Seyyar satıcı Suriyeli çocuğu yere çarptı

benim kızkardeşim tepeceikte okumuştu liseyi orda o zamana göre üstün bi lise vardı, okul çıkışo hep depar atarak durağa kendini zor atıyordu, roman çocuklardan kurtulmak için:KK53:
her gün aynı işkence düşünsenize:KK53:
 
çocuk suriyeli değil romanmış, izmirde yaşayanlar bilir bayağı bir dert oluyor o çocuklar, ama tabii o şekilde yere çarpmasını haklı gösterecek bişey yok, adam gözaltına alınmış bu arada

Adam öldürmeye teşebbüsten yargilanmali. Cocugu allah korumuş. Nasıl carpmis yere vicdansiz
 
Haberi okumam bile yetti, videoyu izlemeyi asla düşünmüyorum. Bencillikte tavan bu sanırım, düşene bi tekme de sen vur ben güçlüyüm o güçsüz benim başıma asla gelmez demek...
 
Haberi okumam bile yetti, videoyu izlemeyi asla düşünmüyorum. Bencillikte tavan bu sanırım, düşene bi tekme de sen vur ben güçlüyüm o güçsüz benim başıma asla gelmez demek...
böyle insanların hayatlarının tranvalar la dolu olduğuna inanıyorum normal büyüyüp yaşayan biri bunu yapamaz
 
Siz hep elit yerlerde takildiniz heralde simdiye kadar konusnalarinizdan bunu anliyorum. Kucucuk cocuk dersin karsidan ama sana bicak ceker napacagini sasirirsin. Bu olay hakkinda yorumda bulunmadim. Cunku olayin sebebi yok. Yansitilan ne kadar gercek isin asli nedir bilemiyorum. Ama bu devirde cocuklarda cocukluktan cikti bilin istedim.
Ben Fatihte iclerinde yaşıyorum ve ayni sare gibi düşünüyorum. Ne demekmis alip yere vurmak. Benim kapima isediler yahu en fazla kovaladim kapidan. El kadar bebeyi öldürmek mi gerekir?
 
Ben Fatihte iclerinde yaşıyorum ve ayni sare gibi düşünüyorum. Ne demekmis alip yere vurmak. Benim kapima isediler yahu en fazla kovaladim kapidan. El kadar bebeyi öldürmek mi gerekir?

Kapima işeyip siçabilirler. Problem yok ama sokagin ortasinda esimle yururken kalkip yatak odamizdan girip edepsizce agza alinmayacak laf etmeleri sınırı aşar. Kalkip agzinin orta yerine vurmakta hakti ama bunu yapsam eminim ki adı "dilenen masum kucucuk cocugu para istedigi icin dovduler" olurdu. :))) neyse
 
Olayı duydum ,izledim ama basit bir çocuk yaramazlığı olsa bu adam bu kadar çıldırmazdı sanırım.
Adamı bu noktaya getiren sebepler olmalı.
Yine de mazeret değil tabi sinirlerine mukayyet olması gerekiyor,zor da olsa..
 
Bilemiyorum Bahar, sanırım pek de aynı fikirde değiliz. Pek çok konuda.
Örneğin ben Orta Doğuya barışın geleceğini düşünenlerden değilim. Yüzyıllardır gelmeyen bahar bu yüzyıl da gelmeyecek. Kaldı ki Orta Doğu'nun ortalama eğitim seviyesi düşünüldüğünde tepeden inen her barışçıl yönetim eğreti duracak.
Üstelik Orta Doğu halklarının sorunları genel olarak sulhle çözme eğiliminde olmadığı da ayrı bir parantez.
Ben Suriye'de direk savaş olmasın isterdim. Türkiye'de görecekleri/gördükleri muamele zaten malum. Ancak doğudan batıya gelen her göçün Batı'nın dinamiklerini bozduğu da bir gerçek. Daha eğitimsizler ve bu entegre olmalarını neredeyse imkansız hale getiriyor. Entegre olamadıklarında katıldıkları toplumun dengesini bozuyorlar.
Bu bir taraf.
Diğer taraf karşı karşıya kaldıkları ırkçılık, elbette. Çünkü hem ten renkleri koyu hem de Müslümanlar. Dolayısıyla potansiyel terörist muamelesi görüyorlar. Bu Batı'da böyle.
Bizim memlekette de klavye askerleri tarafından vatanlarını savunmadıkları için "ödlek" görülüp aşağılanıyorlar. Sanki milyonlarca Suriyeli savaşsa da oradaki dengeleri değiştirebilirmiş gibi.
Bir şeyler yapılmalı mı? Hem ülkenin payından, hem de insani açıdan, evet yapılmalı, gözlerimizi kapatamayız.
1979 İran devrimi öncesi ve sonrası durumu bilirsin. Önemli olan devrime zemin hazırlayan hareketler, Abd uğraşları değil, iki zaman dilimi arasında ki yegane fark. Ve son seçimlerde muhafazakarlara karşı üstünlük sağlayan reformcular ile birlikte ülkenin nasıl kalkındığı, adeta atak yaptığıda bir gerçek.
Yani, ülkeler sürekli bir devinim halindedir. Güçler değişir, sanılar tersyüz olur.
Ortadoğuyu topyekün silmek, umutsuz bir vakaymışcasına değerlendirmek yanlış. Ki, günümüzün ortadoğusu zamanında Medeniyetler Beşiği olarak anılıyordu.
Hatta geçmişi bırakıp günümüzden örnekler arayacak olursak, ortadoğunun kurtarıcısı konumunda adeta günümüzün Mezopotamyası olan bir ülke var; Suriye.
Okur yazar oranından çok daha önemli bir kıstas var benim için. Ki, bu oran %80'lerde.
Daha önemlisi ise, bir çok farklı ırkı, dini, mezhebi bir arada barındırmasına rağmen, "terörist" sevdalısı ülkelerin hedefi olana değin fazlasıyla barışçıl, adil bir ortam kurmuş olabilmesidir. Esad Alevi, Genelkurmay başkanı Türkmen ve parlemento üyeleri şii, sunni...
Ülkede Ermeniler, Kürtler, Araplar yaşamakta. Ve %10'luk bir Hristiyan topluluğun yanı sıra Yahudilerde yaşamakta. Müslümanlar ise bir çok kola ayrılıyor.
Yani, terörist örgütler çıkana değin barış ülkesiydi. Ki, onları devletin ordusuna meydan okumayı göze aldıracak kadar güçlendiren, destek sağlayan ülkelerde pek ala biliniyor.
Bir diğer güzel örnek ise, Venezüela. Seçilmiş başkan Chavez'e yine Abd destekli darbe girişimi oldu. Ve bunu yaptırımlar, dayatmalar ve tehditler izledi. Ülke içinde karışıklıklar meydana geldi. Askerler sivillere karşı silahlandı. Bu, Güney Amerika'dan umuzudumuzu kesmemiz için bir sebep olabilir mi? Peki bu durumda suçlu kim?

Yani, gerçek düşmanı ve suçluyu görmek lazım. Düşman kim? Onlarca nükleeri olmasına rağmen İran'a ambargo koyan Abd mi yoksa yaptırımlar nedeniyle ekonomik olarak gelişemeyen İran mı? Zamanında, tüm barbarca yöntemleri kullanarak sömüren, katleden, soykırım uygulayan ülkeler günümüzün özgürlük ve refah merkezleri haline geldi.

Batının dinamiği sömürme ve öldürme temellidir. İnsani hiç bir yanı yoktur.

Mezbahaları görmüyor olabiliriz ama her ne kadar süslü afişlerde mutlu inekler, koyunlar resmedilsede içeride dönen vahşetten haberimiz var. Bunu hissedebiliyoruz.
Batı, Guatemala hapishanesinde kestikleri başların hesabını vermeden kimseye terörist muamelesi yapmasın.
 
Ama Suriye bir istisnadır, Bahar. bir de kısmen Ayetullah dönemi öncesi İran.
Bu iki ülke bir zamanlar çok sesliliğin çok renkliliğin sembolüydü. Evet. Ama Orta Doğu'dan 70'lerin iranı ve 5 yıl öncesinin Suriye'sini çıkardığında elinde kalan korkunç bir tablo.
İran'daki durum biraz daha farklı. Ayetullah'ın büyümesi, gelişmesi ve devrim yapmasını ayrıca tartışırız, o buraya sığmaz.
Ama Suriye orada olan bitenin herkesi tehdit edeceğinin bir aynası adeta.
Ki Suriye'de o kadar barışçıl bir ülke değil esasında. PKK militanlarını beslediği ve sakladığı bilinir. Ha halkının refah seviyesi yüksekti. Nispeten eşitlikçi bir anlayışı vardı.
Ancak Esad'ın ne kadar seçilmiş bir lider olduğunu tartışırım mesela. Ya da baba Esad'ın hangi şartlarla oraya geldiğini ve neredeyse kendine bir hanedanlık kurduğunu.
Ha Suriye üzerine oynanan oyunlara hak veriyorum sanma. Ama kör ölünce badem gözlü de olmasın.
Yine de elbette mesela Suriye bir İsrail değlidir, hak ve demokrasi konusunda. Gözüm kapalı Suriye'yi seçerim, ya da seçerdim.
Suriye örneği güzeldir, terör ihraç etmenin tehlikelerini anlamak konusunda. Bence tüm devletler bakıp bir ders çıkarmalı.
Chavez seçilmiş bir başkan olabilir. Ona bakarsan Hitler de seçilmiş bir başkan. Mesela dünyanın bir numaralı delisi Kim de seçilmiş.
Chavez'in seçilmiş olması, aslında püsküllü bir deli olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ha oradaki demokrasi sorunu Venezuela halkının problemidir ve o halk kendi yarattığı dinamiklerle o sorunu çözmelidir. Amerika'nın gidip demokrasi havariliği oynaması saçmalığın dik alası evet.
Ama yine kör-badem-göz olayı.
Örneğin, Kaddafi de müthiş reformcu bir adamdı, sosyal devletin beşiği Kuzey Avrupa ülkelerini kıskandıracak icraatları vardı, ama bu onun bir diktatör olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Sözün özü Orta Doğu ve Güney Amerika, istersen tarihten gelen sebeplerle de, istersen dışsal etkenler yüzünden de demokratik olmaktan fersah fersah uzakta.

