5. Halkların Baharı ve Macar İsyanı’nın Bastırılması. Şumnu Grubu Polonyalı Göçmenlerin Tarihi
XIX. yüzyılın 40’lı yıllarında Czartoryski’nin İstanbul bölgesinde çalışan iki ajanı vardı: Michal Czajkowski ve Aleksander Wereszczynski. Czajkowski, İslavlar ve Türk hükümet yetkilileriyle işbirliğinden; Wereszczynski ise Kafkaslar ile ilgili meselelerden sorumluydu.
İşte bu dönem, Polonyalı göçmenlerin Türkiye’deki faaliyetlerinin iyice hareket kazandığı dönemdir. Tüm Avrupa’yı saran özgürlükçü hareketler dalgası, Polonyalı göçmenlerde Avrupa’nın güçler dengesinin değiştirilebileceğine dair yeni bir umut doğurmuştu. "Halkların Baharı"na bağlı gelişen olaylar sonucunda Prens Czartoryski, Avusturya - Macaristan’ın bu iç karışıklığını Polonya meselesi lehine kullanmayı denemiştir. Ne var ki, 1849’da Macar İsyanı’nın bastırılması tüm bu planlara nokta koyar. General Gorgey komutasında çarpışan çok sayıda Polonyalı gönüllü, Macaristan’ı terk eder. Böylece, yeni bir asker-göçmen dalgası Türkiye kıyılarına vurur. 1849 Ağustosunda Vidin’deki kampta bulunan Macar ve Polonyalı askerler arasında dört de Polonyalı general bulunuyordu: Jozef Bem, Henryk Dembinski, Jerzy Bulharyn ve Jozef Wysocki. Toplam olarak 250’den fazla subay ve yaklaşık 800 kadar astsubay ve er, yazgılarını belirleyecek kararı bekliyordu. Askerler, Türk hükümetinin onlara kişisel özgürlüklerini garanti edecek bir resmi belge vermesini talep etmişlerdi. Ancak Babıali, bir şart ileri sürüyordu: Padişahın himayesinde olmak için İslam’ı kabul etmeleri gerekliydi. Wladyslaw Zamoyski, buna kesin bir dille karşı çıktı. Czajkowski ise lejyoncular arasında bir referendum yapılması taraftarıydı. Tartışmaların uzaması, Çar I. Mikolay’ın ve Rusya’nın İstanbul’daki büyükelçisinin göçmenlerin Rusya’ya verilmesi talebinde bulunmalarına yol açtı. Türkler, Vezir Reşit Paşa ile Ruslara karşı bir oyalama taktiği uyguluyorlardı.
Sonunda iş, Rusların ültimatomuna kadar uzadı: Ya Polonyalı göçmenlerin kendilerine teslimi ya savaş. Czajkowski, Rusya’nın bu tavrı ardındaki tehlikeyi görüp, Zamoyski’yi inatçılık ve durumu değerlendirememekle suçlayarak gittikçe daha fazla Türklerin çizgisine gelmeye başlamamıştı. Savaşın kaçınılmaz olduğunu ve Polonyalıların İslam’a geçişlerinin siyasi yapıda değişiklik yapabilecek tek şey olduğunu savunan Vezir-i Azam Reşit Paşa’nın buradaki tavrı da çok önemliydi. Rusya ile olan anlaşmazlığı, imparatorluk tarihinde daha önce de örneği bulunan, İslam’ı savunmak için verilecek bir din savaşına dönüştürmek istiyordu. General Seweryn Bielinski’nin günlüklerindeki notlara göre, vezirin görüşü şuydu: "Polonya’nın çöküşü, Türkiye’nin de düşüşünü getirmişti. Bu yüzden Polonya’nın varlığı Türkiye için bir gereklilikti. Polonyalılar, o güne değin hep Batı’ya yaslanmışlar, ama Batı onları aldatmış ve dışlamıştı. Öyleyse, Polonyalılarla Türkler arasında doğal bir bağ, niçin hem biri hem diğeri için de yararlı olmasındı?" Bu ifadelerde, Reşit Paşa’nın Prens A. Czartoryski ile daha önce yapmış olduğu ve Polonya’nın bağımsızlığını kazanmasının Türkiye’nin güvenliği için temel bir şart olduğu düşüncesinin birçok kereler ortaya atıldığı görüşmelerin izleri belirgindir. Polonya meselesinin büyük bir Türk siyasetçisi tarafından bu biçimde sunulması, Otel Lambert’in yürüttüğü Doğu siyasetinin büyük bir başarısıydı.
