Özel Arabul Şiirleri

MEKTUP 4

Gece denizin uysal bedenini yırtan
Ve bana acı çektiren umudum
Göz kapaklarımı zorluyor bir kez daha
Bir kez daha yokluğun eşiğini geçmek için

İo'nun başına sardığı
O uğursuz sineği Hera
Çağlar boyu bir değirmen taşı gibi
Bırakıvermiş gökyüzünün karanlık boşluğuna

Yıldızların soğuk sessizliğinde zeytin ağaçları
Hafifçe okşuyorum başlarınızı
Hiç usanmadan
Yalnızca bir tek yürek kıpırtısı
Bir tek umut soluğu
Bu Çınarlı toprağına uzanan

Canlı ve altın sarısı güneş
Kimse yok seninle aramıza girecek
İçime çektiğim sıcak soluğundan başka
Yardımsız ve güçlü temizliğinen başka
Benim umarsızlığımdan başka

Bilmem ki nasıl olacak
O aydınlık sevgiyi yeryüzü kabuğunda
Beklenmedik renkleriyle zorlamak
Unutmayı her çağırış
Biraz daha ertelemektir öteye
Boğazıma sarılan ellerin ağırlığı
Gözlerini görmesem de bilirim sendendir
Sendendir bana geçen acımasız duyarlığın

Yanlış bir ardıç kuşunun dağlardan
Denize süzülüşü
Her akşamüstü aynı rüzgarın
Aynı kayığı belli bir yere götürüşü gibi
Sallanır zaman içinde inançsız yüreğim
 
MENEKŞE RENGİNDE

- Armağan’a-

DÜN

Menekşenin düşü sarmal bir dünya
Düşer gibi, gölgeli kuytu bir suya
Hiç duymadın, ses vermedin çağrıma
Bilmiyorum, gelir misin bir daha


BUGÜN

Günboyu çaldı durdu telefon
Tanıdık, tanımadık herkes evdeydi
Bir güneş, bir bulut vurdu perdeye
Duvardan gölgeler silindi önce
Havalandı kuşlar, sesler kesildi


ŞİMDİ.. HEMEN

Bütün akarsular okyanuslara
Sen göğsünde rüzgar
Yalnızlığa koşan bir delice su
Gölgelere sarılı akşam renginde
Şu anda, şimdi nerelerdeysen
Geçtiğin yollar hüzün
Aktı içime
 
MEVSİMLERDEN YAZ

Bir yanım deniz
Güneş öteki yanım
Sarışın bir günün ortasındayım

Islandı saçlarım
Çıplak ayaklarım
Seninle barıştım
Kendime kırgınım

*****************

NASIL

Kuru bir dal nasıl çiçek açarsa
Nasıl uyursa sabaha karşı sular
Ve bir bebek ilk soluk aldığı zaman
Öylesine başlar içimde yaşam

******************

NEDEN GEÇEMEYİZ

Bütün gün asılı durdu o güneş
Çekinceye dek anılardan zamanı
Bakır bir tepsi gibi yansıdı içimizde

Gider yine geri döner yollarım
Sularıma yavaşca, yavaşca sularıma
Şimdi değil bir önceden belki de
Bir düş sıçramasıydı bu kuşkularım

Sürgün bekleyişi üstümüzde gerilen
Yorgun uykusunda en yeşil
Asılı kalmışız tutkuya
Orman içimizde, gövdemiz yaprak kesilmiş
Biraz ötemizde umut
Neden geçemeyiz
Karşıdan karşıya
 
NEDEN ÖYLEYSE

Tutunup dere kenarındaki ince sazlara
Bu gezegenin en eski türküsü
Kendi başına iner yorgun
Kendi aydınlığına

Belki hanımgelinlerimizin
Bol güneşte yuğduğu
Sıcacık çayır nanesi kokan
Patiska çarşaflara sinmiştir bir de

Sonsuza açılan kanatlarıyla
Ölümü ve tanrıları geçiveren
Umuttur tek başına
Umuttur belki de ezgilerinde sunduğu
Almamız gerekeni hiç bilmedik
Neden öyleyse çırpınmamız kapılarında
 
