- 3 Aralık 2006
- 3.073
- 132
- 688
- 63
B12 Eksikliği
Yazdığım denemeleri okuyan bir dost, geçenlerde dayanamadı:”-Yahu” dedi, “-Ben ilkokula başladığım günü bile hatırlamazken, sen nasıl oluyor da, 4 yaşında dedenin kucağındayken onun traş oluşunu hatırlıyorsun?”
Valla hatırlıyorum, hem de öyle net hatırlıyorum ki. Kısa sahneler ama hepsi sarih.
Benim de sorunum bu.
Sevgili Doktor Bey, şimdi bana dahiliye mi bakar, yoksa hariciye mi?
“-Derdim mi?”, unutamamak.
Biraz daha açmak gerekirse, lüzumlu lüzumsuz pek çok şeyi hatırlamak. Yok korkuyorum, bir gün disk kapasitesi yetersiz kalacak diye. Hani posta kutun dolar, mektup alamaz ve yollayamazsın, eskilerden bir kaçını silmeden ya. Ama o zaman, yani yumurta kapıya dayandığında da, neyi sileceğini bilemezsin. O durumda kalmaktan korkuyorum.
Geçenlerde gazetenin birinde okudum, B12 vitamin eksiliği insanlarda unutkanlık yapıyormuş. Bende hangi vitaminin eksikliği var da, her şeyi hatırlıyorum?
Ne faydalı bir hastalık, unutmak kolay, hatırlamak istersen, içersin bir B12, herşeyi hatırlarsın.
Sevgili Doktor bey, şimdi bana dahiliye mi bakar, hariciye mi?
Bu arada, bildiğim çok iyi bir beyin cerrahı var, hani şu kızımı yaşama döndüren. Şöyle açsa beynimi, bir güzel temizlese içini, kurtarsa beni unutmak istediğim anılardan.
“-Neyi mi unutmak istiyorum?”
Herkesin vardır unutmak istediği şeyler:
Bir daha karşılaşma şansımın olmadığı, karşılaşsak da onun beni imkanı yok hatırlamayacağı insanlar var. Buna rağmen, hem ismini hem de soy ismini hatırlıyorum bu insanların. Tıpkı Ralph Meier gibi. 1987 yazında, yaptığımız bir gemi yolculuğundaki Alman turistlerden biri. Yahu senin ne işin var benim aklımda?
Bir daha çevirme şansımın olmadığı ve çevirsemde kimseyi bulamayacağım telefon numaralarını unutmak istiyorum. Mesela kuzeniminki gibi. Kız Amerikaya yerleşeli 11 yıl oldu, dönemeye de niyeti yok. Tut ki döndü diyelim, mutlaka yeni bir telefon alacak, ne demeye eskisi aklımda ki?
Beyoğlu’nda bir İtalyan restoranında, yanımda oturan adamın, bana aşık olduğu kadını anlattığı anı unutmak istiyorum. Elinde ona aldığı çiçek, yüreği güm güm atarken, evlerinin sokağına girdiğinde, acaba onu balkonda bekliyor mu diye merak ettiğini ve bunu bana anlatırken de gözlerinin dolduğunu unutmak istiyorum.
Bostancı sahil yolundan, Maltepe’ye doğru giderken, Süreyya Plajı diye bir durak vardır. Eskiden gerçekten bir plajdı ve oradan denize girilirdi ama şimdilerde denizin üzerinden otoyol geçiyor. İşte o Süreyya Plajı’nda bir Migros vardır. İşte ben o Migros’da bundan belki 5 yıl önce çalışmış bir kasiyer kızın, beni her görüşünde gülümseyen güzel gözlerini unutmak istiyorum. Ne var sanki bunu hatırlayacak?
