• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Odtü'de eylem ve sökülen ağaçlar

Erdoğan ODTܒde yapılacak yolu protesto eden eylemcileri eleştirdi. Başbakan açıklamasında şunları söyledi: “Bugün bir pankart gördüm. ’Yol değil orman istiyoruz’diye. Böyle şey olur mu ya. Orman çok. Yol olmazsa üniversiteye gidemezsiniz. Sizleri ormanlara gönderelim. (Yeniçağ Gazetesi)

Bütün yazıya katılmakla birlikte buna imzamı basarım. Ne kadar haklı sayın başbakan.
Bugüne kadar ODTÜ'ye öğrenciler gidememişti, o yol yaptı diye gidebilecek.
Ne kadar da düşünceli. :27:
 
Erdoğan ODTܒde yapılacak yolu protesto eden eylemcileri eleştirdi. Başbakan açıklamasında şunları söyledi: “Bugün bir pankart gördüm. ’Yol değil orman istiyoruz’diye. Böyle şey olur mu ya. Orman çok. Yol olmazsa üniversiteye gidemezsiniz. Sizleri ormanlara gönderelim. (Yeniçağ Gazetesi)

Beyefendi; siz Amerika’nın, gerçekte ise siyonizmin projesi olan “Büyük Ortadoğu Projesi”nin eş başkanısınız? 11 Yıldır BOP adına Türk milleti ile kavga ediyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütün simgelerini yok ediyor, adeta kazıyorsunuz.

ODTܒye giden öğrencileri bu güne kadar ışınlıyor muydunuz? Bu güne kadar okullarına hangi yoldan gittilerse gene aynı yoldan giderler. Sizin amacınız başka.

Gökçek denilen zat A.O.Ç. ve ODTܒye zaten takmıştı. A.O.Ç. tarumar edildi. Hem Cumhuriyet ve Atatürk’ü temsil eden bir alanı yok ettiniz. Hem de Ankara’nın akciğerleri görevi yapan bir alanı kirlettiniz.

Ey Ankara halkı, Ankara’ya bir bakın, Cumhuriyete ait simgelerden geriye ne kaldı?

Kızılay Meydanına adını veren Kızılay binası yıkıldı. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devletinin önemli bir simgesi yıkıldı.

Emperyalizmin güç gösterisi ve hakimiyetini temsil eden çirkin, ruhsuz bir AVM yapıldı.

Eski T.B.M.M. binası dışarıdan artık görülmüyor. Yeni hizmet binası denilen çirkin bir binayı adeta bir perde gibi önüne dikmişler.

Kuğulu Parka yapılan malum.

Türk Milletine ve Türk adına karşı sinsi bir savaş başlattınız. Önce Balkan Türkleri derneklerinin başına “Türk” kelimesinin getirilmesini yasaklandınız(2006). Sonra Kurtuluş Savaşı Müzelerini kaldırıldınız.

Evlerine “Türk Bayrağı” asan vatandaşlar CİA eğitimli bir kısım devşirme polisler tarafından “tahrik ediyor” diyerek uyarıldı. Plakasında Türk Bayrağı olanlara ceza yazıldı.

Bu milletten “90 yıl önce kaybedenlerin intikamını” mı alıyorsunuz?

90 yıl önce Kuvayı Milliye’ye karşı düşmanın yanında yer alan şeyhlere methiyeler düzerken, Kuvayı Milliye’yi sanık sandalyesine oturttunuz.

Siz Hürriyet ve İtilaf Partisinin 90 yıl sonra hortlamış yeni bir versiyonu olarak zamanın Kuvvacılarından intikam mı alıyorsunuz?

Şeyh Saitlerin, Said-i Nursilerin, Said Rızaların temsil ettiği işbirlikçi kimliğine sahip çıkarak “MANDACI” zihniyeti baş tacı ettiniz. Mandacılarla mücadele edenleri yargılıyorsunuz. Kimin adına?
Dün Kocatepe’de, Sakarya’da yenilenlerin, İzmir’de denize dökülenlerin intikamını almak için mi?