ABD ve Batı konusunu ayrıca ele alalım.
Öncelikle şunu samimiyetle söylüyorum, Orta Doğu'daki ülkelere ekonomik ambargo uygulanmasa neler yapabileceklerinin çok güzel bir örneği var, orada: İsrail.
Yok birbirlerinden farkları.
Ha ABD ve Batı çok mu şahaneler, hayır, değiller. Bugün Orta Doğu, gırtlağına kadar b.kun içine gömüldüyse sorumlular bunlar.
Ama ekonomik ambargo uygulamasalardı her şey güllük gülistanlık olmayacaktı.
Her devrim kendi karşı devrimini yok eder.
Padişah Mustafa Kemal'i idama mahkum ederken de böyleydi.
Mustafa Kemal İstiklal Mahkemelerini kurarken de böyleydi.
Çarlık Rusya komünistleri avlamaya çalışırken de böyleydi
Sovyet Rusya, Çar yanlılarını ipe yollarken de böyleydi.
Guatemalada da durum bu.
Bana bir tane devlet göster ki faşizan yöntemler kullanarak kendi devrimini sağlamlaştırmamış olsun.
Öyle bir örnek yok.
Her devlet az ya da çok ortalığı terörize etmiştir.

Batı'nın dinamiği öldürme ve sömürme üzerine kuruludur demişsin. Ama Doğu'nun da hatta Uzak Doğu'nun da sistemi bunun üzerinedir.
Bugün esrar ve kadın ticaretinin en önemli ayağı ne tarafta? Batı'da mı Doğu'da mı?
Evrensel bir gerçek var.
Batı Doğu'dan, Kuzey Güney'den daha zengindir.
Geri zekalı Arap Prensliklerinin sömürülmemek için bir yöntemleri vardı: Petrol.
Zevkü sefanın dibine vurdukları için, şimdi hepsi iflas noktasında.
Ellerindeki kaynağı kendi halkları için kullanabileceklerken hepsi birer ABD uydusu olmayı tercih etti. Flistine ne olduğunu umursamadılar bile.
Şimdi önümüzdeki 20 yıl içinde İsrail hepsinin tepesine çökecek tıpkı Filistinde yaptığı gibi.
Evet Batı, sömürücü.
Çünkü daha zengin.
Eğer zengin olan Doğu olsaydı, o da sömürecekti. Örnekler gözümüzün önünde.



1979 İran devrimi öncesi ve sonrası durumu bilirsin. Önemli olan devrime zemin hazırlayan hareketler, Abd uğraşları değil, iki zaman dilimi arasında ki yegane fark. Ve son seçimlerde muhafazakarlara karşı üstünlük sağlayan reformcular ile birlikte ülkenin nasıl kalkındığı, adeta atak yaptığıda bir gerçek.
Yani, ülkeler sürekli bir devinim halindedir. Güçler değişir, sanılar tersyüz olur.
Ortadoğuyu topyekün silmek, umutsuz bir vakaymışcasına değerlendirmek yanlış. Ki, günümüzün ortadoğusu zamanında Medeniyetler Beşiği olarak anılıyordu.
Hatta geçmişi bırakıp günümüzden örnekler arayacak olursak, ortadoğunun kurtarıcısı konumunda adeta günümüzün Mezopotamyası olan bir ülke var; Suriye.
Okur yazar oranından çok daha önemli bir kıstas var benim için. Ki, bu oran %80'lerde.
Daha önemlisi ise, bir çok farklı ırkı, dini, mezhebi bir arada barındırmasına rağmen, "terörist" sevdalısı ülkelerin hedefi olana değin fazlasıyla barışçıl, adil bir ortam kurmuş olabilmesidir. Esad Alevi, Genelkurmay başkanı Türkmen ve parlemento üyeleri şii, sunni...
Ülkede Ermeniler, Kürtler, Araplar yaşamakta. Ve %10'luk bir Hristiyan topluluğun yanı sıra Yahudilerde yaşamakta. Müslümanlar ise bir çok kola ayrılıyor.
Yani, terörist örgütler çıkana değin barış ülkesiydi. Ki, onları devletin ordusuna meydan okumayı göze aldıracak kadar güçlendiren, destek sağlayan ülkelerde pek ala biliniyor.
Bir diğer güzel örnek ise, Venezüela. Seçilmiş başkan Chavez'e yine Abd destekli darbe girişimi oldu. Ve bunu yaptırımlar, dayatmalar ve tehditler izledi. Ülke içinde karışıklıklar meydana geldi. Askerler sivillere karşı silahlandı. Bu, Güney Amerika'dan umuzudumuzu kesmemiz için bir sebep olabilir mi? Peki bu durumda suçlu kim?

Yani, gerçek düşmanı ve suçluyu görmek lazım. Düşman kim? Onlarca nükleeri olmasına rağmen İran'a ambargo koyan Abd mi yoksa yaptırımlar nedeniyle ekonomik olarak gelişemeyen İran mı? Zamanında, tüm barbarca yöntemleri kullanarak sömüren, katleden, soykırım uygulayan ülkeler günümüzün özgürlük ve refah merkezleri haline geldi.

Batının dinamiği sömürme ve öldürme temellidir. İnsani hiç bir yanı yoktur.

Mezbahaları görmüyor olabiliriz ama her ne kadar süslü afişlerde mutlu inekler, koyunlar resmedilsede içeride dönen vahşetten haberimiz var. Bunu hissedebiliyoruz.
Batı, Guatemala hapishanesinde kestikleri başların hesabını vermeden kimseye terörist muamelesi yapmasın.
 
Hiç şaşırmadım artık sabrı taştı insanların, aleni öldürende çıkar, bıktık çünkü insanlar suriyelilerden, ben ordudayım bir de buraya gelmiyorlar diyordum buraya da geldiler Türkiyeye yayıldılar, etrafımı sardılar yaşadığım korkuyu unutamam, ne bilim buraya kaç milyon suriyeli göçmüş hepside genç insanlar yahu kaçacagına ülkeni savun aman ya.
 
Ama Suriye bir istisnadır, Bahar. bir de kısmen Ayetullah dönemi öncesi İran.
Bu iki ülke bir zamanlar çok sesliliğin çok renkliliğin sembolüydü. Evet. Ama Orta Doğu'dan 70'lerin iranı ve 5 yıl öncesinin Suriye'sini çıkardığında elinde kalan korkunç bir tablo.
İran'daki durum biraz daha farklı. Ayetullah'ın büyümesi, gelişmesi ve devrim yapmasını ayrıca tartışırız, o buraya sığmaz.
Ama Suriye orada olan bitenin herkesi tehdit edeceğinin bir aynası adeta.
Ki Suriye'de o kadar barışçıl bir ülke değil esasında. PKK militanlarını beslediği ve sakladığı bilinir. Ha halkının refah seviyesi yüksekti. Nispeten eşitlikçi bir anlayışı vardı.
Ancak Esad'ın ne kadar seçilmiş bir lider olduğunu tartışırım mesela. Ya da baba Esad'ın hangi şartlarla oraya geldiğini ve neredeyse kendine bir hanedanlık kurduğunu.
Ha Suriye üzerine oynanan oyunlara hak veriyorum sanma. Ama kör ölünce badem gözlü de olmasın.
Yine de elbette mesela Suriye bir İsrail değlidir, hak ve demokrasi konusunda. Gözüm kapalı Suriye'yi seçerim, ya da seçerdim.
Suriye örneği güzeldir, terör ihraç etmenin tehlikelerini anlamak konusunda. Bence tüm devletler bakıp bir ders çıkarmalı.
Chavez seçilmiş bir başkan olabilir. Ona bakarsan Hitler de seçilmiş bir başkan. Mesela dünyanın bir numaralı delisi Kim de seçilmiş.
Chavez'in seçilmiş olması, aslında püsküllü bir deli olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ha oradaki demokrasi sorunu Venezuela halkının problemidir ve o halk kendi yarattığı dinamiklerle o sorunu çözmelidir. Amerika'nın gidip demokrasi havariliği oynaması saçmalığın dik alası evet.
Ama yine kör-badem-göz olayı.
Örneğin, Kaddafi de müthiş reformcu bir adamdı, sosyal devletin beşiği Kuzey Avrupa ülkelerini kıskandıracak icraatları vardı, ama bu onun bir diktatör olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Sözün özü Orta Doğu ve Güney Amerika, istersen tarihten gelen sebeplerle de, istersen dışsal etkenler yüzünden de demokratik olmaktan fersah fersah uzakta.

ABD ve Batı konusunu ayrıca ele alalım.
Öncelikle şunu samimiyetle söylüyorum, Orta Doğu'daki ülkelere ekonomik ambargo uygulanmasa neler yapabileceklerinin çok güzel bir örneği var, orada: İsrail.
Yok birbirlerinden farkları.
Ha ABD ve Batı çok mu şahaneler, hayır, değiller. Bugün Orta Doğu, gırtlağına kadar b.kun içine gömüldüyse sorumlular bunlar.
Ama ekonomik ambargo uygulamasalardı her şey güllük gülistanlık olmayacaktı.
Her devrim kendi karşı devrimini yok eder.
Padişah Mustafa Kemal'i idama mahkum ederken de böyleydi.
Mustafa Kemal İstiklal Mahkemelerini kurarken de böyleydi.
Çarlık Rusya komünistleri avlamaya çalışırken de böyleydi
Sovyet Rusya, Çar yanlılarını ipe yollarken de böyleydi.
Guatemalada da durum bu.
Bana bir tane devlet göster ki faşizan yöntemler kullanarak kendi devrimini sağlamlaştırmamış olsun.
Öyle bir örnek yok.
Her devlet az ya da çok ortalığı terörize etmiştir.

