Polonya Ekonomik Dönüşümün 10 Yili

E

EU1

Ziyaretçi
Ekonomik Dönüşümün Ana Hatları:

Haziran 1989 parlamento seçimleri, "Yuvarlak Masa" müzakerelerinin neticesinde komünistlerin kendilerine Sejm'de biçimsel çoğunluğu garantilemelerine rağmen ("Dayanışma" ise Senato'da salt çoğunluk kazanmıştır) Polonya'nın savaş sonrası tarihinde dönüm noktasını oluşturmuştur.
Bu yılın sonbaharında, Başbakan Tadeusz Mazowiecki'nin başkanlığında, savaş sonrasındaki ilk komünist olmayan hükümet kurulmuştur. Ancak bu hükümet, önceki sistemden bozulmuş bir ekonomik yapıyı miras olarak almıştır. Bu ekonominin özelliği ise kamu mülkiyetinin hakimiyeti, ağır sanayinin üstünlüğü ve tüketim malları üretimi ile hizmet sektörünün zayıf gelişimiydi. Özellikle yatırım alanında iktisadi planlama ve ekonomik kararların merkezden alınma mekanizmaları, üretimin tekelleşmesine ve yüksek derecede yoğunlaşmasına sebep olmuştur ve de tüm bunlar rekabet ortamının gelişmesini zorlaştırmıştır. Bu vaziyet gittikçe zayıflayan girişimcilik tarafından büyük boyutlara ulaşarak sonuçta her şeyin devlete dayalı olduğu kanaatiyle kendini ifade eden Sovyet mentalitesinin yerleşmesi ile daha da ilerlemişti. Kamu kontrolündeki fiyatların çarpıtılmış yapısı, onlara bir taraftan kaynak tahsisi sürecinde doğru rolü oynamalarına müsaade etmemiş, diğer taraftan ise pazar eksikliği yaratmıştır. Bu mucize, müteşebbislerin "hafif bütçe sıkıntıları" olarak adlandırdığı olay tarafından güçlendirilmiştir. Ekonomi, büyük ölçüde dünyadan izole edilmiştir. Bunun özelliği ise, ihracatın az gelişmişliği, yabancı sermayenin ve dış dünya ile üretim bağlantılarının eksikliğidir. Bütün bunlar, ekonomi yönetiminin düşük verimliliğine yansımış ve düşük hayat standardı ve piyasadaki malların sürekli kısıtlılığı da buna eşlik etmiştir. Dahası, 1989 yılının ikinci yarısında hiper enflasyon da baş göstermiş; bu dönemin fiyat artışları - önceki hükümetin seçim öncesinde yürüttüğü umursamaz fiyat ve mali politikası yüzünden - %1.500'ü aşmıştır. Bu durum piyasayı daha da sarsmıştır ve kendini "boş raflar" mucizesi olarak göstermiştir. Komşu ülkelerdeki ekonomik çöküş ve CMEA'nın dağılışı, dış ticaret ve sanayi üretimindeki sıkıntıları daha da ağırlaştırmıştır.

Bu şartlarda, 1989 yılının sonunda yeni hükümet ve parlamento, Maliye Bakanı Leszek Balcerowicz'den sonra onun ismiyle anılan, kanunlar ve ekonomik politika ölçütleri paketini içeren "Balcerowicz Planı"nı kabul etmiştir. Bu "şok tedavi", ülkenin ekonomik sistemini ve ekonomi politikasını değiştirmiştir. Uygulama, ekonominin merkeziyetçi planlanmasına ve kumandalı ekonomiye bir nokta koymuştur. 1989'dan 1990'a geçilirken başlayan Polonya ekonomisinin dönüşümü ikili bir rol oynamıştır. Mevcut derin piyasa dengesizliği açısından, sonraki ekonomik dönüşümün temeli olan dengeyi öncellikle sağlamak gerekirdi. Ancak bundan sonra hükümet, pazar ekonomisine geçişi garantileyen sistematik dönüşüm programını uygulayarak, uzun dönem ve daimi büyüme için şartları koruyarak ilerleyebilecekti. İstikrarın adımları, aşağıdaki üç ana faaliyet hattından oluşmaktadır.
İlk önce, fiyatlar serbest bırakılmıştır (liberalleşme), bu da - sadece bir kaç istisna dışında - merkez kararları ile sabit tutulan fiyatlardan, piyasa tarafından belirlenen fiyatlara geçiş şeklinde olmuştur. İkinci sırada, mali politikanın - son komünist hükümetin sorumsuz seçim öncesi kararları ile ülkenin abartılı büyütülen bütçe açığında sürekli bir azalmayı sağlaması vardı.
Eşzamanlı olarak, bütçe açığının kapatılması prensipleri de değiştirilmiştir; bunun Merkez Bankası tarafınca finanse edilmesi yasaklanmıştır, bu da önceki döneme ait enflasyonist bir uygulama olan "karşılıksız" para basımından vazgeçilmesi anlamına geliyordu. Buna ilaveten, yerli üretimin ve tüketimin sübvanse edilmesi önemli ölçüde azaltılmıştır.
Üçüncü olarak, yüksek pozitif reel oranlara ulaşmak için nominal faiz oranları önemli ölçüde yükseltilerek para politikası radikal olarak değiştirilmiş, bu da kredi genişlemesini azaltmıştır.