Çorum’da yaptığınız bir miting konuşmanızda; İskilipli Atıf Hoca’yla gurur duyduğunuzu söylediniz. O pek övdüğünüz İskilipli Atıf Hoca kimdir?

İstiklal savaşında “Mustafa Kemal isyankardır, katli vaciptir, Yunan askerleri, padişahımız efendimizin daveti üzerine gelmişlerdir, onlara saygılı olalım” diye yazılar yazan biridir. Türk askerlerine yazdığı mesajlarla, Türk askerinin cepheden çekilmelerini istemiş, padişahımın emirlerine karşı gelmeyin, Mustafa Kemal’e karşı gelin mealindeki yazıları Yunan uçakları tarafından cephedeki mevzilere atılmış, askerin dağılması amaçlanmıştır. Zaferden sonra istiklal mahkemelerinde yargılanmış ve asılmıştır.

İskilipli Atıfları, Seyit Rızaları, Şeyh Saitleri masumlaştırma gayretlerinizin altında ne yatıyor? İngiltere ve Amerika adına vefa borcu mu ödüyorsunuz?

Türk Milletinin oyu ile meclisinde oturup, hovarda gibi savurduğunuz parasıyla;
Türk Milletinden emperyalist devletler ve yerli işbirlikçilerin 90 yıl önceki yenilgisinin intikamını mı alıyorsunuz?

Milletin üzerine tomayla, biber gazıyla, plastik mermiyle saldığınız polis İtilaf Devletleri adına hareket eden Kuvayı İnzibatiye polisi mi?

Sahi siz kim oluyorsunuz da bu milletin sahiplerini ormana yolluyorsunuz?

-Ben Gürcü’yüm, eşim Arap diyen siz de Gürcistan ya da Arabistan’a gitseniz de, şu topraklar bir rahat etse.

-Ya da eş başkanlık görevi aldığınız Beyaz Saray’a gitseniz de bir nefes alsak.

-Ya da güvenliği için her türlü gayreti gösterdiğiniz İsrail’e gitseniz de sular rahat aksa. Ağaçlar kesilmese.

Şehirler talan edilmese. Sadece insanlar değil, bütün Anadolu taşı-toprağı-hayvanları-börtü-böceği ile rahat etse.

-“Sayın” diyerek cilaladığınız, birlikte anayasa yapmaya kalktığın sapık bebek katili Öcalan’ın yanına da gidebilirsiniz.

Bizim oralarda “yüzünü şeytan görsün” derler. Ben de sana ve ekibine diyorum ki;
Yüzünüzü Obama görsün, Hikmetyar görsün, Netanyahu görsün.
Bizden uzak, hizmetkarı olduğunuz şeytana yakın olun!!.