Batı'nın dinamiği öldürme ve sömürme üzerine kuruludur demişsin. Ama Doğu'nun da hatta Uzak Doğu'nun da sistemi bunun üzerinedir.
Bugün esrar ve kadın ticaretinin en önemli ayağı ne tarafta? Batı'da mı Doğu'da mı?
Evrensel bir gerçek var.
Batı Doğu'dan, Kuzey Güney'den daha zengindir.
Geri zekalı Arap Prensliklerinin sömürülmemek için bir yöntemleri vardı: Petrol.
Zevkü sefanın dibine vurdukları için, şimdi hepsi iflas noktasında.
Ellerindeki kaynağı kendi halkları için kullanabileceklerken hepsi birer ABD uydusu olmayı tercih etti. Flistine ne olduğunu umursamadılar bile.
Şimdi önümüzdeki 20 yıl içinde İsrail hepsinin tepesine çökecek tıpkı Filistinde yaptığı gibi.
Evet Batı, sömürücü.
Çünkü daha zengin.
Eğer zengin olan Doğu olsaydı, o da sömürecekti. Örnekler gözümüzün önünde.

Hayır, ortadoğuyu "güzel bir ülke" yapan son 10-70 yılları değil. Çok daha eskiye dayanıyor direnişleri. Tek tek ele almak anlamsız olur ama ilk isyan ve eşitlik naraları yine bu topraklarda atılmıştır.
Bence aramızdaki anlaşmazlığın yegane kaynağı, tarihin değişkenliğine olan/olmayan inancımız. Sen, geçmişlerini görmezden gelmene sebep olacak derecede uç noktaya gelmiş günümüz ortadoğu sorununu çözülemez, değişmesi imkansız olaylar olarak görüyorsun. Fakat ben dengelerin değişeceğinden ve günümüz düşmanının, kan emicisinin ortadoğuda değil batıda vücut bulduğundan yanayım.
Işid gelir geçer. Fakat Abd bir Venezüelaya elini uzatır binlerce insanı öldürür bir teröristleri besler ortadoğuyu kana boğar. Suçluyu batıda aramak artık bir kaçış, korkaklık olarak değerlendiriliyor. Sanlıyor ki, gerçekten güçlü, yetenekli kimseler olsaydı batının gücü onları bu duruma getirmezdi. Fakat öyle değil. Zamanında gücü ele geçirmiş, zekice ataklarda bulunmuş olabilirler, kabulümüzdür. Ki zaten şuanın barbarı olarak görülmelerinin yegane sebebide güçlerini diğer ülkeleri sömürmek, ezmek için kullanıyor olmalarıdır.

Ve Venezüela. Yegane ilgi alanımdır. Bu yüzden çok merak ediyorum Chavez'i neden bir deliye benzettin? Ben hakkında okumadığım kitap, izlemediğim belgesel bırakmadım ve tam zıt görüşlerede eşit derecede yer vermeme rağmen hala onun tarihin gelmiş geçmiş en dik duruşlu, adil ve iyi lideri olduğunu düşünüyorum.

Yanılıyorsun. Kim Jong Il'e çılgın damgası vurup korkanlar, Komünistleri dar ağaçlarında sallandıranlardan, hırsızlığı zenginin altın kaplamalı saatine göz dikmek olarak görenlerden, aç insana aptal muamelesi yapanlardan başkası değil.
Oysa tarihte atom bombasını ilk kullanan değil mi ambargo uygulamayı hak olarak gören ülke?

"Çarlık Rusya komünistleri avlamaya çalışırken de böyleydi
Sovyet Rusya, Çar yanlılarını ipe yollarken de böyleydi." demişsin.
Her iki karşıt görüştede ölümlerin olması, haklı olanı seçemeyeceğimiz anlamına gelmez.
Eğer, birisi canına, malına göz diker, saldırırsa kendini korumak uğruna onun canına, malına kastedebilirsin. Bu şiddet değil, nefsi müdafadır.
Bir tarafta emek, adalet naraları atan kimseler var.
Kaşılarında ise, benim param, benim petrolüm diyenler.

Eğer, aç iseniz çalarsınız. Ve yine eğer aç iseniz, bir başkasının kolunda ki altın saat sizden çalınmış ekmeğinizdir. Onu almak haktır.

Evet, elbette doğu'da başının üzerinde halesi eksik melek değil. Özellikle Suudi Arabistan ele alınınca, verilecek cevap kalmıyor. Fakat ben "orta doğu" şeklinde genelleme yapılmasına karşıyım. Ülke ülke ele almak daha mantıklı. Çünkü bu ortadoğuda Suudiler ile İranlılar Amerika ile Kuzey Korenin olduğu kadar birbirine düşman ülkeler.
 
Hayır, ortadoğuyu "güzel bir ülke" yapan son 10-70 yılları değil. Çok daha eskiye dayanıyor direnişleri. Tek tek ele almak anlamsız olur ama ilk isyan ve eşitlik naraları yine bu topraklarda atılmıştır.
Bence aramızdaki anlaşmazlığın yegane kaynağı, tarihin değişkenliğine olan/olmayan inancımız. Sen, geçmişlerini görmezden gelmene sebep olacak derecede uç noktaya gelmiş günümüz ortadoğu sorununu çözülemez, değişmesi imkansız olaylar olarak görüyorsun. Fakat ben dengelerin değişeceğinden ve günümüz düşmanının, kan emicisinin ortadoğuda değil batıda vücut bulduğundan yanayım.
Işid gelir geçer. Fakat Abd bir Venezüelaya elini uzatır binlerce insanı öldürür bir teröristleri besler ortadoğuyu kana boğar. Suçluyu batıda aramak artık bir kaçış, korkaklık olarak değerlendiriliyor. Sanlıyor ki, gerçekten güçlü, yetenekli kimseler olsaydı batının gücü onları bu duruma getirmezdi. Fakat öyle değil. Zamanında gücü ele geçirmiş, zekice ataklarda bulunmuş olabilirler, kabulümüzdür. Ki zaten şuanın barbarı olarak görülmelerinin yegane sebebide güçlerini diğer ülkeleri sömürmek, ezmek için kullanıyor olmalarıdır.

Ve Venezüela. Yegane ilgi alanımdır. Bu yüzden çok merak ediyorum Chavez'i neden bir deliye benzettin? Ben hakkında okumadığım kitap, izlemediğim belgesel bırakmadım ve tam zıt görüşlerede eşit derecede yer vermeme rağmen hala onun tarihin gelmiş geçmiş en dik duruşlu, adil ve iyi lideri olduğunu düşünüyorum.

Yanılıyorsun. Kim Jong Il'e çılgın damgası vurup korkanlar, Komünistleri dar ağaçlarında sallandıranlardan, hırsızlığı zenginin altın kaplamalı saatine göz dikmek olarak görenlerden, aç insana aptal muamelesi yapanlardan başkası değil.
Oysa tarihte atom bombasını ilk kullanan değil mi ambargo uygulamayı hak olarak gören ülke?

"Çarlık Rusya komünistleri avlamaya çalışırken de böyleydi
Sovyet Rusya, Çar yanlılarını ipe yollarken de böyleydi." demişsin.
Her iki karşıt görüştede ölümlerin olması, haklı olanı seçemeyeceğimiz anlamına gelmez.
Eğer, birisi canına, malına göz diker, saldırırsa kendini korumak uğruna onun canına, malına kastedebilirsin. Bu şiddet değil, nefsi müdafadır.
Bir tarafta emek, adalet naraları atan kimseler var.
Kaşılarında ise, benim param, benim petrolüm diyenler.

Eğer, aç iseniz çalarsınız. Ve yine eğer aç iseniz, bir başkasının kolunda ki altın saat sizden çalınmış ekmeğinizdir. Onu almak haktır.

Evet, elbette doğu'da başının üzerinde halesi eksik melek değil. Özellikle Suudi Arabistan ele alınınca, verilecek cevap kalmıyor. Fakat ben "orta doğu" şeklinde genelleme yapılmasına karşıyım. Ülke ülke ele almak daha mantıklı. Çünkü bu ortadoğuda Suudiler ile İranlılar Amerika ile Kuzey Korenin olduğu kadar birbirine düşman ülkeler.

Chavez'in yaptığı anayasal değişikliklere bakalım, biraz:
Bu değişiklikle mahkemelerin bağımsızlığı kısıtlamış, devlet başkanının hak ve yetkileri arttırılmıştır. Bak ilk seferde aklıma gelen bu.
Ya da örneğin çifte vatandaşlığı yasaklaması gibi. Hadi bunu ülkeyi korumak için yaptı diyelim ki öyle, Venezuela vatandaşlığını çat diye iptal etmesi. Bunu "jakoben" Türkiye'de seçilmiş bir Cumhurbaşkanı yapınca tepki verirken Komünist Öğretiden gelen bir devlet başkanı yapınca reformcu olmuyor.
Eylemlere bakışım, bizden ve onlardan ziyade, eylemlerin kendisine odaklanmakla alakalı.
Ha Chavez halkı için zulümcü bir lider miydi, dersen, bence hayır. Ama bu onun diktatoryal bir çizgide olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Seçilmiş ve iyi niyetli diktacı bir devlet başkanıydı Chavez.

Kim Jong, Stalin'in Kuzey Kore'de vücut bulmuş hali. Bir hela taşının zekasına sahip ve becerebilse 3. dünya savaşını çıkarmak için 2. saniyesini düşünmeye ayırmaz.

Şimdi sanırım bu tartışma Komünizm/Sosyalizm pratiğine doğru kayıyor.
Ondan önce şunu söylemek lazım: Bugün, dünün Sosyalistlerinin desteklediği Baasçıların da eli temiz değil. Yani Orta Doğu'nun bugün bu halde olmasının tek sebebi de ABD değil.
SSCB'nin Afganistan'a demokrasi değil, lakin sosyalizm ihraç etmesine kadar uzanır, bu işin bucağı.
Taraflar birbirinden daha temiz değil yani.

