- 1 Şubat 2011
- 6.684
- 159
Bayram gelmeden günler önce annem hazırlıklara başlar telaş içinde oradan oraya koştururdu. Evimizi sanki ki 40 gün hiç temizlenmemiş gibi temizler, perdeler yıkanır, halılar, camlar kapılar her taraf elden geçirilirdi. Örtüler mis gibi kolalanır, ütülenir bayram sabahı yerlerine serilmek üzere hazırda bekletilirdi. Bayrama iki gün kala ise tatlısından tuzlusuna, etlisinden, zeytinyağlısına kadar envai çeşit yemekler yapılırdı.
Arefe günü banyo yaptırırdı ev halkına canım annem “Arefe suyu ile yıkanmak çok iyidir” derdi. Sanki arefe suyu başka akıyordu, benim annem işte:)
Bayram sabahı babam erkenden kalkar namaza giderdi. Babam gider gitmez annem hepimizi uyandırırdı erkenden sabah bakımımızı yapar üzerimizi değiştirirdik. Annem çabucak sehpaların örtülerini yerleştirir, masanın örtüsünü serer ve bayram kahvaltısı hazırlardı.
En zor olanı da babam eve gelene kadar o güzelim kahvaltıya el sürmemekti. Biz camlara yapışır babamın eve gelmesini beklerdik.
Babacığım görünürdü, elinde Bayram gazetesi, şekeri çikolatası. Annem tüm sevecenliği ile kapıyı açar BABAMA “hoş geldin “ der, bize dönerek “şimdi tamam Bayram başlıyor” ve babam her seferinde “neden beklettin çocukları” derdi, ama değişen bir şey olmaz her bayram bu böyle devam ederdi.
“Baba namazdan gelmeden bayram başlamaz.” Canım annemin sloganı da buydu.
Kahvaltı sonrası bayramlaşma faslı başlar, harçlıklarımızı alırdık. Bu evlenip evden ayrılana kadar aynen böyle devam etmişti.
Bayramlıklarımızı giyerdik, önceden alınmış hazırlanmış hepsi yeni pırıl, pırıl bayramlıklar. Annem, babamda hazırlanırdı. Önce mezarlık ziyareti yapılırdı. Ağabeyimi ziyarete giderdik hep birlikte. Annem önceden gidilsin istemezdi nedense.
“Bayramlıklarınızı giyeceksiniz öyle gideceğiz mezarlığa ağabeyiniz de görsün sizi bayramlıklarınızla”. Anne yüreği işte(
Bu alışkanlığımız halen devam ediyor. Bizler burada azalırken ordakiler çoğalıyor ve benim için Bayram mezarlık ziyareti ile başlayıp bitiyor. Tüm sevdiklerim ordalar. Onlarsız bayramın ne tadı var, ne tuzu.
Zaman su gibi akıp geçti. Teker, teker hepimiz ana ocağından kendi yuvalarımıza, uğurlandık. Değişen bir şey olmadı hayatımızda o düzene alışmıştık bir kere hoşumuza da gidiyordu sanırım.
Kardeşler arasında gizli bir yarış vardı sanki. Önce kim gidecek annemlere/babamlara. İlk gidene ödül varmış gibi. Bazen uzun bayram tatillerinde (bu bayram olduğu gibi) seyahate çıkardık. Bayramı tatile çevirir kaçardık İstanbul’dan, yola çıkmadan bir gece önce annemlerde toplanır ailece yemek yer bayramlaşırdık. Tatilde nerede olursak olalım uyanır uyanmaz ilk iş İstanbul’u aramak olurdu.
Son yedi yıldır onlar yok, bayramlarda yok oldu hayatımda, Bayram namazından sonra mezarlık ziyareti, evde sessizce ve hüzün dolu yapılan bir kahvaltı. Diğer günler den tek farkı, Bayram sabahı kahvaltısı hepsi bu kadar benimde çocuklarımın da aynı hüznü taşıması derin bir sessizlik yaratıyor evimizde ve bu sessizlik akşam saatlerine kadar da devam ediyor. Gidecek eli öpülecek büyüğümüz de kalmadı. Ara sıra kapımız çalınsa da, sağ olsunlar gelenimiz gidenimiz olsa da içimdeki o acı hiç dinmiyor.
