P
papaty
Ziyaretçi
- Konu Sahibi papaty
- #1
Mükemmel anne olabilir misiniz?
Amerikalı araştırmacı Peggy Orenstein, annelik üzerine yazdığı kitabında, kadınların çoğu kez "mükemmel anne" tuzağına düştüklerini söylüyor. Her alanda faaliyet gösteren günümüz kadını, anneliği de mükemmel yapmak için kendisiyle yarışıyor.
Çağımız kadını yaptığı her şeyin mükemmel olmasını istiyor. İşyerinde harika bir eleman, güvenilir ve sorumluluk sahibi. Her işin üstesinden gelen, en stresli anlarda bile sinirlenmeyen, soğukkanlı kalan. Eve geldiğinde ise mükemmel bir ev kadını. Mutfak tezgahında tek bir bulaşık yok, banyo temizlikten parlıyor, tüm çekmeceler yerli yerinde. Evli ise işten kalan zamanlarını kocasına ayıran, hafta sonlarını dostlarıyla ya da aileleriyle geçiren mükemmel bir eş. Peki ya anne ise? Çağımızın kadını ister çalışsın, ister ev kadını olsun, anneliğin de mükemmelini istiyor.
"Annelik" değişti mi?
Amerikalı yazar Peggy Orenstein, "Flux: Women on Sex, Work, Love, Kids and Life in a Half-Changed World" isimli kitabı yazarken 200 kadar kadınla konuşmuş. Kitap, çağımız kadın rollerini sorguluyor. Orenstein"ın görüştüğü kadınlar geniş bir yelpazeden seçilmiş. Evli, bekar, Çocuklu, çocuksuz, orta direk, zengin, eğitimli ve eğitimsiz birçok toplumsal statüden yola çıkmış. Kitabın bütünü, kadın rollerinin günümüze kadar ne kadar geliştiği belgeliyor.
Ancak bir rol var ki, o çağlar boyu değişmemiş. O da annelik. Orenstein, yaptığı araştırmaya göre, yeni bin yılın annelerinin 50"li yılları annelerinden hiçbir farkı yok. O yıllardan günümüze gözlenen tek değişiklik, anne olma zorunluluğunun ortadan kalması. O yıllarda kadınlar evlendikten sonra anne olma zorunluluğu taşıyorlardı. Bu tabii ki yasal bir zorunluluk değildi. Ancak toplumsal baskı bunu zorunluluk haline getiriyordu. Evli çiftler çocuk sahibi olmamayı düşünemiyordu bile.
Günümüzde ise çiftler çocuk sahibi olmadan da "yaşanabileceğini" kanıtlıyorlar. Çocuk sahibi olmayı reddetmek birçok etkene bağlı. Bu etkenlerin başında kadının çalışması geliyor. Bir diğer etken de gelecek korkusu. Çiftler geleceklerini güvence altına almadan çocuk sahibi olmayı reddediyorlar.
"Mükemmel anne sendromu"
Evet, görünürde çocuğa dair fikirler değişti. Ancak Peggy Orenstein, araştırmalarında annelik rolünün değişmediğini ortaya koyuyor. Araştırma için konuştuğu kadınların birçoğu anne. Annelerin yaşları 20"den 40"a kadar değişiyor. Herkesin problemi aşağı yukarı aynı. Ortak problemlerin başında babanın çocuğuyla yeteri kadar ilgilenmemesi geliyor. Baba çocuklarını seviyor, onlarla geziyor, oyunlar oynuyor. Ancak ortada bir sorun varsa, bunu çözmek anneye kalıyor.
Ortak problemlerden biri de kaygı. Anne, çocuğu ne kadar büyürse büyüsün onun için endişe duymaya devam ediyor. "Problem bunun neresinde?" diyebilirsiniz. Orenstein"e göre annelik rolü, kadını en fazla yoran ve strese sokan rol. Çocuğun sorumluluğu tabii ki hiçbir şeyle kıyaslanmaz. Kimse bunun aksini iddia etmiyor zaten. Sorun, abartmakta ve kendini aşırı derecede aşmakta yatıyor. Yazar buna "mükemmel anne sendromu" adını vermiş. Orenstein, konuştuğu annelerin tümünde bu sendromun varlığını görmüş.
Rekabet büyük
İşin içinde biraz da rekabet var tabii ki. Anneler bir araya geldiklerinde ne kadar mükemmel bir anne olduklarını göstermek için çocuklarını "kullanıyorlar". Çünkü çocuklarının her başarısının kendi hanelerine puan olarak yazıldığını zannediyorlar. Orenstein, stresi azaltmak için önce bu davranıştan uzaklaşmak gerektiğini vurguluyor. Anne-çocuk ilişkisinin kalıplar ve roller içinde yaşanamayacağını s öylüyor.Yazara göre en mükemmel anne, toplum beklentilerine değil, çocuğun beklentilerine uyan anne.