Böylece, merkezden planlanan ekonomide kamu girişimcilerinin iç talep artışının ve pazar eksikliğinin nedeni olan "hafif bütçe sıkıntıları" ortadan kaldırılmıştır. Yerli para biriminin aşırı devalüasyonundan sonra istikrar programı sabit döviz kuru şeklinde bir "çıkar yola" dayandırılmıştır. Bütün bu adımlar neredeyse bir gecede, komünist sisteminin tipik özelliği olan kısıtlılıklar dolu ekonomiden ayrılışı ile sonuçlanmıştır. Sadece tüketim malları için değil, sermaye malları ve üretim girdileri için piyasa dengeleri sağlanmıştır. Daha önce girişimciler için karar verme aşamasında önemsiz bir parametre olan fiyatlar, kaynak tahsisinin şekillendirilmesinde önemli faktör durumuna gelmiştir. Stokların tutulmasına artık gerek duyulmadığından onların yönetimi de daha rasyonel hale gelmiştir.
"Şok tedavi" olarak adlandırılan ve bazen haksız olarak olumsuz sosyal etkilerinden dolayı eleştirilere maruz kalmasına rağmen bu uygulamanın neticesinde, ekonomik büyüme açısından Polonya, tüm post-sosyalist ülkeler arasında en az acıyı duymuştur; 1990-1992 arasında GSMH sadece %15 oranında azalmıştır. Böylece Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri arasında, dönüşüm neticesinde ortaya çıkan resesyonu yenebilen ve istikrarlı ekonomik büyüme yoluna girebilen ilk ülke olmuştur. Sürekli ekonomik istikrar, merkezi planlama ekonomisinden piyasa ekonomisine geçiş için zemini oluşturarak sistemin temel ve yapısal değişikliklerinin başlangıcı için imkan sağlamıştır. Bunun anlamı, ilk olarak ekonominin yeni yerli ve yabancı teşebbüsler için açılması ve iflasın yasal ve kurumsal çerçevelerinin oluşturulmasıydı. İkinci olarak, mevcut kamu müesseselerinin özel teşebbüslere satılması dahil olmak üzere çok geniş çaplı özelleştirme imkanı sağlanmıştır. Üçüncü olarak, devletin ekonomideki rolü radikal ölçüde sınırlanmıştır, bu da merkezden planlanmış sistemden vazgeçilmesinin başlangıcı olmuştur ve devlet bütçesinin yeniden dağılımı fonksiyonunun artış sürecini durdurmuştur.
Dördüncü sırada, 1980'li yıllarda başlatılan ve Merkez Bankası'nın fonksiyonlarını ticari bankalarınkinden ayırt eden iki kademeli sistemin oluşturulmasından ibaret olan bankacılık sistemi reformlarının etkili ve uyumlu sürekliliği gerekli görülmüştür.
Beşinci olarak, hem tamamen liberalleşmiş dış ticaret konusundaki devlet tekelinin kaldırılması ve bu sektörde tüm teşebbüslere serbest faaliyet gösterebilme imkanın sağlanmasıyla dış ticaret açısından, hem de özel yabancı sermaye açısından ülkenin ekonomisi dünyaya açıldı.
Altıncı sırada, komünist ekonominin ana özelliği olan, üretimin tekelleşme ve yoğunlaşmasından vazgeçilmeye yönelik değişimlere izin verildi. Planlı ekonomi sisteminden kaynaklanan üretimin yoğunlaşması neticesinde sağlıksız ekonomi yapısı, bir tarafta büyük sanayi tesislerinin baskınlığı, diğer taraftan ise az gelişmiş küçük ve orta ölçekli müesseseleri olan ve "ters piramit" olarak adlandırılan şekilde yapılandırılmıştır.