O yılları, o günleri o kadar çok özlüyorum ki, içimde ki hasret dineceğine giderek artıyor. Anne/baba olmayınca aile evi kapanınca kendimi sahipsiz kaybolmuş hissettim. Bayramlar ; Anneler günü, Babalar günü gibi özel günler, içimde acılar uyanmasına neden oluyor. Özel günlerde özlem ve hasret daha da büyüyor. “Öyle zorki sizin yokluğunuza alışmak, özlememek öyle zorki.”
Bir türlü alışamadım, içimden atamadım bu sahipsizliği. “Nerde o eski bayramlar,” dememek için bu satırlara kadar dayandım ve maalesef bende kullandım o cümleyi. Artık bayramlarda ev ziyaretleri kalmadı gibi, telefonlaşmalarda iyice azaldı, cep telefonundan çekilen kalıplaşmış, netten alınmış mesajlarla yapılan kutlamalara döndü. Ne dargınlar barışıyor, ne kırgınlıklar bitiyor, küçük büyük olmuş, büyükler küçük. Hepimizin bildiği gibi bir özgüven patlamasıdır gidiyor. Herkes her şeyin en iyisini biliyor, lafa geldimi ooo ne çok bilgili diyebildiğimiz kişilerin uygulamaya geldiğinde kocaman bir hiç olduğunu ve yaşadıkları yalnızlıklarını görmek ise çok üzücü.
Çok bildiğimizden midir nedir? Giderek yalnızlaşıyor ve kendimize kocaman birer yalnızlık evi inşa ediyoruz.
Tüm bunları düşündüğümde içimde oluşan acı daha da çok büyüyor. Ben mutlu ve huzurlu olmaya çalışsam da, içimdeki çocuk ağlıyor hem de hıçkırıklarla.
Çok şükür evlatlarım var, bir gün, vakti zamanı gelince onlarda kendi yuvalarını kuracaklar, kim bilir belki o zaman, torunlarım olduğunda, Bayramlar bana tekrar huzur ve mutluluk verir.
Bayramınız kutlu, hayatınız mutlu ve sağlıklı olsun. Nice Bayramlara.
alıntıdır...
Arefe günü banyo yaptırırdı ev halkına canım annem “Arefe suyu ile yıkanmak çok iyidir” derdi. Sanki arefe suyu başka akıyordu, benim annem işte:)
Bayram sabahı babam erkenden kalkar namaza giderdi. Babam gider gitmez annem hepimizi uyandırırdı erkenden sabah bakımımızı yapar üzerimizi değiştirirdik. Annem çabucak sehpaların örtülerini yerleştirir, masanın örtüsünü serer ve bayram kahvaltısı hazırlardı.
En zor olanı da babam eve gelene kadar o güzelim kahvaltıya el sürmemekti. Biz camlara yapışır babamın eve gelmesini beklerdik.
Babacığım görünürdü, elinde Bayram gazetesi, şekeri çikolatası. Annem tüm sevecenliği ile kapıyı açar BABAMA “hoş geldin “ der, bize dönerek “şimdi tamam Bayram başlıyor” ve babam her seferinde “neden beklettin çocukları” derdi, ama değişen bir şey olmaz her bayram bu böyle devam ederdi.
“Baba namazdan gelmeden bayram başlamaz.” Canım annemin sloganı da buydu.
Kahvaltı sonrası bayramlaşma faslı başlar, harçlıklarımızı alırdık. Bu evlenip evden ayrılana kadar aynen böyle devam etmişti.
Bayramlıklarımızı giyerdik, önceden alınmış hazırlanmış hepsi yeni pırıl, pırıl bayramlıklar. Annem, babamda hazırlanırdı. Önce mezarlık ziyareti yapılırdı. Ağabeyimi ziyarete giderdik hep birlikte. Annem önceden gidilsin istemezdi nedense.