Babaya güvenin
Anneleri "mükemmel anne sendromundan" kurtarmak için yazar, babaların devreye sokulması gerektiğini düşünüyor.
Orenstein, yaptığı incelemelerde annelerin babaya güvenmedikleri ortaya çıkartmış. Çoğu anne, çocuğun babasıyla yalnız bırakırken endişe içinde oluyor. Çünkü kocasını bir çocuğun sorumluluğunu kaldıramayacak kadar zayıf ve sorumsuz görüyor. Oysa babalar, ne kadar ilgisiz görünseler bile, çocuklarına anneler kadar düşkün. Birçok baba da annenin tutumundan rahatsız olduğundan, çocuk bakımından uzak durmayı yeğliyor.
Sonuç olarak yazar, mükemmellik peşinde koşan kadınların kendilerini gereksiz yere strese soktuklarını söylüyor. Her kadının nasıl hissediyorsa öyle yaşamasını, toplum kalıplarına aldırış etmemesini tavsiye ediyor.
UZMAN GÖRÜŞÜ
"Çocuğun gelişiminde sorunlar çıkabilir"
"Mükemmel anne sendromu, annenin bebeğine mükemmel bakacağım diye anneliği abartması ve bunun sonucunda da hem kendine hem de bebeğe zarar getiren durumdur. Bu tür anneler kendilerinden başka kimseye güvenmezler . Doktorlara bile. İlerleyen yıllarda da örneğin okul hayatında çocuğu sürekli mükemmel olmaya zorlarlar. Tabii ki bu durumda anne de, çocuk da ruhsal rahatsızlıklar içine girebilir. Anne her şeyi çok düzenli yapma rahatsızlığı yaşar. Obsesif bir kişilik sergiler. Çocuk da bunun karşılığında ruhsal olarak gerginlik ve huzursuzluk yaşar. Çocuğun yaptığı hiçbir şeyin beğenilmemesi, çocuğun gelişiminde büyük sorunlar ortaya çıkaracaktır.
Psikiyatrist Dr. Hüsnü Erkmen
"Onları yıpratmadan, akıllıca sevin!"
"Anne-çocuk iletişimi, akıllı, duyarlı bir bütünleşmenin zirvesidir. Özde, sevgi kaynaklı olup, hemen her zaman aklın ve bilginin ışığına gereksinimi vardır.
E. Fromm"ın dediği gibi anne sevgisi koşulsuz sevgidir. "Ne olursan ol, ne yaparsan yap; sen benim bir tanemsin" diyebilen bir sevgi...
İşte çocuğun güven duygusunun kaynağında, bu koşulsuz sevgi yatar. Eğer anne çocuğuna olan sevgi ışığını aşırı kol kanat germeye yöneltir, ilgi, sevgi ve korumasıyla onu kuşatırsa çocuğun sıkıntı ve mutsuzluk çanları çoktan çalmaya başlamış demektir. Çünkü ulu ağaçlar altında ot bitmez ve mutluluk asla yeşermez.
Annelik yarışına gelince, kırsak kesimde ya da Anadolu"muzun sıcacık annelerinde böyle bir yarışa pek rastlamıyoruz. Acaba büyük kentin kadını çok fazla çalışıp da çocuğunu ihmal etmediğinin hesabını vermek için mi böyle bir yarışa girer? Ekonomik ve sosyal kavramlar geliştikçe kurslara, spora, baleye ve yarışlara gönderilen çocuklar, gerçekten anneler arasında bir yarış konusu oluşturmaktadır. Oysa gönlünün istediği gibi ne zaman oynayacaktır bu güzel çocuk? Üstelik TV ve bilgisayar da eklenince anne mi daha çok meşguldür, yoksa çocuk mu?
Amerikalı bir yazarın çok güzel belirttiği gibi, fazla imkanla şımaran ve hiçbir şeyden zevk almayan çocuklar oluşmakta. Onların bazen kartonlu kutularla, bazen elbise düğmeleriyle büyük bir zevkle oynadıklarını gördüm. Hele tiyatro gibi yaratılan evcilik oyunları da eklenince. Günümüz annesi de, çocuğu da anlamsız yarışlarla yorup yıpratmakta.
Çocuklarımızı özgür ve gönüllerince oynamada serbest bırakıp onları yürekler dolusu, fakat yıpratmadan ve akıllıca sevelim yeter."