Sistematik uygulanan reformlar, ekonominin hem sektörler hem de onları dallarının yapısında kademeli olarak yapısal değişikliklerin yapılabilmesine imkan sağlamıştır. İthalatın liberalizasyonunda benzeri şekilde piyasadaki rekabetin artışına ve post-komünist sanayi devlerinin tekel gücünün sınırlandırılmasına katkısı olmuştur.

Ancak bu sürekli değişim, "Dayanışma paradoksu" olarak adlandırabilecek çok karışık sosyo-politik durumda yer almıştır. Polonya'daki değişim, diğer post-komünist ülkelerdeki gibi değil, kökleri öncelikle büyük sosyalist sanayi tesislerinde (tersane, kömür ocakları vs s. gibi) çalışan işçi sınıfından başlayan ve "Dayanışma" harekatı şeklinde oluşan, açıkça tarif edilebilir siyasi muhalefet tarafından ortaya çıkartılmıştır. Bu şekilde komünizm, onun doktrinine göre sistemin başlıca dayanağı olması gereken büyük sanayi tesislerinin işçileri tarafından kaldırılmıştır. Fakat her nedense ilk olarak, büyük ve verimsiz sanayi dinozorları, kendilerini piyasadaki reformlar sürecinin kurbanları gibi hissetmişlerdi. Ondan dolayı dayanışma hükümetleri içinde ikiye ayrılırlar; bir taraftan sistemin ve yapısal reformların ihtiyacının bilincindedirler, diğer taraftan ise onların siyasi temelini yıkan bu reformların sosyal açıdan neticelerini idrak etmektedirler.

 
1999 yılı başlarında hükümet dört büyük sistem reformu başlatmıştır

Öncelikle idari sistemin reformu;
yerel yönetimlerin kendilerini idare edebilme yetkileri artırılırken, varolan bağımsız "gminy" (kaza/mahalleler) ve "wojewodztwa" (illerin) yanı sıra, yeniden "powiaty" (ilçeler) oluşturularak idari sistemin gayri merkeziyetçiliği sağlanmıştır.
İkinci çok önemli reform, emeklilik sisteminin değiştirilmesi, özellikle onun bütçeye dayalı finansman sisteminin yerine, emeklilik fonuna mevcut katkılar üzerine ve yatırım araçlarının yardımı ile değerlendirilmesiydi. Emeklilik sisteminin reformu üç kademeden oluşmaktadır: Günümüze kadar varolan Sosyal Sigortalar Kurumu (özelleştirilecek olan ZUS), yarısı işveren, diğer yarısı ise çalışan tarafından zorunlu prim ödemeleri olarak yatırılan özel sigorta fonları ve ilaveten serbest sigorta primleriyle çalışan veya işveren tarafından desteklenen şemalar çerçevesinde ödenmektedir.


Bu reformların uygulanmasına, tüm gelişmiş ülkelerdeki benzer bir sorun neticesinde, azalan genç neslin sayısına karşı emekliye ayrılan yaşlı insanların artan sayısı doğrultusunda emekli maaşları için ayrılması gereken fazla tutarın bütçeyi zorlamaması sebebi ile geçilmiştir. Bu iki reforma, harcamalarının gerçekçi hale getirilmesi gereken sağlık sistemi reformuyla birlikte, insan kaynaklarına yatırım anlamına gelen ve bu anlamıyla büyümenin vazgeçilmez bir unsuru olan eğitim sisteminin reformu eşlik etmiştir.
Zorlayıcı bir mali politikanın uygulanması, bütçenin Gayri Safi Milli Hasıla'daki payının azaltılması, reel faiz oranlarının oldukça yüksek kalmasına rağmen, bugüne kadar enflasyon oranının sürekli aşağıya çekilmesi gibi uygulamalar da sistem reformlarına katılmıştır. Diğer taraftan ise, döviz kurları konusunda hükümet, sabit kur politikasını bırakıp, yerine döviz sepetine dayalı (şu anda Euro ve Dolar bazında) "yürüyen devalüasyon" sistemini - +/- %12.5'a kadar genişlemiş değişkenlik bandını - benimsemiştir. Nisan 2000'de dalgalı kur sistemine geçilmiştir.

 
Dünyaya Açılma ve Dünya Ekonomisinde Polonya'nın Yeri

Polonya, bölgesel önemi, nüfusu ve ekonomik potansiyeli ile orta ölçekli bir Avrupa ülkesidir. Dünya ekonomisindeki payı ve önemi yakın zamanlarda gittikçe artmaktadır. Gayri Safi Milli Hasıla'nın dinamizmi bu büyümenin en iyi göstergesidir. 1994 - 1996 yıllarında, dünyadaki yıllık Gayri Safi Milli Hasıla artış ortalaması %3.8 iken Polonya'da önemli bir yükselmeyle %6.1'e ulaşmıştı. 1997'de dünya GSMH ortalaması %4.2'ye çıkarken, Polonya'nınki %6.8'e yükselmişti. 1998'de ise dünya GSMH ortalaması %2.5'du ve Polonya'nın GSMH'sındaki büyümesi neredeyse iki misli bir hızla örneğin %4.8 olmuştu.
Sonuç olarak Polonya dünyada hızlı gelişmekte olan 25 ülke arasındaydı. Polonya GSMH'sının değeri dönüşüm sürecinin başlangıcından itibaren önemli ölçüde yükselmiştir. 1990'da yaklaşık 59 milyar ABD Doları (bugünkü fiyatlar üzerinden resmi kur oranlarıyla) iken 1998'de 157.5 milyar ABD Doları olmuştur.

Polonya, endüstriyel üretimi en yüksek artış oranına sahip ülkeler arasındadır. Mevcut verilere göre, 1994 - 1996 yıllarında Polonya, bu konuda dünyada 12 - 15'inci sıralardaydı. Dünya endüstriyel üretim dinamiğinin yıllık ortalaması %4.2 iken Polonya'da %10'du ve bu gösterge 1997'de sırasıyla %4.4 ve %11.5 değerine ulaştı. 1998'de endüstriyel üretim hızı oranı %3.5 olmasına rağmen dünya endüstriyel üretim hız oranının (yaklaşık %1.5) ötesindeydi. Polonya, birçok endüstriyel mal üretiminde bulunan dünya liderlerinin arasındadır. Taş kömürü ve linyit, bakır ve sülfürde dünyanın ilk 10 üreticisi arasında; sülfürik asit, çimento, televizyon setleri, binek otomobiller, kamyonlar ve enerji mühendisliğinde ilk 20 üretici arasındadır.
Polonya aynı zamanda bazı gıda maddelerinin dünyadaki lider üreticisidir. Çavdar, şeker pancarı, büyükbaş hayvancılık ve süt üretiminde en büyük 10 üretici içindedir. Arpa, buğday, şeker, et ve yumurta konusunda ise ilk 20'ye girmektedir.

1990 - 1998'de Polonya dış ticaret dinamizmi, dünya ticaret dinamiğinden önemli derecede yüksekti. Bu dönem boyunca dünyada ticari malların dolaşımının yıllık büyüme hızı (ABD Doları bazında bugünkü fiyatlarla) ihracatta ortalama %5.7, ithalatta %5.9 oldu (Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre), Polonya ihracatının yıllık ortalama artışı %8.6, ithalatının artış oranı ise ihracatının yaklaşık iki katı hızdaydı. Sonuç olarak Polonya'nın dünya ithalatı içindeki payı 1990'da %0.3'den 1998'de %0.9'a yükseldi ve Polonya dünya ithalatçılar listesinde 24'üncü sıraya yerleşti. Aynı zamanda dünya ihracatı içindeki payı sırasıyla %0.4'den %0.6'ya yükseldi (Dünya ihracatçıları listesinde 32'nci sıra).
Polonya ekonomisinin gelişimi istihsal, tüketim ve yatırım ithalatını hızlı bir oranla emmektedir. Polonya'nın ithalat bileşimindeki son değişiklikler, yatırım malları ithalat payının artışı ile ilgilidir ki, bu durum ülkenin gelişimi için ihtiyaçları açısından daha uygundur. Polonya'da meydana gelen özelleştirme süreci yabancı yatırımcılar arasındaki ilgiyi artırmaktadır. Bu, Polonya'ya akan direk yabancı yatırımlara büyük ölçüde katkıda bulunmaktadır. Polonya Orta ve Doğu Avrupa'daki dolaysız yabancı yatırımların en büyük yararlanıcısı olmuştur. 1996'dan itibaren ülke, bu yatırımların en büyük akışını kendine çekmiş ve 1997'den beri bölgeye yönelen dolaysız yabancı yatırımların değeri açısından liderliği almıştır.

