• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Sağlıklı beslenme için tüm gıda, meyve ve sebzeler.

derindenizlerden

Denizkızı
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2012
3.387
1.815
398
Sağlıklı beslenme adına, tüm gıda, meyve, sebzeler ve sağlıklı yaşamla ilgili her türlü faydalı bilgi paylaşım konusuna hoş geldiniz.

hangi-ayda-hangi-meyve-sebze-yenmeli.jpg


Hangi mevsimde NE YENİR?
Eğer sizler de yediğiniz besinlerden tam anlamıyla verim almak istiyorsanız, özellikle bu konuya değinmek adına yazılmış olan bu yazı, oldukça işinize yarayacaktır. Pazarlara veya manavlara sürekli uğramamız halinde patatesin ve soğanın dışında kalan tüm meyve ve sebzelerin daima değişikliğe uğradıklarını gözlemlemiz mümkündür. Mevsimine veya ayına göre tüketilen sebze ve meyveler, hormonların sizi en düşük seviyede etkileyeceği bir beslenme biçimi yakalayabilmenize yardımcı olmaktadırlar.

Zamanında tüketilen meyveler veya sebzeler, diğer zamanlarda tüketildiklerine oranla vücuttaki vitamin oranını arttırmaktadırlar. Önümüzde soğuk günlerin olması ve birçok mahsulün yeni yeni toplanmaya başlanmış olması ile beraber, sonbahar ve kış aylarında tezgâhlarda karşınıza çıkacak olan meyve ve sebzeleri sizler için derledik.

Sonbaharda sıklıkla tüketilen meyve ve sebzeler
Özellikle bu dönemde tezgâhlarda yeni meyveler ve sebzeler görmeniz olasıdır. Eylül ayı itibarıyla, verim alabilmek adına tüketilmesi gereken meyve sebzeler;

Eylül ayı sebzeleri: Mantar, pazı, mısır, patlıcan, kabak, kırmızıbiber, dolmalık biber, barbunya

Eylül ayı meyveleri: Mürdüm eriği, kavun, incir, üzüm, fındık, karpuz

Henüz yaz mevsiminden yeni çıkılmış olduğu için ve gelecek soğuk aylara kendinizi hazırlamanız gerektiği için, ay boyunca sebze ve meyve tüketiminize önem vermeyi ihmal etmeyin ve enerji veren karbonhidratları da bünyenize almayı unutmayın.

Ekim ayı sebzeleri: Mantar, ceviz, fındık, pırasa, ıspanak, turp, havuç, karnabahar

Ekim ayı meyveleri: Üzüm, elma, armut, greyfurt, muz, mandalina

Beyninizin gelişimine katkıda bulunmak ve vücut sağlığını korumak adına tüketmekte olduğunuz cevizin tam zamanı olan bu ayda, yiyeceğiniz sebze ve meyve ağırlıklı besinler de kış aylarında hastalıklardan korunmanıza yardımcı olacaktır.

Kasım ayı sebzeleri: Kabak, lahana, bal kabağı, pırasa, kereviz, ıspanak, karnabahar, pırasa ve pazı.

Kasım ayı meyveleri: Ceviz, Kestane, Elma, Üzüm, Mandalina, Nar, Kivi, Armut, Greyfurt

Bu dönemde tezgâhlarda yerini almış olan, kansere karşı etkili olan ve beta-karoten oranı yüksek olan balkabağını tüketerek de sağlığınıza katkıda bulunabilirsiniz.

Kışın tüketilecek meyve ve sebzeler
Soğukların gelip çatmasıyla beraber hastalıklar, özellikle de grip, insanlar arasında yayılmaktadır. Kendilerini hastalıklara karşı korumak isteyen şahıslar, bu mevsimde tüketecekleri meyve ve sebzelere özenle seçmelidirler.

Aralık ayı sebzeleri: Karalahana, Pazı, Havuç, Balkabağı, Lahana, Yer elması, Ispanak, Kereviz, Karnabahar, Brüksel Lahanası

Aralık ayı meyveleri: Ayva, Greyfurt, Kestane, Muz, Elma, Portakal, Mandalina, Nar

Soğuk algınlığı ve grip ile başa çıkmak isteyen insanlar, bu aylarda C vitamini ağırlıklı beslenmek durumundadırlar. Özellikle portakalın ve mandalinanın tam zamanı olduğundan, bu meyveler insanları, her gün bir porsiyon yenilmeleri halinde, soğuk algınlığından korurlar. Bunun yanı sıra ıspanak ve baklagillerde vücut direncini arttırıcı sebzeler arasında yer almaktadırlar.

Ocak ayı sebzeleri: Lahana, kereviz, Brokoli, havuç, pırasa, kırmızıturp, karaturp, ıspanak

Ocak ayı meyveleri: Nar, Elma, Portakal, Armut, Greyfurt

Bu dönemde soğuklar sebebiyle dışarıya çıkmamanız, bağırsak sisteminizin güçsüzleşmesine yol açar. Bunun önüne geçmek isteyen kişiler ise bu dönemlerde meyve tüketimine özellikle dikkat etmelidirler. Lifli gıdaların yanı sıra tüketilmesi gereken en önemli besinlerin baklagiller olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

Şubat ayı sebzeleri: Brokoli, Brüksel Lahanası, Karnabahar, Havuç, Turp, Pırasa, Ispanak

Şubat ayı meyveleri: Ayva, Portakal, Muz, Armut, Elma

Bu ayda tezgâhlarda karşınıza çıkan lahanagillerin kanser önleyici özelliğe sahip beta-karoteni içerdiklerini de unutmamalı; öğünlerinize her daim önem vermelisiniz. Çünkü besinler, ancak önem vermeniz halinde sağlıklı ve uzun bir ömrün habercisi niteliğini taşıyabilirler.



***Kendi mevsiminde yetiştirilmemiş, serada suni koşullar altında üretilmiş meyve ve sebzeleri tüketmek sağlıklı değildir. Bu kullanılan hormonla, tarım ilacı ile ilgili bir mesele değildir. Doğanın ritmi ile uyum içinde olmakla ilgilidir.

Bu tabloyu yazdırın ve buzdolabınızın kapağına asın. "Bugün ne yesem?" diye düşündüğünüz her durumda bakıp kontrol edin, alışverişinizi buna göre yapın.

12790999_10153718962228551_4494895560861124186_n.jpg


13087886_887583041351427_392542148900321282_n.jpg


*Bir de bunlara magnezyumu eklemek lazım. Canan Hocaya göre magnezyum 2-2,5 aralığında olmalı.
 
Son düzenleme:
Alıntıdır:

Bunları okuduktan sonra salatalığa çok daha farklı gözle bakacaksınız!!!

Olağanüstü Salatalık

1. Salatalık, günlük ihtiyacınız olan birçok vitamini içerir. Tek bir tanesinde Vitamin B1, Vitamin B2, Vitamin B3, Vitamin B5, Vitamin B6, Folik Asit, Vitamin C, Kalsiyum, Demir, Mağnezyum, Fosfor, Potasyum ve Çinko ihtiva eder.

2. Öğleden sonra yurgunluk mu hissettiniz? Kahveyi, çayı, soğuk içecekleri bir taraf bırakın ve bir salatalık yiyin. Salatalık iyi bir B vitaminler ve Karbohidratlar kaynağıdır ve yediğinizde saatler sürecek yorgunluğunuzu kısa bir sürede ortadan kaldırır.

3. Banyo veya duştan sonra aynanızın buğulanmasından şikayetçi misiniz? Bir salatalık dilimini alıp aynayı ovun. Hem buğulanma yok olacak hem de pırıldayan bir aynaya ve nefis bir kokuya sahip olacaksınız.

4. Haşereler bahçenizi veya saksı bitkilerinizi mahvediyor mu? Bahçeniz için bir aluminyum tabağa (ya da aluminyum folyoya) salatalık dilimlerini koyup, ortada bir yere yerleştirin. Saksılarınıza ise birkaç dilimi toprağın üzerine yine aluminyum tabak veya folyo ile yerleştirin. Bütün mevsim haşerelerden kurtulacaksınız. Salatalıkdaki kimyasallar aluminyum ile etkileşerek insanların algılayamadığı ama haşereleri deli eden bir koku yayar ve onların ortadan kaybolmalarına neden olur.

5. Bayanlar, sokağa çıkmadan önce veya denize-havuza girmeden önce bir süreliğine selülitlerinizden kurtulmak ister misiniz? Sorunlu bölgelerinizi birkaç dakika süreyle salatalık dilimleriyle ovun. Salatalıkdaki fitokimyasallar derinizdeki kollajenlerin gerilmesini sağlar, dış tabakayı sıkılaştırarak selülitlerin görüntüsünü azaltır. Aynı şekilde kırışıklıklara da iyi gelir (özellikle de göz civarları için)

6.Baş ağrısından kurtulmak ister misiniz? Yatağa girmeden önce birkaç dilim salatalık yiyin ve ertesi sabah dipdiri, baş ağrısız kalkın. Salatalık, vücudun kaybetmiş olduğu gerekli besinleri takviye edici yeterli miktarda şeker, B vitaminleri ve elektrolitleri ihtiva ettiği için yediğiniz birkaç dilim sorunlarınızı hemen yok eder.

