- 12 Haziran 2007
- 4.523
- 784
BİR EVLİLİĞİN mutlu bir şekilde yürümesi için, her şeyden önce, ailede rol paylaşımı ve herkesin rolünden memnun olması çok önemlidir.
Bu konuda bir hatıramı nakletmek istiyorum. Seneler önce, Amerika’da çalışırken, akşamları hizmet veren bir Evlilik Okulu’nun kurslarına katılmıştım. Bir akşam “Ailede Rol Paylaşımı” konusu işlendiği sırada bir bayan kalkıp söz istedi. Çözümsüz bir problemle karşı karşıya olduğunu, bu yüzden evliliğinin kopma noktasına geldiğini söyledi. Kendisi aynı zamanda bir terapist olan hoca sordu: “Size çözümsüz gibi görünen problem nedir?” Bayan gülümseyerek cevap verdi: “Kocam çok mükemmel biri, efendim. Onun bu mükemmelliği beni rahatsız ediyor.” Hoca: “Sizi rahatsız eden bu mükemmellik nedir, biraz açar mısınız?” dedi.
Kadın anlatmaya başladı: “Efendim, kocam çevirmen ve oyun yazarı. Çoğu gününü evde çalışarak geçirir. Ev işlerinde o kadar becerikli ki, evi siler süpürür, çamaşırları yıkar, yemek yapar, bana yapacak bir şey kalmaz. Ben bankacıyım, yani çalışan bir bayanım. Akşam eve döndüğümde yemek dahil her şey hazırdır. Bu belki çoğu çalışan bayanın hayal ettiği bir şeydir, ama benim için öyle değil. Kendimi evde kadın olarak işe yaramaz, değersiz ve silik hissediyorum; bu da beni son derece rahatsız ediyor. Defalarca duygularımı kocamla paylaşmaya çalıştım; bana iş bırakmadığı için kendimi evde kadın olarak hissedemediğimi, bunun da beni rahatsız ettiğini söyledim. Ancak her defasında kocam ev işlerini yapmaktan zevk aldığını ve bana yardımcı olmaya çalıştığını, kendisine teşekkür edeceğime şikayette bulunmama bir anlam veremediğini söyledi.”
Hoca, bayanın dile getirdiği probleme “ailede rol çatışması” adı verildiğini söyledi ve konuyu tartışmaya açtı. Ailede rol paylaşımı ancak aile üyelerinin karşılıklı anlaşmalarıyla ve rollerine razı olmalarıyla gerçekleşebilir. Eğer bir ailede büyükannelik, büyükbabalık, annelik, babalık, kadınlık, erkeklik, ağabeylik, ablalık, çocukluk rolleri belli değil ve birbirine karışmış ise, orada aile düzeninden bahsedilemez.
Geniş ailelerde rol çatışmaları daha sık yaşanır. Aile büyükleri çoğu zaman anne ve babanın rollerini de üstlenir; ev ekonomisinden çocuk eğitimine kadar her alanda söz sahibi ve karar verici olmak isterler. Bize ulaşan şımartılmış, anne babanın söz geçiremediği çocuk vakaları genellikle büyükanne ve büyükbabanın çocuk eğitimine doğrudan müdahale etmeleri sonucu ortaya çıkmaktadır.
“Ben” ve “Biz” Alanı
Aileyi teşkil eden üyelerin her birinin kişilik haklarını temsil eden bir “ben alanı” vardır. Benim odam, benim bisikletim, benim masam, benim cep telefonum, benim arkadaşım, benim annem derken bu alanı ifade etmiş oluruz. Bir aile üyesi kendi ben alanını kullanılırken diğer aile üyelerini rahatsız edecek ve onların ben alanlarını çiğneyecek şekilde davranmamalıdır.
Ben alanlarının sınırlarını ve nasıl kullanılacağını görgü ve ahlâk kuralları belirler. Meselâ, bir aile üyesinin adına gelmiş mektubu başka bir aile üyesi açıp okumamalı. Anne baba çocuğun odasına habersiz girip eşyalarını, çantasını, cüzdanını veya ceplerini karıştırmamalı. Çocuğu uykuya gönderen baba yan odada yüksek sesle televizyon izlememelidir.
Büyükbaba veya büyükanne, evin küçük çocuğu için “Benim torunum” demeye ve onu sevmeye hakkı vardır; ancak onun eğitimine doğrudan müdahale etmemelidir. Çocuğun eğitimi ve disiplini öncelikle anne ve babanın hakkıdır ve onların ben alanına girer.
Ailenin ortak malı olan eşyada ve ortak sorumluluk gerektiren konularda ise “biz alanı” geçerlidir. Bizim evimiz, bizim arabamız, bizim komşularımız, bizim çocuklarımız derken bu alanı kastederiz. Aile büyükleri, anne baba ve çocuklar ailenin huzuru ve mutluluğu için “ben alanı”nın bir kısmını isteyerek ve severek “biz alanı”na katar.
Yeni evlenen genç bir kız veya erkek, artık eskisi kadar anne babasına, kardeşlerine, akrabalarına ve arkadaşlarına zaman ayıramaz. Çünkü evliliğin ve aile olmanın getirdiği sorumlulukları temsil eden “biz alanı” devreye girmiştir. Kızı veya oğlu evlenen anne babalar, bu yeni “biz alanı”nı kabullenmek istemezler. “Oğlum evlenince bizden koptu, el kızına bağlandı,” veya tersi yönde serzenişte bulunurlar.
Ama asıl kriz noktası, eşlerin birbirlerinin “ben alanları”na saygı duyup duymamasıyla ilgilidir. Eşler birbirlerinin ben alanlarına saygı duymaya ve bu alanı çiğneyecek davranış ve isteklerde bulunmamaya çok dikkat etmelidir. “Sen artık evli bir kadınsın, eski arkadaşlarınla görüşmeni istemiyorum,” diyen genç bir koca, eşinin “ben alanı”nı daraltıyor, kendi eliyle çatışma ortamı hazırlıyor demektir. “Ben alanı” daraltılan kadının özgüven duygusu yara alır. Eşinin kendisine yeterince güvenmediğini düşünür.
Eşlerden birinin tek yanlı olarak diğerinin “ben alanı”na tamamen hâkim olma isteği, beraberliği sıkıntılı ve çekilmez yapar. Anne baba ile çocuklar arası ilişkilerde de durum aynıdır. Aşırı sevgi, aşırı ilgi, aşırı koruma ve kıskançlık karşı tarafı rahatsız eder. Kayın valide ile gelin arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkların temelinde birinin oğlu, öbürünün kocası üzerinde söz sahibi olma isteği vardır.
Bu konuda bir hatıramı nakletmek istiyorum. Seneler önce, Amerika’da çalışırken, akşamları hizmet veren bir Evlilik Okulu’nun kurslarına katılmıştım. Bir akşam “Ailede Rol Paylaşımı” konusu işlendiği sırada bir bayan kalkıp söz istedi. Çözümsüz bir problemle karşı karşıya olduğunu, bu yüzden evliliğinin kopma noktasına geldiğini söyledi. Kendisi aynı zamanda bir terapist olan hoca sordu: “Size çözümsüz gibi görünen problem nedir?” Bayan gülümseyerek cevap verdi: “Kocam çok mükemmel biri, efendim. Onun bu mükemmelliği beni rahatsız ediyor.” Hoca: “Sizi rahatsız eden bu mükemmellik nedir, biraz açar mısınız?” dedi.
Kadın anlatmaya başladı: “Efendim, kocam çevirmen ve oyun yazarı. Çoğu gününü evde çalışarak geçirir. Ev işlerinde o kadar becerikli ki, evi siler süpürür, çamaşırları yıkar, yemek yapar, bana yapacak bir şey kalmaz. Ben bankacıyım, yani çalışan bir bayanım. Akşam eve döndüğümde yemek dahil her şey hazırdır. Bu belki çoğu çalışan bayanın hayal ettiği bir şeydir, ama benim için öyle değil. Kendimi evde kadın olarak işe yaramaz, değersiz ve silik hissediyorum; bu da beni son derece rahatsız ediyor. Defalarca duygularımı kocamla paylaşmaya çalıştım; bana iş bırakmadığı için kendimi evde kadın olarak hissedemediğimi, bunun da beni rahatsız ettiğini söyledim. Ancak her defasında kocam ev işlerini yapmaktan zevk aldığını ve bana yardımcı olmaya çalıştığını, kendisine teşekkür edeceğime şikayette bulunmama bir anlam veremediğini söyledi.”
Hoca, bayanın dile getirdiği probleme “ailede rol çatışması” adı verildiğini söyledi ve konuyu tartışmaya açtı. Ailede rol paylaşımı ancak aile üyelerinin karşılıklı anlaşmalarıyla ve rollerine razı olmalarıyla gerçekleşebilir. Eğer bir ailede büyükannelik, büyükbabalık, annelik, babalık, kadınlık, erkeklik, ağabeylik, ablalık, çocukluk rolleri belli değil ve birbirine karışmış ise, orada aile düzeninden bahsedilemez.
Geniş ailelerde rol çatışmaları daha sık yaşanır. Aile büyükleri çoğu zaman anne ve babanın rollerini de üstlenir; ev ekonomisinden çocuk eğitimine kadar her alanda söz sahibi ve karar verici olmak isterler. Bize ulaşan şımartılmış, anne babanın söz geçiremediği çocuk vakaları genellikle büyükanne ve büyükbabanın çocuk eğitimine doğrudan müdahale etmeleri sonucu ortaya çıkmaktadır.
“Ben” ve “Biz” Alanı
Aileyi teşkil eden üyelerin her birinin kişilik haklarını temsil eden bir “ben alanı” vardır. Benim odam, benim bisikletim, benim masam, benim cep telefonum, benim arkadaşım, benim annem derken bu alanı ifade etmiş oluruz. Bir aile üyesi kendi ben alanını kullanılırken diğer aile üyelerini rahatsız edecek ve onların ben alanlarını çiğneyecek şekilde davranmamalıdır.
Ben alanlarının sınırlarını ve nasıl kullanılacağını görgü ve ahlâk kuralları belirler. Meselâ, bir aile üyesinin adına gelmiş mektubu başka bir aile üyesi açıp okumamalı. Anne baba çocuğun odasına habersiz girip eşyalarını, çantasını, cüzdanını veya ceplerini karıştırmamalı. Çocuğu uykuya gönderen baba yan odada yüksek sesle televizyon izlememelidir.
Büyükbaba veya büyükanne, evin küçük çocuğu için “Benim torunum” demeye ve onu sevmeye hakkı vardır; ancak onun eğitimine doğrudan müdahale etmemelidir. Çocuğun eğitimi ve disiplini öncelikle anne ve babanın hakkıdır ve onların ben alanına girer.
Ailenin ortak malı olan eşyada ve ortak sorumluluk gerektiren konularda ise “biz alanı” geçerlidir. Bizim evimiz, bizim arabamız, bizim komşularımız, bizim çocuklarımız derken bu alanı kastederiz. Aile büyükleri, anne baba ve çocuklar ailenin huzuru ve mutluluğu için “ben alanı”nın bir kısmını isteyerek ve severek “biz alanı”na katar.
Yeni evlenen genç bir kız veya erkek, artık eskisi kadar anne babasına, kardeşlerine, akrabalarına ve arkadaşlarına zaman ayıramaz. Çünkü evliliğin ve aile olmanın getirdiği sorumlulukları temsil eden “biz alanı” devreye girmiştir. Kızı veya oğlu evlenen anne babalar, bu yeni “biz alanı”nı kabullenmek istemezler. “Oğlum evlenince bizden koptu, el kızına bağlandı,” veya tersi yönde serzenişte bulunurlar.
Ama asıl kriz noktası, eşlerin birbirlerinin “ben alanları”na saygı duyup duymamasıyla ilgilidir. Eşler birbirlerinin ben alanlarına saygı duymaya ve bu alanı çiğneyecek davranış ve isteklerde bulunmamaya çok dikkat etmelidir. “Sen artık evli bir kadınsın, eski arkadaşlarınla görüşmeni istemiyorum,” diyen genç bir koca, eşinin “ben alanı”nı daraltıyor, kendi eliyle çatışma ortamı hazırlıyor demektir. “Ben alanı” daraltılan kadının özgüven duygusu yara alır. Eşinin kendisine yeterince güvenmediğini düşünür.
Eşlerden birinin tek yanlı olarak diğerinin “ben alanı”na tamamen hâkim olma isteği, beraberliği sıkıntılı ve çekilmez yapar. Anne baba ile çocuklar arası ilişkilerde de durum aynıdır. Aşırı sevgi, aşırı ilgi, aşırı koruma ve kıskançlık karşı tarafı rahatsız eder. Kayın valide ile gelin arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkların temelinde birinin oğlu, öbürünün kocası üzerinde söz sahibi olma isteği vardır.