Atilla İlhan’ın “Ayrılıkda Sevdaya Dahil “ şiirinin tamamını unutmak istiyorum. Tamamı mümkün değilse hiç olmazsa, aşağıdaki dizeleri unutayım lütfen:
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
14 Şubat 2001’de yani bir Sevgililer Günü sabahında, henüz altı aylık bebeğimi, çırılçıplak bedenine kocaman gelen, o iğrenç yeşil ameliyat giysisiyle, buz gibi bir ameliyathanenin kapısında, anestezyenin kucağına bırakışımı unutmak istiyorum. Onu bir yabancıya teslim ederken, hafif ağlamaklı bakışını ve ameliyathane kapısında saatlerce evladından gelecek haberi beklemenin nasıl bir şey olduğunu unutmak istiyorum.
Aynı günün gecesinde, minik kızım yoğun bakımdayken, onun o ağrıdan sızlayan başını koyacak yer bulamadığını gördükten sonra, yorgun zihnimin bana hediyesi olan sinir krizini ve tüm hastaneyi ayağa kaldırışımı unutmak istiyorum.
Haydarpaşa’daki Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde, çocuk hastalıkları bölüm başkanının odasına kucağımda kızımla girip, ona doğum ve yaşam öykümüzü anlatırken, adamın bizi bir süre dinleyip, beni, kızımı ve hislerimizi hiçe sayarak, “-Bu çocukta mental retardasyon(zeka geriliği) var “dediğini unutmak istiyorum.
28 Nisan 1995 gününü unutmak istiyorum. “-Neden mi?”. Bırakın o da ben de kalsın.
Baksanıza, Mazhar Alanson’un da unutmak istedikleri var.
günler günlerin ardinda
seni unutmak mecburiyetindeyim
seni sevmeler cumhuriyetinde
gözyaslarim gözyaslarim
kafiye olsun diye degil
“-Pardon ne dediniz?, Bizi biz yapan bu anılar mı?”
Haklısınız, bizi biz yapan bu anılar, ama istediğimiz unutup, istediğimizi hatırlayabilseydik iyi olmaz mıydı? Siz bir düşünün bakalım, neleri silmek isterdiniz hafızanızdan.
Ama sonra bana gelmeyin, çünkü ben nasıl unutulur bilmiyorum.
(alıntı)
Yazdığım denemeleri okuyan bir dost, geçenlerde dayanamadı:”-Yahu” dedi, “-Ben ilkokula başladığım günü bile hatırlamazken, sen nasıl oluyor da, 4 yaşında dedenin kucağındayken onun traş oluşunu hatırlıyorsun?”
Valla hatırlıyorum, hem de öyle net hatırlıyorum ki. Kısa sahneler ama hepsi sarih.
Benim de sorunum bu.
Sevgili Doktor Bey, şimdi bana dahiliye mi bakar, yoksa hariciye mi?
“-Derdim mi?”, unutamamak.
Biraz daha açmak gerekirse, lüzumlu lüzumsuz pek çok şeyi hatırlamak. Yok korkuyorum, bir gün disk kapasitesi yetersiz kalacak diye. Hani posta kutun dolar, mektup alamaz ve yollayamazsın, eskilerden bir kaçını silmeden ya. Ama o zaman, yani yumurta kapıya dayandığında da, neyi sileceğini bilemezsin. O durumda kalmaktan korkuyorum.
Geçenlerde gazetenin birinde okudum, B12 vitamin eksiliği insanlarda unutkanlık yapıyormuş. Bende hangi vitaminin eksikliği var da, her şeyi hatırlıyorum?
Ne faydalı bir hastalık, unutmak kolay, hatırlamak istersen, içersin bir B12, herşeyi hatırlarsın.
Sevgili Doktor bey, şimdi bana dahiliye mi bakar, hariciye mi?
Bu arada, bildiğim çok iyi bir beyin cerrahı var, hani şu kızımı yaşama döndüren. Şöyle açsa beynimi, bir güzel temizlese içini, kurtarsa beni unutmak istediğim anılardan.
“-Neyi mi unutmak istiyorum?”