7. Özellikle diyet yapanlar, açlık dürtünüzü ortadan kaldırmak mı istiyorsunuz? Salatalık yiyin.

8. Evinizde ayakkabı boyanız mı kalmadı? Taze kesilmiş bir salatalık ile ayakkabınızı ovalayın. İçerdiği kimyasallar ayakkabınıza hem harika görünen bir parlaklık verir hem de deriyi su geçirmez hale getirir.

9. Evinizde bir kapı, pencere ya da benzer bir şey gıcırtı mı yapıyor? Bir dilim salatalık alıp gıcırtı yapan yerlere sürtün (tabii sürtünme yapan yerlere, menteşenin dışına değil!!) gıcırtı gidecektir.

10. Kendinizi gergin, bitkin mi hissediyorsunuz (özellikle ders çalışan öğrenciler, yeni bebek sahibi olmuş anneler ve diğer herkes) ? Bir tas kaynar suyun içine bir bütün salatalığı ince dilimler halinde keserek koyun. Tası da bulunduğunuz odada uygun bir yere koyun. Salatalıkdaki kimyasallar ve diğer besinler kaynar suyun içine girince tepki gösterirler ve suyun buharı ile birlikte bulunduğunuz odaya yayılarak nefis bir aroma yayarlar. Bu aroma sizlerin tüm gerginliğini alarak sakin kişiliğinize dönmenizi sağlayacaktır. Özellikle öğrenciler bunu denemelidir.

11. Yemek yediniz (örneğin kebap) ve ağzınızdan kötü koku yayıyorsunuz. Bir salatlık dilimini alıp dilinizle damağınıza yerleştirin ve en az 30 saniye öyle tutun. Ağzınızda kötü kokulara neden olan bakterilerin fitokimyasallar sayesinde ölmesi nedeniyle bu sorundan kurtulmuş olacaksınız. (Soğan-sarmısak kokusu konusunda bir bilgi yok. Bunu da siz deneyin ve sonucu görün.)

12. Evyelerinizi, lavabolarınızı çevreye zarar vermeyecek bir şekilde temizlemek ister misiniz? Bir dilim salatalığı alıp temizlemek istediğiniz yeri ovun. Sadece yılların birikimi lekeleri kirleri temizlemekle kalmaz, ayrıca güzel bir parlaklık verir temizlediğiniz yere. Bunun yanında elleriniz de o temizlik malzemelerin verdiği zararlardan kurtulmuş olur.


13. Kalemle yazarken bir hata yaptınız ve hatayı silmek istiyorsunuz. Salatalık kabuğunu alıp yavaş ve nazikçe silmek istediğiniz yazıya sürtün. Boya kalemlerinde ve keçe kalem yazılarında da oldukça yararlı. (Bilirsiniz bazen çocuklarımız duvarlara yazılar yazar, resimler yaparlar. Onlarda da deneyebilirsiniz.)

The New York Times
 
Son düzenleme:
Bilim Proje Üretim Kulübünden Alıntıdır:

KANSERİN ÖLÜMÜ / Dr. Serap KIRMIZI

Çocukluğumun yılları hatırladığım bildiğim kadarıyla 1952 yılları ve evveline rastlar. O yıllarda Annem bugday tanelerini,lokum kutularına yada sahan denen tepsilere pamuk içine eker ,çıkan yem yeşil ekini, 10 ya da 15 cm ken keser onu ezer unla karışımına şekerde katar pişirirdi. Adına UHUT denirdi.Tüm hastalıklara ilaçtır diye bizlere yedirilirdi. Yıl 2011 bu gün aynı b
uğday filizleri kansere ilaç olarak gündemde. Bilime inanan biri olarak doğruluyorum. Devaolsun diyorum. V.KARACA

KANSERİN ÖLÜMÜ--MUTLAKA OKUYUN

Arkadaşlar. Yeniköy Mimarlar Sitesinde komşum ve meslekdaşıma 30 yıl evvel doktorlar 6 ay ömrü kaldığını söylediler. Ailesini bu sonuca alıştırdı; evin tüm ihtiyaçlarını gördü, temin etti; kendini ölüme hazırladı. Buğday çimlenmesinin hastalığa iyi geldiğini bir yerde okumuş. Evin bir odasına toprak döşedi; orada buğday yetiştirdi; buğday çimini mikserde öğüterek her gün ve devamlı içti. 30 yıldır yaşıyor. Artık çime de gereksinimi kalmadı. Sağlıklı günler dileğiyle...
Yılmaz Ergüvenç

Kesinlikle zararı yok, sınırlı yararı olabileceği, destek amaçlı kullanılmalarında sakınca olmadığı kanaati bildirildi. Saygılarımla arz ederim. Dr.Vehbi Alpman.KANSERİN ÖLÜMÜ MUTLAKA OKUYUN!
ASRIMIZIN EN KÖTÜ HASTALIĞI İÇİN HER BİLGİNİN ÖNEMİNE İNANDIĞIMDAN ELİME GELEN BU MAİLİ HERKESE GÖNDERİYORUM.

Buğday çimi ekiniz ve yiyiniz, Buğday şırası yapınız ve içiniz.
Kanseri engelleyen besinlerin başında atalarımızın Orta Asya'da içtikleri Buğday şırası geliyor.
Klasik tedavi yöntemlerini reddeden tüm doktorların ortak iddiası, buğday çimi yenilmesi ve buğday şırası içilmesi Pakistan'daki Hunzakut Prensliği'nde kanserden ölüm yok. Ayrıca Hunzakutlular, acı badem ve kayısı çekirdeğini yiyorlar ve kansere yakalanmıyorlar. Türkiye'de acı badem ve kayısı tüketilen bölgelerde kanser vakalarının azlığı dikkat çekiyor.

Ödemiş'le Salihli arasında, binbir efsaneye konu olmuş Bozdağ'ın eteklerinde cennet gölcük kıyısında kanseri yenen, bu zaferi kazandıktan sonra mücadelesi herkese örnek olsun diyerek bir de kitap yazan Doktor İlhami Güneral ile sohbetimiz sürüyor.
Önemli olan bağışıklık sisteminin güçlendirilmesidir.
Bağışıklık sistemini güçlendirmek çok da zor bir şey değildir.
Buğday müthiş bir kanser ilacıdır.
Buğday şırası kanseri önler ve bu önemli bir bitkisel tedavi aracıdır.
Buğday çimi, bol klorofil maddesi dışında 100 kadar vitamin, mineral ve besin maddesi içerir.
Taze olarak kullanılan Buğday çiminde, aynı ağırlıktaki portakaldan 60 kez daha fazla C vitamini ve aynı ağırlıktaki ıspanaktan 8 kat fazla demir bulunmaktadır.
Buğdayın bir başka özelliği ise kandaki toksinleri nötralize eden maddeler içermesidir.
Sıvı oksijenle dopdolu olan buğday çimi doğanın en güçlü anti kanseri olan 'laetril' içermektedir.
Izgara etler ve füme besinlerin kanserojen maddeler taşıdığı kanıtlanmıştır. (Japon Bilim Adamı Nagivara)
Japon Bilim Adamı Nagivara, taze buğday çiminde bu maddeyi etkisiz hale getiren enzimler ve amino asitler bulmuştur.
- Buğday çimini evde üretebilir miyiz?
- Evde de üretilebilir, küçük bir saksıda bile üretilebilir ve olduğu gibi yenebilir, evde üretemeyenlere tavsiyemiz ise buğday şırası üretmeleri....
- Buğday şırasını herkes üretebilir mi?
- Evet herkes üretebilir.
- İsterseniz tarif edeyim.
Bir bardak aşurelik buğday, önce tertemiz yıkanarak bir litrelik cam kavanoza konur.
Üzerine 3 bardak su klorlu olmamak şartıyla ilave edilir.
Kavanozun ağzı bir tülbentle kapatılarak serin bir yerde 24 saat bekletilir.
Bu ilk su kullanılmaz, dökülür.
Kavanoza yeniden 3 bardak su ilave edilir.
24 saat bekletildikten sonra oluşan yarı gazozlu su içilmek üzere bir kaba aktarılır.
Böylece bir bardak aşurelik buğdaydan kış aylarında günde 5 kez, yazın ise günde 3 kez şıra alınır.
Buğday şırasının lezzeti bazılarına itici gelebilir.
O takdirde her şıra bardağına bir C vitamini tableti eklenirse, nefis bir içecek ortaya çıkar.
- Az önce sözünü ettiğimiz 'laetril' buğday çiminden başka nelerde bulunur?
Çünkü anlaşılıyor ki, 'laetril' kanserin tedavisinde en etkin maddelerden biri...
Elmanın çekirdeğini de yiyin!
- Evet, Türkiye'de en kolay laetril'e ulaşabileceğimiz yer acı badem ve kayısı çekirdeğidir.
Ayrıca laetril elma çekirdeğinde de vardır. Elmanın çekirdeği yenilirse çok da iyi olur. Amerika'daki ilaç sanayinin maşaları bu 'laetril' adlı ilacı yasaklatmayı başarmışlardır ama Meksika'da satılan 'laetril' bu ülkeden alınıp kaçak olarak ABD'ye sokulmaktadır.
Laetril, vitamin ve minerallerle verildiğinde çok daha iyi sonuçlar alınmaktadır.
'Kanserin Ölümü' adlı kitabında Manner, laetril ile yüzde 90 başarı kazandığını söylemişti.
- Acı badem ve kayısı çekirdeği de laetril içeriyor öyle mi?
- Evet öyle. Türkiye'de acı badem ve kayısı çekirdeğinin sıkça tüketildiği yerlerde resmi bir istatistik yok ama kanser vakalarının az olduğuna inanılıyor. Resmi istatistik yapılan bir ülke var...
Pakistan'a komşu küçük bir prenslik olan Hunzakut'ta şimdiye kadar hiç kanser olayına rastlanmadı.
Hanzakut'un özelliği temel besinleri kayısı ve kayısı çekirdeği...

