Son kullanma tarihi geçmiş, bayatlamış bir tarayıcı kullanıyorsanız. Mercedes kullanmak yerine tosbaya binmek gibi... Websiteleri düzgün görüntüleyemiyorsanız eh, bi zahmet tarayıcınızı güncelleyiniz. Modern Web standartlarını karşılayan bir tarayıcı alternatifine göz atın.
Sağlıklı beslenme için tüm gıda, meyve ve sebzeler.
Bu tür şeyleri ben netten almayı güvenli bulmuyorum. Hatta taze zerdeçal da buldum netten kapıda ödeme garantisi altında yine de alamadım. Gıdada çok hileler var. Çinliler yapay marul bile yaptığına göre, tanımadığımız bir ürün için çok daha riskli sanki.
Bu tür şeyleri ben netten almayı güvenli bulmuyorum. Hatta taze zerdeçal da buldum netten kapıda ödeme garantisi altında yine de alamadım. Gıdada çok hileler var. Çinliler yapay marul bile yaptığına göre, tanımadığımız bir ürün için çok daha riskli sanki.
Sinir sistemi tahribatını geri çevirmek, bağışıklı sistemini güçlendirmek için..
Kenevirden üretilen ve etken maddesi THC 'tetrahydrocannabinol' ve CBD 'cannabidiol' olan Sativex artık yasal. Yaklaşık 10 yıldır Avrupa ve Amerika'da yasallaşması tartışılan Tıbbi Kenevir'in Ülkemizde de yasallaşmanın ilk adımı atıldı. 2016 yılının ocak ayı sonlarında Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihazlar Kurumu'nun izin verilen ilaçlar listesine gördüğümüz Ağız Spreyi kategorisinde olan ilaç şimdiden bazı kanserli hastalarımız tarafından kullanılmaya başlanmış durumda. Kırmızı reçete ve özel izin ile alınabilecek ilaç ile ilgili bilgi hiç bir medya kurumunda yayınlanmamıştır. Herhangi bir açıklama yapılmamış olmasını, ilacın yasallaştırılmasında yapılan aciliyetle bağdaştırmak mümkün. Hala üzerinde çalışılan mevzuat, kanserli hastalarımızın kenevir özüyle şifa bulmalarının gecikmesini engellemek için ilacın izninden sonraya bırakılmış görünüyor. Alıntı
Bu aşağıdaki listeyi incelediğimiz zaman göreceksiniz ki pakete girmiş ürünlerin neredeyse tamamına yakınında aroma var.
Neyin aroması yok ki? Türkiye'de aroma üreten yerli en büyük firmanın sahibi rahmetli Suat Beyin bir sözünü hiç unutmam. "Benden ter kokusu iste onu bile yapabiliriz."
Pizza peyniri ve makarna hamuru, Salata, makarna ve et sosları, Hazır çorbalar ve bulyonlar, Cips ve çerezler, Şarküteri ürünleri, Fermente ürünler, Çikolata, Sakız, Şekerlemeler, Yoğurt, Peynir çeşitleri, Eski kaşar, taze kaşar gibi yöresel lezzetler, Taze üretilmiş çiftlik yağı, Kek, Kraker, Bisküvi, Ekmek, Kruvasan, Nargile, tütün ürünleri için; Kapuçino, Kahve, Çikolata, Kavun, Elma, Karpuz, Bergamot, Vişne, Muz, Nane, Ananas, Moka, Fındık, Üzüm, Şeftali, Portakal, Passion fruit, Çilek vb, Sıcak ve Soğuk Şerbetler (Osmanlı şerbeti, Brownisa, Hardaliye şerbeti, Saray şerbeti, Tarçınlı-karanfilli kış şerbeti), Enerji ve Sporcu İçecekleri (Cranberry, Nar, Blueberry aroma vericili), Limonata (Pembe limonata, Badem-ananas aroma vericili limonata, Orman meyvesi aroma vericili limonata), Toz İçecek Karışımları (Smoothies, Sahlep, Latte tea, Sıcak çikolata),, Gazlı İçecekler (Aroma vericili gazoz çeşitleri, Vişne aroma vericili kola, Vanilya aroma vericili kola, Mürver çiçeği ve Salatalık aroma vericili kola, Mandalina aroma vericili kola) Malt İçecekleri, Fonksiyonel İçecekler, Aroma Vericili Su, Evcil hayvan mamaları, Hayvan yemleri, Tavuk, Kuzu eti, Sığır eti, Somon, Balık, Pirinç, Haşlanmış ve pişmiş tatlar, Et ve baharat, İlaçlar, Ağız bakım ürünleri
"Aroma vericisiz ürünler, insanların makyajsız hallerine benzerler." (Bu söz Aromsa firmasının web sayfasından alınmıştır. Bize göre çok doğru bir sözdür. Pakete girmiş ürünleri aromalar olmasa ağzınıza bile sokmazsınız. Siz hala pakete girmiş ürün yiyor musunuz?
ABD 'de yapılan bu araştırmanın sonuçlarını inşallah bizim doktor ve beslenme uzmanlarımız da öğrenir. Biz 2011 yılından beri korkusuzca bir çay bardağı dolusu ceviz (7 tam iri ceviz, 14 adet iri kelebek ceviz veya yaklaşık üç avuç) yiyoruz. Bu da kilo vermemize yardımcı oldu. Bize ekmeği unutturdu. Bizim yediğimiz ceviz miktarını duyunca beslenme uzmanlarının ağzı açık kalıyor ve bu kadar kalori ve yağ alıp nasıl zayıflandığını hala anlayamıyorlar. Çünkü leptin hormonunun varlığının farkında bile değiller.
Bugünkü Vatan gazetesinde yayınlanan bu araştırma sonuçlarını gelin birlikte okuyalım. İnşallah diyetisyenler de okurlar.
"ABD’deki San Diego Üniversitesi’den doktor Cherly Rock, araştırmanın sonuçlarına oldukça şaşırdıklarını söyleyerek, “Ceviz, yağ ve kalori bakımından zengin bir besin. Ancak ceviz diyeti, diğer yağ tüketimini azaltarak yapılan diyetlerle aynı oranda kilo verilmesine yardımcı oluyor” dedi. Araştırmacılar 22 ve 72 yaşları arasındaki obez kadınları bir kilo verme programına soktu. Uygulanan 3 farklı diyetten bir tanesi ceviz diyetiydi. Söz konusu diyeti uygulayanlar diğer diyet programlarını uygulayanlarla aynı oranda kilo verdi. Bunun yanında diğerlerinin aksine kolesterol seviyelerinin iyiye gittiği görüldü."
Not: Şimdi bu haberi okuyan bazıları hemen "siz cevizin kilosu kaç para biliyor musunuz?" diye soracaklar. Onlar sormadan ben söyleyeyim. Ceviz yerine kavrulmamış yer fıstığı da yiyebilirsiniz. Ekmekten bile ucuza geliyor.
ABD 'de yapılan bu araştırmanın sonuçlarını inşallah bizim doktor ve beslenme uzmanlarımız da öğrenir. Biz 2011 yılından beri korkusuzca bir çay bardağı dolusu ceviz (7 tam iri ceviz, 14 adet iri kelebek ceviz veya yaklaşık üç avuç) yiyoruz. Bu da kilo vermemize yardımcı oldu. Bize ekmeği unutturdu. Bizim yediğimiz ceviz miktarını duyunca beslenme uzmanlarının ağzı açık kalıyor ve bu kadar kalori ve yağ alıp nasıl zayıflandığını hala anlayamıyorlar. Çünkü leptin hormonunun varlığının farkında bile değiller.
Bugünkü Vatan gazetesinde yayınlanan bu araştırma sonuçlarını gelin birlikte okuyalım. İnşallah diyetisyenler de okurlar.
"ABD’deki San Diego Üniversitesi’den doktor Cherly Rock, araştırmanın sonuçlarına oldukça şaşırdıklarını söyleyerek, “Ceviz, yağ ve kalori bakımından zengin bir besin. Ancak ceviz diyeti, diğer yağ tüketimini azaltarak yapılan diyetlerle aynı oranda kilo verilmesine yardımcı oluyor” dedi. Araştırmacılar 22 ve 72 yaşları arasındaki obez kadınları bir kilo verme programına soktu. Uygulanan 3 farklı diyetten bir tanesi ceviz diyetiydi. Söz konusu diyeti uygulayanlar diğer diyet programlarını uygulayanlarla aynı oranda kilo verdi. Bunun yanında diğerlerinin aksine kolesterol seviyelerinin iyiye gittiği görüldü."