Psikolog Suna Tanaltay
:1yes2::1yes2::1yes2::1yes2::1yes2:
Amerikalı araştırmacı Peggy Orenstein, annelik üzerine yazdığı kitabında, kadınların çoğu kez "mükemmel anne" tuzağına düştüklerini söylüyor. Her alanda faaliyet gösteren günümüz kadını, anneliği de mükemmel yapmak için kendisiyle yarışıyor.
Çağımız kadını yaptığı her şeyin mükemmel olmasını istiyor. İşyerinde harika bir eleman, güvenilir ve sorumluluk sahibi. Her işin üstesinden gelen, en stresli anlarda bile sinirlenmeyen, soğukkanlı kalan. Eve geldiğinde ise mükemmel bir ev kadını. Mutfak tezgahında tek bir bulaşık yok, banyo temizlikten parlıyor, tüm çekmeceler yerli yerinde. Evli ise işten kalan zamanlarını kocasına ayıran, hafta sonlarını dostlarıyla ya da aileleriyle geçiren mükemmel bir eş. Peki ya anne ise? Çağımızın kadını ister çalışsın, ister ev kadını olsun, anneliğin de mükemmelini istiyor.
"Annelik" değişti mi?
Amerikalı yazar Peggy Orenstein, "Flux: Women on Sex, Work, Love, Kids and Life in a Half-Changed World" isimli kitabı yazarken 200 kadar kadınla konuşmuş. Kitap, çağımız kadın rollerini sorguluyor. Orenstein"ın görüştüğü kadınlar geniş bir yelpazeden seçilmiş. Evli, bekar, Çocuklu, çocuksuz, orta direk, zengin, eğitimli ve eğitimsiz birçok toplumsal statüden yola çıkmış. Kitabın bütünü, kadın rollerinin günümüze kadar ne kadar geliştiği belgeliyor.
Ancak bir rol var ki, o çağlar boyu değişmemiş. O da annelik. Orenstein, yaptığı araştırmaya göre, yeni bin yılın annelerinin 50"li yılları annelerinden hiçbir farkı yok. O yıllardan günümüze gözlenen tek değişiklik, anne olma zorunluluğunun ortadan kalması. O yıllarda kadınlar evlendikten sonra anne olma zorunluluğu taşıyorlardı. Bu tabii ki yasal bir zorunluluk değildi. Ancak toplumsal baskı bunu zorunluluk haline getiriyordu. Evli çiftler çocuk sahibi olmamayı düşünemiyordu bile.
Günümüzde ise çiftler çocuk sahibi olmadan da "yaşanabileceğini" kanıtlıyorlar. Çocuk sahibi olmayı reddetmek birçok etkene bağlı. Bu etkenlerin başında kadının çalışması geliyor. Bir diğer etken de gelecek korkusu. Çiftler geleceklerini güvence altına almadan çocuk sahibi olmayı reddediyorlar.
"Mükemmel anne sendromu"
Evet, görünürde çocuğa dair fikirler değişti. Ancak Peggy Orenstein, araştırmalarında annelik rolünün değişmediğini ortaya koyuyor. Araştırma için konuştuğu kadınların birçoğu anne. Annelerin yaşları 20"den 40"a kadar değişiyor. Herkesin problemi aşağı yukarı aynı. Ortak problemlerin başında babanın çocuğuyla yeteri kadar ilgilenmemesi geliyor. Baba çocuklarını seviyor, onlarla geziyor, oyunlar oynuyor. Ancak ortada bir sorun varsa, bunu çözmek anneye kalıyor.
Ortak problemlerden biri de kaygı. Anne, çocuğu ne kadar büyürse büyüsün onun için endişe duymaya devam ediyor. "Problem bunun neresinde?" diyebilirsiniz. Orenstein"e göre annelik rolü, kadını en fazla yoran ve strese sokan rol. Çocuğun sorumluluğu tabii ki hiçbir şeyle kıyaslanmaz. Kimse bunun aksini iddia etmiyor zaten. Sorun, abartmakta ve kendini aşırı derecede aşmakta yatıyor. Yazar buna "mükemmel anne sendromu" adını vermiş. Orenstein, konuştuğu annelerin tümünde bu sendromun varlığını görmüş.
Rekabet büyük
İşin içinde biraz da rekabet var tabii ki. Anneler bir araya geldiklerinde ne kadar mükemmel bir anne olduklarını göstermek için çocuklarını "kullanıyorlar". Çünkü çocuklarının her başarısının kendi hanelerine puan olarak yazıldığını zannediyorlar. Orenstein, stresi azaltmak için önce bu davranıştan uzaklaşmak gerektiğini vurguluyor. Anne-çocuk ilişkisinin kalıplar ve roller içinde yaşanamayacağını s öylüyor.Yazara göre en mükemmel anne, toplum beklentilerine değil, çocuğun beklentilerine uyan anne.