SSCB'nin yaptığı zulümün Çarlık Rusya'sından yeğ olduğunu sen sadece bir komünist olduğun için düşünüyorsun. Benim olduğum yerden baktığında, farklı bir durum yok.
Kaldı ki SSCB zamanla bizzat dönemin en büyük imparatorlarından ve yayılmacılarından ikincisi haline gelmişken Çarlık Rusya'sından daha az emparyel görmek çok da manalı değil.
Tarihi pratiklerin gösterdiği üzere Komünizm dikta olmadan sürdürebilir bir sistem değil.
SSCB örneğinde olduğu gibi parti üyesi olmazsan ülkeden sürülmen en "temiz" seçenekti.
Tarihin Sovyet Rusya'sının eli Guatemala'da işkence yapan ABD'den daha temiz değil. Komünist olmayan edebiyatçı ve bilim adamlarının anılarını da okumanı tavsiye ederim.
SSCB'nin özellikle Lenin'den sonraki uygulamaları DHKP-C'nin iç dinamikleriyle çok benzerdir ki bu da DHKP-C'nin kendisini neden marksist bir örgüt olarak tanımladığını gösterir.
Bana sorarsan iki grup da Marks'ın anlattıklarından bir halt anlamamış. Teoride sınıfta kalıyorlar.
Ama bir iki komünist/sosyalist denemeyi saymazsak, Komünizm tam da böyle bir şey.
Yani Komünizm teoride olmasa bile pratikte Batı'ya sen katilsin deme hakkına sahip değil.
Çünkü o da katil.

"Eğer, aç iseniz çalarsınız. Ve yine eğer aç iseniz, bir başkasının kolunda ki altın saat sizden çalınmış ekmeğinizdir. Onu almak haktır."
Hayır. Mülkiyet hırsızlık değildir. Eğer adil gelir dağılımı dersen, evet öyle bir şey yok, ve denkleştirmeliyiz derim.
Ama Ar-Ge hazırlayan bir adamla sokak süpüren bir adama aynı ücreti vermek adalet de değildir, hak da değildir.
Asıl hırsızlık budur, üstelik.
Biri Ar-Ge üretecek bilgide ve zekada
Diğeri sadece sokak süpürecek zekada olduğu sürece eşitsizlik olacaktır.
Çünkü insanlar eşit değildir. Bazımız daha zekiyiz, bazımız daha yetersiz. Sokak süpürmek kötü değildir, onursuz değildir. Ama sonuç olarak katma değeri az bir beceridir.
Bu adama Ar-Ge geliştiren adamla aynı parayı vermek, hırsızlığın dik alasıdır.
Çünkü o adamın bilgisinin karşılığını çalıyorsun.
Ha yok ben ikisine farklı ücret vereceğim diyorsan, o zaman zaten Komünizm de eşitliğin sağlandığı bir sistem olmuyor. Bu anlamda illa ki gelir farkı olacaktır.
Ve yine.
Bu geliri nasıl eşit dağıtacağın, sistemsel bir sorun değil, dağıtıcılarla alakalı bir sorundur.
Komünizimdeki dağıtıcının da bunu hakkaniyetli yapacağının bir garantisi yok. Komünizm üstelik sistemsel olarak mesela o sokak süpüren adamın bir sendika kurmasına izin vermediği, izin verdiği sendika da zaten doğrudan devlete kitlendiği için hak arama yolunu da doğrudan tıkıyorsun, pratikte.

Tamam Orta Doğu'yu ülke ülke de ele alabiliriz.
 
Son düzenleme:
Chavez'in yaptığı anayasal değişikliklere bakalım, biraz:
Bu değişiklikle mahkemelerin bağımsızlığı kısıtlamış, devlet başkanının hak ve yetkileri arttırılmıştır. Bak ilk seferde aklıma gelen bu.
Ya da örneğin çifte vatandaşlığı yasaklaması gibi. Hadi bunu ülkeyi korumak için yaptı diyelim ki öyle, Venezuela vatandaşlığını çat diye iptal etmesi. Bunu "jakoben" Türkiye'de seçilmiş bir Cumhurbaşkanı yapınca tepki verirken Komünist Öğretiden gelen bir devlet başkanı yapınca reformcu olmuyor.
Eylemlere bakışım, bizden ve onlardan ziyade, eylemlerin kendisine odaklanmakla alakalı.
Ha Chavez halkı için zulümcü bir lider miydi, dersen, bence hayır. Ama bu onun diktatoryal bir çizgide olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Seçilmiş ve iyi niyetli diktacı bir devlet başkanıydı Chavez.

Kim Jong, Stalin'in Kuzey Kore'de vücut bulmuş hali. Bir hela taşının zekasına sahip ve becerebilse 3. dünya savaşını çıkarmak için 2. saniyesini düşünmeye ayırmaz.

Şimdi sanırım bu tartışma Komünizm/Sosyalizm pratiğine doğru kayıyor.
Ondan önce şunu söylemek lazım: Bugün, dünün Sosyalistlerinin desteklediği Baasçıların da eli temiz değil. Yani Orta Doğu'nun bugün bu halde olmasının tek sebebi de ABD değil.
SSCB'nin Afganistan'a demokrasi değil, lakin sosyalizm ihraç etmesine kadar uzanır, bu işin bucağı.
Taraflar birbirinden daha temiz değil yani.

SSCB'nin yaptığı zulümün Çarlık Rusya'sından yeğ olduğunu sen sadece bir komünist olduğun için düşünüyorsun. Benim olduğum yerden baktığında, farklı bir durum yok.
Kaldı ki SSCB zamanla bizzat dönemin en büyük imparatorlarından ve yayılmacılarından ikincisi haline gelmişken Çarlık Rusya'sından daha az emparyel görmek çok da manalı değil.
Tarihi pratiklerin gösterdiği üzere Komünizm dikta olmadan sürdürebilir bir sistem değil.
SSCB örneğinde olduğu gibi parti üyesi olmazsan ülkeden sürülmen en "temiz" seçenekti.
Tarihin Sovyet Rusya'sının eli Guatemala'da işkence yapan ABD'den daha temiz değil. Komünist olmayan edebiyatçı ve bilim adamlarının anılarını da okumanı tavsiye ederim.
SSCB'nin özellikle Lenin'den sonraki uygulamaları DHKP-C'nin iç dinamikleriyle çok benzerdir ki bu da DHKP-C'nin kendisini neden marksist bir örgüt olarak tanımladığını gösterir.
Bana sorarsan iki grup da Marks'ın anlattıklarından bir halt anlamamış. Teoride sınıfta kalıyorlar.
Ama bir iki komünist/sosyalist denemeyi saymazsak, Komünizm tam da böyle bir şey.
Yani Komünizm teoride olmasa bile pratikte Batı'ya sen katilsin deme hakkına sahip değil.
Çünkü o da katil.

"Eğer, aç iseniz çalarsınız. Ve yine eğer aç iseniz, bir başkasının kolunda ki altın saat sizden çalınmış ekmeğinizdir. Onu almak haktır."
Hayır. Mülkiyet hırsızlık değildir. Eğer adil gelir dağılımı dersen, evet öyle bir şey yok, ve denkleştirmeliyiz derim.
Ama Ar-Ge hazırlayan bir adamla sokak süpüren bir adama aynı ücreti vermek adalet de değildir, hak da değildir.
Asıl hırsızlık budur, üstelik.
Biri Ar-Ge üretecek bilgide ve zekada
Diğeri sadece sokak süpürecek zekada olduğu sürece eşitsizlik olacaktır.
Çünkü insanlar eşit değildir. Bazımız daha zekiyiz, bazımız daha yetersiz. Sokak süpürmek kötü değildir, onursuz değildir. Ama sonuç olarak katma değeri az bir beceridir.
Bu adama Ar-Ge geliştiren adamla aynı parayı vermek, hırsızlığın dik alasıdır.
Çünkü o adamın bilgisinin karşılığını çalıyorsun.
Ha yok ben ikisine farklı ücret vereceğim diyorsan, o zaman zaten Komünizm de eşitliğin sağlandığı bir sistem olmuyor. Bu anlamda illa ki gelir farkı olacaktır.
Ve yine.
Bu geliri nasıl eşit dağıtacağın, sistemsel bir sorun değil, dağıtıcılarla alakalı bir sorundur.
Komünizimdeki dağıtıcının da bunu hakkaniyetli yapacağının bir garantisi yok. Komünizm üstelik sistemsel olarak mesela o sokak süpüren adamın bir sendika kurmasına izin vermediği, izin verdiği sendika da zaten doğrudan devlete kitlendiği için hak arama yolunu da doğrudan tıkıyorsun, pratikte.

Tamam Orta Doğu'yu ülke ülke de ele alabiliriz.


Chavez Venezüelası hakkında yorum yapabilmek için, devrim öncesini ayrıca ele almak gerekiyor. Böylece gelinen noktanın yüceliğine karşı her tez çürütülmüş olacaktır.

Venezüela’da neoliberal politikalara ilk isyan 1989 da patlak verdi. Başkent ve bir dizi başka kentinin yoksul halkı ayaklandı. IMF programına karşı bütün bir halkın başkaldırması olayı Caracazo olarak anılıyor. 3000’den fazla insanın öldürülmesine sebep olacak şekilde sert müdahele ile karşılaşan halkın evlerine polisler tarafından ateş açılmış, işkence görmüşlerdir. Ve bu olay sonrasında Chavez’in sola kaydığı söylenir.

Chavez 1998, 2000, 2006 ve 2012 yıllarında yapılan başkanlık seçimlerinde %50’nin üzerinde oy alarak ülkedeki büyük dönüşümü üstlendi. 2002 yılının Nisan ayında Washington tarafından bir darbe ogranize edildi. Bir uçağa bindirilerek ülke sınırları dışına kaçırılmak istenen seçilmiş başkan, Abd destekli darbeye karşı halkı tarafından adeta korunmuş ve bu sayede Abd destekli darbeye baş kaldıran, direnen ve kazanan ilk başkan olarak tarihe geçmiştir.


Kayıtlı seçmen nüfus oranı 1998’de %79’dan 2010’da %92’ye yükselmiştir. Yoksul mahallelerdeki yaşı ileremiş insanlar dahi ilk defa oylarını 2000’den sonra kullanabilmişler. Ve yine Chavez hem elektronik hem de çift yönlü oy pusulalarıyla 1999 anayasası sonucunda, dünyanın en güvenilir ve demokrat seçim sistemini kurmuş.