Not: Şimdi bu haberi okuyan bazıları hemen "siz cevizin kilosu kaç para biliyor musunuz?" diye soracaklar. Onlar sormadan ben söyleyeyim. Ceviz yerine kavrulmamış yer fıstığı da yiyebilirsiniz. Ekmekten bile ucuza geliyor.
ahhaha sonu güzel olmuş. Aynen haber sitesine koysaydın şimdi KK da herkes sorardı cevizin kilosunun ne kadar olup olmadığını bilen var mı gibi... Ben de günde 2-3 cevizle sınırlı kalıyorum genelde. Arttırmak lazım demek ki.
ahhaha sonu güzel olmuş. Aynen haber sitesine koysaydın şimdi KK da herkes sorardı cevizin kilosunun ne kadar olup olmadığını bilen var mı gibi... Ben de günde 2-3 cevizle sınırlı kalıyorum genelde. Arttırmak lazım demek ki.
Tehlikeli Oyunlar Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, İnsanların Genetiğine Ne Yapıyor? At gözlükleri takmış bilim insanları onlara gümüş bir tepsi içinde sunulan istatistikleri ve yayınları, kutsal bilgi olarak kabul etmeye yatkındır. Bilim adına dogmaya kayıverirler hemen. İnanır ve sorgulamadan gerçek diye bellerler. Ancak bilim, sadece sorgulayan ve büyük tröstleri değil de insan sağlığını esas alan bilim adamlarının fikirleri üstünde yükselmiştir ve yükselmeye devam edecektir.
GDO’lu gıdaların ne kadar güvenli olduğuna dair elimizde hiçbir kanıt yoktur. Bazı ‘bilim insanlarının’ bunların tehlikeli olduğunu işaret eden binlerce araştırmayı ‘şarlatanlık’ olarak nitelendirmesine ne demeli? Bir de üzerine, “GDO tehlikelidir” diyen bilim insanlarını, halkı yiyeceklerden korkutmamak adına sessizliğe davet ederler. Bu anlayışın arkasında ‘ekonomi zarar göreceğine insan zarar görsün’ mantığı vardır. Unutmayın, gerçek öyle bir şeydir ki ancak ve ancak statükoyu korumayı bıraktığınızda yüzünü gösterir. Ve ancak bilgiyle daha doğru beslenebilir, çocuklarınıza daha sağlıklı yiyecekler yedirerek onlara sağlıklı bir gelecek verebilirsiniz. Lütfen herkes size at gözlükleri takmaya çalıştığında bile, kendinizi bilgiden, bilmenin gücünden esirgemeyin.
Konumuzdan fazla uzaklaşmadan GDO’lu gıdalara geri dönelim. Herhangi bir organizmayı daha verimli ve daha dayanıklı yapmak için biyoteknoloji yöntemlerini kullanarak gen transferi yapma işlemiyle üretilen ürüne, Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) adı verilir. Amaç onu daha güçlü, daha verimli kılmaktır. Keşke tablo böylesi tozpembe kalsa ama maalesef tüm işaretler böylesi bir müdahalenin istenmeyen sonuçları olduğunu işaret ediyor.
İnsanoğlunu Kobay Yaptılar Farklı organizmalardan gen transferi yapılarak elde edilen gıdalar hayatımızda 1996 yılından beri varlar. Görünen o ki, hepimiz fikrimiz bile alınmadan kocaman bir deneyin parçası olduk. Ve bu deneyin tehlikeli bir deney olabileceğine dair ilk yüksek sesli uyarılardan biri 2009 yılında American Academy of Environmental Medicine’dan (AAEM) geldi. AAEM, ekolojik ve çevresel faktörlerin insan sağlığı üstündeki klinik etkileri ile ilgilenen uzmanlar tarafından oluşturulmuş bir kuruluş. 1965’ten bugüne ekolojik hastalıkların tanınması ve teşhis yöntemleri geliştirilmesi üzerine önemli çalışmalara imza atmış olan AAEM’nin açıklaması şöyle: “Hayvanlar üstünde yapılan birçok çalışma genetik olarak değiştirilmiş gıdaların kısırlıktan, bağışıklık problemlerine, hızlı yaşlanmaya, insülin seviyesindeki düzensizliklere ve başlıca organlar ile sindirim sistemini etkileyen sorunlara kadar birçok ciddi sağlık riski taşıdığını gösteriyor.”
Fareler, İnsanlar ve GDO’lu Gıdalar Bu açıklamaya yol açan binlerce araştırma ve yayınlanmış makale var. Bu araştırmaların birkaçına ve elde edilen bulgulara bir göz atalım mı?2002 yılında yayınlanan bir makalede şöyle yazıyor: “GDO’lu patateslerle beslenen farelerdekaraciğer yetmezliği görüldü. Farelerde sindirim enzimleri azaldı ve farklı yiyeceklere alerjik reaksiyonlar vermeye başladılar (1) ”
GDO ve Kısırlık İtalya’da 2006’da yapılan bir başka araştırma(2)GDO’lu soyayla beslenen erkek farelerin testislerinde farklılaşma, sperm sayılarında azalma ve spermlerde dejenerasyona rastlandığını gösteriyor. Rus bilim insanlarının yaptığı ve 2006 yılında yayınlanan bir araştırma ise(3), GDO’lu soya fasulyesi ile beslenen anne farelerin bebeklerinin yarısının ilk üç hafta içinde öldüğünü rapor ediyor. Ürkütücü değil mi?
Devam edelim. İşte, bir başka araştırmanın(4)sonuçları: “Dişi fareler ne kadar uzun süre GDO’lu soya ile beslenirse doğurganlıkları da aynı oranda azalırken, bebekleri de daha düşük kilolu doğdu. Üç jenerasyon sonra ise tamamen kısır bir nesil ortaya çıktı.”
Bu ve bunun gibi binlerce araştırmadan söz etmek mümkün.
Genler Birbirine Karışırsa Bu arada genetik biliminin 1996’dan beri çok hızlı ilerlediğini ve o gün bilmediğimiz birçok bilgiyle donandığımızı da hatırlatmak istiyorum. Öğrendiğimiz her şey genetiği değiştirilmiş tohumları yaratan büyük şirketlerin iddialarını çürütür nitelikte. Bu şirketlerin, bu şirketler için çalışan bilim insanlarının en önemli söylemlerinden biri dışarıdan alınan genlerin sindirim sistemine karışmadığıydı. Ancak yeni bulgular bunun tam aksini söylüyor.
2012’de Norveç’te yapılan bir araştırmada(5)fareler üç ay boyunca GDO’lu mısırla beslendi. Bu fareler, kontrol grubundaki farelerle karşılaştırıldığında şu sonuçlar ortaya çıktı: GDO mısırla beslenen fareler daha kiloluydular ve bağırsak yapılarındaki farklılaşma yüzünden proteinleri sindirmekte zorlanıyorlardı. Kan değerleri bağışıklık sistemi fonksiyonlarında da belirgin bir azalma olduğunu gösteriyordu. Bu araştırma aynı zamanda GDO’lu gıdalardaki-iddia edildiği gibi- genlerin sindirim sistemi tarafından vücuttan atılmadığını ve bağırsak duvarından kana ve kan dolaşımıyla tüm vücuda yayılabildiğini gösteriyordu. Bilim insanları, üç ayın sonunda kanda, kas dokusunda ve karaciğerde genetik olarak modifiye edilmiş DNA parçaları bulduklarını da bildirdiler.