UMUT OL

sevgilim umut ol ulaşmak için bana
tatlı bir yağmur gibi gecemi yüklen
güneşe kavuşmak için kır çiçekleri
nasıl iter ve nasıl zorlarsa taşları
sevgilim umut ol ulaşmak için bana
gözlerim hep sana çevrili
sıcaklığını duyarlığını tutabilmek elinin
uzakta bir yerde bahçesindeki tulumbadan
penceresindeki fesleğene dek
herşeyini özleyen yorgun bir yolcu gibi
sevgilim umut ol ulaşmak için bana

ÖZEL ARABUL
 
USULCA BIRAK

Usulca bırak başını
Usulca suyun yüzüne

İnce yüzlü bu çocuk
Kaç ay devşirdi
Düzlüğe inmeden
Acır gibiydi bize
Bir çömlek dolusu güneş
Taşır gibiydi
Sırtının ortasında

Gece yorgunluğundan
Öyle doluydu ki gözleri
Dut yaprağında ipek böceği
Gül lokumu
Süt kesiği
İnce yüzlü bu çocuk
Yaşamayı öğrenmeden
Aramızda eskidi

ÖZEL ARABUL
 
YALNIZ AĞAÇ

Sessizce uzar gider bu ağaçlar
Girer yavaşça bedenimize
İçimizden çekilen suyla
Ağız uçlarımızda, el ayamızda
Her öpüşte gül açan

Anlatma bana önce gözlerin
Vurmuş yüzüne yaprak gibi
Son nerede gördüysem seni
Toprak altında yürüyen kökler
Kımıldar yüreğin su çatlaması

Son nerede gördüysem seni
Durur orada akşamım, bir de dalların
Yalnızsan, ayırdıysan suda yüzcesini balığın
Gel hadi, değişmiş olsa da adın
Öyle yorgun, öyle eksiğim

Ateşe tuz serper gibi
Yağmura tohum tutar gibi yokluğun
Hüzün bir kayadır dip sularında
Zor olacak şimdi sevinci koymak
Çil basmış yüzüne günün

Özel Arabul
 
JAZZ- BLUES

Şimdi nereye gidiyoruz ona bakalım
Bilmeliyiz nereye gittiğimizi
Kapıları çarparak dışarı çıkıyoruz değil mi
Islak taşlarında kayarak bu eski sokağın
Hala değişmeyen kaldırımlarında birbirimize tutunarak
Ellerimizi arıyorsak
Artık bilmeliyiz

İçimde yalnız bir göçmen yerini arıyor
Yağmur yağıyor, gökyüzü kapalı
Nehrin bulanık suları köpürmüş, duyuyorum
Beni kendine ayırmışsın, farkındayım
Yollara çıkarmışsın, yaşlı atların toynak sesleri
Duman içinde ve alacakaranlığın

Yüzüne bakıyorum bir pencere açılıyor
Bembeyaz bir zambak uzanıyor geceye
Yaşadığı toprağa benzemiyor
Eğimine bakılırsa dağların yalnızlığı
Bu kente hiç yakışmıyor

Adresi unutmuşuz kimbilir nerde
Bulanık yüreklerimiz
Karıştırdıkça eski aşklar ufalanıyor
Yalansız, özürsüz hatta özlemsiz
Bir kadın bir erkeğe tutunuyor
Anılarına tutunuyor, acısız
Resimleri tarıyor ıslanmış tümü
Hepsi siyah beyaz
Kimseyi tanıyamıyor

Bu caddeler, bu evler, bu nehrin kıyısı
Siniyor her yere dağıtıp durduğun sesin
Sütunlara, vitrinlere, ayak seslerine
Kafesler darmaduman
Tüm kuşlar salıverilmiş
Suyun üstünde tüten sis
Dokunsan masmavi hüzün

Özel Arabul

 
OKUL ÇAĞI

DERS1

Atlaslarda tuzlu tuzsuz gölleri
Belletirler uzun değnekleriyle
Sanki karınca yuvası
Daracık kahverengi çizgiler
Sınırlar çiçek açmaz diken içinde
Gemiler geçmiyormuş izinsiz
Paylaşılmış deniz dipleri
Olgun bir dut gibi sallanır başım
Kürsünün gölgesinde