Ve halk referandumda anayasayı kabul etmiş. Abd, IMF ve su kaynaklarının bile özelleştirilmesi gibi zorlu sorunlarla mücadele eden halk, yolun sınırsız özgürlükten ziyade kapitalist politikalardan korunmak olduğunu fark etmiş.

Chavez ilk iş olarak evsiz sayısını azaltmak için kolları sıvamış ve barriolarda, gökdelenlerin gölgesinde yaşayan yoksul halkı korumak için çeşitli politikalar izlemiştir. Mesela okur yazar olmama oranını sıfırlamış, eğitim- sağlık gibi alanları kamulaştırmış, lükse giren eşyalara yasak getirmiş ve güç sahibi kimselerle yoksul halkı ortalama bir seviyede buluşturmayı baarmıştır. Ve en önemlisidre halkın adeta boğazına dolalan eli, yani IMF borcunu kapatmıştır.

Ekonomik reformlarına petrol endüstrisi üzerinde devlet kontolünü ele geçirmeyle başladı. En fazla %40’ını denetlemelerine izin verdiği çok uluslu petrol şirketlerinin faaliyetlerini kısmı bir şekilde kamulaştırdı. Ve petrol fiyatlarıyla ters orantılı olarak halkın refahı arttı.

Verdiğin çifte vatandaşlığın yasak olması durumu tüm bu saydıklarımla karşılaştırılınca pek bir önemsiz kalıyor. Çin’de de aynı politika bir takım farklı nedenler çerçevesinde uygulanmakta. Ama yine bu Çin’de evsiz insan bulunmamakta. Her bir vatandaşa hangi koşula sahip olursa olsun bir ev veren hükümeti sürdürdüğü çifte vatandaşlığa yönelik politika nedeniyle eleştiremezsin. Ki, şahsi düşüncem bu uygulamanın gerekli olduğu yönünde. Bu hakkı kullanacak kimselerin mal varlığı olan ve zamanında Chavez’i devirmek için sokaklara dökülenler ile aynı kişiler oldukları göz önünde bulunudurulunca, şart olduğu sonucu ortaya çıkıyor.


Ve Afganistan.

Tıpkı günümüzde Suriye hükümetinin seçilmiş başkanı Esad’ın yapığı gibi, zamanında Afganistan hükümetide Sovyetler Birliği’ni topraklarına davet etmiştir. Aslında konu çok güzel bir noktaya geldi. Çünkü düşününce, düşmanların ve dotların, kısacası safların ve uğruna savaş verilen ideolojilerin günümüz Suriye savaşından bir farkı olmadığını anlaşılıyor. Aşırı derecede büyük bir benzerlik var. Aynı.

Bir tarafta Bin Ladin’in İslamcı Mücahitleri ve devamında adeta gökten düşmüşcesine dört bir yanı saran, aslında çok uzun zamandır beslendikleri ve zamanı geldiğinde kullanmak üzere saklanan El Kaide. Destekçileri ise bizi hiç şaşırtmıyor; Suudi Arabistan, Abd, Pakistan gibi ülkeler. Ve karşı tarafta seçilmiş bir Marksist hükümet ile onların daveti üzerine ülkeyi teröristlerden kurtarmak adına Afganistana konuçlanan Sovyetler ordusu.

Yakın bir zamanda yine “Abd’siz adım atamayan Kabil, Moskovadan askeri yardım” istedi.


Ekim devrimi sayesinde Afganistanda dahil olmak üzere bir çok ülke bağımsızlık kazandı. Afganistan emiri Emanullah, İngilizler tarafından “kızıl” olarak anılan Komünistlerin etkisiyle ülkesine şu hakları kazandırdı; “Bu reformlar, tüm geleneksel kabile toplumunu sarstı. En çok etkilenenler mollalardı. Vakıf topraklarına el konuldu, mollaların hakimiyetleri azaltıldı ve bağımsız mahkemeler kuruldu. Kadınların eğitimi yaygınlaştırıldı”

1978 yılında solcu subaylarca kurulan Stalinist rejim, toprak ve kadınlara eğitime ilişkin ilerici önlemler de dahil olmak üzere bir dizi reform gerçekleştirdi. Bu mollalar, tefeciler ve toprak sahipleri için ölümcül bir tehditti. Abd ise Kabil’deki yeni rejime amansızca karşı çıktı. Gericileri örgütleyip silahlandırdı.

Ve şuan ki Afganistanın halini hepimiz biliyoruz.

Bu, Tc’nin Suudi Arabistana dönüşmesi gibi.,

Hatta, ekonomik özgürlükler bakımından çok daha ileri, eşitliğe dayalı bir seviyedeydiler. (O dönemin koşulları içinde değerlendirme yapıldığında)

Şimdi ise kadınlar saçlarından dolayı öldürülüyor, dışarı çıkamıyor, insanlar kendi komşuları tarafından diri diri gömülüyorlar


Kim Jong Il, Abd yönetiminden daha fazla deli değil.


Ve son olarak, mülkiyet hırsızlıktır. Eşit gelir dağılımını ütopik gören kimselere karşı, en azından “gelire göre vergi” uygulaması sunulduğunda bunuda dengeleri bozacak bir uğraş olarak görüyorlar. Oysa eşit gelir mümkün ve zorunlu.


Emeği değerli kılan alın teridir, fiziksel ya da zihinsel farklılıklar kıstas olarak alınamaz. Ar-Ge üretecek kimse, bir temizlikçiyle aynı ücreti almalı.Ve bu noktada bir başkasına göre “neden” sorusunu sorması gereken kişi tezmizlikçidir. Çünkü gün boyu iki büklüm çalışmasına rağmen, gayet kolay gelen bir masa başı çalışanı ile aynı ücrete tabi tutulmaktadır.

Bu yüzden somut bir eşitlik sağlanmalı.

Komünizm sınıfları ortadan kaldırır. İnsanı insanın kurdu olmaktan kurtarır.

Ve ben, ya hepimiz ya da hiç birimiz mantığıyla hareket ediyorum.

Ya hepimiz aç kalırız, ya da beraber doyarız.

Sokakta karton toplayanlar olduğu sürece, kimsenin cep telefonu sahibi bile olmasına izin vermezdim.

K.Kore başımın tacıdır.

Ve çok yaşasın Çin, Küba gibi sol duruşlu ülkeler.

Bize hala bir umudun olduğunu gösterdikleri için.
 
Son düzenleme:
Tamam Suriyelilere kızıyoruz ediyoruz falan ama küçük bir çocuk o daha, nereli olursa olsun bunu hak edebilir mi? O kemicikleri nasıl acımıştır. Haberlerde izledim, tek yaptığı adamın şapkasını almak, o da şaka niyetiyle anladığım kadarıyla. Adam kelinin görünmesine mi bu kadar çok kızdı ve o çocuğun etnik kökenini biliyor muydu bilmiyorum ama ya çocuğa ciddi bir şey olsaydı, bedelini nasıl ödeyecekti. Yazık ya her şeyin acısını kendimizden güçsüzlerden çıkarmayı bırakalım artık.
 
Verdiğin çifte vatandaşlığın yasak olması durumu tüm bu saydıklarımla karşılaştırılınca pek bir önemsiz kalıyor. Çin’de de aynı politika bir takım farklı nedenler çerçevesinde uygulanmakta. Ama yine bu Çin’de evsiz insan bulunmamakta. Her bir vatandaşa hangi koşula sahip olursa olsun bir ev veren hükümeti sürdürdüğü çifte vatandaşlığa yönelik politika nedeniyle eleştiremezsin. Ki, şahsi düşüncem bu uygulamanın gerekli olduğu yönünde. Bu hakkı kullanacak kimselerin mal varlığı olan ve zamanında Chavez’i devirmek için sokaklara dökülenler ile aynı kişiler oldukları göz önünde bulunudurulunca, şart olduğu sonucu ortaya çıkıyor .
Çin mi? Yapma Bahar. Daha düne kadar çocuk cinsiyeti saplantısı yüzünden insanların kız bebekleri aldırdığı, insanlarını günde 1 doların altına çalıştıran bir devletten bahsediyorsun..
Nereden biliyorsun, bu insanların tamamının Chavezi devirmek istediğini. Arada bir tane bile varsa onun hakkı gasp edilmiştir. Asıl budur hırsızlık. Bu insan haklarına da vatandaşlık haklarına da aykırı bir uygulamadır. Boşuna savunmayalım istersen.
Geri kalan kısmını kestim. Çünkü dediğim gibi Chavez'in kötü bir lider olduğunu düşünmüyorum, yanlış uygulamaları da olan iyi bir lider olduğunu düşünüyorum.



Ve Afganistan.

Tıpkı günümüzde Suriye hükümetinin seçilmiş başkanı Esad’ın yapığı gibi, zamanında Afganistan hükümetide Sovyetler Birliği’ni topraklarına davet etmiştir. Aslında konu çok güzel bir noktaya geldi. Çünkü düşününce, düşmanların ve dotların, kısacası safların ve uğruna savaş verilen ideolojilerin günümüz Suriye savaşından bir farkı olmadığını anlaşılıyor. Aşırı derecede büyük bir benzerlik var. Aynı.

Bir tarafta Bin Ladin’in İslamcı Mücahitleri ve devamında adeta gökten düşmüşcesine dört bir yanı saran, aslında çok uzun zamandır beslendikleri ve zamanı geldiğinde kullanmak üzere saklanan El Kaide. Destekçileri ise bizi hiç şaşırtmıyor; Suudi Arabistan, Abd, Pakistan gibi ülkeler. Ve karşı tarafta seçilmiş bir Marksist hükümet ile onların daveti üzerine ülkeyi teröristlerden kurtarmak adına Afganistana konuçlanan Sovyetler ordusu.

Yakın bir zamanda yine “Abd’siz adım atamayan Kabil, Moskovadan askeri yardım” istedi.