Bitki DNA’sı Taşıyan İnsanlar Haziran 2013’te Public Library of Science (PLOS) yayınlanan bir araştırma(6)besinlerle alınan DNA parçacıklarında, bilinmeyen bir mekanizmayla dolaşım sistemimize karışabilen bütün genler olduğunu gösteren yeterli kanıt bulunduğuna dikkat çekiyor. Yapılan bu araştırmada 1000 kişiden alınan örnekler incelendi. Ve makaleden çarpıcı bir alıntı: “Kan dolaşımımızın dış dünyadan ve sindirim sisteminden yalıtılmış olduğu düşünülürdü. Standart öğretiye göre yediğimiz besinlerle vücudumuza giren makro-moleküller dolaşım sistemine giremez, sindirim sırasında absorbe edilirlerdi. Ancak bu çalışma için 1000 kişiden alınan örnekler incelendiğinde yiyecekler yoluyla vücuda giren DNA parçacıklarının bütün genler taşıdığını ve bu genlerin bilinmeyen bir mekanizma ile parçalanmadan, hiç bozulmadan kan dolaşımına geçebildiğinigözlemledik. Hatta bir kan örneğinde insan DNA’sından çok bitki DNA’sı bulunuyordu.”
Peki bu DNA parçacıklarının ya da bazı durumlarda oynanmış genin bütününün vücutta dolaşmasının ne zararı var? Yeni Zelanda’da Canterbury Üniversitesi’nde yapılan başka bir araştırma(7)öncelikle bir kez daha ‘değiştirilmiş genler sindirim sisteminde yok olur’ teorisini çürütüyor. Çalışma, GDO’lu buğdayda bulunan dsRNA’ların daha da güçlenip çoğalarak insan vücudunda dolaşmaya devam etiğini gösteriyordu ve bunların hayvanlarda bazı genlerin yapılarını değiştirdiği biliniyordu. Tüm bunlardan yola çıkarak araştırmacılar şöyle bir kanıya vardılar: “GDO’lu buğdayda yaratılan bu moleküller buğday genlerini bastırmak için tasarlandılar ve hayvanlarda olduğu gibi insanlarda da gen yapılarının değişmesine neden olabilir, bazı genleri bastırabilirler.”
Süper Ama Toksik Genetik mühendisliği ile bir mısır türünü aldınız ve onu süper mısıra çevirdiniz. Mısır, artık hiç olmadığı kadar verimli, iri taneli ve hastalıklara dirençli bir mısır. Bunu yapmak için ona farklı bitki, virüs, bakteri ya da hayvan geni verdiniz. Peki söz konusu genetik modifikasyonun tek sonucunun mısırı süper mısır yapan özellikler olduğunu mu düşünüyorsunuz? En azından bilim insanlarının iddiaları böyleydi. Ama artık bunun doğru olmadığı çok iyi biliniyor.
The Human Genome Research Project (İnsan Genomu Araştırma Projesi) genlerin henüz tam olarak anlaşılmamış kompleks bir network ile çalıştığını keşfetti. Bu keşfe imza atan ekibin başındaki Dr. Thierry Vrain, “Bir genom son derece kompleks bir ekosistemdir ve çevresinden büyük oranda etkilenir. Genomun her geni çevresel işaretlere göre protein üretir,” diyor ve ekliyor: “Yani artık her bilim adamı, genlerin birden fazla protein sentezleyebileceğini ve bir bitkiye yeni bir genin eklenmesinin öngörülemeyen yeni proteinler yaratabileceğini biliyor. Ve bu proteinlerin bazıları son derece toksik ve alerjik etkilere sahip.”
Daha basit anlatmak gerekirse: Genetik mühendisliği, genler ve DNA’nın işleyiş mekanizması üstüne çok önemli şeyler keşfediyor. Ve tüm bu yeni keşifler dev tarım şirketlerinin genetik olarak modifiye edilmiş gıdaların ‘güvenilir ve öngörülebilir’ olduğu iddiasının tamamen yalan olduğunu kanıtlıyor. Yani DNA’nın bir bölümünü değiştirmenin yalnızca tek, direkt bir sonucu yok. Ve bu değişim hiçbir şekilde öngörülemeyen zincirleme etkilere neden olabiliyor. Aslında 1999’da International Journal of Biological Sciences dergisinde yayınlanan bir çalışmada(9)bu tehlikeyi işaret eden bulgulara dikkat çekilmişti. “Bir organizmaya başka bir organizmanın genini eklemek: 1.Sadece araştırmacıların yaratmayı amaçladığı bir özelliği yaratmakla kalmıyor, onun dışında binlerce etkileşime neden oluyor. 2.Bu müdahale hedef alınmayan bazı genleri de aktive ediyor, ki bunlar toksik olabiliyor. 3. Ayrıca genetik olarak oynanan bitkinin besin değeri de azalıyor. Çünkü bitkinin enerjisi, bu müdahale yüzünden aktive olan gereksiz proteinleri üretmeye harcanıyor.”
GDO ve Tarım İlaçları: Glifosat GDO’nun amaçlarından bir tanesi de, GDO yapılan bitkinin tarım ilaçlarına daha dayanıklı hale getirilmesidir. Böylece, istenmeyen zararlılara karşı daha yüksek miktarda ilaç kullanmak mümkün olacak ve zararlılar ölürken, GDO’lu bitki büyümeye devam edecektir. Tabii bu arada bitkinin gövdesinde bol bol tarım ilacı birikecek ve bu tarım ilaçları GDO’lu besinleri yiyen hayvanların ve insanların da vücuduna geçecek. Doğal bitkide bu kadar fazla tarım ilacı kullanmanıza imkan yok, çünkü eğer çok miktarda ilaç verirseniz, sadece zararlılar değil, bitkinin kendisi de ölüyor.
Üstelik GDO’lu tohum üreten firmaların bir de iddiası var: GDO sayesinde daha az tarım ilacı kullanılıyormuş. Koca bir yalan! Kullanılan tarım ilaçlarının satış rakamları ortada, azaldığı falan yok, tam tersine artmış. Bunun en canlı örneği, Glifosat etken maddesini içeren “Roundup” isimli ilaç. Tüm dünyadaki GDO’lu mısır tarımının %80’inde kullanılıyor ve Roundup’ın içindeki Glifosat Amerika’daki tarım alanlarını, besi hayvanlarını ve su kaynaklarını zehirliyor.
Yani ne yaptınız? Doğanın dengesini bozdunuz. Marifetmiş gibi bitkiyi tarım ilaçlarına dayanıklı hale getirdiniz ve bünyesinde normalde olamayacak kadar fazla tarım ilacı birikmesine sebep oldunuz. Sonra GDO’lu bitkiyi yiyen hayvanlara ve insanlara da bu ilacın aktarılmasına sebep oldunuz. İyi ama, bu hayvanlar ve insanlar, sizin GDO’lu bitki gibi tarım ilaçlarına dayanıklı değiller ki… Düpedüz zehir yedirdiniz insanlara!
Anneden Doğmamış Bebeğine 2011 yılında Kanada’da hamile kadınlar üzerinde yapılmış bir araştırmanın(10)amacı annenin ve fetüsün GDO’larla ilişkilendirilen söz konusu toksinlere maruz kalıp kalmadıklarıydı. Hamile kadınlardan ve fetüslerden alınan kan örneklerinde GDO’lu gıdalarla ilişkilendirilen pestisitlere rastlandı. Araştırma annenin yediği besinlerle aldığı 3-MPPA ve CryAb1 gibi toksik maddeleri bebeğine aktardığını gösteriyordu. Fetüsün ne kadar hassas olduğu düşünülürse bu maddelerin doğmamış bebekler üstündeki etkisi üstünde daha çok araştırılması ve öğrenilmesi gereken çok şey olduğunu gösteriyor.
Bir bitkinin genetik yapısını değiştirirken ortaya çıkan öngörülemeyen mekanizmaların tehlikeli sonuçlarına bir örnek daha: Journal of Hematology & Thromboembolic Diseases’da 2013’te yayınlanan bir araştırma(11) genetik olarak oynanmış mahsullerdeki bio-pestisitlerin (Bt ya da Cry-toxins olarak da biliniyorlar) anemiden bazı kan kanserlerine kadar kan anormalliklerine yol açtığını gösteriyor.