DERS2

Sultanlar girer birden sınıfa
Altın işlikleri
Ve saf ipekten otağlarıyla
Savaş tortusu gibi
Biçilmiş gövdelerin üstünde

DERS3

Birbirimize bakarız bütün çocuklar
Saçlarımızdan yakalarımızdan
Dökülür aşağıya sayılar
Kırık bir doğru gibi parmaklarımız

ÇOCUK

Hiç sormadım gelmiyor aklımıza
Babam neden kullanmaz ürettiğini
Niye ürkütür onu çarşılar
Sesi de benzemiyor başkalarına
Eski bir top gibi düşer yüreğim
Koşamam çayır kuşlarıyla
Hepinizden daha yorgunum şimdi

Özel Arabul

 
ONARIM

Ortada kaynayan zift kazanı
Rendelenmiş tahta
Çıplak tuğla duvarlarıyla
Yeniden biçimlendi odalar
Bu bina bütün bir yaz hazırlandı kışa

Dökülen yaprağını eklemeye çalıştık
Alnı değdi çatının saçlarımıza
Kapılar, gizli bölmeler, içiçe koridorlar
Ne varsa onardık kendimizin dışında

Yer değiştirdi gün içinde uykumuz
Aramızda bölüştük bize düşeni
Belki bir tarih bu taş, eşiğimizde
Ağır, kara bir yılan gibi kımıldar
Geceleri ev ve çelik iskeleti

Özel Arabul

 
RÜZGARMIŞ



Öğrendim aşkım
Bir rüzgarmış yaşamak
Dağılan gökyüzünde

Yıkıntılar bırakır ardından
Tohumlar taşır yeni hayata
Giden savrulan hayat
Kalan aşk söylentisi yalnız

Özel Arabul

 
SABAH ÇAĞRISI

Uyan şimdi uyan tam gümüş vakti
Bir su tomurcuğu patlar mavide
Açılır göğsünde gün, görkemli diri
Ne varsa kırlangıca dönüşmen için


Belki biraz Sümerlisin, yüzün uykuda Sümerli
Bir sarnıç başında yüzün
İpek sarılır, toprak yırtılır, bir yıldız düşer
Sabah üstümüzde zeytin yeşili


Düştür bu, başka türlü olamaz düştür bu
Damar damar açılan gökyüzünü
Nerdeyse tırpan gibi biçiyor ellerin
Çok yaşadığım, daha yaşadığım
Bir sandal ayrılıyor sahilimizden
Uyan şimdi uyan tam rüzgar vakti

Özel Arabul

 
SABAHIN SERİN BAŞI



Sabah serin başını yasladı pencereme
Boynunda asılacağı iple dolaşan kadın
O en yüksek rüzgarlı dağ başında
Umudunu çoktan harcadığı
Ve artık bulamayacağı için özlemini
Bir sevecenlik gibi geçiverdi
İnsan boyu çatlayan toprağını

Özel Arabul


 
SAKIZ AĞACI


Bu gece yaşlı bir sakız ağacı gördüm
Kolları karanlığı taşımıyordu
Bu gece ay ilk dörtlükteyken
Toprakta karıncalar yuvalarını
Su böcekleri yosunlu keaya diplerini bırakıp
Kımıltısız ve dar zamanlı
Yaşamı karşılıyordu

Göğsü yarılmış, morarmış dudaklarıyla
İnip kalkıyordu susuzluğu denizin
Ve bu gece havada
Durmadan kaçındığımız
Yalnızlık tütüyordu

Yaşantımızdan ayrılıp sessizce
Özlemin kupkuru ayazını
Islak otlarda çiğnedi beklenen
Hüzünlü Foça´nın dalgaları gölgelendi
Sıkıntısı büyüdü yüreğimin

Mermer basamaklarda bekleyen
Yaşlı sakız ağacı
Başını suya vurup ağladı

Özel Arabul

 
SAVAŞIMIZ BİZİMLE

Güneş toprağımıza meyvasını düşürdü
Buğday benizlim,
Küçük Asya´m çeltiğini verdi
İçtik terimizi
Sakız rakısıyla

Varlığımız haklıdır bizim
Toprağımızda zeybekler topuklarıyla
Can verirdi Bozdağ´ın taşına, yamacına
Serin gecelerde döşeğimiz hayıt kokardı
-Mavi çiçekleri oğul verenden-
Denizimiz haykırışı belletti bize
Usluluğa ve alışkanlığa karşı.
Uygardık barış için
Yabandık kendimizde.

Ölümler üzerinde özgürlük çiçek açarsa
Acımam buz gibidir, ürpertir beni
Biz yine döneriz doğaya.
Suyumuz ve aşımız insandan gelir,
Yatağımıza kara çamur sıvanır,
Uykumuz ağır basar, toprağımız diken verir.

İnsanı insanla kurtarmıştık
Buğday benizlim,
Savaşımız kendimizledir.

Özel Arabul

 
SAVRULDU



Savruldu yapraklarım
Dağıldı mevsim
Ya ben
Şimdi sensiz
Ne yapacağım

Özel Arabul

**************************************************

SAYRI



- O nasıl rüzgardır öyle sözlerin
Nehirlerim ortasından devrilir-

Gökyüzü dağılır sanki içinde biz
Tam uykudayken sabaha karşı
Toprağımız üşümüş, sırılsıklam
Yıldızlardan kan gelir
Boynuzdan bıçak saplasam


Cebimizde saklı, yanılma payı
Donmuş bir gün teleği ayazı görmüş,
Gider miyiz ne dersin
İçimiz dışımız daha
Kuş ormanı

Özel Arabul



 
SEKOYA

Uzanır ulular ulusu ağaç Sekoya
Rüzgarın erişmediği gökyüzünü kaldıran
Tanrının yeryüzüne bıraktığı
İlk şeydir o, ilk sevinci

Öpüşleri seni başka korkulara çekince
Bu ay şöleninde
Kıpkırmızı nar taneleri
Esmer vücudunda toprağa açılır.
Olgun yemişler arasından kucağına.
Serin bir akşama döner dudakları,
Bütün gövde ağırlığıyla
Işıktan olma ormana,
Ormandaki mavi yağmurun
Eski yapıtlarına sığınır,
Öylesine dalgın iner karanlık..

Zamana tutunmuş ağaç Sekoya
Hayır, sensin aradıkları
Her dolunayda,
Bir kadını sever gibi, öper gibi onu
Göğüslerinin ucundan ve dudaklarından
Sudaki aynalara mıhlarlar
Rüzgarın ilk oyununu.
Aradıkları gerçekte sensin,
İzlerini yukarda ya da aşağıda sanırlar
Hiç olmasaydı diyemeden,
Bir öğle güneşinde yalnız başlarına
Sallanırlar sallanırlar.

Özel Arabul

 
SEN İÇERDE BİR YERDESİN

Sen içerde bir yerdesin
Zaman kök ağzında çiçek
Bir gelirsin gölge kayar geriye
Yürek ki çoğu kez süt damarıdır

Başın dayanır suya, uykusuz iner
Sabah iner incecik, gün artığından
Ölüm nasılsa sondan öncesi
Nasılsa umudun yaprak altıdır

Nereye değil nereden düşer acı
Çember çember dönenerek
Sen içerde birikimim kaskatı
Özlemin aydınlığa yaslıdır

Özel Arabul
 
SENİ ANDIM



Şimdi seni anmışım
Önce uyandı yüzüm
Kapalı bir gül ortasından
Ağdı aydınlık


Duyuyor musun
Ürktü gökyüzü
Akça karnını geriyor


Seninle yatmadım sanki
Sulara girmişim gibi
Her yanım mavi kokuyor

Özel Arabul

 
SENİN ARKANDAN



bu koltuk daha öncede burdaydı
köşede bücür ağaç
sen gidince ardından
kırdı kökleriyle saksıyı
koltuk bir genişledi hiç sorma
odalar almadı

neydi bizi ürküten
yanyana gelince
gözlerim baktığı yerde
kıvılcımlı bakır deli

avunmak için bir yer gerek bize
bir isim
sevgiyle tamamlayan kendi kendini
uysal bir rüzgar hiç köpürtmeyen
aramızdaki denizi

Özel Arabul

 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…