Ekim devrimi sayesinde Afganistanda dahil olmak üzere bir çok ülke bağımsızlık kazandı. Afganistan emiri Emanullah, İngilizler tarafından “kızıl” olarak anılan Komünistlerin etkisiyle ülkesine şu hakları kazandırdı; “Bu reformlar, tüm geleneksel kabile toplumunu sarstı. En çok etkilenenler mollalardı. Vakıf topraklarına el konuldu, mollaların hakimiyetleri azaltıldı ve bağımsız mahkemeler kuruldu. Kadınların eğitimi yaygınlaştırıldı”

1978 yılında solcu subaylarca kurulan Stalinist rejim, toprak ve kadınlara eğitime ilişkin ilerici önlemler de dahil olmak üzere bir dizi reform gerçekleştirdi. Bu mollalar, tefeciler ve toprak sahipleri için ölümcül bir tehditti. Abd ise Kabil’deki yeni rejime amansızca karşı çıktı. Gericileri örgütleyip silahlandırdı.

Ve şuan ki Afganistanın halini hepimiz biliyoruz.

Bu, Tc’nin Suudi Arabistana dönüşmesi gibi.,

Hatta, ekonomik özgürlükler bakımından çok daha ileri, eşitliğe dayalı bir seviyedeydiler. (O dönemin koşulları içinde değerlendirme yapıldığında)

Şimdi ise kadınlar saçlarından dolayı öldürülüyor, dışarı çıkamıyor, insanlar kendi komşuları tarafından diri diri gömülüyorlar
O zaman Tayyip Erdoğan da mesela ABD'yi davet etsin? O da seçilmiş başkan? Aynı seçilmiş hükümet ABD'yi davet etse bu kadar hak verir olacak mıydın?
Hayır. O zaman bu kısımda emparyel falan bir şeyler okudurduk.
Kaldı ki Afgan Hükümeti Sovyetleri davet etmedi. Sovyetler uydusu olan Afgan hükümetine kendisini davet ettirdi. Diğeri size TKP ilçe teşkilatında anlatılanlar. Tarihi gerçekler ondan biraz daha farklı.
O halk Afgan hükümetini yönetsinler diye seçti. Sovyetleri çağırsınlar diye değil. Bunun adı bildiğin yetki gaspıdır. Yine bir hırsızlık yani. Demokrasi böyle bir şey değil. İslamcılara demokrasi dersi veren komünistlere de demokrasi aşinalığı diliyorum.
O Bin Ladin nasıl palazlandı? Sovyetlere karşı ayaklanan İslamcılar ABD tarafından desteklendiği için. Peki Sovyetler içeri girmeseydi, desteklenirler miydi, yoksa kendi yağlarında mı kavurulardı. Sovyetlerin yayılmacı ve sömürmeci politikaları yüzünden asla bilemeyeceğiz.
Bugün başımızda IŞİD diye bir bela varsa Sovyetlerin de bundan ABD kadar payı vardır.
"Seçilmiş" Afgan hükümetinin sosyalist olmayanlara yaptıklarından biraz bahsetseydin de taşlar yerine otursaydı.
Ekim devrimi sayesinde Afganistan dahil ülkeler bağımsızlık kazanmadı.
Bağımsızlık dediğin, bir ülkenin halkının tek başına karar vermesidir. Sovyetlerin uydusu olmak bağımsızlık değildir.
Afganlar mı eşitti? Hayır, Afgan Hükümetiyle aynı düşünenler eşitti. Düşünmeyenler değildi. Buna eşitlik demiyoruz.
Stalin neler yapmış?
Adamın lakabı demir yumruk yahu. Kendi zamanında bütün muhalifleri bu hain, bu yardakçı falan diye fişleyip sürdürmüş, öldürtmüş bir adamdan bahsediyorsun.
Evet adeta kanatsız bir melekti Stalin.
Hala Stalanistler kaldı mı yahu?
Stalin bir faşistti. Hitler ve Mussoliniyle birlikte tarihin gördüğün 3. en büyük faşisttir. Bu 3 manyak bir olup Avrupa'nın bir tarafına etti.



Kim Jong Il, Abd yönetiminden daha fazla deli değil.
Bu adam deli Bahar. Bildiğin püsküllü deli. Üstelik de faşist. Komünist olması onu faşist olmaktan muaf kılmaz.

Ve son olarak, mülkiyet hırsızlıktır. Eşit gelir dağılımını ütopik gören kimselere karşı, en azından “gelire göre vergi” uygulaması sunulduğunda bunuda dengeleri bozacak bir uğraş olarak görüyorlar. Oysa eşit gelir mümkün ve zorunlu.


Emeği değerli kılan alın teridir, fiziksel ya da zihinsel farklılıklar kıstas olarak alınamaz. Ar-Ge üretecek kimse, bir temizlikçiyle aynı ücreti almalı.Ve bu noktada bir başkasına göre “neden” sorusunu sorması gereken kişi tezmizlikçidir. Çünkü gün boyu iki büklüm çalışmasına rağmen, gayet kolay gelen bir masa başı çalışanı ile aynı ücrete tabi tutulmaktadır.

Bu yüzden somut bir eşitlik sağlanmalı.

Komünizm sınıfları ortadan kaldırır. İnsanı insanın kurdu olmaktan kurtarır.

Ve ben, ya hepimiz ya da hiç birimiz mantığıyla hareket ediyorum.

Ya hepimiz aç kalırız, ya da beraber doyarız.

Sokakta karton toplayanlar olduğu sürece, kimsenin cep telefonu sahibi bile olmasına izin vermezdim.

K.Kore başımın tacıdır.

Ve çok yaşasın Çin, Küba gibi sol duruşlu ülkeler.

Bize hala bir umudun olduğunu gösterdikleri için.
Önce şu sol duruşlu dediğin ülkelere bakalım
Çin: insanların yattığı yerde çalışıp, sokak köpeklerinden daha kötü durumlarda yaşadığı bir ülke. Size TKP'de böyle mi öğretiyorlar, hakkaniyeti, eşitliği, insanlığı.
9 yaşında bir çocuğun günde 1 doların altına çalışması mıdır, gelir adaleti.
Şu canına tükürdüğüm ülkeyi savunmayın.
Sizin yere göğe sığdırmadığınız o ahlaksız Çin hükümeti yüzünden bugün pazarlarımızda civalı bebek kıyafetleri dolaşıyor. Çocuklar açlık sınırının daha da altına çalışıyor.
Kadın hakları konusuna zaten değinmek istemiyorum, yoksa ağlayacağım.
K.Kore senin başının tacı olsun. Ben tuvalet kağıdı yerine kullanmayı tercih ederim. Ömrü yettiği sürece o herif dünya savaşı çıkarmak elinden geleni yapacak.
Küba'yı ayrı koyuyorum. Özellikle de Castro'yu. Tarihin gördüğü en dik duruşlu liderler arasındadır. Şu adamı diğerleriyle kıyaslamak Castro'ya haksızlıktır.
Gelelim Mülkiyet konusuna.
Neden Ar-GE geliştiren kimse temizlikçiden daha fazla para almalı?
Temizlikçilik vasıfsız bir iştir.
Bak onurlu olmasından falan bahsetmiyorum. Senin deyiminle konuşalım "alın teri" dökülen her iş onurludur.
Ama Sovyetler uzaya temizlikçilerle değil mühendislerle çıktı. Bu sayede döneminin en büyük devletlerinden biri oldu.
Temizlikçiliği küçümsemek ayrı.
Ben de işçi bir babanın çocuğuyum. Kendim de bir işçiyim bu arada.
Benimle örneğin parçacık hızlandırıcı üzerinde çalışan adam ekonomiye aynı faydayı sağlamaz.
Komünizm ütopiktir ve insan doğasına aykırıdır.
İnsanlar sınıflarla var olurlar.
Liderlik insanların ve hatta sürü halinde yaşayan bütün canlıların temelinde var.
Birileri yönetir, birileri de sürünün varlığı için çalışır. Biri daha faydalıdır, biri daha az faydalıdır. Ama hepsi bir fayda sağlar.
Bu sebeple de hiyerarşi tüm sürülerde vardır.
Biz de bir sürüyüz, daha fazlası değiliz.
Sen istersen bütün dinleri, bütün sınıfları, bütün her şeyi ortadan kaldırıp eşitle. Eninde sonunda bir adam tekrar çıkacak, en çok ürünü ben topladım, sizi vahşi saldırılardan ben korudum, hepiniz bana birer tane meyve vereceksiniz der.
Diyecektir.
Çünkü insanın doğası budur.
Hemen hemen bütün sosyalist denemelerin başarısız olmasının sebebi de budur.
Üstelik Komünist devletler arasında-sizler her ne kadar inkar etseniz de- hiyerarşi vardır. Sovyetler aslında eşit olması gereken diğer bütün sosyalist devletleri bünyesinde toplamaya çalışmıştır. Sınırlar kendiliğinden ve doğal bir şekilde birleşmemiştir.
Şurayı ayrı çekelim:
Gayet kolay masabaşı işi.
Benim yaptığım iş kolay değil, zekamı kullanıyorum ve bir temizlikçi benim işimi, mevcut vasıflarıyla yapamaz. Ama ben onun işini yaparım.
Yani eşit değiliz.
Ben daha vasıflıyım. Bunu temizlikçiliği kötü gördüğüm için söylemiyorum. Örneğin ben de uzay aracı tasarlayamam. Ben de o vasfa sahip değilim.
Doğuştan farklı özelliklere sahibiz. Ve bu özelliklerimiz sayesinde farklı şekillerde ekonomiye katkı sunuyoruz.
Diyelim ki üretim değil de sanat olsun.
Bir yanda Necip Fazıl, diğer yanda Nazım.
Bunların gelirlerini nasıl belirleyeceksin?
Kaldı ki benim alnımın teriyle kazandığım parayı hayır ev alamazsın, hayır araba alamazsın, tuvalet kağıdını ben vereceğim şeklinde bir tasarrufa tabi tutmayı kendinde hak gören bir devlet baş zorba değil midir?
 
Çin mi? Yapma Bahar. Daha düne kadar çocuk cinsiyeti saplantısı yüzünden insanların kız bebekleri aldırdığı, insanlarını günde 1 doların altına çalıştıran bir devletten bahsediyorsun..
Nereden biliyorsun, bu insanların tamamının Chavezi devirmek istediğini. Arada bir tane bile varsa onun hakkı gasp edilmiştir. Asıl budur hırsızlık. Bu insan haklarına da vatandaşlık haklarına da aykırı bir uygulamadır. Boşuna savunmayalım istersen.
Geri kalan kısmını kestim. Çünkü dediğim gibi Chavez'in kötü bir lider olduğunu düşünmüyorum, yanlış uygulamaları da olan iyi bir lider olduğunu düşünüyorum.




O zaman Tayyip Erdoğan da mesela ABD'yi davet etsin? O da seçilmiş başkan? Aynı seçilmiş hükümet ABD'yi davet etse bu kadar hak verir olacak mıydın?
Hayır. O zaman bu kısımda emparyel falan bir şeyler okudurduk.
Kaldı ki Afgan Hükümeti Sovyetleri davet etmedi. Sovyetler uydusu olan Afgan hükümetine kendisini davet ettirdi. Diğeri size TKP ilçe teşkilatında anlatılanlar. Tarihi gerçekler ondan biraz daha farklı.
O halk Afgan hükümetini yönetsinler diye seçti. Sovyetleri çağırsınlar diye değil. Bunun adı bildiğin yetki gaspıdır. Yine bir hırsızlık yani. Demokrasi böyle bir şey değil. İslamcılara demokrasi dersi veren komünistlere de demokrasi aşinalığı diliyorum.
O Bin Ladin nasıl palazlandı? Sovyetlere karşı ayaklanan İslamcılar ABD tarafından desteklendiği için. Peki Sovyetler içeri girmeseydi, desteklenirler miydi, yoksa kendi yağlarında mı kavurulardı. Sovyetlerin yayılmacı ve sömürmeci politikaları yüzünden asla bilemeyeceğiz.
Bugün başımızda IŞİD diye bir bela varsa Sovyetlerin de bundan ABD kadar payı vardır.
"Seçilmiş" Afgan hükümetinin sosyalist olmayanlara yaptıklarından biraz bahsetseydin de taşlar yerine otursaydı.
Ekim devrimi sayesinde Afganistan dahil ülkeler bağımsızlık kazanmadı.
Bağımsızlık dediğin, bir ülkenin halkının tek başına karar vermesidir. Sovyetlerin uydusu olmak bağımsızlık değildir.
Afganlar mı eşitti? Hayır, Afgan Hükümetiyle aynı düşünenler eşitti. Düşünmeyenler değildi. Buna eşitlik demiyoruz.
Stalin neler yapmış?
Adamın lakabı demir yumruk yahu. Kendi zamanında bütün muhalifleri bu hain, bu yardakçı falan diye fişleyip sürdürmüş, öldürtmüş bir adamdan bahsediyorsun.
Evet adeta kanatsız bir melekti Stalin.
Hala Stalanistler kaldı mı yahu?
Stalin bir faşistti. Hitler ve Mussoliniyle birlikte tarihin gördüğün 3. en büyük faşisttir. Bu 3 manyak bir olup Avrupa'nın bir tarafına etti.




Bu adam deli Bahar. Bildiğin püsküllü deli. Üstelik de faşist. Komünist olması onu faşist olmaktan muaf kılmaz.


Önce şu sol duruşlu dediğin ülkelere bakalım
Çin: insanların yattığı yerde çalışıp, sokak köpeklerinden daha kötü durumlarda yaşadığı bir ülke. Size TKP'de böyle mi öğretiyorlar, hakkaniyeti, eşitliği, insanlığı.
9 yaşında bir çocuğun günde 1 doların altına çalışması mıdır, gelir adaleti.
Şu canına tükürdüğüm ülkeyi savunmayın.
Sizin yere göğe sığdırmadığınız o ahlaksız Çin hükümeti yüzünden bugün pazarlarımızda civalı bebek kıyafetleri dolaşıyor. Çocuklar açlık sınırının daha da altına çalışıyor.
Kadın hakları konusuna zaten değinmek istemiyorum, yoksa ağlayacağım.
K.Kore senin başının tacı olsun. Ben tuvalet kağıdı yerine kullanmayı tercih ederim. Ömrü yettiği sürece o herif dünya savaşı çıkarmak elinden geleni yapacak.
Küba'yı ayrı koyuyorum. Özellikle de Castro'yu. Tarihin gördüğü en dik duruşlu liderler arasındadır. Şu adamı diğerleriyle kıyaslamak Castro'ya haksızlıktır.
Gelelim Mülkiyet konusuna.
Neden Ar-GE geliştiren kimse temizlikçiden daha fazla para almalı?
Temizlikçilik vasıfsız bir iştir.
Bak onurlu olmasından falan bahsetmiyorum. Senin deyiminle konuşalım "alın teri" dökülen her iş onurludur.
Ama Sovyetler uzaya temizlikçilerle değil mühendislerle çıktı. Bu sayede döneminin en büyük devletlerinden biri oldu.
Temizlikçiliği küçümsemek ayrı.
Ben de işçi bir babanın çocuğuyum. Kendim de bir işçiyim bu arada.
Benimle örneğin parçacık hızlandırıcı üzerinde çalışan adam ekonomiye aynı faydayı sağlamaz.
Komünizm ütopiktir ve insan doğasına aykırıdır.
İnsanlar sınıflarla var olurlar.
Liderlik insanların ve hatta sürü halinde yaşayan bütün canlıların temelinde var.
Birileri yönetir, birileri de sürünün varlığı için çalışır. Biri daha faydalıdır, biri daha az faydalıdır. Ama hepsi bir fayda sağlar.
Bu sebeple de hiyerarşi tüm sürülerde vardır.
Biz de bir sürüyüz, daha fazlası değiliz.
Sen istersen bütün dinleri, bütün sınıfları, bütün her şeyi ortadan kaldırıp eşitle. Eninde sonunda bir adam tekrar çıkacak, en çok ürünü ben topladım, sizi vahşi saldırılardan ben korudum, hepiniz bana birer tane meyve vereceksiniz der.
Diyecektir.
Çünkü insanın doğası budur.
Hemen hemen bütün sosyalist denemelerin başarısız olmasının sebebi de budur.
Üstelik Komünist devletler arasında-sizler her ne kadar inkar etseniz de- hiyerarşi vardır. Sovyetler aslında eşit olması gereken diğer bütün sosyalist devletleri bünyesinde toplamaya çalışmıştır. Sınırlar kendiliğinden ve doğal bir şekilde birleşmemiştir.
Şurayı ayrı çekelim:
Gayet kolay masabaşı işi.
Benim yaptığım iş kolay değil, zekamı kullanıyorum ve bir temizlikçi benim işimi, mevcut vasıflarıyla yapamaz. Ama ben onun işini yaparım.
Yani eşit değiliz.
Ben daha vasıflıyım. Bunu temizlikçiliği kötü gördüğüm için söylemiyorum. Örneğin ben de uzay aracı tasarlayamam. Ben de o vasfa sahip değilim.
Doğuştan farklı özelliklere sahibiz. Ve bu özelliklerimiz sayesinde farklı şekillerde ekonomiye katkı sunuyoruz.
Diyelim ki üretim değil de sanat olsun.
Bir yanda Necip Fazıl, diğer yanda Nazım.
Bunların gelirlerini nasıl belirleyeceksin?
Kaldı ki benim alnımın teriyle kazandığım parayı hayır ev alamazsın, hayır araba alamazsın, tuvalet kağıdını ben vereceğim şeklinde bir tasarrufa tabi tutmayı kendinde hak gören bir devlet baş zorba değil midir?

Gec cevap yazdigim icin kusura bakma.
Calisiyorum ve mesajlarina cevap yazmak birkac saatimi aliyor. Bos vakti cok zor buluyorum.

"Çin daha düne kadar çocuk cinsiyeti saplantısı yüzünden insanların kız bebekleri aldırdığı,insanlarını günde 1 doların altına çalıştıran bir devletten bahsediyorsun..


Cinsiyet seciciligi kulturel bir konu, bir cok baska ulkede oldugu gibi. Ama Cin hukumeti baska bircok eski gerici adeti ortadan kaldirdigi gibi, cinsiyet seciciligi konusunda da yasal onlemler aldi. Ama halklarin inanislarini kisa surede degistirmek zor. Yeni jenerasyonlar ayni dusunceye sahip degiller, o yuzden nufustaki cinsiyet dengesiziligi yavas yavas ortadan kalkiyor. Ki şuanda bile kadın ve erkek nüfus oranı diğer ülkelerle kıyaslandığında "normal" sayılabilecek bir seviyede. Ülkenin %48'ni kadın nüfus oluşturmakta.

Bir dolar ulkenin ekonimik kosullari ile ilgili bir durum. Ama o 70'lerin, 80'lerin Cini daha cok. Su anda bircok Cin sehri (nufuslari TC'nin nufusundan fazla olan) neredeyse Singapur'un kisi basina gelirine sahip. Tabi fakirlik devam ediyor; dunya bankasina gore, Cin'in belirledigi fakirlik sinirinin altinda (ki bu sinir TC'nin tesbir ettigi sinirin uzerindedir) yaklasik 80 milyon kisi yasiyor. Cin'in yeni 13. 5 yillik ekonomik planlamasina gore, 2020'ye kadar fakirligin tamamiyla sonlandirilmasi ve orta gelir seviyesinin yakalanmasi hedefleniyor. Bir diger konu da gelir esitsizligi (ki bu da 2009 yilindan beri azalma egilimi gosteriyor.) Cin tam 30 yil patlayici buyume yasadi (%10 ortalama). Bu dunya tarihinde ilk kez (ve son kez) oldu. Dogal olarak, hizli buyumenin ve sosyal degisimin olumsuz etkileri de ortaya cikiyor. Onemli olan sekuler ve pragmatic bir yonetimin olmasi ve uzun vadeli planlama yapabilmesi.


Çin: insanların yattığı yerde çalışıp, sokak köpeklerinden daha kötü durumlarda yaşadığı bir ülke.
9 yaşında bir çocuğun günde 1 doların altına çalışması mıdır, gelir adaleti.