İnsan Havuçla Çiftleşirse Son sözler, genetik olarak modifiye edilmiş organizmalar üstüne araştırmalar yapan ve insanları bu konuda bilinçlendirmek için kâr amaçsız bir vakıf kuran genetik uzmanı David Suzuki’den(12): “Bizim bu konuda herhangi bir bilgimiz olmadan yiyeceklerimizin içindeler. Yediğimiz besinlerin genetik olarak değiştirilmiş edilmiş organizmalar bulunduğunu bilmeden on yıllardır yiyoruz. Aslında her birimiz isteğimiz dışında katıldığımız dev bir deneyin parçasıyız. FDA ,GDO’ların normal gıdalardan hiçbir farkı olmadığını ve bu şekilde ele alınmalarını açıklamıştı. Ama problem şu ki gen bilimiyle uğraşan bir bilim insanı gen mirasını takip eder, bioteknoloji ise bir organizmayı alıp tamamen farklı bir başka organizmanın içine yerleştirmesidir. Normalde bir insan bir havuçla çiftleşerek gen alışverişi yapmaz. İşte biyoteknoloji normalde gen alışverişi yapması mümkün olmayan türler arasında gen transferi yapar. Bu yüzden hiç kimse tutup da GDO’lar hiçbir zararı yoktur sonucuna ulaşamaz.”
Son söz: GDO, ticarettir. GDO, paradır. GDO insan sağlığı için yapılmaz, daha fazla para kazanmak için yapılır.
Dünyada yaklaşık olarak 800 milyon insan açlık sınırında yaşıyor. Buna mukabil, 1,2 milyar insan ise obezite sınırları içinde yaşıyor. Her yıl üretilen gıdanın yaklaşık %50’si, yani yarısı, insanlar tüketemeden bozularak çöpe atılıyor. Sadece ABD’nin her yıl çöpe attığı gıdayı israf etmeden aç insanlara dağıtsanız, açlıktan ölümlerin önüne geçebilirsiniz. Dikkat edin, Amerikalılar daha az yesin demiyorum, istedikleri kadar yesinler ama israftan vazgeçsinler, diyorum. Yani nüfusun çok arttığı ve dünyanın 7 milyar insanı doyuramadığı, açlıktan ölümlerin engellenmesi için GDO’lu gıdalara ihtiyaç duyulduğu savunması, koca bir yalandır!
Dünyada açlık varsa, vahşi kapitalizm sayesinde var. Bu açlığı GDO’lu gıdalarla falan engelleyemezsiniz. Sadece israfı engelleseniz, bugünkü gıda üretimi ile mevcut nüfusun iki katını doyurabilirsiniz. GDO’nun satışına başlanan 1996’dan bu yana dünyadaki aç insan oranında azalma falan yok. Hem zaten nasıl olsun ki? GDO’lu gıdaları aç insanlara bedava mı dağıtıyorlar?
GDO’lu gıdalar, insanoğlunun hayatına gireli sadece 19 sene oldu. 19 sene insan hayatında bir kuşak bile etmez. GDO’nun birkaç kuşak sonra insan yaşamına nasıl zararlar vereceğini bilemezsiniz. İhtiyatlılık prensibi gereği, GDO üreticileri GDO’nun insan sağlığına zarar vermediğini ispatlamak zorundadır, biz zarar verdiğini ispatlamak zorunda değiliz.
GDO, geleceğimiz için en büyük tehdittir. İnsanoğlunun kıyameti, ürettiği gıdalarla gelecek. Nükleer savaşlarla değil.
1. “Can science give us the tools for recognizing possible health risks of GM food?”, Arpad Pusztai, Nutrition and Health, 2002, Vol 16 Pp 73-84 2. “Temporary Depression of Transcription in Mouse Pre-implantion Embryos from Mice Fed on Genetically Modified Soybean”, 48th Symposium of the Society for Histochemistry, 2006, Eylül 7–10 3. “Genetically modified soy affects posterity: Results of Russian scientists Study”, Regnum, Ekim 12, 2006 4. “Biological effects of transgenic maize NK603xMON810 fed in long term reproduction studies in mice,” Alberta Velimirov ve Claudia Binter, Forschungsberichte der Sektion IV, Band 3/2008 5. “Obesity, Corn, GMO’s –USA Biotech Corporations Responsible for epidemic of Diseases” Åshild Krogdahl, makale Norveç ve enternasyonal bilimsel araştırmalara adanmış bir online haber sitesi, Forskning.no’da 11 Haziran 2012’de yayınlandı 6. “Genetically Modified Crops and Food Security” Matin Qaim ve Shahzad Kouser, Public Library of Science (PLOS), 5 Haziran 2013 10.1371/journal.pone.0064879 7. “A comparative evaluation of the regulation of GM crops or products containing dsRNA and suggested improvements to risk assessments” Jack A, Heinemann , Environment International, Mayıs 2013, sayı.55, sayfa. 43-55
ABD 'de yapılan bu araştırmanın sonuçlarını inşallah bizim doktor ve beslenme uzmanlarımız da öğrenir. Biz 2011 yılından beri korkusuzca bir çay bardağı dolusu ceviz (7 tam iri ceviz, 14 adet iri kelebek ceviz veya yaklaşık üç avuç) yiyoruz. Bu da kilo vermemize yardımcı oldu. Bize ekmeği unutturdu. Bizim yediğimiz ceviz miktarını duyunca beslenme uzmanlarının ağzı açık kalıyor ve bu kadar kalori ve yağ alıp nasıl zayıflandığını hala anlayamıyorlar. Çünkü leptin hormonunun varlığının farkında bile değiller.
Bugünkü Vatan gazetesinde yayınlanan bu araştırma sonuçlarını gelin birlikte okuyalım. İnşallah diyetisyenler de okurlar.
"ABD’deki San Diego Üniversitesi’den doktor Cherly Rock, araştırmanın sonuçlarına oldukça şaşırdıklarını söyleyerek, “Ceviz, yağ ve kalori bakımından zengin bir besin. Ancak ceviz diyeti, diğer yağ tüketimini azaltarak yapılan diyetlerle aynı oranda kilo verilmesine yardımcı oluyor” dedi. Araştırmacılar 22 ve 72 yaşları arasındaki obez kadınları bir kilo verme programına soktu. Uygulanan 3 farklı diyetten bir tanesi ceviz diyetiydi. Söz konusu diyeti uygulayanlar diğer diyet programlarını uygulayanlarla aynı oranda kilo verdi. Bunun yanında diğerlerinin aksine kolesterol seviyelerinin iyiye gittiği görüldü."
Not: Şimdi bu haberi okuyan bazıları hemen "siz cevizin kilosu kaç para biliyor musunuz?" diye soracaklar. Onlar sormadan ben söyleyeyim. Ceviz yerine kavrulmamış yer fıstığı da yiyebilirsiniz. Ekmekten bile ucuza geliyor.
dr.aysegulcoruhlu; Çiğ kuruyemişleri avuçla ye avuçla. Kalori lafı " biyolojik" besinler için gecerli değil. 17.00 den sonra yeme yeter. Hatta 17.00 de avuç avuç ye , öğün olsun.
BALIKTAN BAŞKA HANGİ YİYECEKLERDE OMEGA-3 BULUNUR?
1. Somon, Norveç uskumrusu, palamut, hamsi ve sardalye gibi soğuk deniz balıkları 2. Çayır ve çimenlerde serbest dolaşıp, Beslenen, kuzu ve keçi gibi hayvaların etleri, tavukların yumurtaları 3. Keten tohumu 4. Semiz otu 5. Kabak ve ayçiçeği çekirdekleri 6. Fındık, fıstık, ceviz ve badem
Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay Kalp ve İç Hastalıkları Uzmanı
BALIKTAN BAŞKA HANGİ YİYECEKLERDE OMEGA-3 BULUNUR?
1. Somon, Norveç uskumrusu, palamut, hamsi ve sardalye gibi soğuk deniz balıkları 2. Çayır ve çimenlerde serbest dolaşıp, Beslenen, kuzu ve keçi gibi hayvaların etleri, tavukların yumurtaları 3. Keten tohumu 4. Semiz otu 5. Kabak ve ayçiçeği çekirdekleri 6. Fındık, fıstık, ceviz ve badem
Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay Kalp ve İç Hastalıkları Uzmanı
Benim canım hiçbir şey istemiyor. Öğlen yediğim 1 yumurta,beyaz peynir, zeytin ve baya bol yeşillik.
Sonrasında 2 kuru kayısı. Bunlar beni acıktırmaz mı cidden yoksa vücut sisteme oturdu da acıkmıyor muyum?
Normalden daha sıcak hissediyorum kendimi ayrıca. Şu an birisi baya kalın bir yelekle otururken benim ellerim falan baya sıcak. Dokununca kendime ateşim var gibi hissetmiyorum ama içten bir sıcaklık mı var anlamadım. Bu iştahsızlığımla birleşince bir hastalık belirtisi olarak karşıma mı çıktı diye tırsmaya başladım.
Ellerimi falan soğuk suda yıkama ihtiyacı bile duyar gibiyim neredeyse.
Yoksa psikolojik mi? Ay ben çok takıntılı biriyim. 3 hafta olacak hastaneye gitmedim ya kaşınıyorum sankiiii.
Benim canım hiçbir şey istemiyor. Öğlen yediğim 1 yumurta,beyaz peynir, zeytin ve baya bol yeşillik.
Sonrasında 2 kuru kayısı. Bunlar beni acıktırmaz mı cidden yoksa vücut sisteme oturdu da acıkmıyor muyum?
Normalden daha sıcak hissediyorum kendimi ayrıca. Şu an birisi baya kalın bir yelekle otururken benim ellerim falan baya sıcak. Dokununca kendime ateşim var gibi hissetmiyorum ama içten bir sıcaklık mı var anlamadım. Bu iştahsızlığımla birleşince bir hastalık belirtisi olarak karşıma mı çıktı diye tırsmaya başladım.
Ellerimi falan soğuk suda yıkama ihtiyacı bile duyar gibiyim neredeyse.
Yoksa psikolojik mi? Ay ben çok takıntılı biriyim. 3 hafta olacak hastaneye gitmedim ya kaşınıyorum sankiiii.
Hahahaha, deli! Ne güzel işte sevin. Yumurta tok tutar zaten yediklerin gayet iyi. Zencefile devam ediyorsun sanırım kendisi pek güzel ısıtıyor. D vitte alıyorsun daha ne olsun? Not: ateşin bariz yüksek hissediliyorsa ölç-ölçtür.
Benim canım hiçbir şey istemiyor. Öğlen yediğim 1 yumurta,beyaz peynir, zeytin ve baya bol yeşillik.
Sonrasında 2 kuru kayısı. Bunlar beni acıktırmaz mı cidden yoksa vücut sisteme oturdu da acıkmıyor muyum?
Normalden daha sıcak hissediyorum kendimi ayrıca. Şu an birisi baya kalın bir yelekle otururken benim ellerim falan baya sıcak. Dokununca kendime ateşim var gibi hissetmiyorum ama içten bir sıcaklık mı var anlamadım. Bu iştahsızlığımla birleşince bir hastalık belirtisi olarak karşıma mı çıktı diye tırsmaya başladım.
Ellerimi falan soğuk suda yıkama ihtiyacı bile duyar gibiyim neredeyse.
Yoksa psikolojik mi? Ay ben çok takıntılı biriyim. 3 hafta olacak hastaneye gitmedim ya kaşınıyorum sankiiii.
Alinti Vitamin D nin önemini zaman zaman vurguluyorum. Bu vitamin yüzlerce genin yapısını kontrol eder ki bu da sağlıklı beden demektir. Çalışmalar Vitamin D ve K2 nin sinerjistik etki gösterdiğini, ve özellikle damar, hafıza ve kemik sağlığının korunmasında K2 vitamininin önemini vurguluyorlar. K vit kaynağı koyu yeşil renkli sebzeler. Ancak emilimi hayli düşük. K2 vitamininin ideal alım yöntemi fermente gıdalar. Fermente gıdanın bizde en iyi bilinen şekli turşu. Arkadaşlar rahatlıkla turşu yiyebilirsiniz. Ancak turşunun yapımı önemli. Turşuyu bir tuz solüsyonu içinde hazırlamayın lütfen Daha ziyade sirke ve sarımsak kullanın. Değerli arkadaşlar sağlık ve sağlığı koruma önemli. Sağlık kaybının bedeli ağır. Bu bedeli sadece kişi değil tüm toplum ödüyor. Sağlığı korumak bir insanlık görevi. Ancak kapitalizm sağlığı olumsuz etkiledi ne yazık ki. Sonuç vahim. Ben tanığım. Sağlıklı insan çok az. 95 milyar yıllık harcamanın bedelinde hasta bir toplum oluştu. Ancak bu hastalığın birincil sebebi cehalet. Cehalet en büyük hastalık ne yazık ki... Gulumser Heper
Yaşamı uzatmanın anahtarı: Açlık İnsülini kaç olmalı?
Maalesef pek çok kişi açlık kan şekeri ile açlık insülin değerlerini bilmedikleri için karıştırıyor. Biz de 2011 yılına kadar açlık insülininin önemini bilmiyorduk. Ta ki Canan Hocanın ilk kitabını okuyana kadar. Yıllarca şeker hastası olmamıza rağmen maalesef endokrinoloji uzmanlarının biri bile açlık insülin değerine dikkatimizi çekmedi. Gerçi çekselerdi de ne değişirdi? Çünkü Türkiye’de laboratuvarların referans aralıkları tam bir içler acısı durumda. İnsülin (açlık) değeri laboratuvarlarımıza göre 2-25 uU/mL ise normal kabul ediliyor. Yani açlık insülin değeri 20-25 aralığında çıksa bile laboratuvar uyarı vermediği için “H” veya “L” yazmadığı veya oklar koyup koyu renkle yazmadığı için doktorlarımız bunu normal olarak görüyor. Sağlık Bakanlığımız da çıkıp laboratuvarlara, doktorlara “siz ne yapıyorsunuz?” demiyor.
İşte bize göre Canan Hoca ile Jinekologların şeker yükleme testi konusunda anlaşamamalarının altında da bu referans aralıkları yatıyor. Jinekologlar açlık insülininden sonuç alınmaz diyor. Tabii ki laboratuvar değerlerine bakarak değerlendirme yapacak olurlarsa sonuç alamazlar. Çünkü laboratuvarlar açlık insülini 24,9 çıkan bir kişiyi bile normal gösteriyor. Oysa Canan Hoca ve bir çok doktor bu değer 5 in üzerine çıkmışsa tehlikenin başladığını yazar ve söyler. Canan Hoca hamilelerde de açlık insülin değeri 10 uU/mL ‘ye kadar kabul edilebilir der.
Bu yazımızda açlık insülininin kaç olması gerektiğine ilişkin üç değişik doktor görüşü seçtik. Bu doktorlardan birisi Türkiye’de ezberleri bozan Canan Karatay, diğeri ana akım medya temsilcisi Hürriyet gazetesinin sağlık köşesinin yazarı ve hakim tıp görüşlerinin temsilcisi diyebileceğimiz Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, üçüncüsü ise Amerika’nın ezber bozan doktorlarından Dr. Mercola. Bu üç doktor acaba açlık insülini kaç olmalı diyor, neler demişler?
Bu arada maalesef pek çok kişi de açlık insülini ile HbA1C (üç aylık şeker ortalaması) değerlerini birbirine karıştırıyor oysa iki değerin birbiriyle uzaktan akrabalığı belki olabilir ama aynı değil. Şimdi açlık insülini için kim ne demiş hep birlikte okuyalım:
Prof. Dr. Canan Karatay Prof. Dr. Canan Karatay’ın 2011 yılında yayınlanan Bilimsel Gerçeklerle Kilo Vermenin ABC’si Karatay Diyeti” kitabının “Karatay Diyeti’yle Genç Kal Uzun Yaşa” başlıklı Birinci Bölümü’nde “Kandaki insülin hormonu düzeyi ne kadar olmalıdır? 12 saatlik açlıktan sonra alınan kanda normal kan insülin hormonu değeri, 5 IU/ml (Internasyonal Ünite/ml) dolaylarında olmalıdır. Kan insülin değerleri 2,5-5 IU/ml bulunan kişilerin uzun ömürlü̈ oldukları ve sağlıklı yaşadıkları birçok bilimsel araştırma ile gösterilmiştir” denilmiştir. (1) Prof. Dr. Canan Karatay’ın yine 2011 yılında çıkan “Karatay Diyeti’yle Yaşam Boyu sağlık kitabında da açlık insülinin önemine çok değinilmiş “Kan insülin değeri 2-5 IU/ml olan kişilerin, sağlıklı ve uzun ömürlü̈ oldukları bildirilmiştir. İnsülin hormonunun 12 saatlik açlık değerlerini bilmek yeterlidir. Ayrıca insülin direnci tanısı koymak amacıyla şeker yüklemesi testi yapılması doğru değildir. Eğer 12 saatlik kan insülin hormon düzeyi normal değer olan 2-5 IU/ml’nin üzerine çıkmaya başlamışsa, tehlike başlamıştır demektir.” (2)
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu Prof. Dr. Osman Müftüoğlu 27 Ekim 2013 tarihinde “İnsülin Direnci Ciddi Tehdit” başlıklı yazısında “açlık insülininiz de 8’den fazla bulunursa, sizde de insülin direnci gelişmiş olabilir. Hele hele açlık insülininiz 15-20’li rakamları bulmuşsa süreç bir hayli ilerlemiş demektir.” (3)
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu 19.03.2014 tarihli “İnsülin Direnci Neden Önemli?” başlıklı yazısında “İnsülin seviyesi arttıkça da yaşam kalitesi düşüyor, ömürler kısalıyor. Hele hele 8’i geçtiğinde sorunu “mutlaka çözümlenmesi gereken bir tıbbi problem” olarak görmek gerekiyor. Tokluk insülin değerleri de en az açlık insülin değerleri kadar önemli ve genelde tokluk insülini değerlerinin de 40’ı geçmemesi bekleniyor. “ (4)
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu 21.09.2015 tarihli “İnsülinin Fazlası Hasta Eder İnsanı” başlıklı yazısında “Aç karna alınan kan örneğinde (ideali 10-12 saat açlıktan sonra alınan kan örneğidir) sağlıklı insülin değeri 5 ünitenin altında olmalıdır. 5-8 ünite arasındaki değerler alarm işareti sayılmalı, 8'den yüksek değerler mutlaka ama mutlaka bir sağlıksızlık işareti kabul edilip düzeltilmelidir. Çok sayıda araştırma gösterdi ki, insülin seviyesi ne kadar azsa ömür o kadar uzun, yukarıda saydığımız sağlık problemleriyle karşılaşma ihtimali o oranda düşüktür.” (5)
Dr. Joseph Mercola Sağlıklı Yaşıyoruz olarak 04.02.2015 tarihli “Açlık İnsülininiz Kaç? başlıklı yazımızda (6) Amerika’nın ezber bozan doktorlarından Dr. Mercola’nın iki önemli makalesinden çeviri yapmış ve SY okurlarıyla paylaşmıştık. Dr. Mercola’nın 17.12.2011 tarihli “Kaç yaşında göründüğünüzü belirlemek için bu test (insülin) kolesterolden çok daha önemli" başlıklı yazısında “Normal bir açlık insülin düzeyi 5 in altıdır ancak ideal olarak üçün altında olması istenir.” şeklinde belirtilmiş. (7)
SÖZÜN ÖZÜ: Üç doktorun görüşlerini kısaca özetleyecek olursak AÇLIK İNSÜLİN DEĞERİNİZ 5 İN ALTINDA OLMALIDIR. 5-8 arasındaysa korkun ve mutlaka beslenmenize çok dikkat edin. 8 in üzerindeyse de doktorunuzun kontrolünde metformin almak durumunda kalabilirsiniz.
Alabaş mucizesi Doğu Anadolu Bölgesi'nde yetiştirilen alabaşın mucizevi etkisi saymakla bitmez; Dolaşım sistemini canlandırır, sinirleri gevşetir, metabolizmayı hızlandırır ve karaciğer yağlarını dağıtır
Lahana, brokoli, karnabahar, kara lahana ve Brüksel lahanası ailesine mensup olan bu sebzenin mucizevi etkileri saymakla bitmez. Alabaşta bulunan sülfaran adlı madde karaciğeri temizleyen, prostat ve kolon kanserini önleyen özelliğe sahip. Yaz, kış tüm mevsim yetişen alabaş artık ülkemizde sıkça pazarlarda yerini aldığı için bulunması da kolay. En çok açık yeşil renkli alabaş satılırken Avrupa'da beyaz ve mor renkli olanlarına da rastlamak mümkün. Alabaş kabukları soyulduğunda aynen marul kökü gibi sert ama şeffaf bir görünüme sahip olur. Taze, çiğ iken tadı brokoliye benzer, pişirildiğinde tatlımsı bir lezzete dönüşür. Alabaş sebzesi aynen turp gibi rendelenerek salatalara, elma dilimi halinde kesilerek ara öğünde, zeytinyağlı yemeklere havuç yerine lezzet verici olarak kullanılabilir.
* Dolaşım sistemini canlandırır: Bir kase doğranmış alabaş 20-30 kalori kadar enerji verir. Portakaldan daha yüksek miktarda içerdiği C vitamini sayesinde dolaşım sisteminin iyi çalışmasını sağlar. Ayrıca bolca potasyum mineralini barındıran bu kök sebze vücudun kısa süreli asidoza geçişini sağlayarak dolaşımı rahatlatır. Alabaş yaprakları bolca klorofil içerdiğinden salatalara kökü ve yapraklarını doğrayarak tüketmek dolaşımı hızlandırır.
* Hemoroidi önler: Şişmanlarda ve kabızlık sorunu yaşayanlarda oluşan hemoroidi önlemek için alabaş tüketilebilir. Alabaş birçok sebzeden fazla miktarda suda çözünen posa içerir. Bir kase alabaş 5 gram posa ile bağırsakları yumuşatır. Hemoroid fistüllerinin küçülmesini sağlar ve ağrıları dindirir.
* Sinirleri gevşetir, metabolizmayı hızlandırır: B kompleks vitaminleri alabaşın temel vitamin çeşitleridir. Özellikle piridoksin olarak bilinen B6 vitamininin en iyi kaynaklarından biri olan alabaş, yendikten sonra sinir sistemi gerginliklerini ortadan kaldırabilecek etkide doğal ilaç gibi davranır. Pantotenik asit adlı farklı bir B grubu vitaminini de fazla miktarda içeren alabaş vücudun kalori yakma hızını arttırarak metabolizmayı hızlandırır.
* Karaciğer yağlarını dağıtır: Alabaş kolin adlı vitamin benzeri bir besin bileşeni içerir. Yağlı ve yüksek şekerli besin tüketimi ile oluşan karaciğerdeki yağlanma, organın normal çalışma kapasitesini azaltır. Alabaştaki kolin bu yağların dağılmasını sağlayacak kadar etki sağlar. Kolin ayrıca vücutta kolesterol sentezini azaltabilen kan yağı dediğimiz trigliseridi de düşürebilen bir bileşik olduğundan karaciğer sorunları yaşayanlar için alabaş bulunmaz bir doğa dostu besindir diyebilirim.
* Kansersavar etkisi bulunur: Alabaş glikosinolat adlı kanser savar etkili antioksidanı fazlası ile doğal olarak ihtiva eder. Günde üç adet alabaş yemenin birçok kansere karşı vücudu kalkan gibi koruduğu belirtilmektedir.
* Aktivite sırasında yağ yakımını hızlandırır: Arizona State Üniversitesi'nde spor öncesinde dört farklı gruba ayrılmış 100'er kadına alabaş, havuç, muz ve protein bar tükettirilerek aynı yoğunlukta egzersiz yaptırılıp yağ yakma kapasiteleri ölçülen bir araştırma yapılmıştır. C vitamini ve karnitin içeren alabaşın bu besin bileşenleri sayesinde, alabaş tüketen grubun aktivite sırasında yağ yakım hızlarının diğer yiyeceklere göre yüzde 25 daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Spor öncesinde bir adet alabaşı taze olarak tüketmek daha hızlı yağ yakmanın bir yoludur. Bunun yanı sıra beta karoten, folik asit, A vitamini ve manganez de içeren alabaşın astım, katarakt ve yüksek tansiyona iyi geldiğini gösteren bilimsel araştırmalar da var.