Polonya'ya yabancı sermaye girişini artırma kararını verirken, yabancı yatırımcılar Polonya'nın uluslararası arenada artan kredibilitesi kadar makroekonomik durumu, ekonomik gelişme düzeyi ve reformların ilerleyişini, Polonya'nın yakın zamanda OECD ve NATO üyesi oluşunu ve diğer Avrupa yapılarına (Avrupa Birliği'ne) katılımının beklenmesini dikkate almıştır. Polonya Ekonomisinin Dış İtibarı Ekonomik reformların tutarlı şekilde yürütülmesi, yeniden yapılanma sürecinin gelişimi, yolunda giden makroekonomik göstergeler, istikrarlı siyasi durumu ve diğer birçok dünya ülkesinin maruz kaldığı krizlerden uzak kalmasında Polonya'ya yardım eden ekonomi politikası; bütün bunlar Polonya'nın başarılı bir ülke olarak algılanışının artmasına katkıda bulunmaktadır. Bunlar, uluslararası ekonomik örgütlerin ve finansal kurumların, dış merkezlerin ve fikir mercii enstitülerin değerlendirmelerinde olduğu kadar, tanınmış firmaların sıralamaları ve tahminlerinde, dünya iktisat yayımlarında da yansımalarını bulmuştur. Polonya ekonomisinin ve dönüşüm sürecinin gelişiminin sistematik değerlendirilmesi, Polonya'nın üyesi olduğu OECD, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve EBRD'yi içine alan ekonomik organizasyonlar ve finansal kurumlar tarafından yapılmaktadır. Polonya'nın başarıları takdirle karşılanmaktadır. Birçok yabancı gözlemci Polonya'yı, Orta ve Doğu Avrupa'daki değişimde liderliğini kanıtlamış ve ekonomi politikasında tahmin edilebilir ve kredilendirilebilir olarak görmektedir.

Ülkenin kredibilitesinin ve yatırım risk seviyesinin değerlendirilmesinde, Moody's Investors Service, Standard & Poor Corp. ve Fitch IBCA gibi lider dünya kuruluşları tarafından yayınlanan tahminlerin büyük önemi vardır. Aralıksız analizlerden sonra bu kuruluşlar, Polonya'yı yatırım açısından değerlendirmişlerdir. Moody's 'de bu değerlendirme 1995'te yapılmıştı. Sonra bu puanlama yükseltildi. Polonya'nın şu anki puanı : Standard & Poor's (Mayıs 2000)'e göre BBB+, Moody's (Eylül 1999)'a göre Baa 1, ve yine Fitch - IBCA (Kasım 1998)'e göre BBB+'dır. Polonya'nın dünya iş çevrelerince azalan seviyede yatırım riski olan bir ülke olarak algılanmasında, bu kuruluşların puan değerlendirmesinin mutlak bir etkisi vardır. Amerikalı "Kurumsal Yatırımcılar" aylık dergisi (Mart 2000) tarafından yayınlanan kredibilite sıralamasında başlıca büyük bankaların 100 temsilcili kurulu ve diğer finansal enstitüler ve de lider ekonomistlere göre sıralamadaki 145 ülke içinde Polonya, 36'ncı olarak değerlendirilmiştir.

Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri arasında, en yüksek (25'nci) sırayı Slovenya alırken, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti hemen Polonya'nın önündedir. Ulaşılan ekonomik neticeler, içinde bulunulan durumun istikrarlığı ve yurtdışı taahhütlerin yerine getirilişi şeklinde ifade edilen ülkenin kredibilitesinin değerlendirilmesi prestijli İngiliz dergisi "Euromoney" tarafınca periyodik olarak yapılmaktadır. Onun Mart 2000 sıralamasında Polonya 180 ülke arasında 43'üncü sırayı almıştır. Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri arasında sadece Slovenya ve Macaristan'a biraz daha yüksek sıralar verilmiştir. "Euromoney" tarafından yapılan böyle bir değerlendirme, potansiyel ticari ve finansal partnerler için olduğu kadar, halen Polonya ile iş yapanlar için de ikna edici olmalıdır. Aralık 1999'da Orta Avrupa ülkeleri, Baltık Cumhuriyetleri ve CIS ülkelerinde (toplam 27 ülke) yatırım çekiciliği açısından durumlarının yıllık takdirinin 5'nci baskısını yayınlayan "The World Street Journal Europe's" ile bağlantısı olan aylık "Orta Avrupa Ekonomik Bülteni" tarafından hazırlanan sıralamaya dayanılarak, buna benzer sonuçlar oluşabilmektedir. Polonya, Macaristan ve Slovenya'nın ardından 3'ncü olarak sıralandırılmıştır. Aynı zamanda, Davos Dünya Ekonomik Forum'u tarafından yayınlanan ve toplam 52 ülkenin sınıflandırıldığı "Global Rekabet Raporu 1999"da, dünyada rekabet gücü en yüksek ülkeler listesinde Polonya 43'üncü sırayı almıştır. Bu demektir ki, 1998 yılı ile kıyaslandığında Polonya 8 sıra yukarıya terfi etmiştir. Bu değerlendirmeler, hızla gelişen ekonomik liberalleşmeyi ve yabancı ortaklar için Polonya ile yararlı işbirliğinin büyüyen fırsatlarını teyit etmektedir.

 
Ana Hedefler ve Dış Ekonomi Politikasının Yönleri:


Polonya'daki ekonomik değişim süreci, devam eden liberalleşme ve piyasa mekanizmasının yaygın tanıtımı, dış ekonomi politikasında köklü değişikliklerle birlikte hareket etmektedir.

Bu politikanın anahtar öğelerinden biri, Polonya ekonomisini dünya pazarlarına açmaktır. Ticari politikada yapılan birçok değişiklikler ticaret ilkelerinin önemli liberalizasyonu ile sonuçlanmış ve bu GATT felsefesi ile uygunluk içerisinde olmuştur. Şüphesiz bu gelişme, Polonya'nın Uruguay Müzakere Turları'na katılımını kolaylaştırmıştır. Polonya 15 Nisan 1994'de Marakeş toplantısında turun final akdini ve bununla birlikte Dünya Ticaret Örgütü'nü tanıdığı sözleşmeyi imzalayarak böylece uluslararası ekonomik ilişkilerde tüm haklara sahip bir katılımcı olmuştur. Polonya'nın WTO'ya üyeliği önemli görevler arz etmektedir. WTO üyeliğinin bir şartı olarak, bu örgütün yeni standart ve kurallarını ulusal hukuk sistemi içinde yürütmek gerekmektedir. 1 Ocak 1995'de WTO'nun işlev kazanmasından itibaren, Uruguay Turları sırasında kabul edildiği gibi, Polonya'ya ithalatın şartları tedricen liberalleşmektedir. Bir WTO üyesi olarak Polonya, uluslararası ilişiklerde kredibilitesini artırmıştır. Polonya'nın dış ekonomi politikasındaki değişiklikler, ekonomik işbirliği istikametlerinde de toptan yeniden yön tespitiyle ilgilidir. Batı Avrupa'daki entegrasyon grupları ve Avrupa Topluluğu ile ilişkilerin merkez pozisyonunu oluşturur hale getirmiştir. Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile ekonomik ilişkiler de yeni ve değişik bir şekil kazanmıştır.