- Dünyada bugün kullanılmakta olan kemoterapi ve radyoterapi bağışıklık sistemini bozduğunu iddia ediyorsunuz alternatif tedavilerin bir sıralamasını yapsak en öne hangisini koyarsınız?
- Önceliği bağışıklık sistemini güçlendiren tedavilere veririm, daha sonra biyolojik tedaviler ve bitkisel tedaviler gelir.
Bağışıklık sistemi konusunda Alman doktor Issel'in tüm beden tedavisi bugün bu ülkedeki 60/70 klinikte başarı ile uygulanmaktadır.
Başarılı bir yöntem: Tüm beden tedavisi
- Tüm beden tedavisi nedir?
- Joseph Issel de bizim gibi kanseri lokal bir hastalık olarak değil, tüm vücudu ilgilendiren sistemik bir hastalık olarak ele alıyordu.
Ona göre vücutta sürekli olarak kanser hücreleri ürüyor fakat sağlıklı bir bağışıklık sistemi bu hücreleri hemen tahrip ediyordu.
Issel'in bir diğer tedavi yöntemide, ayda bir olmak üzere, özel olarak muamele görmüş bir kolibasil aşısı olan Pyrifer ile ateş şoku tedavisi idi.
Bu yöntemle hastadan bir miktar kan alınıyor, bunu ozon oksijen birleşim ile karıştırarak yeniden hastanın damarından enjekte ediyordu.
Binlerce kanser hastası bu yöntemle iyileşmişti.
Eski Sovyetler'de, şimdiki Rusya'da bu yöntem halen kullanılıyor.

Dr. Serap KIRMIZI
Uludag University
Faculty of Science and Arts
Department of Biology
16059 Gorukle/Bursa TURKİYE
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Biberiye ( Rosmarinus Officinalis )

Biberiye Avrupa’ da geçmişten beri tonik ve uyarıcı olarak kullanılmaktadır. Eski Yunanlıların hafızayı kuvvetlendirmek ve konsantrasyonu artırmak amacıyla, bilginlerin başlarına biberiye çelenkleri taktığı bilinmektedir. Biberiyenin antioksidan, antimikrobiyal ve antiviral özelliği vardır.

Biberiye, hekimler tarafından birçok hastalığın tedavisinde yararlanılan bir bitki olagelmiştir. Tarih yapraklarında belirli mide hastalıkları ve sarılıkta, merhem olarak felce ve preparat olarak tatanoza karşı, biberiyenin taze yapraklarının öz suyu ile baldan elde edilen karışımın donuk gözleri aydınlığa kavuşturulmasında, biberiyenin içten kullanıldığında karaciğer ve kan temizleyici, sidik söktürücü, terletici özellikleri, ayrıca sindirim bozukluklarında, epilepside, menstrüasyon gecikmelerinde faydalı olduğunu belirtilirken, dıştan kullanımda ise, damla hastalığına ve kansere iyi geldiği, dölyatağı temizleyici ve çocuk yapma gücünü artırıcı özellikleri olduğuna değinilmektedir. Bunların yanısıra uyku hastalığına, diş ve eklemleri güçlendirici, çıban ve yara temizleyici olarak bu bitkiden yararlanıldığı belirtilmektedir. Benzer şekilde ateşli hastalıklardan sonra görülen bitkinlikte ve yorgunlukta, zihinsel yorgunlukta ve sindirim bozukluklarında biberiyenin
faydalarından bahsedilmektedir.
Kullanım Alanları:
-Kan dolaşımını hızlandırır, kılcal damarları açar
-Karaciğer tedavilerinde yararlanılmaktadır
-Sinirleri uyarır ve güçlendirir
-Mide ve bağırsakları uyarır, özellikle yağlı yiyecek yendiğinde yardımcı olur
-Hazımsızlıktan oluşan gazları söktürür
-Safra salgısını artırır
-İdrar söktürücüdür
-Kadınlarda aybaşını düzene sokar, iyi bir adet söktürücüdür
-Etkili bir toniktir
-Kas ağrılarını, siyatik ve nevraljiyi hafifletir
-Romatizma ağrılarını azaltır
-Burkulma ve eziklerde iyileştiricidir
-Saç diplerindeki bezleri uyarır
-Hafızayı güçlendirir
-Başağrıları için biberiye yararlı olabilir
-Yorgunluk güçsüzlük hallerinde yararlıdır. Canlandırıcı güçlendirici etkisi için biberiye banyosu tavsiye edilir
Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar:
-Biberiye tansiyon yükselmesine neden olabileceğinden yüksek tansiyon sorunu olanlara tavsiye edilmez.
-Hamileler kullanmamalıdır. Biberiye bitkisinde yer alan oleanolic asit düşük yapma riskini fazlalaştırır.
-Biberiye yağı dahilen kullanılmamalıdır. Düşük dozları böbrek mide problemlerine yüksek dozu ise zehirlenmeye yol açar.
Ağır dolaşım bozuklukları ya da hipertansiyonu olanlar kullanmamalıdır.
Biberiye Nasıl Demlenir ?
Biberiye Çayı : 2 çay kaşığı ince kıyılmış biberiye 1 bardak kaynar suyla haşlanır ve 10 dk demlendikten sonra süzülerek içilir. Günlük olarak 2-3 bardak içilebilir.
Biberiye Banyosu : 50 gr biberiye 1 litre suda kaynama derecesine kadar ısıtılır. 25-30 dk demlenir süzüldükten sonra banyo suyuna eklenir. Uyarıcı etkisi nedeniyle geceleyin yapılması tavsiye edilmez.
saglikveyasamdergisi
 
Son düzenleme:
ŞEFTALİ YAŞLANMAYI YAVAŞLATIYOR

Şeftali gün boyunca hava, su ve diğer çevresel faktörler nedeniyle ve yediklerimiz/içtiklerimiz sebebiyle vücudumuzda oluşan sağlığımız açısından zararlı ve yaşlanmayı hızlandırıcı serbest radikallerin bedenden atılmasına yardımcı oluyor

Diyetisyen Gizem Şeber, yaptığı açıklamada, şeftalinin, yaz sofralarının vazgeçilmez meyvelerinden biri olduğunu, tadı ve kendine has kokusu ile bizi kendine çeken bu meyvenin sağlık açısından da birçok faydası olduğunu ifade etti. Şeber, şeftalinin 100 gramının sadece 39 kalori içerdiğini, 1 orta boy şeftalinin yaklaşık 70 kalori olduğunu, diyetlerde 1 adet şeftalinin 1 porsiyon meyve yerine geçtiğini kaydetti. Şeber, şeftalinin antioksidan kaynağı oluğunu anlatarak, "Gün boyunca hava, su ve diğer çevresel faktörler nedeniyle ve yediklerimiz/içtiklerimiz sebebiyle vücudumuzda oluşan sağlığımız açısından zararlı ve yaşlanmayı hızlandırıcı serbest radikallerin bedenimizden atılmasına yardımcıdır. Besinlerin antioksidan içeriklerine göre verilmiş puanlama olan ORAC değeri yarım şeftali için 1814’tür. Zeaksantin, lutein ve beta-kriptoksantin isimli antioksidanları içerir" dedi.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİYOR

Şeftalinin bağışıklık sistemini güçlendiren, kas yapımına yardımcı, deri hücrelerinin yenilenmesinde rolleri olan C vitamininden zengin bir kaynak olduğuna dikkat çeken Şeber, şunları kaydetti:

"Günde 1 adet şeftali tüketerek günlük C vitamini ihtiyacımızın yüzde 12’sini karşılayabiliriz. Şeftali, vücutta A vitaminine dönüşen beta-karotenlerden zengindir. A vitamini; görme fonksiyonlarımız ve solunum sistemimiz açısından önemlidir. Yeterli A vitamini alanların akciğer kanserine yakalanma risklerinin daha düşük olduğu bilinmektedir. Yüksek kan basıncını düşürmek için tuzu azaltmanın yanı sıra, yüksek potasyumlu beslenmek gerekir. Bir adet şeftali ortalama 300 mg potasyum içerir ve bu içeriği ile zengin potasyum kaynağıdır. Şeftali, içerdiği beta-karotenler ile daha kolay bronzlaşmamıza da destek olan bir meyvedir."
 
Beyninizi öldüren 11 gıda maddesi:

Daily Mail gazetesi beyni tüketen ve öldüren 11 gıda maddesini yayınladı. Bu maddeleri tüketmek adeta intihar gibi...