GÜNÜN SAĞLIĞI İYİLEŞTİRİCİ FORMÜLÜ
Süper detoks yapan alabaş içeceği formülümle üç günde tüm vücudu toksinlerinden arındırmanız olası. Malzemeler: * 1 adet alabaş * 1 adet yeşil elma * 1 adet limon * 1 avuç taze kereviz sapı Yapılışı: Kabukları doğranmış elma ve alabaş ile kereviz sapını katı meyve sıkacağından geçirin. Bir adet limonun suyunu da sıkarak kahvaltınızın yerine üç sabah tüketin.
ÜÇ GÜNLÜK SÜPER DETOKS İLE ÜÇ KG VERİN
Uyanınca: 1 büyük su bardağı taze limon suyu ve çok az elma sirkesi eklenmiş su tüketin. Kahvaltı: 1 büyük su bardağı alabaş içeceği Süper toksin atıcı salata (Bolca taze nane, maydanoz, dereotu ve domatesi ince doğrayın üzerine az zeytinyağı ile sumak ekleyin.) Öğle: 1 kase taze sebze çorbası 1 su bardağı ayran Süper toksin atıcı salata İkindi: 1 kase yoğurda yarım taze ayva ya da taze elmayı küpler halinde doğrayıp tüketin. Akşam: 1 kase zeytinyağlı yeşil mercimek yemeği 3 yemek kaşığı bulgur pilavı Süper toksin atıcı salata Yatmadan Önce: 1 adet taze alabaş
Konja bitkisi, Amorphophallus familyasına ait bir bitki türüdür. Bitkinin botanik adı Amorphophallus konja’dır. Çin, Japonya ve Kore’de yetişir. Jöle ve un yapımında kullanılır. Kökü kurutulmuş Konja glucomannan sakızı içerir. Glucomannan’ın obezite ve zayıflama konusunda etkisi olduğu bilinmektedir. Konja bitkisi 800-1,500 m yükseklikte dağlık alanlarda yetişir. 3-5 yıl büyüdükten sonra hasat edilir. Doğu yarımkürenin tropikal bölgelerinde üretilir. En yaygın üretim alanı Çin’in güneybatısıdır. Büyüme bölgesinin ortalama sıcaklığı 16°C’dir. Taze Konja kökü tatlı patatese benzeyen yuvarlık bir şekle sahiptir. Konja bitkisinin içindeki en önemli madde glucomannan lifidir. Glucomannan miktarı 3 yıllık bir büyüme süresinden sonra maksimum seviyeye ulaşır. Konja bitkisi en fazla glucomannan lifi üreten tek bitkidir. Konja kökleri kurutulduğunda kurutulan tozun yaklaşık %40-60’ı glucomannan lifidir.
Kalsiyum Bakımından Zengin Konjac Yiyecekleri Kalsiyum eksikliği bulunan kişilerin kesinlikle Konja yiyecekleri tüketmesi tavsiye edilir. Konjac yiyecekleri glucomannan lifinden ve kalsiyum hidroksitten yapılır. Bu yüzden kalsiyum açısından zengin olan Konjac mideye girdiğinde kalsiyum çözülmeye başlar. Konjac yiyeceklerinde bulunan kalsiyum miktarı yaklaşık olarak süt içinde bulunan kalsiyum miktarıyla aynıdır.
Konja Lean Kök Lifi: Glucomannan
Glucomannan gibi çözünebilen lifler suyla karıştığında yumuşak bir jel oluşturmaları sayesinde insan sağlığına birçok fayda sağlamaktadır. Araştırmalar çözünebilen liflerin kolesterol seviyesini düşürdüğünü ve glikoz emilimini yavaşlattığını göstermiştir. Meyve, sebze, yulaf ve fasulye gibi birçok kaynakta bulunmasına rağmen en önemli çözünebilen lif glucomannan’ da bulunur. Konja kökünde bulunan glucomannan’ ın su tutma kapasitesi yüksektir ve en önemli besinsel lif kaynağıdır. Glucomannan kilo vermek isteyen kişiler için de yararlıdır. Araştırmalar diyet yapan kişilerde glucomannan’ ın kilo verme konusunda yardımcı olduğunu göstermiştir. Aşırı kilolu kişilerde glucomannan lifi kilo verme sürecini hızlandırır. 8 hafta boyunca her öğünden bir saat önce 1 gram glucomannan lifi sayesinde kilo verilebilir. Glucomannan tokluk hissi vererek fazla yemeyi önler. Kalın bir jel oluşturarak insülin değerlerini ve kandaki glikoz seviyesini azaltır. Buna ek olarak kan lipidi profillerini iyileştirir ve kan basıncını azaltır. Bu etkileri sayesinde glucomannan diyabet hastaları için de yararlıdır. Birçok insan beslenme alışkanlıklarını değiştirmek istemez ya da değiştiremez. Bu yüzden doğal ve lif ürünleri sayesinde gerekli olan lifleri alırlar. Lif içeren besin takviyeleri gerekli lif miktarını sağlar. Kalp hastalıkları ve kanser riskini azaltmak için bu lifler gereklidir.Glucomannan’ ın kilo vermeye ve birçok hastalığa karşı yararlı olduğuna dair Asyalılar her zaman iddialarda bulunmuşlardır ve şu an birçok ülke ve toplum da glucomannan’ ın yararlarından haberdar olmaktadır. Glucomannan kimyasal olarak basit şekerlerden oluşur, yani glikoz ve mannoz. Glucomannan lifi kilo almayı engeller, zayıflamaya yardımcı olur, kan şekeri seviyelerini normale döndürür ve daha birçok yararı vardır. Glucomannan lifi sayesinde insanlar doyduklarını hissedip daha az yerler. Bu yüzden kilo vermek isteyen kişilerin ilk tercihidir.
Klinik araştırmalar
Yapılan araştırmalar glucomannan lifinin yukarıda saydığımız hastalıklara iyi geldiğini doğrulamıştır. Hiçbir yan etkisi yoktur.Yapılan araştırmalarda yer alan kişilerde ilerlemeler görülmüştür. Ayrıca kilolu kişilerin daha az yedikleri ve daha çabuk doydukları gözlenmiştir. Diyabet hastalarındaysa glikoz değerleri normale dönerek hastalığın gidişatı olumlu yönde etkilenmiştir. Glucomannan lifinin diyabete yakalanma riskini de azalttığı belirlenmiştir.
Konja Glucomannan lifi kullanımı
Uyarı: Glucomannan tozunu asla susuz kullanmayın. Konjac glucomannan lifi suyla birlikte kullanılmalıdır. Bu yüzden, bir kaşık glucomannan tozu için 1 kap soğuk su kullanılmalıdır. Lifin suda tamamen çözüldüğünden de emin olun. Tozu direk yemeye kalkmayın. Glucomannan hapı kullanıyorsanız da yeteri kadar su içmeye özen gösterin.
Sağlığa faydaları
- Lipit metabolizmasının düzenlenmesi - Kolesterol seviyesinin dengelenmesi - Kabızlığa karşı tedavi - Alt sindirim sistemi kanseri riskinin azalması - Diyabete karşı tedavi Glucomannan gibi çözülebilir liflerin sağlığa birçok yararı vardır. Yukarıdaki rahatsızlıklardan bazılarını yaşıyorsanız lif oranı yüksek besinler tüketmeniz gereklidir. Glucomannan lifi ayrıca tokluk hissi verdiği için zayıflamak isteyen kişilerin de tercihi arasındadır.
Dukan'ın resmi sitesini takip edenlerimizin adına aşina olduğu bir yiyecek Shirataki noodles.Diyetin her evresinde sınırsız olarak yenebilen bu besin çok yakında Türkiye'de de satışta olacak.Açıkcası ben gelmesinden ümidi kesmiştim çünkü yapımında kullanılan bitki Türk gıda kodeksinde tanınmadığı için ithali mümkün görünmüyordu.Gurmenetin uzun uğraşları ve yazışmalardan sonra ürün artık ithal aşamasına geldi.Yaklaşık 2 ay sonra da rahatlıkla ulaşabileceğiz.(edit:Ağustos-2013 itibariyle gurmenet'ten temin edebilirsiniz:))
Yurtdışında bulunanlarınız veya oradan yakınları vasıtasıyla getirtenlerinizden deneyenler mutlaka olmuştur.Ben de birkaç deneme yaptım.Şunu söylemeliyim ki her pişirme tekniğiyle yenebilecek bir besin değil.Hatta bazılarınızın plastik gibi bulduğunu da biliyorum.Ancak denediğim birkaç tariften gerçekten çok memnun kaldım.Doğru tariflerle bu üründen faydalanmamız mümkün.Özellikle sebze ve etle beraber wok tavada noodle olarak ve pirinç formunun da çorbalarda çok başarılı olduğunu söyleyebilirim.Herşeyden önce inanılmaz tok tutan bir yiyecek .Tarifleri ilerleyen günlerde sizinle paylaşacağım.
Bugün bu postu yazmamın amacı Shirataki noodles'ın aslında ne olduğunu,hangi bitkiden yapıldığını ve faydalarını anlatabilmek.Birçok kaynaktan derleyip çevirdiğim bu yazının sonunda bu besini sadece canımız makarna istediğinden değil ,faydaları için tüketmemiz gerektiği konusunda hemfikir olacağımızı düşünüyorum.
Konja Bitkisi Nedir ? Konja bitkisi genellikle, Doğu Asya, Japonya, Endonezya ve Çin bölgelerinde bulunur. Konja’nın bünyesinde barındırdığı yoğun ve güçlü lifler, gıda ve farmakoloji sanayinde daha çok “Glucomannan” olarak adlandırılır. Konja bitkisi uzun ömürlü bir bitki olarak bilinir. Büyük bir soğanı vardır ve çapı yaklaşık olarak 25 cm.’e kadar büyüyebilmektedir.
konja kökü
konja bitkisi
Konjanın yararları nelerdir?
Asya’da yüzyıllar boyunca, Japonya ve Çin başta olmak üzere yetiştirilmektedir. Bu suda çözünebilir diyet lifi, glikoz içerir ve ağırlığının 200 katı kadar su tutabilir. Bu olağanüstü yüksek su tutma kapasitesi ve diyet lifleri sayesinde bilinen en iyi diyet yardımcılarındandır.
Konja bitkisinin kök ve soğanlarından elde edilen Glucomannan’ın vücutta farmakolojik etkileri çok çeşitli olan ve vücuttaki hastalık ve bozukluklarla ilgili geniş tedavi alanları olan bir yardımcıdır. Konja diyet lifinin, diyabet (Tip II) hastalarında, kabızlığı olan hastalarda ve de obezite problemi olan hastalarda yardımcı olduğu bilinmektedir.
Obezite: Glucomannan liflerinin, kolesterol alımını azalttığı bilinmektedir. Bu vücut tarafından alınan kalori miktarını önemli ölçüde azaltır. Bu nedenle, obez insanların konja kökü kullanması bir çok ülkede tavsiye edilir. Ayrıca Glucomannan’ın, glikoz ve şeker alımına izin vermiyor olmasının, kilo verme sürecinde oldukça önemli bir etki olduğu öne sürülmektedir. Bütün bunları yaparken kendi kalori değerinin olmaması da ayrıca önemlidir. Diyabet: Glucomannan liflerinin, vücut tarafından glikoz alımını inhibe ederek, hipoglisemik etkilere yol açtığı bilinmektedir. Bağırsak duvarları ile glikoz temasını önleyerek glikoz alımını inhibe ettiği ifade edilmektedir. Bu da kandaki şeker miktarını azaltarak, tip 2 diyabetli hastalara yardımcı olabildiğini göstermektedir. En iyi çözünebilen lifler arasında yer alan Konja glucomannan lifi hiçbir yan etkisi olmadan kan şekeri seviyesi doğal olarak kontrol edebilen en etkili çözünebilen liftir. Suda çözünebilen lif kandaki glikoz, insülin ve serum lipid düzeylerini azaltmada çok etkilidir. Viskozitesi ne kadar yüksek olursa etkisi de o kadar artar.
Kabızlık: Glucomannan liflerinin, her türlü kabızlık probleminde yardımcı olduğu belirtilmektedir.
Hiperaktivite:Konja lifi güçlü bir alkali yiyecektir. Daha önce de bahsedildiği gibi doğada bulunan en yüksek ikinci alkali yiyecektir. Aşırı hareketli olan kişiler ve çocuklar için alternatif bir yöntem olarak Konja lifi önerilebilir.
Kolestrol:Yüksek kolesterol değerleri olan insanlar için Konja Glucomannan lifi Glucomannan lifi diğer çözünebilen liflerle benzer şekilde çalışır. Gastrointestinal sistemdeki safra asitlerine bağlanır ve bunların dışkı yoluyla vücuttan atılmasını sağlar. Bu işlem kolesterolün ve kandaki yağ oranının azalmasına yardımcı olur. Çözünebilen çoğu lif gibi glucomannan sindirimi yavaşlatır, karbonhidrat ve yağlarım emilimini azaltır ve kabızlığın ortadan kalkmasına yardımcı olur. Glucomannan kolesterolü dengelemeye yardımcı birçok üründe kullanılır.
konjacfoods.com Konja yiyeceklerinin tarihi Doğu Asya’daki kültürler 500 yılı aşkın süredir Konja lifini kullanmaktadır. Çin Konja bitkisinin en çok yetiştiği bölgedir ve yüzyıllardır yiyecek ve geleneksel ilaç olarak kullanılmıştır. Japonya’da Konjac bitkisinden yapılan yemekler 1500 yılı aşkın süredir tüketilmektedir. İlk zamanlarda da günümüz pişirme tekniklerine benzer teknikler kullanılarak Konja bitkisinin pişirildiğini gösteren araştırma sonuçları vardır.Konja günümüzde de Japonya ve Çin’de geleneksel sağlıklı yiyeceklerden biri olarak yetiştirilmektedir. Konjac bitkisinin vücuttan zehirli maddeleri atmaya yardımcı olduğuna inanılmaktadır.
Son zamanlarda Konja yemekleri Japonya’da yeniden popüler hale geldi. Aslında, Konja sağlığa olan faydalarından dolayı çoğu Japon evlerinde vazgeçilmez yemekler arasında yerini aldı. Konjac erişteleri çorbalara ve türlü yemeğine de katılarak pişirilebiliyor. Konjac yemeklerine Japonya’da genel olarak konnyaku denilmektedir.
Konja Shirataki Erişteleri ( Shirataki Noodles ) nedir? Japonya’ da Shirataki Noodles olarak adlandırılan Shirataki erişteleri Konja bitkisinden yapılır ve kalorisi sıfırdır. Lif bakımından oldukça zengindir. İnce, saydam ve jelatinimsi bir yapısı olan bu yiyecek Konjac bitkisinin kökünden yapılır. Japonca bir terim olan “Shirataki” dilimizde beyaz şelale anlamına gelir. Bu da bu eriştelerin görünümünü ifade eder. Çinde MOYU veya JURUO,Japonya’da KONNYAKU veya SHIRATAKI NOODLES olarak adlandırılır.
SHIRATAKI NOODLES: *Suda çözülebilen tamamen doğal liflerdir. *yağ,şeker,nişasta veya protein içermez. *buğday ve gluten içermez. *sıfır karbonhidrat ve kalori içerir. *saf sebzedir. *oda sıcaklığında saklanabilir.buzdolabında muhafaza edilmesine gerek yoktur. *kendine ait bir tadı veya kokusu yoktur.eklendiği yiyeceğin tadını ve kokusunu alır. *birçok şekilde üretilebilir.sadece istenen sosla hazırlanarak,hızlıca servis edilebilir.
Yurtdışında yaşayanlarınız asya marketlerde ürünü bulabilir.Başka noodle'larla karıştırmamak için tüm değerlerin 0 olduğundan emin olun.Ayrıca Dukan'ın kendi resmi sitelerinde de satışı olan bu ürünü eğer bulunduğunuz ülkeye gönderimi varsa sipariş edebilirsiniz.