Avrupa Birliği'ne üyelik Polonya'nın dış ekonomi politikasının stratejik amacı haline gelmiştir. Polonya, 1 Şubat 1994'de yürürlüğe giren (anlaşmanın ticaretle ilgili bölümü 1 Mart 1992'den itibaren yürürlüktedir) Polonya'nın Avrupa Birliği'ne entegrasyonunun zeminini oluşturan Avrupa Antlaşması'na riayet etmektedir. Bu belge, siyasi diyaloglar kadar ticarette de yaygın işbirliğinin, Polonya ve Avrupa Birliği arasındaki sermaye dönüşümü ve hizmet dolaşımı alanında engelleri ortadan kaldırmanın, işgücü akışının liberalizasyonunun ve Polonya'nın hukuki sisteminin Avrupa Birliği ile uyumunun çözümlerini ortaya koymaktadır. Polonya'nın başlıca ticari ortakları Avrupa Birliği ülkeleridir. 1999'da Avrupa Birliği ile ticaret; Polonya'nın ihracatının %70.5'inin ve ithalatının %64.9'unu oluşturmaktaydı. Diğer ülkelerle işbirliği de gelişmektedir. Polonya ekonomisi ile Avrupa Birliği bünyesinin uyum süreci devam etmektedir. Polonya'nın Avrupa Birliği'ne kabul edilmesine ait beklentiler, 31 Mart 1998'de üyelik müzakerelerinin resmi olarak başlaması ile daha da kesinlik kazanmıştır.
15 Kasım 1993'de yürürlüğe giren EFTA ülkeleri ile serbest ticaret anlaşması, Polonya'nın Batı Avrupa bünyesiyle entegrasyonunun diğer önemli bir unsurudur. EFTA ve Avrupa Birliği arasındaki ekonomik bağlantıları pekiştirme süreci uzun zamandır yolunda gitmektedir ve 10 Ocak 1994'de dünyadaki en büyük ve en geniş serbest ticaret bölgesi olan Avrupa Ekonomik Bölgesi'nin kurulmasına müsaade edilmiştir; bu Avrupa Birliği'ne entegrasyonda atılan önemli bir adımdır. Polonya ve EFTA arasındaki anlaşma, geçiş sürecinin sonuna kadar korunması gereken, ki bu 2001 yılı sonudur, paralellik prensiplerini benimsemiştir. Bu prensip, gümrük resmi ve ithalat sınırlamalarının liberalizasyonu ile ilgili olarak Polonya'nın EFTA ülkelerine Avrupa Birliği ülkeleri gibi eşit muamelesini zorunlu kılar. İşbirliği içindeki diğer ülkeleri ilgilendiren çift taraflı anlaşmalarda olduğu gibi Polonya'nın belli başlı Orta ve Doğu Avrupa ülkeleriyle ekonomik ilişkileri Serbest Ticaret Anlaşması (CEFTA) tarafından düzenlenmiştir. CEFTA Anlaşması'nın temel önemi vardır. 1 Mart 1993'de yürürlüğe girmesinden bu yana genel olarak işleyişinin başarılı olduğu düşünülmektedir. Gelecekteki Avrupa Birliği üyelikleri için hazırlıklara imza atan ülkelerle başlangıçta aynı muameleyi görürken CEFTA kabul edilmiş, beklenenden daha kısa zamanda serbest ticaret formülüne dayanan işbirliğinin üstesinden gelerek karşılıklı işbirliği fırsatını diğer ülkelere doğru genişletmiştir. Polonya, dış ticaret politikasında diğer bölgelerle, yani Avrupa dışı OECD ülkeleri, az gelişmiş ülkeler ve özellikle doğu komşuları - Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla ortaya çıkan yeni devletlerle işbirliğinde de büyük anlam taşıyan artırımlarda bulunmuştur. Polonya, Dünya Ticaret Örgütü üyeliği için Rusya'yı (Almanya, İtalya ve Fransa'dan sonra 1999'da ithalatta dördüncü büyük ortağı ve ihracatta 10. büyük ortak) ve Ukrayna'yı desteklemektedir. Bu durum Polonya'nın bu ülkelerle yeni ve daha saydam prensiplere dayanan işbirliğine, daha da büyüyen istikrarlılığının ve ticaret politikalarının tahmin edilebilirliğinin dikkate alınmasına önemli ölçüde hız kazandırmıştır. Polonya Baltık Cumhuriyetleri ile serbest ticarete dayanan anlaşmalar imzalamıştır. Lituanya ile yapılan anlaşma 1 Ocak 1997'den, Letonya ile yapılan 1 Nisan 1998'den, Estonya ile yapılan 1 Ocak 1999'dan beri yürürlüktedir. Serbest ticaret üzerine İsrail ile (1 Mart 1998'de yürürlüğe giren), Faroe Adaları ile (1 Ocak 1999'da yürürlüğe giren) ve Türkiye ile (2000 yılının ikinci çeyreğinde geçerlilik kazanmak üzere 4 Ekim 1999'da imzalanan) anlaşmalarda Polonya ekonomisinin dış dünyaya geniş ufuklu açılımının yansımaları bulunmaktadır.

 
X