1. Şeker ve şeker ürünleri

Uzun süreli şeker kullanımı nörolojik problemlere sebep olur. Ayrıca hafızayı da zayıflattığı tespit edilmiştir. Öğrenme kabiliyetini zaafiyete uğrattığı da ifade edilmektedir. Bu sebeple şekerden uzak durmak gerekir.
Daily Mail gazetesi beyni tüketen ve öldüren 11 gıda maddesini yayınladı. Bu maddeleri tüketmek adeta intihar gibi...

2. Alkol

Alkolün karaciğeri iflas ettirdiği bilinmektedir. Ancak az bilinen diğer etkisi de beyni bitirip tükettiğidir. Sağlıklı düşünme yeteneğini zayıflatır, hafızayı da tüketir. Kısa vadede alkol bırakıldığı takdirde etkileri belli bir düzeyde onarılabilmektedir. Ancak uzun süreli kullanımlarda kalıcı hasarlara da yol açabilir.
Daily Mail gazetesi beyni tüketen ve öldüren 11 gıda maddesini yayınladı. Bu maddeleri tüketmek adeta intihar gibi...

3. Fast Food

Yakın zamanda Montreal Üniversitesi´nde yapılan bir araştırma fast food ürünlerinin beynin kimyasını değiştirdiğini ortaya koymuştur. Bu da depresyon ve anksiyete sorunlarına yol
açmaktadır. Fast Food ürünlerinin içindeki katkı maddelerinin öğrenme bozukluğu, motivasyon eksikliği ve hafıza zayıflığına da yol açtığı kanıtlanmıştır.

4. Kızarmış yiyecekler

Bütün işlenmiş yiyecekler kimyasallar, katkı maddeleri, yapay tatlandırıcılar ve koruyucular içerir. Bunlar hem çocuklarda hem yetişkinlerde ciddi beyin hasarlarına yol açar. Kızarmış veya işlenmiş gıdalar beyin sinirlerini zedeler. Bazı yağlar ise diğerlerine göre daha zararlıdır. Doğadaki en toksik ve tehlikeli kızartma yağının ise ayçiçek yağı olduğu tespit edilmiştir.

5. İşlenmiş veya önceden pişirilmiş gıdalar

Tıpkı kızarmış gıdalar gibi işlenmiş gıdalar da merkezi sinir sistemine zarar verir. Bu da dejeneratif beyin bozukluğuna yol açar. İleriki yaşlarda Alzheimer´a neden olur.

6. Çok tuzlu gıdalar

Tuzun kalbe zarar verdiğini herkes bilir. Bilinmeyen şey ise tuzun içindeki yoğun sodyum beyne de zararlıdır ve düşünme yeteneğini zayıflatır. Zekayı da gerilettiği ispat edilmiştir.

7. Tahıllar

Tahılların hepsi beyin fonksiyonlarına zarar verir. Ancak bunun tek istisnası yüzde 100 tam kepekli tahıllardır. Yani tam tahıllar... Eğer çok
tahıl tüketirseniz bu hızlı yaşlanmanıza da yol açacaktır

8. İşlenmiş proteinler

Proteinler kas yapıcıdır. Et ise en yüksek kalitede ve en zengin protein kaynağıdır. Ancak sosis, salam, sucuk ve benzeri gıdalar gibi işlenmiş proteinlerden uzak durulmalıdır. Doğal proteinler sinir sistemini yapılandırırken, işlenmiş proteinler tam tersini yapar. Yani sinir sistemini tahrip eder..

9. Trans yağlar

Kesinlikle her türlü trans yağdan uzak durulmalıdır. Trans yağlar bir çok ciddi soruna yol açar. Kalp sorunları, kolesterol ve obezite bunların en çok bilinenidir. Az bilinen ise beyne de oldukça zarar verdiğidir. Refleksleri öldürür, beyin işlevinin kalitesini düşürür. Ayrıca felç riskini de maksimum düzeye çıkarır. Alzheimer benzeri etkileri de uzun vadede ortaya çıkar.

10. Yapay tatlandırıcılar

İnsanlar zayıflamak için şeker yerine yapay tatlandırıcı kullanırlar. Bunların daha az kalori içerdiği doğru olsa da faydasından çok zararı vardır. Uzun kullanımlarda beyin hasarına ve zihinsel bozukluklara yol açar.

11. Nikotin

Nikotinin zararları saymakla bitmez. Beyinle ilgili olanına gelince... Vücudunuzun en önemli organı olan beyninize kan gitmesini engeller... Kan gitmezse oksijen de gitmez.. Bu da beyninizin yavaş yavaş ölmesine yol açar. Kılcal damarları tıkadığı için nörotransmitterlerin üretilmesine engel olur ve işlevini engeller... Bu da sinir sistemini tüketir...
Alıntıdır.
 
HEM FAYDALI HEM DE ZARARLI OLABİLEN VİTAMİN!!!

K vitamini nedir?

K vitamini diğer adıyla Naftakinon yağda eriyen bir vitamindir ve başlıca görevi kanı pıhtılaştıran protrombin maddesinin salgılanmasıdır. Bu özelliğinden dolayı önceleri pıhtılaşma vitamini olarak adlandırılmış. Ayrıca kemik oluşumu ve kalp damar hastalıklarından korunmada da etkili bir vitamindir.


K vitaminini nasıl alabiliriz?
K vitamini vücudumuzda incebarsak bakterileri tarafından salgılanabilmektedir ayrıca tükettiğimiz bazı besinler de K vitamininden zengindir. Fazla K vitamini karaciğerde depo edilir ve barsaklar ağır bir şekilde zarar görmemişse eksikliği nadiren görülür.


K vitamini yeşil sebzeler, lahana, şalgam, sebzelerin yeşil bölümleri, ıspanak, kabak, brüksel lahanası, karnabahar, marul, yeşil domates, fasulye, bezelye, yeşilbiber, karaciğer, yoğurt, yumurta sarısı ve yeşil çayda bulunmaktadır.


Ne kadar ihtiyacımız var?
Ortalama olarak bir günde 400mcg K vitamini ihtiyacımız bulunmaktadır. Yenidoğan bebeklerde K vitamini ihtiyacı yüksektir. Bebeklerin barsakları K vitaminini üretemez ve kanamalı bir hastalıkta tehlikeli sonuçlar oluşabilir.


Eksikliği tehlikeli mi?
K vitamini eksikliği tehlikeli olabilmektedir. Yeterli alınmadığında kanamalara neden olabilir; sindirim sistemi, dişeti hastalıkları, diş çürümesi, osteoporoz, bazı kanser türlerinin tetiklenmesi hatta alzheimer hastalığını dahi etkilemektedir.


Hangi durumlarda dikkatli alınmalı?
K vitamini bazı durumlarda sakıncalı olabilmektedir. Eğer pıhtılaşma sorunu var ve ilaç tedavisi görülüyorsa K vitamini içeren besinlerin fazlaca tüketilmesi kanda INR seviyesini düşürüp kanın fazlaca pıhtılaşmasına neden olup, damar tıkanıklığına neden olabilir.
 