“Bayramlıklarınızı giyeceksiniz öyle gideceğiz mezarlığa ağabeyiniz de görsün sizi bayramlıklarınızla”. Anne yüreği işte(
Bu alışkanlığımız halen devam ediyor. Bizler burada azalırken ordakiler çoğalıyor ve benim için Bayram mezarlık ziyareti ile başlayıp bitiyor. Tüm sevdiklerim ordalar. Onlarsız bayramın ne tadı var, ne tuzu.
Zaman su gibi akıp geçti. Teker, teker hepimiz ana ocağından kendi yuvalarımıza, uğurlandık. Değişen bir şey olmadı hayatımızda o düzene alışmıştık bir kere hoşumuza da gidiyordu sanırım.
Kardeşler arasında gizli bir yarış vardı sanki. Önce kim gidecek annemlere/babamlara. İlk gidene ödül varmış gibi. Bazen uzun bayram tatillerinde (bu bayram olduğu gibi) seyahate çıkardık. Bayramı tatile çevirir kaçardık İstanbul’dan, yola çıkmadan bir gece önce annemlerde toplanır ailece yemek yer bayramlaşırdık. Tatilde nerede olursak olalım uyanır uyanmaz ilk iş İstanbul’u aramak olurdu.
Son yedi yıldır onlar yok, bayramlarda yok oldu hayatımda, Bayram namazından sonra mezarlık ziyareti, evde sessizce ve hüzün dolu yapılan bir kahvaltı. Diğer günler den tek farkı, Bayram sabahı kahvaltısı hepsi bu kadar benimde çocuklarımın da aynı hüznü taşıması derin bir sessizlik yaratıyor evimizde ve bu sessizlik akşam saatlerine kadar da devam ediyor. Gidecek eli öpülecek büyüğümüz de kalmadı. Ara sıra kapımız çalınsa da, sağ olsunlar gelenimiz gidenimiz olsa da içimdeki o acı hiç dinmiyor.
O yılları, o günleri o kadar çok özlüyorum ki, içimde ki hasret dineceğine giderek artıyor. Anne/baba olmayınca aile evi kapanınca kendimi sahipsiz kaybolmuş hissettim. Bayramlar ; Anneler günü, Babalar günü gibi özel günler, içimde acılar uyanmasına neden oluyor. Özel günlerde özlem ve hasret daha da büyüyor. “Öyle zorki sizin yokluğunuza alışmak, özlememek öyle zorki.”
Bir türlü alışamadım, içimden atamadım bu sahipsizliği. “Nerde o eski bayramlar,” dememek için bu satırlara kadar dayandım ve maalesef bende kullandım o cümleyi. Artık bayramlarda ev ziyaretleri kalmadı gibi, telefonlaşmalarda iyice azaldı, cep telefonundan çekilen kalıplaşmış, netten alınmış mesajlarla yapılan kutlamalara döndü. Ne dargınlar barışıyor, ne kırgınlıklar bitiyor, küçük büyük olmuş, büyükler küçük. Hepimizin bildiği gibi bir özgüven patlamasıdır gidiyor. Herkes her şeyin en iyisini biliyor, lafa geldimi ooo ne çok bilgili diyebildiğimiz kişilerin uygulamaya geldiğinde kocaman bir hiç olduğunu ve yaşadıkları yalnızlıklarını görmek ise çok üzücü.
Çok bildiğimizden midir nedir? Giderek yalnızlaşıyor ve kendimize kocaman birer yalnızlık evi inşa ediyoruz.
Tüm bunları düşündüğümde içimde oluşan acı daha da çok büyüyor. Ben mutlu ve huzurlu olmaya çalışsam da, içimdeki çocuk ağlıyor hem de hıçkırıklarla.
Çok şükür evlatlarım var, bir gün, vakti zamanı gelince onlarda kendi yuvalarını kuracaklar, kim bilir belki o zaman, torunlarım olduğunda, Bayramlar bana tekrar huzur ve mutluluk verir.
Bayramınız kutlu, hayatınız mutlu ve sağlıklı olsun. Nice Bayramlara.
alıntıdır...
Son düzenleme: