- 1 Aralık 2006
- 272
- 3
- 116
Özgür kadın dayak yer mi?
Rukiye'den bir e-mail geldi. Özgür Kadın başlığını taşıyordu ve çok güzel bir yazıydı: "Gerici özgür kadını istemez. Çünkü özgür kadın onun sonudur. Özgür kadın kültür demektir. Özgür kadın; sanat, resim, edebiyat, kitap, dergi, gazete, heykel, sinema, tiyatro, müzik demektir" diye başlıyordu.
Acaba Rukiye mi yazmış diyerek önüme koydum yazıyı, ben de bu konuyu yazacağım diyordum ki baktım, üzerinde bir isim; Bekir Coşkun.
Her gün okurum onu, ama herhalde tatildeydim ve gazete alamadığım günlere rastladı.
"Özgür kadın temizdir. Öyle kirli çorapları, kokan ayakları, tıraşsız yüzü, gülyağından parfümü olan erkeği sokmaz yatağına" diyordu Bekir Coşkun.
"Dayak yiyip, aşağılanıp, itilip kakılmak istemez" diye devam ediyordu.
Burada biraz takıldım tabii.
Çünkü, özgür kadın da dayak yiyor bu memlekette.
Her kadın dayak yiyebilir... Ama "özgür kadın" bir kez yer. İkincisinin de geleceğini anlar ve çeker gider o adamın yanından.
Oysa bizde öyle olmuyor. Nice özgür kadınlar biliyorum, kocalarından dayak yiyor ve şaşılacak şey, o adamla oturmayı sürdürüyorlar. Hem de mecbur olmadıkları halde o adama, yani çalışıp para kazandıkları halde.
Bunu anlayabilmek mümkün değil ama ne yazık ki bu böyle.
"Ne dergâhlara müşteri çıkar özgür kadının yetiştirdiği çocuklardan, ne tarikatlara mürit ne de gericiye oy verecek saflar" diyor Coşkun.
Doğrudur... Bu yüzden gerici, özgür kadını sevmez Coşkun'un dediği gibi. Ama ilerici, tertemiz, çok hoş görünüşlü bir adam da, çok hoş görünüşlü özgür karısını dövüyor işte.
Müdür, genel müdür, rektör, şair, romancı, akla gelmeyecek isimler kadınları dövüyorlar.
Soruyorsun, "peki neden oturuyorsun bu adamla" diye...
Çoğu şu yanıtı veriyor, "çocuğum vardı ondan". Ne kadar acı. Düşünebiliyor musunuz, çocuk, annesinin babası tarafından sürekli dövüldüğünü görerek büyüyor. Bundan daha vahşi bir durum olabilir mi?
İkinci yanıt da şöyle; "her seferinde özür diledi, bir daha olmayacak dedi, ben de inandım".
Buna inanabilir misiniz? Yıllar yılı dayak yiyor kadın ve affediyor adamı, çünkü özür diliyor her seferinde.
"Bu yüzden, gerici özgür kadını sevmez. Kadın özgür olsun istemez. Ve onu örtmek, kapatmak, susturmak için çarşafa-türbana sarmak ister. Türban diye tutturmaları bu yüzdendir. Gericinin sonudur özgür kadın" diye bitiriyor yazısını Bekir Coşkun.
Haklı. Ama kadınlar istemeseler de giyiyorlar o türbanları, çarşafları... Diyeceksiniz ki "onlar özgür kadın değil". Ama o kadar çoklar ki, Başbakanımızın eşi bile zorla türban taktığını anlatmamış mıydı?
Sanırım mesele "özgür kadınlar"! çoğaltmak. Ama gerçekten özgür, kendi beynine ve bedenine egemen; isteklerine sahip çıkıp, bir erkek için bunlardan vazgeçmeyen kadınları yaratmamız gerekiyor.
Var tabii böyle kadınlar ama, az. Üniversitede okuyup, çalıştığı halde dayak yiyen ve buna rağmen boşanmayan kadınlar o kadar fazla ki...
"Kocandır, döver de sever de" lafını nasıl yok edeceğiz dilimizden?
Ne olur biraz da bunun için uğraşsak.