Herkesin vardır unutmak istediği şeyler:
Bir daha karşılaşma şansımın olmadığı, karşılaşsak da onun beni imkanı yok hatırlamayacağı insanlar var. Buna rağmen, hem ismini hem de soy ismini hatırlıyorum bu insanların. Tıpkı Ralph Meier gibi. 1987 yazında, yaptığımız bir gemi yolculuğundaki Alman turistlerden biri. Yahu senin ne işin var benim aklımda?
Bir daha çevirme şansımın olmadığı ve çevirsemde kimseyi bulamayacağım telefon numaralarını unutmak istiyorum. Mesela kuzeniminki gibi. Kız Amerikaya yerleşeli 11 yıl oldu, dönemeye de niyeti yok. Tut ki döndü diyelim, mutlaka yeni bir telefon alacak, ne demeye eskisi aklımda ki?
Beyoğlu’nda bir İtalyan restoranında, yanımda oturan adamın, bana aşık olduğu kadını anlattığı anı unutmak istiyorum. Elinde ona aldığı çiçek, yüreği güm güm atarken, evlerinin sokağına girdiğinde, acaba onu balkonda bekliyor mu diye merak ettiğini ve bunu bana anlatırken de gözlerinin dolduğunu unutmak istiyorum.
Bostancı sahil yolundan, Maltepe’ye doğru giderken, Süreyya Plajı diye bir durak vardır. Eskiden gerçekten bir plajdı ve oradan denize girilirdi ama şimdilerde denizin üzerinden otoyol geçiyor. İşte o Süreyya Plajı’nda bir Migros vardır. İşte ben o Migros’da bundan belki 5 yıl önce çalışmış bir kasiyer kızın, beni her görüşünde gülümseyen güzel gözlerini unutmak istiyorum. Ne var sanki bunu hatırlayacak?
Atilla İlhan’ın “Ayrılıkda Sevdaya Dahil “ şiirinin tamamını unutmak istiyorum. Tamamı mümkün değilse hiç olmazsa, aşağıdaki dizeleri unutayım lütfen:
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
14 Şubat 2001’de yani bir Sevgililer Günü sabahında, henüz altı aylık bebeğimi, çırılçıplak bedenine kocaman gelen, o iğrenç yeşil ameliyat giysisiyle, buz gibi bir ameliyathanenin kapısında, anestezyenin kucağına bırakışımı unutmak istiyorum. Onu bir yabancıya teslim ederken, hafif ağlamaklı bakışını ve ameliyathane kapısında saatlerce evladından gelecek haberi beklemenin nasıl bir şey olduğunu unutmak istiyorum.
Aynı günün gecesinde, minik kızım yoğun bakımdayken, onun o ağrıdan sızlayan başını koyacak yer bulamadığını gördükten sonra, yorgun zihnimin bana hediyesi olan sinir krizini ve tüm hastaneyi ayağa kaldırışımı unutmak istiyorum.
Haydarpaşa’daki Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde, çocuk hastalıkları bölüm başkanının odasına kucağımda kızımla girip, ona doğum ve yaşam öykümüzü anlatırken, adamın bizi bir süre dinleyip, beni, kızımı ve hislerimizi hiçe sayarak, “-Bu çocukta mental retardasyon(zeka geriliği) var “dediğini unutmak istiyorum.
28 Nisan 1995 gününü unutmak istiyorum. “-Neden mi?”. Bırakın o da ben de kalsın.
Baksanıza, Mazhar Alanson’un da unutmak istedikleri var.
günler günlerin ardinda
seni unutmak mecburiyetindeyim
seni sevmeler cumhuriyetinde
gözyaslarim gözyaslarim
kafiye olsun diye degil
“-Pardon ne dediniz?, Bizi biz yapan bu anılar mı?”
Haklısınız, bizi biz yapan bu anılar, ama istediğimiz unutup, istediğimizi hatırlayabilseydik iyi olmaz mıydı? Siz bir düşünün bakalım, neleri silmek isterdiniz hafızanızdan.
Ama sonra bana gelmeyin, çünkü ben nasıl unutulur bilmiyorum.
(alıntı)