Sonunda lejyoncuların büyük bir çoğunluğu (J. Wysocki ve W. Zamoyski generallerin görüşlerine uygun olarak) din değiştirmeyi reddettiler. Bu durumda Osmanlı’ya yalnızca İngiltere ve Fransa’nın yardımına başvurmak kalmıştı. Her iki süper güç de, Rusya’ya göçmenlerin kendileri tarafından cezalandırılacakları (yani ya imparatorluk topraklarından sürüleceklerini ya da belli bölgelerde gözaltında tutulacakları) önerisini getirdiler. Buna paralel olarak Padişah da Çar’a, Macaristan’dan gelen ordunun Türkiye’de durdurulacağı ve bir huzursuzluk kaynağı olmasına asla müsaade edilmeyeceği garantisini vermişti. Bu arada (Ekim 1849’da) İngiliz ve Fransız filosu Çanakkale Boğazı’na ulaştı. Filonun gölgesi altında, Polonyalı askerlerin durumu iyice tehlikeli bir hale dönüştü.
Türklerin Polonya yanlısı tutumu, Polonya ve Macar askerlerinin geldiği ilk andan başlayarak Osmanlı’nın birçok Avrupa ülkesinin yapmayacağı bir biçimde davrandığının altını çizen Zamoyski’nin gözünde büyük bir saygı uyandırmıştı. Aynı dönemde Türkler, Polonyalıların İslam’a geçmelerini şart koşmayı da bırakmışlardı. Hz. Muhammed’in dinine topu topu birkaç Polonya subayı ve askeri geçmişti. Ama diğer taraftan Osmanlı, Rus talepleri karşısında bazı geri adımlar da atmış ve Polonyalı göçmenleri Vidin kampından alıp Şumnu’ya götürmüştü (Kasım 1849); ardından da Rusya ile bir anlaşma imzalamıştı (29.12.1849), ki bu anlaşmanın sonucunda Polonyalıları teslim etmeyi kabul etmemiş olsa dahi, Rusya’nın Polonyalı önderlerden birkaçının (başta J.Wysocki, H. Dembinski ve J. Bem generaller olmak üzere) gözaltına alınmaları yönündeki talebini kabul etmek zorunda kalmıştı. 1850 Şubatı başlarında Padişah komiseri Ahmet Efendi, sözleşmenin hükümlerini yerine getirmek üzere Şumnu’ya geldi.
Gözaltına alınanların ilk grubu, Kütahya’ya gönderilir (bunların arasında Jerzy Bulharyn, Adolf Grochowalski, Tadeusz Idzikowski, Peder Jozef Niewiadomski, Wladyslaw Tchorznicki, Jozef Woroniecki, Jozef Wysocki gibi isimler vardır). Gen. Jozef Bem (Murat Paşa), D. Zarzyckiego (Osman Paşa) ve J. Woronieckiego (Yusuf Paşa) çok daha uzak bir bölgeye (Haleb’e) sürülürler. Fransız vatandaşlığı olan Zamoyski, hiçbir yere sürülmez, ancak Türkiye’yi terk etmek zorunda bırakılır. Şumnu kampında geriye kalan Polonyalı göçmenlere ise ya Türkiye’de bir yere yerleşmeleri ya da Türkiye’yi terk etmeleri önerisi getirilir. Türkiye’de kalma kararı vermiş olanlara bir defaya mahsus olmak üzere 250 Piastra tutarında yardım parası verilir. 400 küsur Polonyalı, bu olanağı değerlendirip, bugünkü Türkiye sınırları içine ya da Dobruca’ya ve İslav ülkelerine yerleşmişlerdir. Örneğin Albay Przewlocki 600 morga4 toprak satın alır, Koziobrodzki bir içki fabrikası inşaatına yatırım yapar. Diğerleri ise - M. Czajkowski’nin destekleriyle - çeşitli devlet dairelerinde (yol yapımında, doktor ya da zanaatkar vb. sıfatlarla) işe başlarlar. 1850 Martında 124 Polonyalı, Sultanın özel firkateyninin güvertesinde Malta’ya götürülür. Bunlardan bir grup İngiltere’ye yerleşmek isteğindedir, diğerleri ise Belçika Kralı Leopold’un ordusuna katılmayı tasarlamaktadır.
Zamoyski Türkiye’yi terk ettikten sonra Şumnu kampıyla Osmanlı arasındaki irtibat noktası, Wladyslaw Koscielski oldu. Bu dönem, 30 kadar Polonyalı subayın din değiştirme zorunluluğu olmadan ve ne Avusturya ne de Rusya’nın protestolarına aldırmadan, Osmanlı ordusuna katıldığı dönemdir.