Zahide UÇAR...
Bu ülkede zamnında Manda isteyen Zahide hanımın zikrettiği isimler değil bizzat İsmet İnönü Paşadır. Ben paşayı yargılamam.onun gibi Halide Edip Adıvar ve zamnın ileri gelen siyasi otoriteleride manda taraftarı olmuşlardır. yargılayamam çünkü zamanında içinde bulunulan şartlar onları bir kurtuluş yolu bulmaya itmiştir. zikerdilen isimlerin arasına hep "S" den gidelim diye eklenmiş, Said-İ Nusi'nin Kürt olmasına rağmen Türklük bayrağı altında vatan birliği için verdiği mücadelenin böyle karalanması ucuz köşe dırdırcılığından başka bir şey değil.
"Ancak bazı gayretkeşler, bu açık hukuksuzluğu örtbas etmek gayretiyle Atıf Hoca'nın aslında şapkadan dolayı değil, İstiklal Savaşı aleyhine fetva verdiği için asıldığını iddia ediyorlar. Böyle bir fetvanın altında imzası olmadığını hem kendisi, hem de dostu Tahirü'l-Mevlevi bizzat mahkemede açıklamışlardır. Tutanaklar 1993'te İşaret Yayınları tarafından yayımlandı. İsteyen gider, bakar. Kararda TCK'nın 45 ve 44. maddeleri gereği asılarak idamlarına... diyor."
"1) Diyelim ki Atıf Hoca savaş yıllarında bir suç işledi, Lozan'da 150'likler haricindeki savaş suçluları affedilmemiş miydi? 2) Cezası verilecek idiyse 1922'den 1926'ya kadar neden beklendi? 3) Devlet yıllarca kin tutup vereceği cezayı başka bir suçun ardına gizlerse bu adalet olur mu? 4) Mahkeme kararında 31 Mart isyanı (1909) ve Mahmut Şevket Paşa suikastına (1913) karıştığından da söz ediliyor. O zaman Atıf Hoca'nın bunlar sebebiyle idam edildiğini ileri sürmek de aynı derecede mantıklı olmaz mı?"
"Atıf Hoca'nın Milli Mücadele'ye karşı fetva verdiği için asıldığı yalanına yapışanlar, bununla farkına varmadan İstiklal Mahkemelerinin hukuk dışı ve siyasî mahkemeler olduğuna kendilerinin de inandığını söylemiş oluyorlar. Biz de başka bir şey mi söylüyoruz zaten?"(Mustafa Armağan)

anlamdığım şimdiki hükümete bu kadar atıp tutan, haksılık yaıyor diye saçını başını yırtan kişler zamnaında ne için olursa olsun bir insan hayatına mal olan gelişmelri nasıl mazur görüyor. şimdi çıkar bir dolu şey anlatırsınız. ne anlatırsanız anlatın bize dokunan ölsün size dokunandan bana ne dediğiniz müddetçe dedikleriniz bir kulağımdan girer öbüründen çıkar.
 
Dün gece ODTܒden Prof. Dr. Ali Gökmen anlattı. Dozerler 2300 ağacı öldürdükten sonra beton atılması için toprağı ezmiş. Ertesi sabah yuvalarında sıkışmış fare yavrularının çığlıkları hâlâ duyulabiliyormuş. İlk neden bu. Miki.

İKİ
ODTÜ kuzey-güney ve doğu-batı istikametinde 2 yolla 4’e bölünmek isteniyor. Üniversitenin coğrafi bütünlüğü yok oluyor. Mesele köşeden geçen bir asfalt değil.

ÜÇ Doğu-batı yolu iptal oldu. Belki tünel olacak. Sorun çözülecek. Kuzey-güney yoluna ODTÜ tamam dedi. Belediye ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı planı gönderecek, askıya çıkacak, bir ay sonra itiraz süresi başlayacak, sözlü olarak ‘tamam’ denilen proje ‘yazılı’ olarak onaylandıktan sonra yol yapılacaktı. 4 Ekim’de ormanı ‘1. Derece Doğal Sit Alanı’ ilan eden proje askıya çıktı. 1. derece doğal sit alanında ağaç kesimi imkânsız olduğundan ortam rahatladı. Belki tünel yapılacaktı.

DÖRT
Bakanlık baskın yaptı. Bayramdan önceki son mesai günü olan 11 Ekim’de projenin ‘son’ halini ODTܒye yolladı. Üstelik projeye ekli imar planı ekte yoktu. Plan zarftan çıktı, sözlü olarak onaylanan proje bu değildi. Bayram tatili başladı, belediye ODTܒye dalmak için sinsice hazırlanmıştı. ODTܒye verilen söz tutulmadı. Ankara kurumsal riyanın başkenti oldu.

BEŞ
18 Ekim’de Çevik Kuvvet, Büyükşehir Belediyesi ve bakanlık yetkilileri ODTܒye baskın yaptı. Gece yarısı üniversitenin duvarları yıkıldı, çitleri devrildi, telleri kesildi ve iki ay önce “300 ağaç keseceğiz” diyen Gökçek, 2300 ağacı öldürdü ve kan parası yolladı. 630’u taşınabilirdi. 1’ini kesmek bile sit alanı olduğu için yasaktı.