EMZİREN ANNELERE 20 HATIRLATMA

1- Sütünüz ne kadar olursa olsun, emzirerek bebeğinizin bedensel ve ruhsal gelişimi için en doğrusunu yaptığınızı unutmayın. İlk günlerin getirdiği zorluklar giderek azalacak, ileride geriye bakıp devam ettiğiniz için kendinizi tebrik edeceksiniz.
2- "Sütün yetiyor mu?" sorusuna asla kulak vermeyin.
3- Kendinize emzirme konusunda size destek olacak birisini seçin. Bu eşiniz, daha önceden bebegini emzirmiş olan bir arkadaşınız ya da anneniz olabilir.
4- İnternet'te emzirmeyle ilgili destek guruplarına üye olun.
5- Lanolin içerikli bir meme ucu kremi kullanın.
6- Doğumdan sonra mümkün olan en kısa zamanda emzirmeye başlayın.
7- İlk 6 hafta sütünüzün artması için sık sık emzirin.
8- Arada sütünüzü sağın. Her emzirmeden sonra ya da emzirirken aynı anda diğer göğsünüzü sağabilirsiniz. Emzirdikten sonra ayni göğsünüzü sağmanız da sütünüzü arttıracaktır. Çalışmalar elle sağmanın pompadan daha etkili olduğunu gösteriyor. Ancak bu çok yorucu olacağından her seferinde yapmanız mümkün olmayabilir.
9- Gece sütünüz daha fazla olacağından gece emzirmenin yanında sütünüzü sağmanız faydalı olacaktır.
10- Yapılan son bilimsel çalışmalara göre, anne sütü bebeğin emdiği anda salgılanıyor. Yani bebek sadece anne emzirmeye başladığında göğsündeki süt miktarından daha fazlasını emiyor. Bebeğin emme refleksi göğüs pompalarndan daha güçlü olduğundan, bebek sağdığınız süt miktarından daha fazlasını emiyor. Sağdığınızda fazla süt gelmiyorsa endişelenmeyin!
11- Sağlıklı beslenin. Omega 3 bebeklerin beyin gelişimleri için çok önemli. Somon balığı, semiz otu gibi Omega 3'ten zengin yiyecekler tüketin. Emziren anneler için özel vitamin ve Omega-3 takviyesi alabilirsiniz.
12- Sağlığınız açısından bir problem olmadığı takdirde sütünüzü arttırmak için bira mayası, mercimek tüketin. Bol miktarda su için. Rezene ve çemenotu alın.
13- Bebeğinizle tenlerinizin temas etmesi, hem aranızdaki bağı güçlendirecek, bebeğinize güven duygusu aşılayacak hem de sütünüzü arttıracaktır. Bebeğiniz göğsünüz üzerinde bir süre kalınca sütünüzün geldiğini göreceksiniz. Bezden yapılmış kangurular bu konuda size yardımcı olabilir.
14- Bebeğinizin emzirirken uykuya dalıp dalmadığına dikkat edin. Eğer emzirmeye devam edecekseniz uyandırmanız gerekebilir. Fazla ısınmaktan uyuya kalmamasına özen gösterin. Uyandırmak için göğsünüzün üzerine hafifçe bastırın. Böylece bebeğinizin ağzına süt akacak ve tekrar yutkunmaya başlayacaktır. Yanaklarını ya da sırtını okşayın. Yine de uyanmazsa memeden çekip tekrar baştan başlayın.
15- Bebeğinizi emzirmek için ağlamasını beklemeyin. Dudaklarını büzüştürme, başını ileri geri sallama (ağaçkakan hareketi) gibi davranışlar bebeğinizin acıktığını gösterir.
16- Kucaklama, ters kucaklama, koltuk altı, yatarak gibi değişik emzirme pozisyonları öğrenin.
17- Koltukalti pozisyonunun daha derin bir kavrama sağladığı söyleniyor. Kavrama tekniğinizin doğru olduğundan emin olun. Doktorunuzdan yardım isteyin.
18- Kendinize beğendiğiniz bir emzirme önlüğü ve rahat bir emzirme yastığı alın.
19- Kendinize zaman ayırın. Akşamları sütünüzün en az olduğu zaman olacaktır. Eğer mümkünse akşam biraz uyuyup dinlenin ve sağdığınız sütü bebeğinize başkası versin. Uykusuzluk ve stres sütünüzü azaltacaktır.
20- Elinizden geleni yaptığınız halde emzirmeye devam edemiyorsanız kendinizi suçlu hissetmeyin. Emzirmenin yararları ne kadar çok olursa olsun, sağlıklı bir bebek ve bebeğinizle güzel bir ilişkinin tek şartı değil. Bebeğinize sağladığınız bakım, onu kucaklamanız, onunla konuşmanız, beraber dans etmeniz de aranızdaki özel bağı güçlendirecektir.
Dr. Esra Çağlar
 
Son düzenleme:
GIDA GERÇEKLERİ ve SAĞLIK
Etle birlikte mutlaka tüketin!

Uzmanlar, etteki protein, demir, vitamin ve minerallerin emiliminin daha iyi yapabilmesi için yemeklerin yanında C vitamini kaynaklı yiyecekler alınmasını söyledi.
Harran Üniversitesi (HRÜ) Tıp Fakültesi diyet uzmanı Meryem Yılmaz Çabalar, Kurban Bayramı'nda et ve buna paralel şeker tüketiminin artış gösterdiğini belirtti.

Kurban etinin uygun ortamda saklanması gerektiğini vurgulayan Çabalar, "Eti aynı gün kıyma veya parça halinde paketleyip saklamak yoluna gitmemek gerekiyor. En azından birinci gün oda ısısında bekletirken daha sonra derin dondurucuda muhafaza edebiliriz" dedi.

Kalp, damar, tansiyon ve şeker hastalarının uyguladıkları diyet programına Kurban Bayramı'nda da devam etmeleri gerektiğini ifade eden Çabalar, aksi halde çeşitli rahatsızlıkların ortaya çıkabileceğini söyledi.

Etin yanında C vitamini içeren besinlerin tüketilmesi gerektiğini vurgulayan Çabalar, şunları kaydetti:

"Taze etin sindirimi biraz daha zor olabilir o nedenle mide, bağırsak problemi olan kişilerin bu konuda biraz daha hassasiyet göstermeleri yada kendilerine uygun bir pişirme yöntemini tercih etmeleri daha uygun olacaktır. Etteki protein, demir veya diğer vitamin ve minerallerin emiliminin vücutta daha uygun kullanabilmesi için yemeklerin yanında C vitamini kaynaklı yiyeceklerin tüketilmesi uygun olacaktır. Bunun yanında kebabın yanında biber, soğan salatası, marul, domates, biber tüketilmesini öneriyoruz. Geleneksel içeceğimiz ayran yine sindirimi kolaylaştırmak açısından ve yediğimiz besinden daha yüksek oranda bir fayda görmemiz açısından oldukça yarar sağlayacaktır."

Çabalar, bayramda günlük öğündeki porsiyonların arttırılmamasını, olası bir rahatsızlık geçiren kişilerin ise en yakın sağlık kuruluşuna başvurmaları gerektiğini söyledi.
 
Arkadaşlar özellikle marul gibi temizlenmesi zor sebzeleri sirkeli su ile yıkayın.Toprakta bulunan bazı zararlı bakteriler aralarında kalabiliyor.Onların temizlenmesi için sirkeli su iyi gelir diye bir yerde okumuştum ama hatırlaımıyorum.
 
Arkadaşlar özellikle marul gibi temizlenmesi zor sebzeleri sirkeli su ile yıkayın.Toprakta bulunan bazı zararlı bakteriler aralarında kalabiliyor.Onların temizlenmesi için sirkeli su iyi gelir diye bir yerde okumuştum ama hatırlaımıyorum.

Aynen canım, sirke ve (veya ) karbonatlı su da 30dk bekletilmelidir yeşillikler , kabuğuyla tüketilecek meyve ve sebzeler.
 
Kış meyve ve sebzelerinin faydaları

GREYFURT
Suyunda antioksidanlar bulunur ve bunlar damarları güçlendirir ve bu sayede kalbin zarar görmesini engeller. İçerisinde bolca A, C ve E vitamini bulunur. Yerken ağzı ekşitse de kolestrolü de düşürdüğünden tüketmek gerek.

ARMUT
A, B1, B2, B3, B6 ve C vitaminleri bulunan armut mideyi rahatlatır ve hazme kolaylık sağlar. Ayrıca yüksek tansiyonu düşüren, kanı temizleyen ve böbreklerin düzenli çalışmasını sağlar.

ELMA
Amasya ilimizde üretilenlerin çok meşhur olduğu, baş ağrısına iyi gelir, kan şekerini düşürür sayısız faydası vardır, ucuzdur ve muhteşem bir tadı vardır.

MUZ
Kalp hastalıkları, dolaşım ve sindirim sistemini düzenlemesi, uykudan önce yendiği takdirde rahat bir uykuyu garanti etmesi gibi faydaları vardır. Yorgunluğa karşı da etkili olan muz beyne serotonin salgılatarak mutlu eder.

KİVİ
Ülkemize 90′lı yıllarda gelen bir meyve. Bir adet kivi insanın günlük c vitamini ihtiyacını karşılamaya yeter. C vitamini dışında A, B1, B2 vitaminleri, fosfor, kalsiyum, demir ve protein içerir.
Grip ve nezle gibi kış hastalıklarına iyi gelir, kanser önleyici özelliklere sahiptir ve bağışıklık sistemini düzenler. Ne kadar tüketilirse o kadar iyidir.

PORTAKAL
Kış aylarının en çok tüketilen meyvelerinden portakal, C vitamini yönünden oldukça zengindir. Bağışıklık sistemimizi güçlendirerek bizi hastalıklara karşı korur. Portakal içerdiği A, B1, B2, P vitaminleri, potasyum, kalsiyum ve magnezyum yönünden de zengindir.
Kandaki kolesterol seviyesinin düşmesini ve tansiyonun dengelenmesini sağlar. Vücudumuzdaki tüm damarları güçlendirerek kalbi korur. Kanı temizler, uykusuzluğu giderir, cildi güzelleştirir. Hazmı kolaylaştırır. Kanın pıhtılaşmasını engeller ve mide - pankreas kanserini önlemeye yardımcı olur. Yaraların çabuk iyileşmesini sağlar.

MANDALİNA
Mandalina, zengin C vitamini içeriğiyle, vücudumuzun soğuk algınlığına, nezle ve gribe karşı savunma mekanizmamızı güçlendirir. Ayrıca bazı besinlerden (kurubaklagiller, koyu yeşil yapraklı sebzeler vs.) aldığımız aktif olmayan demiri aktif hale getirerek bilişsel performansımızı arttırır.
Yüksek orandaki potasyum içeriğiyle yüksek tansiyonu düşürür. LDL kolesterolü (kötü kolesterol) azaltamaya yardımcı olarak kalp hastalıklarından koruyucu özellik gösterir. Kılcal damarlarını güçlendirir ve kan dolaşımını hızlandırır. Damar sağlığımız açısından oldukça önemlidir.

NAR
Antioksidan kapasitesi oldukça zengin olan nar önemli miktarda da potasyum, A, C, B2 vitamini ve niasin içermektedir. İçeriğindeki zengin vitaminler sayesinde bağışıklık sistemimizi güçlendirerek vücudumuzu hastalıklara karşı korur. Kanseri önlemeye yardımcı olur. Narın aynı zamanda kan yapıcı, idrar söktürücü, enerji verici ve tansiyon düşürücü özelliği bulunmaktadır.

