
Akne Derecesine Göre Klasik Tedavi Şekilleri
Hafif şiddette akne tedavisi: Tretinoin ve /veya antibiyotik merhem Orta şiddette akne tedavisi: Tretinoin ve sistemik antibiyotik hapları Ağır şiddette akne tedavisi: Tretinoin + sistemik antibiyotik hapları + Antienflamatuar (iltihap önleyici) ilaçlar + Antiandrojenler ya da östrojen preperatları
Klasik tedavi şekilleri esas nedene yönelik olmadığı için başarısızdır ya da ancak geçici bir süre başarılı olabilir.
O Hâlde Ne Yapmalı? 5 Adımda Sivilce Tedavisi
1) İnsülin Direncinizi Yenin
Tedavinin en önemli noktası budur. Eğer bunu yapmıyorsanız, diğer basamakları yaparak şifa bulmanız mümkün değildir.
İnsülin direnci çocuk ve erişkin nüfus arasında çok yaygın görülen bir metabolik bozukluktur. İleri aşaması olan metabolik sendromun Türkiyede erişkinler arasındaki oranı %50lere yaklaşmaktadır; bu hızla giderse oran %50lerin çok üzerine çıkacaktır.
İnsülin direncinin temel nedeni şekeri hızlı emilen (glisemik endeksi yüksek) gıdaların aşırı yenilmesidir. Açlık sırasında insülin değerleriniz 5 ünitenin üzerine çıkar.
İnsülin direncini kırmanın akne üzerine etkileri İnsülin direncini kırarak akne mekanizmalarının nerdeyse tamamını kontrol altına alabilir hatta tamamen yok edebilirsiniz. Kan insülin düzeyinin azalması ile; a) Kıl foliküllerindeki yağ yapımını azalır b) Artan androjenler (erkeklik hormonları) normal düzeylere iner c) İltihap (enflamasyon) azalır d) Enfeksiyon (mikrop kapma) azalır (endirekt etki)
İnsülin direncinizi yenmek için Taş Devri Diyeti gibi bir diyet yapınız Un, şeker ve bunlardan yapılan mâmüllerin tüketimini mümkün olduğunca azaltın, hatta hiç yemeyin Mümkün olduğu kadar doğal beslenmiş olan hayvanların et, süt ve yumurtasını yiyin. Yediğiniz yiyeceklerin en az yarısı çiğ olsun. Paketlenmiş gıdaları yemeyin Her türlü mevsim sebze ve meyvesi (fazla tatlı olmayanlar) taze olarak yiyin.
Böyle bir diyet sadece sivilcelerinizi yok etmekle kalmayacak sizi olabilecek kanser, kemik erimesi, koroner kalp hastalığı, romatizma, depresyon vb hemen hemen bütün müzmin hastalıklardan da koruyacaktır.
2) Omega-3/Omega-6 Yağ Dengesini Düzelterek İltihap Maddelerini Azaltın
Akne oluşumundaki temel mekanizmalardan biri de iltihap maddelerinin artmasıdır.
Diyetteki omega-6ların aşırı artması vücuttaki iltihap maddelerini artırır. Diyetteki omega-3ler ise iltihap giderici etkisi ile aşırı omega-6 alımına bağlı olumsuzlukları azaltır.
Akne tedavisinde kullanılan steroid ve steroid dışı iltihap karşıtları ve lökotirien inhibitörleri omega-6ya bağlı iltihap maddelerini ortadan kaldırmaya çalışır. Bu ilaçların kısa vadede bazı olumlu etkileri varsa da uzun vadede bir yığın yan etkilere yol açar. Bazen bu yan etkiler hastalığın kendisinden daha ağır da olabilir.