DUYGU ASENA (17.08.2004)
Rukiye'den bir e-mail geldi. Özgür Kadın başlığını taşıyordu ve çok güzel bir yazıydı: "Gerici özgür kadını istemez. Çünkü özgür kadın onun sonudur. Özgür kadın kültür demektir. Özgür kadın; sanat, resim, edebiyat, kitap, dergi, gazete, heykel, sinema, tiyatro, müzik demektir" diye başlıyordu.
Acaba Rukiye mi yazmış diyerek önüme koydum yazıyı, ben de bu konuyu yazacağım diyordum ki baktım, üzerinde bir isim; Bekir Coşkun.
Her gün okurum onu, ama herhalde tatildeydim ve gazete alamadığım günlere rastladı.
"Özgür kadın temizdir. Öyle kirli çorapları, kokan ayakları, tıraşsız yüzü, gülyağından parfümü olan erkeği sokmaz yatağına" diyordu Bekir Coşkun.
"Dayak yiyip, aşağılanıp, itilip kakılmak istemez" diye devam ediyordu.
Burada biraz takıldım tabii.
Çünkü, özgür kadın da dayak yiyor bu memlekette.
Her kadın dayak yiyebilir... Ama "özgür kadın" bir kez yer. İkincisinin de geleceğini anlar ve çeker gider o adamın yanından.
Oysa bizde öyle olmuyor. Nice özgür kadınlar biliyorum, kocalarından dayak yiyor ve şaşılacak şey, o adamla oturmayı sürdürüyorlar. Hem de mecbur olmadıkları halde o adama, yani çalışıp para kazandıkları halde.
Bunu anlayabilmek mümkün değil ama ne yazık ki bu böyle.
"Ne dergâhlara müşteri çıkar özgür kadının yetiştirdiği çocuklardan, ne tarikatlara mürit ne de gericiye oy verecek saflar" diyor Coşkun.
Doğrudur... Bu yüzden gerici, özgür kadını sevmez Coşkun'un dediği gibi. Ama ilerici, tertemiz, çok hoş görünüşlü bir adam da, çok hoş görünüşlü özgür karısını dövüyor işte.
Müdür, genel müdür, rektör, şair, romancı, akla gelmeyecek isimler kadınları dövüyorlar.
Soruyorsun, "peki neden oturuyorsun bu adamla" diye...
Çoğu şu yanıtı veriyor, "çocuğum vardı ondan". Ne kadar acı. Düşünebiliyor musunuz, çocuk, annesinin babası tarafından sürekli dövüldüğünü görerek büyüyor. Bundan daha vahşi bir durum olabilir mi?
İkinci yanıt da şöyle; "her seferinde özür diledi, bir daha olmayacak dedi, ben de inandım".
Buna inanabilir misiniz? Yıllar yılı dayak yiyor kadın ve affediyor adamı, çünkü özür diliyor her seferinde.
"Bu yüzden, gerici özgür kadını sevmez. Kadın özgür olsun istemez. Ve onu örtmek, kapatmak, susturmak için çarşafa-türbana sarmak ister. Türban diye tutturmaları bu yüzdendir. Gericinin sonudur özgür kadın" diye bitiriyor yazısını Bekir Coşkun.
Haklı. Ama kadınlar istemeseler de giyiyorlar o türbanları, çarşafları... Diyeceksiniz ki "onlar özgür kadın değil". Ama o kadar çoklar ki, Başbakanımızın eşi bile zorla türban taktığını anlatmamış mıydı?
Sanırım mesele "özgür kadınlar"! çoğaltmak. Ama gerçekten özgür, kendi beynine ve bedenine egemen; isteklerine sahip çıkıp, bir erkek için bunlardan vazgeçmeyen kadınları yaratmamız gerekiyor.
Var tabii böyle kadınlar ama, az. Üniversitede okuyup, çalıştığı halde dayak yiyen ve buna rağmen boşanmayan kadınlar o kadar fazla ki...
"Kocandır, döver de sever de" lafını nasıl yok edeceğiz dilimizden?
Ne olur biraz da bunun için uğraşsak.
DUYGU ASENA (17.08.2004)