AYVA
A, B1, B2, C vitamini içerir. Ağız kokusunu giderir. Kusmayı önler. İshale iyi gelir.

KARNABAHAR
Enfeksiyon önleyici ve anti bakteriyel özellikleri olan karnabahar, kronik idrar yolları enfeksiyonları için bilinen en iyi sebze. Vitamin ve mineraller bakımından zengin bir besindir. A, C, B1 ve B2 vitaminleri ile kalsiyum, potasyum, fosfor, fosfat ve demir minerallerini içerir. Bağırsakların düzenli çalışmasını sağlayarak kabızlığı önler ve vücuttaki zararlı maddelerin uzaklaştırılmasına yardımcı olur.

LAHANA
Düşük kalorili olması, idrar söktürücü özelliğiyle vücuttaki fazla ödemi atması ve toksin atıcı özelliğiyle vücutta biriken zehirli maddeleri arındırması lahanayı diyet yapanların favori kış sebzelerinin arasına sokmaktadır. Lahana aynı zamanda A, B ve C vitaminlerince zengindir.

ISPANAK
A, C vitaminleri, folik asit ve demir yönünden zengin olan ıspanak grip ve soğuk algınlığına karşı koruyucudur. Özellikle çiğ tüketimi kabızlık problemlerinin önüne geçmektedir. Ispanağın protein miktarı diğer sebzelere göre biraz daha yüksektir. Ancak ıspanak yüksek oranda oksalat içermektedir ve gut hastalığı olan bireyler tüketim miktarları konusunda dikkatli olmalıdırlar.

BROKOLİ
Vitamin ve mineral deposudur. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Kalsiyum açısından zengindir. Lif oranı yüksektir. Lifli yapısı ile sindirimi kolaylaştırır ve şişmanlığa karşı faydalıdır. Kansere karşı koruyucu etkisi yükseltir (özellikle meme, akciğer ve bağırsak kanserinde). Mikrop öldürücüdür. İdrar yolu hastalıkları ve prostata karşı koruyucudur. Cinsel gücü arttırır. İktidarsızlık ve kısırlıkta faydalıdır. Kemik erimesi ve kansızlığa iyi gelir.

KEREVİZ
İyi bir antioksidandır. Sindirim sistemini rahatlatıcı bir etkiye sahiptir. Kerevize özel kokusunu veren fitalid maddesi, kandaki stres hormonunu azaltır. Damarların gevşemesini ve kolesterolün düşmesini sağlar. Karaciğeri korur. Siroza dönüşebilme riski olan Hepatit B ve C hastalarının kerevizi haftada en az bir kez tüketmeleri önerilir.

HAVUÇ
A vitaminin ön maddesi olan karotenleri içerir.Vücuda, kalbe ve gözlere kuvvet verir. Astım, bronşit gibi solunum yolu hastalıklarına ve öksürüğe karşı faydalıdır. Kansere karşı koruyucudur. Vücuttaki zararlı maddeleri uzaklaştırmaya yardımcı olarak kanı temizler. İdrar ve gaz söktürücüdür. Kabızlığı giderir, ishali keser. Bağırsakları çalıştırarak sindirime yardımcı olur. Bağırsak iltihaplarını ve böbrek ağrılarını giderir. Bağırsak kurtlarını düşürmeye yardımcı olur.
Romatizma ve gut hastalığına iyi gelir. Kandaki kolesterol oranını düşür. Kalp hastalıkları ve damar sertliğine faydalıdır. Kalp krizi ve felç riskini azaltır. Cinsel gücü arttırır. Bitkinliğe ve kansızlığa iyi gelir. Cilde tazelik ve canlılık verir. Cilt hastalıklarına karşı yararlıdır. Diş etlerini güçlendirir.

PIRASA
Pırasanın böbrek taşı oluşumunu engelleyici etkisi bulunmaktadır. Kan basıncını düşürerek felç ve kalp krizi riskini azaltan pırasa aynı zamanda iyi huylu kolesterolün (HDL)yükselmesine, kötü huylu kolesterolün(LDL) düşmesine katkı sağlamaktadır.

kAYNAK: http://www.sabah.com.tr/fotohaber/s...elerinin-faydalari?albumId=46579&tc=21&page=1
 
Son düzenleme:
GIDA GERÇEKLERİ ve SAĞLIK
Bağışıklığını Güçlendirmek İsteyenlere Önemli Tavsiyeler

Daha çok mevsim değişmelerinde raslanan, bir tür solunum yolu rahatsızlığı olan grip günlük yaşantımızı da menfi etkilemekte. Yüksek ateş, boğaz, baş ve eklem ağrısı, öksürük, halsizlik, üşüme hatta bazı kişilerde kusma ve ishalle beraber tespit edilmektedir.

Vücudumuzun virüsler ile savaşabilmesi için bağışıklık sisteminin kuvvetlenmnesi ve hususen belli gıdaların çokça tüketmelisi de gerekmekte.

Su Tüketimi: Havaların soğumasıyla su tüketimi de azalabilmekte ama vücudumuzun yaz kış suya gereksinimi vardır. Özellikle gripten etkilenmemek için günde 2,5 lt su için ve içerisine limon ve zencefil ekleyin.

Sarımsak Tüketin: Sarımsak içinde allicin adlı çok güçlü bir antioksidant bulunmakta ve vücudu serbest radikallerden muhafaza etmektedir. Sarımsak bağışıklık sistemini kuvvetlendirmenin de en ucuz yollarından biridir.

Yoğurt veya kefir yiyin: Birçok çalışma probiyotik gıdaların bağışıklık sistemimiz için yararlı olduğunu göstermektedir. Yoğurt ve kefir bağışıklık sistemini güçlendirerek bir çok hastalıktan koruyucu etkiye sahiptir.

Yeşil çay tüketin: Polifenollerden zengin olan çay özellikle yeşil çay güçlü bir antioksidanttır. Siyah çayda aynı etkiye sahiptir ama yeşil çay içeriği daha zengindir.

Narenciye tüketin: Vücudumuz tarafından üretilmeyen ve depolanmayan C vitaminini günlük olarak çeşitli besinlerden almalıyız. Özellikle turunçgillerde bol miktarda, taze sebzelerde, maydanozda, kabakta, soğanda ve domateste bulunur.

Yeterli protein alın: Metabolizmamızın ve kas dokumuzun çalışması, dokuların onarımı, bağışıklık sisteminin güçlenmesi için ihtiyacımız ölçüsünde günlük proteinden zengin besinler tüketmeliyiz.

Şekeri azaltın: Çalışmalar fazla tüketilen şekerin bağışıklık sistemini baskıladığını gösteriyor. Mümkün olduğu kadar şeker ve şekerli besinleri azaltmalısınız. Bu hem gripten hem de fazla kilodan korunmada etkili olacaktır.
Bağışıklığını Güçlendirmek İsteyenlere Önemli Tavsiyeler | Bitkiblog.com
 
Alıntıdır;

Hatırlamakta ve hatırlatmakta fayda var.
Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg'un buluşunu öğrenir.
1930'lu yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal sebebini, yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur.
Bu, o kadar önemli bir buluştur ki, Otto Warburg'a Nobel Ödülü kazandırmıştır.
Otto Warburg'a göre kanserin bir temel sebebi vardır.
Bu da, vücudun normal hücrelerinin oksijenli solunumunun, oksijensiz -anaerobik- hücre solunumuyla yer değiştirmesidir.
Warburg'un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır?
Birincisi, kanser, normal hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır. Normal hücreler oksijene ihtiyaç duyar; kanser hücreleri oksijenden kaçınır.
Hiperbarik oksijen terapisi alternatif kanser tedavisi uygulayan kliniklerde kullanılan bir yöntemdir. Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de,
kanserin bir mayalanma (fermantasyon) süreciyle metabolize olduğudur. Kanserin metabolizması normal hücre metabolizmasından 8 kat daha büyüktür.
Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek ortaya şu tablo çıkıyor:

Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen kapasitesinin üstünde çalışır. Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan kendisini beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser açlıktan ölmeye başlar. Tabii kendisini beslemek için vücudun şeker üretmesini sağlayamazsa... Proteinlerden şeker.
Bu ziyan sendromuna kaşeksia (cachexia) denir. Kaşeksia vücudun proteinlerden (evet, doğru duydunuz,karbonhidratlardan veya yağlardan değil de, proteinlerden) "glükoneogenez" (yeniden glükoz yapımı) işlemiyle, şeker elde etmesidir. Bu şeker kanseri besler. Vücut sonunda, kanser hücresini beslemeye çalışırken kendisi açlık çeker.
Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken, onu şekerle beslemek mantıklı geliyor mu size? Yani karbonhidratlardan zengin bir diyet uygulamak?
Bugün, kansere karşı uygulanan birçok besin terapisi mevcuttur (işe de yaramaktadırlar). Çünkü günün birinde birisi şeker ve kanser arasındaki bağlantıyı görmüştür. Bu terapilerde, karbonhidratlar bakımından zengin gıdalara izin verilmez. Terapilerin hiçbirinde şekere de izin verilmez. Çünkü şeker kanseri beslemektedir. Peki doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir? Belki doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil, kendisi olduğunu düşünmektedir. Belki Otto Warburg'un buluşunu duymuştur ama geri kalan parçaları tamamlayamamıştır. Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir şey öğrenmemiştir.
Aslında 1978'e kadar ABD'nin resmi kuruluşlarından biri, beslenmenin kanserle bir ilgisi olmadığını iddia etmekteydi. Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise, dikkate değer terapilerle ortaya çıktılar. Bunlardan biri 'Laetrile'dir. Kaşeksialı hastaların yüzde 50'den fazlasında glükoneogenez sürecini durduran
hidrazin sülfat bunlardan bir diğeridir. Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir "akıllı bomba" üzerinde çalışmaktadır. Akıllı bomba diyebileceğimiz ilacın üzerinde bir kaplama vardır. İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile karşı karşıya geldiğinde bu kaplamayı üzerinden atar. Kanseri yok etmek için kemoterapiyi serbest bırakır. Çünkü, vücutta oksijensiz tek alan, kanserli bölgedir. Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de vardır. Kanserin ne sevdiğini bilen hasta, bunları yemekten kaçınır. Kanser, çiğ yiyeceklerdense, pişmiş yiyecekleri sever. Pişirme işlemi, besinlerdeki enzimleri ve vitaminleri yok etmektedir.
Bir de, kanserin şeker sevdiğini aklınızdan çıkarmayın. Kanserinizi sevmiyorsanız, onu beslemeyin!

Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı düşünüyorsanız, başka bir tuzağa düşmüş olursunuz.
Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu, yapılan araştırmalarla kanıtlandı. Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), sakarin içeren her türlü gıda maddesinin üzerine "Sağlığa zararlıdır. Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol açmıştır." ibaresinin konmasını şart koştu.
Aspartam ve sükraloz gibi diğer tatlandırıcılar da yan etkileri nedeniyle uzak durulması gereken gıdalar arasında.


Son iki yüzyıldır şeker tüketimi nasıl arttı? İngiltere'de 1815'de 5 kg cıvarında olan kişi başına yıllık çay şekeri tüketimi 1970'de 50 kg 'ın üzerine çıkmıştır. 1970-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat tüketmişlerdir. Türkiye'deki durum da artık çok farklı değildir.
Çocuğu ile büyüğü ile çılgınca şeker ve beyaz un kullanılmaktadır. Bütün bu bilgiler kanserlerin niçin arttığını göz önüne açıkça sermektedir. Aşağıdaki tedbirlerle kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir;

1..Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.
2..Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren 'light' hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.
3..Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin. Taş devri diyetini uygulayın.
4..Bol taze sebze ve meyve yiyin.
5..Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği,mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın.
Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.
6..Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar)
zengin gıdalarla beslenin.
7..Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin.
8..Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. Kutu sütü tüketmeyin. Mümkünse mandıra sütü kullanın. Süt yerine süt ürünlerini (yoğurt, peynir) tercih edin.
9..Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin.
10.. Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin.
11.. Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!!!! ).
12..Stresten uzak durun.
13.. İyi uyuyun.
14.. Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durun.
15.. D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın.
16.. Yeteri derecede egzersiz yapın!!!!
17.. Aşırı alkol kullanmayın.
18.. İşlenmiş soya ürünü yemeyin.
19.. Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile pişirin. Turbo fırınlar da kullanılabilir.
20.. Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen olabilirler !!!!
21.. Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin. Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.
22.. Teflon ve alüminyumu ise kesinlikle kullanmayın.

**************************
Prof. Dr. Ahmet AYDIN
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fak.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD
Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı
 
Kanser Düşmanı Brokoli

Tabiat ana şifayı yine doğal besinlerle dağıtıyor. Brokoli de bunlardan sadece biri. Brokolinin içerdiği maddelerin yüksek tansiyon, allerjik reaksiyonlar, şeker hastalığı, eklem iltihapları ve kansere iyi geldiğini biliyor muydunuz?

Yapılan labaratuvar araştırmaları, brokolide bulunan sulforaphane maddesinin eklem rahatsızlıklarında görülen kıkırdak yıpranmasına neden olan enzimi bloke ettiğini ortaya koyuyor.

Aynı madde, kanser kök hücrelerini de yok ederek, kanserin vücutta yayılımını engelliyor. Yapılan araştırmalar sulforaphane maddesinin, hücre yapılanmasının ana aşaması olan DNA methylation safhasında devreye girerek, kanser hücre oluşumunu engellediğini ortaya koyuyor. Yaklaşık 200 genin active edilmesinde rol oynayan sulforaphane maddesi sayesinde, kanser hücrelerinin vücutta yayılımı sekteye uğruyor.

2008 yılında PLoS One bilim dergisinde yayımlanan araştırma sonucuna göre, haftada 4 porsiyon brokoli tüketimi prostat kanserine karşı savunma sağlıyor.

Sulforaphane maddesinin etkisi göğüs kanser hücrelerinde de görülüyor. Bu madde, kanser hücrelerindeki protein microtubuleleri parçalayarak, kanser hücresinin çoğalarak yayılmasını engelliyor. Kemoterapi tedavisi de aynı mantıkla kanser hücrelerini yok etme üzerine dayanmasına rağmen, bu işlem sırasında sağlıklı hücreler de zarar görüyor.

Brokoli gibi kansere karşı etkin koruma sağlayan pek çok besin maddesinin bulunması, brokoliden pek hoşlanmayan pek çok kişi için iyi haber sayılabilir..Eğer brokoliden hoşlanmıyor iseniz yeşil çay içmeyi ya da çilek, ahududu, karadut, kiraz, kırmızı üzüm, karalahana, enginar, maydanoz, sarımsak tüketmeyi deneyebilir, ve de yemeklerinize turmerik baharatını ilave edebilirsiniz

Görüldüğü üzere, tabiatta çareler tükenmez!
Kanser | Mutfak Kütüphanesi...
 
Son düzenleyen: Moderatör:
D Vitamini ve Obezite Bağlantısı

Obeziteyle düşük D vitamini seviyeleri arasında bağlantı olduğunu biliyor muydunuz?

Yapılan araştırmalar, obez kişilerde D vitamini seviyelerinin düşük olduğunu gösteriyor. Hatta aşağıda detaylarını göreceğiniz teoriye göre, D vitamini eksikliği obezitenin ve metabolik sendromun kaynağı olabilir. Metabolik sendrom, kalp hastalığı ve şeker hastalığı gibi kronik hastalıklara neden olan ve aşağıdaki risk faktörlerini kendilerinde barındıran kişileri temsil eder. Eğer aşağıdaki risk faktörlerinin en az üçüne sahipseniz, kalp hastalığı ve şeker hastalığına yakalanma riskiniz yüksek demektir:

Erkeklerde 102 cm, kadınlarda 88 cmden daha geniş bel ölçüsü
Trigliserid (kandaki yağ) oranının 150mg/dlden fazla olması
Erkeklerde 40mg/dl, kadınlarda 50mg/dlden daha düşük HDL kolesterol düzeyi (İyi huylu kolesterol olarak bilinen HDL kolesterol, kötü kolesterol denen LDL kolesterolü düşürmekle görevlidir)
130/85 den daha yüksek kan basıncı
110 mg/dlden daha yüksek kan şekeri

D vitamini eksikliğinin obezite ve metabolik sendroma yol açtığını savunan bilim adamlarına göre;

Geniş bedene sahip olmak, soğuk iklimde yaşamaya maruz kalmış atalarımıza büyük bir avantaj yaratıyordu, çünkü vücuttaki ekstra yağ depoları yiyecek kıtlığının olduğu ortamda işe yarıyordu. Bankadaki para gibi yanigüvenlik marjı.

Obezite nedeniyle ortaya çıkan metabolik sendrom da, soğuk kış ikliminde kan basıncını ve kan şekerini yüksek tutarak, insanların vücut ısılarını yüksek tutmalarına yardımcı oluyordu. Dolayısıyla, obezite ve metabolik sendrom tepkisi aslında vücut sistemlerinin kış mevsimine uyum tepkisiydi. Bu tepkiyi tetikleyen en önemli etki de, kışın yaklaşmasıyla beraber düşen D vitamini seviyeleri.

Bu teorinin savunucularına göre, D vitamin seviyelerini düzelterek obeziteyi tedavi etmek mümkün.

Yapılan diğer araştırmalar da, D vitamini eksikliği ile obezite ve karın bölgesinde yağlanma arasında bir bağlantı olabileceğini, D vitamini seviyeleri arttırıldığında kilo verme çabalarının kolaylaştığını gösteriyor. İşin ilginç tarafı, yeni yapılan bir araştırmanın sonucunda, kilo veren kişilerde D vitamini seviyelerinin arttığı görüldü.

D Vitamini neden bu kadar önemlidir?

Pek çok insan, D vitamininin sadece kemik gelişimi için gerekli olduğunu sanır. Aslında D vitamini, vitamin olmasının ötesinde, vücutta inanılmaz işlevler gören bir hormondur. D vitamini, vücuttaki herhangi bir hormondan daha güçlü olmakla beraber, genetik şifreyi ve dolayısıyla sayısız fizyolojik işlemi tek başına kontrol eder. D vitamini, cildin güneşe maruz kalması sırasında, cilt tabakasında aktif hormon formuna dönüştürülür. Bu hormonun vücutta yetersiz miktarda olması, D vitamini eksikliğiyle ilintili sayısız hastalığa ve sonuçta ölüme neden olabilir. D vitaminin bağışıklık sisteminde yarattığı mucizevi işlevler sayesinde, sayısız enfeksiyon tehlikesine karşı savunma olarak 200′ün üzerinde antimikrobiyal madde üretilir. Daha da fazlası, D vitamini aktif hormon formu olan calcitriol a dönüştürüldüğünde, organlar tarafından hücre yenilenmesinde, özellikle kanser hücrelerinin yarattığı hasarın onarılmasında kullanılır. Vücudunuzda her gün en az 100.000 kanser hücresinin düzenli olarak ortaya çıktığını düşündüğümüzde, D vitaminin ne kadar önemli olduğunu hatırlamak zor olmaz.

Özetle D vitamini eksikliği aşağıdaki sorunlara yol açabilir:

Obezite ve metabolik sendrom
Kanser
Kalp hastalığı
Kısırlık
Grip, soğuk algınlığı
Solunum sistemi enfeksiyonları
Depresyon
Çocuklarda kemik gelişiminde aksaklıklar

D vitaminin kaynakları nelerdir?

Güneş (Vücudunuzun herhangi bir bölgesinin, günde 15 dakika güneşe maruz kalması sonucu D vitamini ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. Bu nedenle yaz aylarında güneş losyonuyla yıkanmadan önce 15 dakika güneşte bekleyin. Tüm gün güneşte yatmakla daha fazla D vitamini depolayamayacağınızı da belirtmek gerek. Vücut ihtiyacı olan miktardaki D vitaminini güneşten tedarik ettikten sonra, otomatik olarak deri tabakasındaki alıcıları kapatır.)
Yağlı soğuk su balıkları (Somon, ringa balığı, alabalık, uskumru, sardalya ve ton balığı)
D vitaminiyle desteklenmiş besinler ya da D vitamini tabletleri (süt, meyva suları, kahvaltı gevrekleri vs.) ♦Besinlere ek olarak konan sentetik D vitaminin, doğal yollarla güneşten aldığımız D vitaminiyle aynı olmadığını söylemekte fayda var. Eğer bu besinlere ya da D vitamini tabletlerine güveniyorsanız, hem cebinizden çok para çıkıyor demektir, hem de yetersiz ya da toksik miktarda D vitamini alıyor olabilirsiniz.)

Güneş yoluyla gereğinden fazla D vitamini alma imkanınız olmamasına rağmen, sentetik yolla alınan D vitaminin, belli bir miktardan sonra toksik olabileceğini unutmayın.

D vitamini toksisitesinin yan etkileri:

Gereğinden fazla susama hali
Ağızda metalik tat
Düşük iştah
Kilo kaybı
Kemiklerde ağrı
Aşırı yorgunluk
Gözlerde iltihap ve ağrı
Deride kaşıntı
İshal ya da kabızlık
Kas problemleri

Aşağıdaki hastalıklara sahip olan kişilerin, D vitamini hapları almadan önce doktorlarına danışmaları gerekir:

Kanda yüksek oranda kalsiyum ve fosfor olanlar
Kalp rahatsızlığı olanlar
Böbrek rahatsızlığı olanlar
Sarkoidoz ve tüberküloz hastalığı olanlar
hormonlar | Mutfak Kütüphanesi...
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Tereyle Vücudunuz Vitamine Doyacak

Mutfaklarımızın vazgeçilmezi tam bir vitamin deposu. Tere, A, B2, K,E ve PP vitaminleri içerir.

A vitamini, güçlü bir antioksidan için iyi bir kaynaktır. Tere’de bulunan K vitamini, bir kadının tavsiye edilen günlük miktarı yaklaşık% 100 sağlar. Sadece 1 su bardağı su teresi damar sertliği önlemek için gösterilmiştir ve güçlü kemikler için gereklidir. Tere, vitamin yönünden özellikle C vitamini yönünden pek zengindir. Ispanak dediğimizde hepimizin aklına demir gelir fakat tere demir bakımından ıspanaktan daha zengindir. İyottan yana da zengin olduğu gibi, fosfor, manganez, bakır gibi diğer madensel tuzları da barındırır. İyi bir kabızlık gidericidir. Kronik bronşit ve diğer göğüs hastalıklarında, balgam sökmeye yardımcıdır. Göğüs anjininde de yararlıdır. Öksürüğü keser. Yalnız bu gibi hastalar suyunu içmelidirler. Damla ve romatizma hastaları için çok şifalı bir bitkidir. Tere aynı zamanda kan şekerini azaltır, vücuttaki zararlı bakterileri öldürür ve bağırsak solucanlarının düşmanıdır. Kilo verilmesine de yardımcı olan bu bitki yağ yakıcıdır ve zayıflamaya yardımcı olur.

Bitkiblog
 
Alıntıdır;
Geçen hafta Amerika'da ve Tayland'da Kanser Klinikleri olan Amerikalı bir Doktorun ilham verici seminerine katılma şansım oldu.
Doğamıza ve sağlığımıza aykırı bir şey yaptığımızda, hepimizin aslında bunun farkında olduğumuzu söylemesi çok etkileyiciydi.
Sonrasında paylaştığı "Kanser Olduğunuzu Öğrendiğinizde Yapmanız Gerekenler" listesini, "Kanser Olmamak İçin Yapılması Gerekenler" olarak kısaltıp Sizlerle paylaşmak istedim...Tüm listeye hiçbir zaman ihtiyacınız olmaması dileğimle...

KANSER OLMAMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

1) Kanserin 5-8 sene arası oluşum süreci olan bir hastalık olduğunu hatırlayıp, sağlığımız için BUGÜN yaptığımız ve yapmadığımız herşeyi önemseyelim.

2) Ev ödevimizi yapıp, gerçekten sağlıklı olan kişilerin neler yaptığı ile ilgili bilgi toplayalım, okuyalım, araştıralım, dinleylim, deneyelim.

3) Yoga, meditasyon/dua, thai chi vs stresimizi kontrol etmek için ne gerekiyorsa uygulamaya başlayalım. Her sabah ve her akşam birer saatimizi stress azaltma çalışmalarına adayalım. En azından yarımşar saat.

4) Uyku gerçekten önemli. Gece 22:00'de uykuya başlamış olalım.

5) Vücudumuzu temizlemek için hemen bir adım atalım. Bağırsaklarımızı arındırmanın ne kadar önemli olduğunu fark edelim. Kolon temizliği, kolema, enema gibi toksinlerden kurtulma yöntemlerini sıkca kullanmaya başlayalım.

6) Beslenmemizi bir an önce düzeltelim. Hayvansal gıda alımını bırakalım/azaltalım. Et, süt ürünleri, yumurta, işlenmiş gıdaları diyetimizden çıkartıp, günde en az yarım litre taza sıkılmış sebze sularını tüketmeye başlayalım.

7) Vücutlarımızın doğanın bir parçası olduğunu aklımızdan çıkartmayalım. Doğadan geldiğimizi ve doğaya döneceğimizi hatırlayalım. Bedenimizin doğal yöntemlere olumlu cevap vermesinin ve suni şeylere reaksiyon göstermesinin sebebinin bu olduğunu bilelim.

9) Hep aktif kalalım. Hergün spor yaparak ter atalım. Koşalım, bisiklete binelim, top oynayalım, yüzelim. Hareketi hergün en az 30 dakika hayatımızın bir parçası haline getirelim.

10) Sağlığımıza ayıracak vaktimiz olmadığını söylemeyi artık bırakalım! "Kendi Sağlığımızın Mimarı", "Hayat Gösterimizin Parlayan Yıldızı" olalım.

11) İlişkilerimize çeki düzen verelim. Bizi zehirleyen, toksik ilişkileri çözelim. Etrafımızdaki sevgi dolu insanların ve güzel dostlukların keyfini çıkaralım.

12) Hergün yüksek sesle kahkaha atalım Bizi güldüren, komik insanlarla takılalım, komedi filmleri seyredelim.

13) Mümkün olduğunca doğal ortamlara gidelim ve yalınayak vakit geçirelim, parklar da olur...

14) Gereğinden fazla çalışan zihinlerimizi, negatiflikle yıpratmamak için günlük meditasyon ve / veya duaya muhakkak vakit ayıralım.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Alkali su ve spor
Antrenman sonrası vücutta biriken laktik asidi düzenlemenin yolu yüksek pH seviyeli su içmekten geçer. Egzersiz yaparken kaslarda oluşan laktik asit sebebiyle de asitlenmede çoğalır. Laktik asit kaslarda yorgunluğa sebep olur. Yüksek pH seviyeli alkali su içmek antrenman süresini ve performansını arttırmaya yardımcıdır. Aksi takdirde vücudun asit yükünü gidermek için kullanılan magnezyumun bir kısmı kemikten ve bir kısmı da kaslardan çalınır.
Dr. Ayşegül Çoruhlu ile Alkali Yaşam | Diyet – Beslenme – Anti-Aging | Asit Alkali Dengesini Koruyarak Toksinlerden Arinma ve Kilo Verme Rehberi
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Back