Omega3/Omega-6 oranı nasıl düzeltilebilir? Margarin ve sıcak preslenmiş poliansatüre (çoklu doymamış) yağlar (ayçiçek, mısır, soya) yenilmemelidir. Katı yağ olarak tereyağ, iç yağı ve kuyruk yağı, sıvı yağ olarak sızma zeytinyağı kullanılmalıdır. Sıcak preslenmiş monoansatüre (tekli doymamış) yağlar (gerçek! fındık yağı, riviera tipi zeytinyağı) ise ikinci seçenektir. Keten tohumu ve/veya balık yağı kullanın
Balık yağı preparatları Enflamatuvar hastalıklarda antienflamatuvar(iltihap giderici) etkiyi elde etmek için günde 1000-3000 mg aktif balık yağı (DEHA+EPA) alınmalıdır aksi halde fazla etkili olmaz (piyasada Carlson ®, Ocean®, Or-omega®, Marincap®, Seven Seas®, gibi markalar var, son gümrük düzenlemesinden önce yurt dışından daha ucuza da getirtebiliyordu ancak yeni düzenlemeyle kısıtlamalar getirildi).
Bazı balık yağı (omega-3) preparatlarındaki aktif metabolit (EPA + DEHA) miktarları Seven Seas-Cherry: 800 mg/1 ölçek Seven Seas-Pulse: 150 mg/1 kapsül Marincap: 150 mg/ 1 kapsül Ocean: 1315mg/1 ölçek (Portakallı, naneli, limonlu), 150 mg/1 kapsül Carlson: 1600 mg/1 ölçek, 300 mg/1 kapsül Oromega: 975 mg/1 ölçek, 300 mg/1 kapsül
Balık yağı uygun yüksek dozlarda kullanıldığında romatizmal hastalıklarda kullanılan ilaçların iltihap giderici etkilerine sahiptir. Üstelik nerdeyse hiçbir yan etkileri yoktur. Ayrıca nedene yönelen bir tedavi şeklidir.
Bitkisel Omega-3 kaynakları Ketentohumu, ceviz ve yeşil yapraklılar (semizotu, dereotu vb) aktif omega-3 metabolitlerinin oluşumunu sağlayacak ön maddeyi (alfa-linolenik asit=ALA) sağlarlar. Bunlar içinde en önemlisi keten tohumudur.
Keten tohumu omega-3den zengindir; fakat balıkyağına göre etkisi yaklaşık 10 kez düşüktür. Fakat keten tohumu zayıf östrojen etkisi (yağ yapımını azaltır) ve zengin lif, vitamin ve mineral içeriği ile akne için mükemmel bir takviyedir.
Antienflamatuar otlar ve baharatlar Aşağıdaki bitkiler ve baharatlar da antioksidan ve iltihap giderici etkileri ile aknede oldukça yararlıdırlar; 1 kâse kefirin içine (tercihen ekşi) 1 çay kaşığı çekilmiş ısırgan tohumu 1 çay kaşığı çekilmiş siyah üzüm çekirdeği 1 tatlı kaşığı zerdeçal tozu 1 tatlı kaşığı çekilmiş keten tohumu koyun Bunlar dışında birçok yabani ot ve baharatın da benzeri özellikleri vardır.
3) Kan D Vitamini Düzeylerinizi Düzeltiniz
Dünya nüfusunun belki de yarısında gizli veya aşikar D vitamini yetersizliği mevcuttur. Örneğin Türkiyedeki kadınların yaklaşık dörtte üçünde D vitamini yetersizliği vardır. D vitamininin çok iyi bilinmeyen bir özelliği de iltihap giderici olmasıdır. Klasik cildiye kitaplarında bile yaz mevsiminde aknelerin şiddetinin azaldığı tarif edilmektedir.
Yeterli D vitamini düzeyine sahip olmak için günde en az yarım saat güneşe maruz kalın (D vitamini ile ilgili yazımıza bakınız: D Vitamini Ömrü Uzatıyor). Yeterli güneşlenemiyorsanız, özellikle kış aylarında D vitamini alınız. Optimal dozu alabilmek için kan D vitamini düzeylerinizi ölçtürün (25-hidroksi D vitamini; 1, 25-dihidroksi D vitamini değil!). Doktorunuzun kontrolü altında uygun dozda D vitamini alın. Kan D vitamini düzeylerinizi 40-120 ng/mL arasında tutunuz (üst sınıra yakın olması daha iyi, 100 ng/mL gibi).
4) Bağırsak Floranızı (Yararlı Mikropları) Düzeltin
Floranın bozularak bağırsak geçirgenliğinde meydana gelen artışın sadece bağırsakta değil bağırsak dışı birçok organda da iltihabi hastalıklara yol açtığı düşünülmektedir. Probiyotiklerden zengin bir diyetin iltihap bulgularını hafiflettiği gözlenmiştir.
Un ve şekerden fakir, sebze, meyve, et ve yumurta gibi doğal gıdalardan zengin bir diyet, bağırsak florasının koruyuculuğunu artırır. Fermantasyon ürünleri (kefir, turşu, yoğurt, peynir, şarap, boza, sirke, tuzlama yiyecekler, bira mayası) bağırsak florasında bulunan probiyotikleri artırırlar.
Pastörizasyon ve UHT teknolojisi gıdalardaki probiyotikleri büyük ölçüde tahrip eder! Bu sebeple probiyotiklerden yana en zengin gıda olan kefiri evde kendiniz yapın ve günde en az yarım litre kadar tüketin.
5) Vitamin ve Mineral Eksikliklerini Giderin
Yukarıdaki önlemleri almışsa akneli hastanın ilave vitamin ve mineral alması çok gerekli değildir. Fakat iyileşmeyi daha hızlı düzeltmek için birkaç ay aşağıdaki vitamin ve mineraller kullanılabilir. B6 vitamini: 50-100mg/gün (Örneğin Benexol® 1 tablet) Çinko: 15-30 mg/gün (Örneğin Zinco® ya da Nutri-Zinc® 1-2 ölçek). E vitamini: 400 IU. C vitamini: 200-2000 mg A vitamini ya da beta karoten: 5, 000-25,000 Ü
ACE-Selenyum®da A, C ve E vitaminleri ve antioksidan olan selenyum bulunmaktadır; günde 1 ya da 2 kapsül alın. Carlson ACES-Znde A, C ve E vitaminleri ile çinko ve selenyum bulunmaktadır; günde 1 ya da 2 kapsül alın.
Hastalığın izlenmesinde yapılması önerilen tahliller
Yukarıdaki beslenme şekli ve besin takviyeleri aknelerinizi düzeltecektir. Hastalığın izlenmesinde aşağıdaki tahlilleri yaptırın:
C-reaktif protein (hassas) : Normali 0.5 mg/dLnin altında olması gerekir (İlgili laboratuarın verdiği normal değerleri dikkate almayın). Hastalık sırasında yüksek olan değerler, tedavi ile birlikte azalacaktır.
25-hidroksi D vitamini: (1, 25-dihidroksi D vitamini değil!). Normali 40-120 ng/mLdir (İlgili laboratuarın verdiği normal değerleri dikkate almayın).
İnsülin: Normali, açlık sırasında 5 ünitenin altındadır (İlgili laboratuarın verdiği normal değerleri dikkate almayın). Beraberinde kan şekerine de baktırın.
Tedaviye Cevapsızlık Olabilir mi?
Eğer bu tedavi ile düzelme olmuyorsa altta yatan bir hormonal hastalık vardır. Hekiminize danışarak hormon tahlillerini (17-HP, DHEA-S, androstenedion, serbest testosteron, kortizol, ACTH vb) yaptırınız. Aşağıdaki kan tahlillerini yaptırınız:
fT4, TSH B12 vitamini 25OH D vitamini İnsülin (açlık) Kan şekeri (açlık) HbA1C Androstenodion 17OH progesteron DHEA-sülfat