- 12 Mart 2007
- 157
- 2
- 43
İnşallah sözünün gerçek anlamı hakkında:
İnşaallah yani Allah isterse sözünün tarihsel bir öyküsü var. Peygamberimiz ile Cebrail Melek arasında özel bir iletişim sırasında söylenmiş bir söz bu daha doğrusu bir ayarı.
Hazreti Muhammed döneminde Museviler onu sınamak için üç soru sorarlar. Belli ki bu sorular öyle herkesin kolayca bileceği şeyler değildir.
Birinci soru bütün kainatı Tanrının emriyle yürütüp yöneten Ruh- Ul Azam ( Büyük Ruh ) ile ilgili sorudur. İkincisi Geçmiş vernal dönemlerde yaşamış Zülkarneyn ile ilgili, diğeri de yedi uyuyanlar ile ilgidir.
Peygamber soru sorulunca “ Size bunun cevabını yarın söylerim!” der. Ve tam bir hafta Cebrailden Vahiy gelmez. Peygamberimiz bayağı sıkılır ve üzülür.
Ve sonra “ Sana Ruh tan sorarlar de ki O Rabbimin emrindendir size ondan bir bilgi verilmemiştir” ayeti gelir. Ve arkasından bir uyarı; bir daha kendisine bir şey sorulduğunda “ Size bunun yanıtını yarın veririm deme Allah izin verirse de” anlamında bir ayet gelir.
Vahyin mantığı düşünüldüğünde bu çok doğaldır. Çünkü yanıt Peygamberin bizzat kendisinden değil Tanrısal bir kattan gelmektedir.
Örneğin bizden, bir başkasının sorumluluğunda olan, o kişiye ait bir şey istendiğinde bile “eğer o bunu uygun görürse deriz.” Tabii hemen veririm diyemeyeceğimizi biliriz.
Fakat bu söz bu şekilde kullanıla kullanıla İnsan ne yaparsa yapsın Tanrının izni gerekir gibi bir mantık çıkarmıştır ortaya.
Oysa insan kendi yaptığı şeylerden sorumludur. Tanrı insanın tasarruflarının önüne geçip “ Şuna müsaade ediyorum, buna etmiyorum” demez nerden çıkartıyoruz bunu? Tanrısal Vahyin bütün mantığından. Çünkü Tanrı yeryüzünde bir halife yaratmıştır ve ona iyiyi ve kötüyü kendi özgür iradesiyle yapma özgürlüğü vermiştir. Onu sorumlu kılmıştır ve eylemlerinin sonuçlarıyla karşı karşıya getirir.
İnansın en önemli özelliği, bütün diğer varlıklardan ayıran özelliği Özgür iradesidir.
O halde İnşallah yerine Amin ! Çünkü Amin “ Olsun o halde biz şahidiz ve dilekte biriz” anlamına gelir.
İnşaallah yani Allah isterse sözünün tarihsel bir öyküsü var. Peygamberimiz ile Cebrail Melek arasında özel bir iletişim sırasında söylenmiş bir söz bu daha doğrusu bir ayarı.
Hazreti Muhammed döneminde Museviler onu sınamak için üç soru sorarlar. Belli ki bu sorular öyle herkesin kolayca bileceği şeyler değildir.
Birinci soru bütün kainatı Tanrının emriyle yürütüp yöneten Ruh- Ul Azam ( Büyük Ruh ) ile ilgili sorudur. İkincisi Geçmiş vernal dönemlerde yaşamış Zülkarneyn ile ilgili, diğeri de yedi uyuyanlar ile ilgidir.
Peygamber soru sorulunca “ Size bunun cevabını yarın söylerim!” der. Ve tam bir hafta Cebrailden Vahiy gelmez. Peygamberimiz bayağı sıkılır ve üzülür.
Ve sonra “ Sana Ruh tan sorarlar de ki O Rabbimin emrindendir size ondan bir bilgi verilmemiştir” ayeti gelir. Ve arkasından bir uyarı; bir daha kendisine bir şey sorulduğunda “ Size bunun yanıtını yarın veririm deme Allah izin verirse de” anlamında bir ayet gelir.
Vahyin mantığı düşünüldüğünde bu çok doğaldır. Çünkü yanıt Peygamberin bizzat kendisinden değil Tanrısal bir kattan gelmektedir.
Örneğin bizden, bir başkasının sorumluluğunda olan, o kişiye ait bir şey istendiğinde bile “eğer o bunu uygun görürse deriz.” Tabii hemen veririm diyemeyeceğimizi biliriz.
Fakat bu söz bu şekilde kullanıla kullanıla İnsan ne yaparsa yapsın Tanrının izni gerekir gibi bir mantık çıkarmıştır ortaya.
Oysa insan kendi yaptığı şeylerden sorumludur. Tanrı insanın tasarruflarının önüne geçip “ Şuna müsaade ediyorum, buna etmiyorum” demez nerden çıkartıyoruz bunu? Tanrısal Vahyin bütün mantığından. Çünkü Tanrı yeryüzünde bir halife yaratmıştır ve ona iyiyi ve kötüyü kendi özgür iradesiyle yapma özgürlüğü vermiştir. Onu sorumlu kılmıştır ve eylemlerinin sonuçlarıyla karşı karşıya getirir.
İnansın en önemli özelliği, bütün diğer varlıklardan ayıran özelliği Özgür iradesidir.
O halde İnşallah yerine Amin ! Çünkü Amin “ Olsun o halde biz şahidiz ve dilekte biriz” anlamına gelir.