Şumnu’deki Polonyalıların durumu, gittikçe gergin bir hal alıyordu. Kavgalar çıkıyordu. Askerleri açlık tehlikesi tehdit etmeye başlamıştı. Avusturya’da bir genel af ilan edildi ve 100’den fazla Polonya askeri Polonya topraklarına dönme kararı aldı. 1851 başlarında 230 Polonya askeri daha Türkiye’yi terk edip Liverpool üzerinden Birleşik Devletler’e gitmiştir. Buna karşın, Kütahya’da sürgünde bulunan Polonyalı subaylar ise Bursa’ya alınırlar.
Şumnu’daki diğer Polonyalılar, yavaş yavaş İstanbul’a gelmeye başlamışlardır. Ama içindeki bulundukları durum gittikçe güçleşmektedir. İş bulmakta büyük güçlükle karşılaşırlar. Prens A. Czartoryski de bir tereddüt dönemi geçirir. Halkların Baharı’nda Polonyalıların büyük çabası, Rusya’yı zayıflatıcı bir etki yapmamıştır. Böylece, Polonya’nın bağımsızlığını kazanabilme perspektifi de uzaklaşmıştır. Prens Czartoryski, hedeflediği amaca uluslar arası ölçekte ulaşamamıştır. Bu dönemde, diğer halklar arasında ve Batılı devletlerin yöneticilerinde Polonyalılara dair intiba, "isyancılar" gibi bir belirlemeyle, XIX. yüzyılın ilk yarısında oluşturulan Avrupa siyasi düzeni için yıkıcı devrimcilerle eşanlamlıdır.
Bütün bunlar, İstanbul’daki Doğu Ajansı’nın işleyişine yansımıştı. Aralık 1851’de ajansı W. Koscielski’ye devreden Czajkowski, bundan birkaç gün sonra İslam’a geçti. Bu kararını W. Zamoyski’ye yazdığı mektupta şöyle açıklıyordu: "Fikrimce mantıklı ve teorik değil, ama pratik düşünen bir Polonyalı, eğer Müslüman Türkiye ile birlikte olmak istemiyorsa, Moskova’nın İslav ayaklarına kapanmak zorundadır; içinde bulunduğumuz şartlarda başka çare yoktur". Bununla birlikte, Polonya meselesi ve ajansın varlığını sürdürebilmesi için duyduğu endişenin kendisini İslam’ı kabul etmeye götürdüğünün de altını çizmiştir. Böylece, Osmanlı için Czajkowski, Prens Czartoryski’nin Boğaz’daki temsilcisi olarak kalmıştır. Ne var ki bu durum, W. Koscielski’nin ajans yöneticiliğini görevinden çekilmesiyle radikal şekilde değişir. Bunun olduğu tarihte (yani 17.104.1852’de) Prens Czartoryski, ajansın faaliyetlerini askıya almıştır.
Bu dönemi (1848-1852) değerlendirirken tarihçiler, Osmanlı’nın niçin bu denli kesin bir biçimde Polonyalı ve Macar askerlerin tarafını tutmuş olduğu sorusunu sorarlar. Bu dönemin büyük Türk siyasetçisi Reşit Paşa, Rusların peşinde olduğu şeyin, yalnızca bir avuç Polonyalı ve Macar’ın iadesi olmadığını mükemmel anlamıştır. Onlar, çok daha önemli bir şeye erişmek istemektedirler. Ruslar, çöküş sürecine girmiş Osmanlı İmparatorluğu’nun iç işlerine karışma hakkına sahip olduklarını dosta düşmana kanıtlamayı istiyorlardı. İşte bundan dolayı Osmanlı, Polonyalı ve Macar göçmenlerin haklarını bu denli büyük bir kararlılıkla savunmuştu; zira bu, onun bağımsızlık ve egemenliğiyle eşanlamlıydı. Prens A. Czartoryski grubunun İngiltere ve Fransa’nın bu konuya olumlu yaklaşmalarını sağlama yönündeki çabaları, Türk devlet erkanının takdirlerini kazanmıştı. Türkler, Polonyalılarla diplomatik ve askeri alanda işbirliğini sürdürecekleri ve Türkiye’de sığınacak yer bulmuş, ayrıca Türk ordusu saflarını güçlendirmiş Polonyalıların bu kapsamda yardımcı olabilecekleri umudundaydılar.