Cin'de gelir adaletsizligi var ama aclik yok. Dunyada kisilerin ev sahibi olma orani bakimindan, birinci sirada. Cunku Cin sosyalist bir ulke ve konut temel insan haklarindan biri sayiliyor. Yilda Cin hukumeti yaklasik 7 ile 9 milyon arasinda, hesapli konut insa ediyor. Cin'de cocuk isciligi yasak. Ve egitime buyuk onem veriliyor. O yuzden, dunya matematik ve fizik yarislamalarinda, diger Dogu Asya ulkeleri ile birlikte, Cin surekli en ust siralarda yer aliyor. Ama, 1.4 milyar insandan soz ettigimizde, sosyal problemlerin ortaya cikmasi engellenemez. Buna bir de Cin'in endustrilesmeyi kazirdigini, ulusal birligini 1950'de, yikici bir koloniyal donem ve ic savastan sonar sagladigini, Taiwan'a kacan milliyetci hukumetin tum altin, para ve degerli varliklari da beraberinde goturup, o zaman sayilari 500 milyonu gecen insani acliga mahkum ettigini hesaba katarsak, Cin'in basarisi goz ardi edilemez. Unutulmamali ki, Turkiye ulusal birligini 1920'lerde sagladi ve 90 yil savas yasamadi (kore ve kibris disinda). Ama su anda Turkiye GSMH'si 700 milyar dolar civarinda. Cin, 13 triliyon dolar. Iki yilda ekenomisine bir bucuk Turkiye katiyor. Ben olsam buna etkileyici bir idari ve sosyal basari derim.

Sizin yere göğe sığdırmadığınız o ahlaksız Çin hükümeti yüzünden bugün pazarlarımızda civalı bebek kıyafetleri dolaşıyor. Çocuklar açlık sınırının daha da altına çalışıyor.

Cin yuksek teknoloji urun ihracatinda dunya birincisi. Patent basvurusunda (sayi olarak, yuzde olarak degil) dunya birincisi. Dunyanin en hizli bilgisayari Cin'de. Su anda Cin uretim ekonomisinden yaratim ve innovasyon ekonomisine gecis yapiyor. Turkiye'nin hizli treni (hardware ve software) Cin firmasina ait. Cin'in BYD marka arac ureticisi, Boston sehrine elektrikli otobus satiyor. Bu arada kirli endustriler (komur, plastic vs.) Vietnam gibi ulkere kayiyor cunku Cin'de artik isci ucretleri Bati standartlarina yaklasti. Yani boyali bebek 1990'larin hikayesi idi. Gene de Cin'in uretim kapastesi sayesinde bircok ulke enflasyonlarini dusuk tutmayi basardi. O zamanlar Cin her ihtiyaca donuk uretim yapiyordu. Ucuz ithalatciya kalitesiz urun (dogal olarak), pahali ithalatciya, kaliteli urun. Mesela boyali bebek ABD'de sorun olmadi ABD de ayni urunu Cin'den almasina ragmen. Ne yazik ki odedigin paranin hakettiginden daha fazlasini alamazsin.


Kadın hakları konusuna zaten değinmek istemiyorum, yoksa ağlayacağım."

Evet, is gucune katilim oraninda Cin dunyanin en ileri ulkelerinden. Dunyanin en zengin Kadin CEO'su bir Cinli. Cin, Kadin CEO sayisinin en yuksek oldugu ulke. Ve Sosyalist sistem ozellikle kadina oncelik veriyor, Marxism'in dogasinda oldugu uzere.

O zaman Tayyip Erdoğan da mesela ABD'yi davet etsin? O da seçilmiş başkan? Aynı seçilmiş hükümet ABD'yi davet etse bu kadar hak verir olacak mıydın?

Ikisi cok uc ornekler. Neden mi?
Tc'de Abd destekli bir darbe girisimi yok. Yine bu ulkede, cogunlugun istegi hice sayilarak bir Seriat getirme sevdasida yok. Olası bir darbe halinde, ozgur olma hakkindan yasama hakkına kadar her turlu "dogustan sahip olunmasi gereken haklara" uzanan eller, El Kaide yok.
Secilmis hukumet Marksistti. Ve insanlarin o zamanın Sovyetler Birliginden ozgurluk bakimindan bir eksigide yoktu. Ve bu halde ki ulkeyi, gunumuz Afganistanina cevirmek uzere harekete gecen 3 buyuk guc vardi; ABD, Suudi Arabistan ve Pakistan. Yani, zaten ozgurluk icin davet edilmis bir ulkeydi Sovyetler. Hak ve esitlik adına topraklara cagrildi.
Ortada durumun ne kadar vahim sonuclara ulastigini gosteren gunumuz Afganistani varken, nasıl Tc ile kiyaslarsın?Gucu yetmiyordu, ne yapsaydı? Topraklarini, halkini yobazlarin eline mi biraksaydi?


Hayir Marilyn, yaniliyorsun. TKP'de anlatilanlarla sinirli degil benim bilgim. Istemen halinde, yukarida yazdiklarimi destekleyecek kaynaklar sunabilirim sana.

O Bin Ladin nasıl palazlandı? Sovyetlere karşı ayaklanan İslamcılar ABD tarafından desteklendiği için. Peki Sovyetler içeri girmeseydi, desteklenirler miydi, yoksa kendi yağlarında mı kavurulardı. Sovyetlerin yayılmacı ve sömürmeci politikaları yüzünden asla bilemeyeceğiz.

Dehset bir yanilginin icindesin.
Afganistanda, yeni yonetimin reform programinda kadinlara esit haklar, toprak reformu ve klasik Marksist-Leninist dogrultuda yonetsel onlemler yer aliyordu. 5 Aralik 1978'de Sovyetler Birligi ve Afganistan arasında Dostluk, Iyi komsuluk ve Isbirligi Antlasmasi imzalandi. Bu anlasmanin imzalanmasindan kisa bir sure sonra Sovyet yanlisi iktidara karsi ulusal direnis harekati basladi. Temel Afgan kulturuyle, gelenegiyle catısan yukarida bahsi gecen reform calismalarina karsi ilk isyan harekati yine 1978 yilinda Nuristan bolgesinde patlak verdi.
Ve ayaklanmalar karsisinda yetersiz kalan Afgan hukumeti Sovyetlerden yardım istedi. Sovyetler bu isyanci orgutlerle 7 cephede birden savasti. Yani gökten dusen sadece Bin Ladin ve ordusu degildi. Ulke icinde zaten cok sayida Islamcı orgut vardı. Bunlara birde toprak agaları dahil olunca, Afgan hukumetinin pes etmekten ya da Sovyetlerden yardım istemekten baska caresi kalmadı.


Bağımsızlık dediğin, bir ülkenin halkının tek başına karar vermesidir. Sovyetlerin uydusu olmak bağımsızlık değildir.

Yapma Marliyn, sende biliyorsun ki ben; Sovyetlerin baskisiyla bu ulkeler bagimsizligini kazandi demedim. Soyledigim sey, Marksist gorusten etkilendikleri ve bu dogrultuda ozgurluk, esitlik arayisina girdikleriydi. Tarih boyunca hep tetikleyici bir gorus, eylem olmustur. Ve Afganistan gibi bir cok ulkenin ozgurluk yolunda ki tetikleyiciside Sovyetler Birligidir.

Bu adam deli Bahar.


Hayir Marilyn, o adam deli degil. Hemde hic. Deli olan ortadoguyu kan golune cevirendir. Deli olan, diger ulkeleri somurendir.

İnsanlar sınıflarla var olurlar.

Ve en guzel konu.
Bir kac satir yukarida "ayri tuttugunu" soyledigin Castro'nun, Che'nin ulkesi Kuba "sınıfsız" bir ulkenin mumkun oldugunu bizlere/sizlere kanitladi aslinda. Siniflar ortadan kalkinca, meydana gelecek kaosun, isyanin sadece Kapitalist zihinlerin hayal gucu oldugunu, gozlerimizin onunde cennetten bir bahce misali yetistirip, buyuttukleri ulke ile gosterdiler. Doktoru, muhendisi harekete geciren yegane gudunun, bir temizlikciden fazla alacaklari maas olmadigini, her meslegin bir makinin parcasi misali ayni oranda deger ve oneme sahip oldugunu unutmamaliyiz. Evet, istenen insani insanin kurdu yapmak fakat buna mecbur degiliz. Dogru olanda bu degil.
Fayda, deger bicimi degildir.
Uzay'a bir muhendis sayesinde cikarsın fakat sokakta birikmesi halinde olusacak hastalıktanda copcu sayesinde korunursun. Biri beynini digeride katlanma gucunu sinar.
Meslekleri birbirinden ayiramaz, farklı degerler bicemezsin. Zincir misali, birbirini tamamlarlar.
Bir ciftci, hem beynini hem de bedenini calistirmaktadir. Topragi, havayi, suyu tanir. Ve her yil yeni yontemler, yeni kisa yollar gelistirir. Hangi bitkiye ne kadar su vermesi gerektigini ya da hangi araliklarla ekin ekmesi gerektigini deneyim eder. Ayni zamanda, gunesin altinda gun boyu ter doker.
Bu yaptigin cok yanlis. Mesleklere deger bicmek insani degil.
Ki, dahada komigi Kapitalist sistemde sartlar esit degil ki, meslekler-mevkiler hakkiyla kazanilsin...
Yani, Robert Kolejinden mezun olan veletin yuksek bir mevkiye gelmesi hicte sasilacak is degil.
Tıp kı Sur'da yasayan cocugun 18 yasini doldurmadan evlenmesi ya da cirak olarak hayatini yagin kirin icinde curutmesi gibi.
Yani, maas esitsizligin yine ancak adil kosullar altında yasamis kisiler icin onerebilirsin. Ki buda yanlis ve haksiz bir sistem olur...


Simdi istersen bir de Kapitalizm'e goz atalim.
Mesela ben sana, miras yoluyla zengin olan velet ile nasil yarisabilecegimi sorayım?
Ve sen de Bugatti Veyron sahibi baska bir veletin aslinda bunu hak ettigini kanitlamaya calis.
Bahset bana, senin Kapitalistler acliklara nasil cozum buluyor?
Kuba ile hangi konuda yarisabilir yuce gonullu Kapitalist dotlarimiz?


Ve son olarak, Komunizm insanlik icindir.
Kapitalizme karsi, halkların umudunu yeserten yegane ilactir.
 
Son düzenleme:
X