- Konu Sahibi Ultraviyole
- #1
Mükemmeliyetçilik tüm nevrozların kökündeki nedendir. İnsanlık mükemmeliyet fikrinden kurtulmadığı sürece asla akıl sağlığına kavuşamayacaktır. Mükemmellik fikrinin ta kendisi tüm insanlığı çılgınca bir hale sürüklemiştir. Mükemmellik terimleri ile düşünmek demek senin ideoloji, hedefler, değerler, -malı’lar, -mamalı’lar terimleri ile düşünmen demektir.
Yerine getirilmek üzere belirli bir kalıba sahipsin ve şayet kalıptan uzaklaşırsan muazzam bir suçluluk duyacaksın ve bir günahkâr gibi hissedeceksin. Ve bu kalıbın senin elde edemeyeceğin bir şey olması kaçınılmazdır. Onu elde edebilirsen o zaman onun ego için pek bir değeri olmayacaktır.
Bu yüzden mükemmeliyetçi idealin doğası gereği sahip olduğu nitelik onun elde edilemez olması gerektiğidir. Sadece o zaman elde etmeye değer. Çatışmayı görüyor musun? Ve bu çatışma, bir şizofreni yaratır: Gayet iyi bir şekilde gerçekleşmeyecek olduğunu bildiğin imkânsız bir şeyi yapmaya çalışıyorsun. O eşyanın tabiatı gereği gerçekleşemez. Şayet o gerçekleşebilirse o zaman pek mükemmel olmaz; o zaman herkes onu yapabilir. O zaman onun içinde egon fazla beslenemez: Senin egon onu yutamaz, onunla büyüyemez. Egonun imkânsız olana ihtiyacı vardır. Ve imkânsız doğası gereği gerçekleşmeyecek.
O zaman sadece iki alternatif kalır: Kişi suçlu hissetmeye başlar. Şayet sen masumsan, basitsen, zekiysen suçluluk hissetmeye başlayacaksın. Ve suçluluk bir hastalık halidir. Ben burada sana suçluluk yaratmak için bulunmuyorum. Benim tüm çabam senin tüm suçluluklarından kurtulmana yardım etmektir. Suçluluk duygusundan özgür olduğun an neşe patlaması gerçekleşir. Ve suçluluk mükemmellik fikrinin içinde köklenmiştir.
İkinci alternatif şudur: Eğer kurnazsan o zaman bir ikiyüzlü haline geleceksin, onu elde etmiş gibi davranmaya başlayacaksın. Başkalarını kandıracaksın ve hatta kendi kendini bile kandırmaya çalışacaksın. Halusinasyonların, yanılsamaların içinde yaşamaya başlayacaksın ve bu hiç kutsal değildir, hiç dindarca değildir, son derece sağlıksızdır.
Mış gibi yapmak, yalan bir hayat yaşamak, suçluluk hisseden bir adamın hayatından çok daha kötüdür. Suçluluk hisseden insan en azından basittir ancak ikiyüzlü olan, rol yapan, aziz, sözde ermiş, mahatma bir sahtekârdır. O basitçe insanlık dışıdır. Kendisine karşı insanca değildir çünkü o bastırıyor; mış gibi yapmanın yegâne yolu budur.
Mükemmel olana karşı olan kendisinde bulduğu her şeyi bastırmak zorundadır. İçinde kaynıyor olacak, o nefret ve öfkeyle dolu olacak. Onun öfkesi ve nefreti bin bir şekilde dışarıya çıkacaktır; zor fark edilen şekillerde, dolaylı şekillerde yüzeye çıkacaktır.
Jainalar Mahavira’nın hiçbir zaman terlemediğini söyler. Mükemmel bir adam nasıl terleyebilir? Ben terleyebilirim: Ben mükemmel bir adam değilim. Ve yazın terlemek o kadar güzeldir ki terlemeyi mükemmelliğe tercih ederim. Çünkü terlemeyen bir adam basitçe plastik, sentetik, nefes almayan, gözenekleri olmayan bir bedene sahiptir. Tüm beden nefes alır, bu yüzden terlersin; terlemek vücut ısını sürekli aynı şekilde tutmanın doğal bir yoludur. Şimdi, Mahavira içinde bir cehennem gibi yanıyor olmalıydı. Vücut ısısını nasıl değişmeden tutmayı başaracak? Terlemeden bu yapılamaz, bu imkânsızdır.
Onların mükemmellik fikri budur: Mükemmel bir adam kan gibi kirli, kan gibi kanlı bir şeye sahip olamaz. O süt ve bal ile doludur. Fakat bir düşün: Süt ve balla dolu bir adam kötü kokacaktır. Süt kesilir çökelek olacaktır ve bal her çeşidinden sivrisinek ve sinekleri cezp edecektir; o tamamıyla sineklerle kaplanacaktır! Ben bu tarz bir mükemmellikten hoşlanmıyorum.
Bu dünyayı seviyorum çünkü o mükemmel değil. O mükemmel değil ve bu yüzden o gelişiyor; mükemmel olsaydı ölmüş olurdu. Gelişim sadece mükemmel olmamak varsa mümkündür. Mükemmel demek noktayı koymaktır, mükemmellik demek nihai ölümdür; o zaman onun ötesine geçmenin hiçbir yolu yoktur. Senin tekrar ve tekrar anımsamanı isterim ki ben mükemmel değilim, tüm evren mükemmel değil ve bu mükemmel olmamayı sevmek, bu mükemmel olmamayı kutlamak benim tüm mesajımdır.
Mükemmelliği çok dert etme. ‘Mükemmellik’ sözcüğünü ‘bütünsellik’ ile değiştir. Mükemmel olma terimleri ile düşünme, bütün olma terimleri ile düşün.
Bütünsellik sana farklı bir boyut katacaktır.
Benim öğretim budur: Bütün ol, mükemmel olmayı unut. Her ne yaparsan yap tam olarak yap; mükemmel olarak değil tam olarak. Ve fark nedir? Öfkeliyken mükemmeliyetçi, “Bu iyi değil, öfkelenme; mükemmel bir adam asla öfkeli değildir” diyecektir. Bu saçmalıktan başka bir şey değildir.
Unutma, mükemmeliyetçi, “Öfkelenme” diyecektir. O zaman sen ne yapacaksın? Öfkeni bastıracaksın, onu yutacaksın; o senin varlığında yavaş bir zehir haline gelecek. Onu bastırabilirsin fakat o zaman sen öfkeli bir insan olacaksın ve bu kötüdür. Öfke arada bir, kendi fonksiyonu olan, kendi güzelliği olan, kendi insaniyeti olan bir alevlenmedir. Öfkelenemeyen bir adam omurgasız olacaktır, cesaretsiz olacaktır.
Öfkelenemeyen bir insan sevemeyecektir de çünkü her ikisinin de tutkuya ihtiyacı vardır ve o aynı tutkudur. Nefret edemeyen bir insan sevemeyecektir; onlar birlikte el ele giderler. Onun sevgisi soğuk olacaktır. Ve aklından çıkarma ki sıcak bir nefret soğuk bir sevgiden çok daha iyidir. En azından o insancadır; onun yoğunluğu vardır, onun hayatı vardır, o nefes alır.
Tutkusunu kaybetmiş bir insan donuk, ölü, soluk olacaktır ve onun tüm yaşamı öfke olacaktır. O, onu ifade etmeyecektir, o, onu sürekli olarak bastıracaktır. Katman katman öfke birikecektir; o basitçe öfke olacaktır.
Ne zaman öfke ifade edilirse ondan özgürleşirsin. Ve öfkeden sonra sen yeniden şefkat hissedebilirsin; öfkeden sonra ve fırtına dindikten sonra sen yeniden sevginin sessizliğini hissedebilirsin. Nefret ve sevgi, öfke ve şefkat arasında bir ritim vardır. Şayet birini bırakırsan, diğeri kaybolacaktır. Ve ironi şudur ki neyi bırakırsan bırak, onu sadece yutmuşsundur. O senin sisteminin bir parçası olacaktır. Hiçbir sebep yokken basitçe öfkeleneceksin; öfken irrasyonel olacak. O senin gözlerinden, senin hüznünden, senin karanlığından, senin ciddiyetinden okunacak. Sen kutlama yapamaz hale geleceksin.
Mükemmeliyeti bütünsellikle değiştir derken demek istediğim şey öfkeliyken bütünüyle öfkeli olmandır. O zaman sadece öfke ol, saf öfke. Ve onun güzelliği vardır. Ve biz öfkeyi insan olmanın bir parçası olarak, zıtlıklar oyununun bir parçası olarak kabul edebilirsek dünya çok daha iyi olacaktır. Doğu’ya Batı olmadan sahip olamazsın ve gündüz olmadan geceye sahip olamazsın ve kış olmadan yaza sahip olamazsın.
Hayatı kendi bütünselliği ile kabul etmek zorundayız. Belli bir ritim vardır, zıtlıklar vardır.
(Alıntıdır)
Yerine getirilmek üzere belirli bir kalıba sahipsin ve şayet kalıptan uzaklaşırsan muazzam bir suçluluk duyacaksın ve bir günahkâr gibi hissedeceksin. Ve bu kalıbın senin elde edemeyeceğin bir şey olması kaçınılmazdır. Onu elde edebilirsen o zaman onun ego için pek bir değeri olmayacaktır.
Bu yüzden mükemmeliyetçi idealin doğası gereği sahip olduğu nitelik onun elde edilemez olması gerektiğidir. Sadece o zaman elde etmeye değer. Çatışmayı görüyor musun? Ve bu çatışma, bir şizofreni yaratır: Gayet iyi bir şekilde gerçekleşmeyecek olduğunu bildiğin imkânsız bir şeyi yapmaya çalışıyorsun. O eşyanın tabiatı gereği gerçekleşemez. Şayet o gerçekleşebilirse o zaman pek mükemmel olmaz; o zaman herkes onu yapabilir. O zaman onun içinde egon fazla beslenemez: Senin egon onu yutamaz, onunla büyüyemez. Egonun imkânsız olana ihtiyacı vardır. Ve imkânsız doğası gereği gerçekleşmeyecek.
O zaman sadece iki alternatif kalır: Kişi suçlu hissetmeye başlar. Şayet sen masumsan, basitsen, zekiysen suçluluk hissetmeye başlayacaksın. Ve suçluluk bir hastalık halidir. Ben burada sana suçluluk yaratmak için bulunmuyorum. Benim tüm çabam senin tüm suçluluklarından kurtulmana yardım etmektir. Suçluluk duygusundan özgür olduğun an neşe patlaması gerçekleşir. Ve suçluluk mükemmellik fikrinin içinde köklenmiştir.
İkinci alternatif şudur: Eğer kurnazsan o zaman bir ikiyüzlü haline geleceksin, onu elde etmiş gibi davranmaya başlayacaksın. Başkalarını kandıracaksın ve hatta kendi kendini bile kandırmaya çalışacaksın. Halusinasyonların, yanılsamaların içinde yaşamaya başlayacaksın ve bu hiç kutsal değildir, hiç dindarca değildir, son derece sağlıksızdır.
Mış gibi yapmak, yalan bir hayat yaşamak, suçluluk hisseden bir adamın hayatından çok daha kötüdür. Suçluluk hisseden insan en azından basittir ancak ikiyüzlü olan, rol yapan, aziz, sözde ermiş, mahatma bir sahtekârdır. O basitçe insanlık dışıdır. Kendisine karşı insanca değildir çünkü o bastırıyor; mış gibi yapmanın yegâne yolu budur.
Mükemmel olana karşı olan kendisinde bulduğu her şeyi bastırmak zorundadır. İçinde kaynıyor olacak, o nefret ve öfkeyle dolu olacak. Onun öfkesi ve nefreti bin bir şekilde dışarıya çıkacaktır; zor fark edilen şekillerde, dolaylı şekillerde yüzeye çıkacaktır.
Jainalar Mahavira’nın hiçbir zaman terlemediğini söyler. Mükemmel bir adam nasıl terleyebilir? Ben terleyebilirim: Ben mükemmel bir adam değilim. Ve yazın terlemek o kadar güzeldir ki terlemeyi mükemmelliğe tercih ederim. Çünkü terlemeyen bir adam basitçe plastik, sentetik, nefes almayan, gözenekleri olmayan bir bedene sahiptir. Tüm beden nefes alır, bu yüzden terlersin; terlemek vücut ısını sürekli aynı şekilde tutmanın doğal bir yoludur. Şimdi, Mahavira içinde bir cehennem gibi yanıyor olmalıydı. Vücut ısısını nasıl değişmeden tutmayı başaracak? Terlemeden bu yapılamaz, bu imkânsızdır.
Onların mükemmellik fikri budur: Mükemmel bir adam kan gibi kirli, kan gibi kanlı bir şeye sahip olamaz. O süt ve bal ile doludur. Fakat bir düşün: Süt ve balla dolu bir adam kötü kokacaktır. Süt kesilir çökelek olacaktır ve bal her çeşidinden sivrisinek ve sinekleri cezp edecektir; o tamamıyla sineklerle kaplanacaktır! Ben bu tarz bir mükemmellikten hoşlanmıyorum.
Bu dünyayı seviyorum çünkü o mükemmel değil. O mükemmel değil ve bu yüzden o gelişiyor; mükemmel olsaydı ölmüş olurdu. Gelişim sadece mükemmel olmamak varsa mümkündür. Mükemmel demek noktayı koymaktır, mükemmellik demek nihai ölümdür; o zaman onun ötesine geçmenin hiçbir yolu yoktur. Senin tekrar ve tekrar anımsamanı isterim ki ben mükemmel değilim, tüm evren mükemmel değil ve bu mükemmel olmamayı sevmek, bu mükemmel olmamayı kutlamak benim tüm mesajımdır.
Mükemmelliği çok dert etme. ‘Mükemmellik’ sözcüğünü ‘bütünsellik’ ile değiştir. Mükemmel olma terimleri ile düşünme, bütün olma terimleri ile düşün.
Bütünsellik sana farklı bir boyut katacaktır.
Benim öğretim budur: Bütün ol, mükemmel olmayı unut. Her ne yaparsan yap tam olarak yap; mükemmel olarak değil tam olarak. Ve fark nedir? Öfkeliyken mükemmeliyetçi, “Bu iyi değil, öfkelenme; mükemmel bir adam asla öfkeli değildir” diyecektir. Bu saçmalıktan başka bir şey değildir.
Unutma, mükemmeliyetçi, “Öfkelenme” diyecektir. O zaman sen ne yapacaksın? Öfkeni bastıracaksın, onu yutacaksın; o senin varlığında yavaş bir zehir haline gelecek. Onu bastırabilirsin fakat o zaman sen öfkeli bir insan olacaksın ve bu kötüdür. Öfke arada bir, kendi fonksiyonu olan, kendi güzelliği olan, kendi insaniyeti olan bir alevlenmedir. Öfkelenemeyen bir adam omurgasız olacaktır, cesaretsiz olacaktır.
Öfkelenemeyen bir insan sevemeyecektir de çünkü her ikisinin de tutkuya ihtiyacı vardır ve o aynı tutkudur. Nefret edemeyen bir insan sevemeyecektir; onlar birlikte el ele giderler. Onun sevgisi soğuk olacaktır. Ve aklından çıkarma ki sıcak bir nefret soğuk bir sevgiden çok daha iyidir. En azından o insancadır; onun yoğunluğu vardır, onun hayatı vardır, o nefes alır.
Tutkusunu kaybetmiş bir insan donuk, ölü, soluk olacaktır ve onun tüm yaşamı öfke olacaktır. O, onu ifade etmeyecektir, o, onu sürekli olarak bastıracaktır. Katman katman öfke birikecektir; o basitçe öfke olacaktır.
Ne zaman öfke ifade edilirse ondan özgürleşirsin. Ve öfkeden sonra sen yeniden şefkat hissedebilirsin; öfkeden sonra ve fırtına dindikten sonra sen yeniden sevginin sessizliğini hissedebilirsin. Nefret ve sevgi, öfke ve şefkat arasında bir ritim vardır. Şayet birini bırakırsan, diğeri kaybolacaktır. Ve ironi şudur ki neyi bırakırsan bırak, onu sadece yutmuşsundur. O senin sisteminin bir parçası olacaktır. Hiçbir sebep yokken basitçe öfkeleneceksin; öfken irrasyonel olacak. O senin gözlerinden, senin hüznünden, senin karanlığından, senin ciddiyetinden okunacak. Sen kutlama yapamaz hale geleceksin.
Mükemmeliyeti bütünsellikle değiştir derken demek istediğim şey öfkeliyken bütünüyle öfkeli olmandır. O zaman sadece öfke ol, saf öfke. Ve onun güzelliği vardır. Ve biz öfkeyi insan olmanın bir parçası olarak, zıtlıklar oyununun bir parçası olarak kabul edebilirsek dünya çok daha iyi olacaktır. Doğu’ya Batı olmadan sahip olamazsın ve gündüz olmadan geceye sahip olamazsın ve kış olmadan yaza sahip olamazsın.
Hayatı kendi bütünselliği ile kabul etmek zorundayız. Belli bir ritim vardır, zıtlıklar vardır.
(Alıntıdır)