ALTI
Belediye çalışanları ODTÜ arazisinde ODTÜ çalışanlarının ve yöneticilerinin hareket ve çalışma özgürlüklerini engelledi. Suç işledi. Polisliğe soyundu.

YEDİ 4 şerit gidiş, 4 şerit geliş için açılan devasa otoyol alanı, ODTÜ çıkışında 2 geliş 2 gidiş küçük bir yola bağlanıyordu. Yolun 8 şerite çıkma şansı yoktu. Dar devam yolu da daha sonra koca bir duvarla karşılaşıyor ve özel bir bağ nedeniyle yol inşaatı aslında ölüyordu. Bağdan sonra da Dikmen Vadisi ve arkasında 20 katlı apatmanlar vardı ve yolu patikaya çevirip kıvırmadan ya da binaların üstünden ‘uçurmadan’ yolu bitirmek zaten mümkün değildi. Yol dedikleri kayıp otobandı.

SEKİZ
Devam yolunu yapmak imkânsız olduğundan zaten acil olmayan bu orman katline ve ODTÜ saldırısına gerek yoktu. Orman yok etmeye gerek kalmadan bir tünel bağlantı yapmak ODTܒnün de rıza göstereceği bir çözümdü. Üstelik buna gerekenden 10 kat daha fazla zaman vardı.

DOKUZ
Esas mesele yolun açılmasıyla ortaklık payı üzerinden ODTÜ arazisinin belediye inisiyatifiyle maddi ‘değerlendirmeye’ açık hale gelmesiydi. Yani ODTܒye dayatılan bir uygulamayla ‘yol’ yapıyormuş gibi görünerek arazide belediyenin mülkiyet hakkı iddia edebilmesinin ‘yolu’ açılıyordu. ODTÜ bunu kesinlikle reddetmiş, bakanlık “tabii tabii” demiş, sonra arkadan dolaşarak ofsayttan gol atmıştı. Esas mesele ODTÜ arazisine el koymanın ‘yolunun’ bulunmasıydı.

ON
ODTܒde mesele kesinlikle bir yol değildi. AK Parti’nin ‘laik müesses nizama’ saldırmaktan aldığı siyasi hazzı, toplumu şiddet üzerinden kutuplaştırmanın siyasi rantına bulayıp durduğu yeni İslamcılığının en bariz örneğiydi. İstanbul’un Taksim Meydanı’na, Ankara’nın ODTܒsüne saldırmanın asıl nedeni budur. Sembollerin itlafı...

KORAY
ÇALIŞKAN (RADİKAL)
 
[h=1]Bazı şeyler taşınmaz dostum[/h]
spacer.gif

Melike Karakartal
spacer.gif
-Hürriyet




spacer.gif


[h=2]Ağaç taşınır, cami taşınır, bina taşınır, akarsuyun yolu kesilir, tarihi bir şehir sular altında bırakılır...[/h]