Babaya güvenin
Anneleri "mükemmel anne sendromundan" kurtarmak için yazar, babaların devreye sokulması gerektiğini düşünüyor.
Orenstein, yaptığı incelemelerde annelerin babaya güvenmedikleri ortaya çıkartmış. Çoğu anne, çocuğun babasıyla yalnız bırakırken endişe içinde oluyor. Çünkü kocasını bir çocuğun sorumluluğunu kaldıramayacak kadar zayıf ve sorumsuz görüyor. Oysa babalar, ne kadar ilgisiz görünseler bile, çocuklarına anneler kadar düşkün. Birçok baba da annenin tutumundan rahatsız olduğundan, çocuk bakımından uzak durmayı yeğliyor.
Sonuç olarak yazar, mükemmellik peşinde koşan kadınların kendilerini gereksiz yere strese soktuklarını söylüyor. Her kadının nasıl hissediyorsa öyle yaşamasını, toplum kalıplarına aldırış etmemesini tavsiye ediyor.
UZMAN GÖRÜŞÜ
"Çocuğun gelişiminde sorunlar çıkabilir"
"Mükemmel anne sendromu, annenin bebeğine mükemmel bakacağım diye anneliği abartması ve bunun sonucunda da hem kendine hem de bebeğe zarar getiren durumdur. Bu tür anneler kendilerinden başka kimseye güvenmezler . Doktorlara bile. İlerleyen yıllarda da örneğin okul hayatında çocuğu sürekli mükemmel olmaya zorlarlar. Tabii ki bu durumda anne de, çocuk da ruhsal rahatsızlıklar içine girebilir. Anne her şeyi çok düzenli yapma rahatsızlığı yaşar. Obsesif bir kişilik sergiler. Çocuk da bunun karşılığında ruhsal olarak gerginlik ve huzursuzluk yaşar. Çocuğun yaptığı hiçbir şeyin beğenilmemesi, çocuğun gelişiminde büyük sorunlar ortaya çıkaracaktır.
Psikiyatrist Dr. Hüsnü Erkmen
"Onları yıpratmadan, akıllıca sevin!"
"Anne-çocuk iletişimi, akıllı, duyarlı bir bütünleşmenin zirvesidir. Özde, sevgi kaynaklı olup, hemen her zaman aklın ve bilginin ışığına gereksinimi vardır.
E. Fromm"ın dediği gibi anne sevgisi koşulsuz sevgidir. "Ne olursan ol, ne yaparsan yap; sen benim bir tanemsin" diyebilen bir sevgi...
İşte çocuğun güven duygusunun kaynağında, bu koşulsuz sevgi yatar. Eğer anne çocuğuna olan sevgi ışığını aşırı kol kanat germeye yöneltir, ilgi, sevgi ve korumasıyla onu kuşatırsa çocuğun sıkıntı ve mutsuzluk çanları çoktan çalmaya başlamış demektir. Çünkü ulu ağaçlar altında ot bitmez ve mutluluk asla yeşermez.
Annelik yarışına gelince, kırsak kesimde ya da Anadolu"muzun sıcacık annelerinde böyle bir yarışa pek rastlamıyoruz. Acaba büyük kentin kadını çok fazla çalışıp da çocuğunu ihmal etmediğinin hesabını vermek için mi böyle bir yarışa girer? Ekonomik ve sosyal kavramlar geliştikçe kurslara, spora, baleye ve yarışlara gönderilen çocuklar, gerçekten anneler arasında bir yarış konusu oluşturmaktadır. Oysa gönlünün istediği gibi ne zaman oynayacaktır bu güzel çocuk? Üstelik TV ve bilgisayar da eklenince anne mi daha çok meşguldür, yoksa çocuk mu?
Amerikalı bir yazarın çok güzel belirttiği gibi, fazla imkanla şımaran ve hiçbir şeyden zevk almayan çocuklar oluşmakta. Onların bazen kartonlu kutularla, bazen elbise düğmeleriyle büyük bir zevkle oynadıklarını gördüm. Hele tiyatro gibi yaratılan evcilik oyunları da eklenince. Günümüz annesi de, çocuğu da anlamsız yarışlarla yorup yıpratmakta.
Çocuklarımızı özgür ve gönüllerince oynamada serbest bırakıp onları yürekler dolusu, fakat yıpratmadan ve akıllıca sevelim yeter."
Psikolog Suna Tanaltay
:1yes2::1yes2::1yes2::1yes2::1yes2: