Mersin'in Tarihi
Kentin kuzeyindeki Yumuktepe höyüğünde yapılan kazılarda birçok katman ortaya çıkarılmış. Bunların en eskisi, M.Ö. 6300’lere, en yenisi ise Selçuklu dönemine tarihleniyor. Kazılardan çıkarılan eserler, Adana Arkeoloji Müzesi ve Mersin Müzesi’nde sergileniyor.Mersin'in tarih sahnesine çıkışı 19. yüzyılın ortalarına rastlıyor. Bu dönemde henüz bir köy olan bölge, göçmen bir Türkmen aşiretine ev sahipliği yapıyor ve adını da bu aşiretten alıyor.
Özellikle Amerika iç savaşı sırasında dünyadaki pamuk kıtlığını gidermek amacıyla Çukurova’da gelişen pamuk üretimi ve bölgenin 1866’da demiryolu ağına bağlanması, Mersin'in kaderini değiştiriyor... Bu dönemde Mersin hızla, Çukurova’nın tarım ürünlerinin ihraç edildiği bir liman ve ticaret merkezi haline geliyor.
Şehrin bugünkü durumuna gelmesinde, şu anda çok küçük bir azınlık olsalar da Hıristiyan Levantenlerin önemi yadsınamaz. Şehirde halen Levantenlere ait iki kilise bulunuyor; Latin-İtalyan Kilisesi ve Arap-Ortodoks Kilisesi.
Günümüzde Mersin:
Hızla hayata geçirilen GAP Projesi, Ataş Rafinerisi ve sahip olduğu geniş hinterland sayesinde Mersin Limanı, Türkiye’nin Akdeniz’deki en büyük limanı olma özelliğini taşıyor. Limanda bulunan 27 iskelenin 8’i birbirlerine raylı bir sistemle bağlanmış. 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana yaklaşık 85 milyon dolar harcanarak yenilenen Mersin Limanı’nın kapasitesi, son üç yıldır her sene %10 oranında artmış.
Kentin ticari açıdan önemi göz önüne alınarak, Türkiye’nin dört serbest bölgesinden birisi burada kurulmuş. 785.000 metrekarelik bir alan üzerine kurulan Mersin Serbest Bölgesi, başta tekstil firmaları olmak üzere yaklaşık 250 şirkete ev sahipliği yapıyor...
Ayrıca, Mersin–Adana karayolu üzerinde cam, soda, gübre, tekstil, meyve suyu gibi sektörlerde faaliyet gösteren birçok önemli fabrika da bulunuyor.
Damak tadı:
Mersin’in geç gelişmesinin nedenlerinden biri olan, halkın deniz kıyısı yerine dağ tarafında yerleşmiş olmasının etkileri, şehrin yemek kültürüne de yansımıştır. Bugün bir kıyı kenti olmasına rağmen, Mersin'de deniz ürünleri tüketimi, et tüketiminden çok daha azdır. Bu noktada şehre özgü bir yemekten, tantuniden bahsetmemek olmaz. Tantuni, etin kuşbaşı halinde doğrandıktan sonra, önce haşlanıp sonra kavrulmasıyla yapılan bir çeşit dürümdür. Her ne kadar basit tarifli bir yemek gibi görünse de, önemini, şehrin hemen her köşesinde bulunan tantuni lokantalarından anlayabilirsiniz. Canınız tatlı çekerse, Antakya’da yapılandan farklı bir tarifle hazırlanan künefeyi önerebiliriz.
(alıntı)