spacer.gif







Konu ekonomik ise, halkın faydasın olacağı iddiası taşıyor ise, dünyanın yörüngesi bile yerinden oynatılabilir, öyle değil mi? Değil.
Konumuz aslında ağaç, cami veya siyaset de değil. Konu, beyinlerin kıvrımlarına yerleşmiş düşünce biçimi. Olayın kökü.
O da nedir? Kimileri için doğa, dünya, evren; insanın ebedi yolculuğunda geçici olarak uğradığı dünyada, onun hizmetçisidir.
Eğer evrenin merkezine insanı koyarsanız, elbette çevrenizdeki her şey, her canlı fena halde geçici, önemsiz ve “taşınabilir” görünür.
Doğa sizi beslemek, barındırmak için vardır. Önünüze engel çıkarıyorsa, onu alıp bir başka yere koyabilirsiniz. Ya da koymayabilirsiniz, bırakın çölleşsin, oh ne güzel. TOKİ yaparsınız.
Bakın size bir hikaye anlatayım. Masal değil, gerçek. Gerçek olamayacak kadar güzel ama gerçek:
İspanya Valencia’da bir nehir varmış. Adı Turia nehri. Vaktiyle her yağmurda taşar, su baskınlarına sebep olurmuş. Ne yapsalar çare bulamamışlar bu nehrin derdine. Kurutmaya karar vermişler. Peki kurutup geriye kalan o uzun boşluğa ne yapmışlar? En mantıklısı otoyol gibi duruyor değil mi? Oh, ne güzel yol yapılınca etrafındaki arsaların değerleri de artar, gelsin paralar... Ohh beton. Canım beton. Aşkım beton.
Yoksa bir AVM ve rezidans grubu mu inşaa etmişlerdir dersiniz? Şöyle Fransız balkonlu, 18 katlı binalar... Zaten bunların hepsi İspanya halkının iyiliği için, değil mi efendim? Neyse, hiç uzatmıyorum, ne yolu, ne AVM’si, ne rezidansı ayol. Burayı park yapmışlar, PARK. Yemyeşil, güzel mi güzel bir park. Adına da “Jardin del Turia”, yani Turia Bahçesi demişler.
Nasıl bir yer burası biliyor musunuz? Siz deyin Central Park’ın nehir şeklinde olanı, ben diyeyim cennet bahçesi. Bir orman, bir şehir parkı. İçinde ne ararsanız var. Oyun bahçesi, spor alanları, kafeler, ama hep yeşil. “Zen bahçesi” bile var. Bir Allah’ın kulu da çıkıp “Yav kaç bin metrekare alan kuruttuk, şöyle güzelce beton dökelim” dememiş. (N’aber Taksim?)


Dünya bir gaz ve toz bulutuymuş, yaa, ya

Ha, ben şimdi bunu niye anlattım? Bazen doğayla savaşmak gerekebilir. Ona savaş da denmez esasında. “Doğanın sebep olabileceği felaketlere karşı önlem” denebilir mesela. Zaruri durumlarda bulunan çözümler, bir ülkenin gelişmişliğinin göstergesidir. Ağaç “taşıyıp” yol yapmak, -hayır bir şeyi kırk kere söyleyince olmuyor sayın politikacılar, o açıdan-, medeniyet değildir.
O yolu yapma yöntemleri medeniyet seviyesini gösterir.
Evvelki gün radyoda bir siyasetçimiz dedi ki, “Zamanında at arabaları için tasarlanmış dar yolları günümüz koşullarına uydurmak için bazı camiler taşınmıştır”...
İnsanın aklına ne geliyor biliyor musunuz? Dar sokaklara sahip, bugün hâlâ tarihin izlerini sanki aradan binlerce sene geçmemiş gibi koruyan bazı İtalyan şehirleri. “Burası at arabası için yapılmış, olmaz böyle” deyip koca koca taş binaları geriye itelememişler mesela. Küçük, ufacık arabalar yapmışlar, onlara biniyorlar. (Bizde de var onlardan, hani erkeklerin “kadın arabası” dedikleri, yollarda üstüne üstüne sürdükleri...)
Kiliseleri, binaları bilmem nereye taşıyıp “yol genişletme çalışması” yapmamışlar mesela.
Bazı değerler taşınmaz. İlla da taşıyanlar, illa da yol da yol diye tutturanlar tarih sahnesinde pek hoş hatıralar bırakmamışlardır ama bunu pek değerli siyasetçilerimize nasıl anlatacağız, işte orasını bilmiyorum. “Cami bile taşınır, ağaç niye taşınmasın” cümlesini duyunca insanın konuyu anlatmaya “Dünya bir gaz ve toz bulutuydu”dan başlayası geliyor.


 
Back