- 22 Aralık 2006
- 1.977
- 6
- Konu Sahibi kalemkitap2
- #1
Kanser nedeniyle memesi alınmış bir hastanın kendisini tekrar tam bir kadın gibi hissetmesini sağlamanın bir yolu plastik cerrahın yapacağı yeni ve estetik bir memeden geçiyor...
Plastik cerrahi ile meme kanserinin tedavisinin ne alakası var diye sorabilirsiniz. Hemen cevap vereyim: Bir kadının ameliyat öncesinde sahip olduğu beden görüntüsünü arzulaması, kadınlığını en etkili biçimde ifade eden organına tekrar sahip olmak istemesi psikolojik olarak beklenen bir sonuçtur. Göğsün alınmasının geride bırakacağı ruhsal hasarlar göz ardı edilemez. Meme kanserine yakalanan kişilerin psikolojik durumlarının hastalığın tedavisinde önemli olduğu da bilinen bir gerçektir. Bu sebeple tamamı veya bir kısmı alınan memenin yeniden normale yakın bir formda oluşturulabilmesi (rekonstrüksiyon) için birçok metot geliştirilmiştir. Bu ameliyatlarla yeniden oluşturulacak memenin estetik görünümüne özen gösterilmelidir ki hasta kendini yeniden tam bir kadın olarak hissedebilsin.
Çok eskiden, kanser nedeniyle memesi alınmış ve onkolojik tedavi görmüş kişilere söylenen "Sağlıklı kaldığınıza veya yaşadığınıza dua edin" cümlesinin yerine günümüzde plastik ve rekonstrüktif cerrahinin sağladığı modern imkanları kullandıktan sonra "Yeni memenizle daha dikkatli, duygusal, dengeli ve biraz da sağlıklı bir egoizmle yaşayın" demenin doğru olduğuna inanıyorum.
Meme kanseri ile ilgili veriler günümüzden binlerce yıl öncesine dayanıyor. Pergamonlu Galen, melankolik kadınların neşeli kadınlara oranla meme kanserine yakalanma ihtimalinin daha fazla olduğunu düşünüyordu. Günümüzde yapılan psikosomatik araştırmalar ise meme kanserinin kişilikle de direkt bağlantılı olduğunu ispatlamıştır.
Uyumsuz olanlar hasta adayı
Meme kanserine yakalanan kişileri kanımca direkt "hasta" olarak tanımlamak ve onlara iyileşmesi mümkün olmayan bir hastalığa yakalanmış gözü ile bakmak çok yanlıştır. Bir gün evveline kadar sağlıklı görünen, hiçbir organik bozukluğu olmayan bir kişinin ertesi gün banyo yaparken göğsünde bir kitlenin olduğunun farkına varması ve yapılan muayenelerden sonra tümör varlığının tespit edilmesi, o kişinin o anda hemen hasta olduğu anlamına gelmez. Ama kesin olan durum, o kişinin o zamana kadarki duygusal yaşamında mevcut uyumsuzlukları düzeltmediği sürece hastalanmaya aday olduğudur. Vücutta bir tümörün oluşmasını basitçe düşünecek olursak, bunun insanın kendi vücudundaki dokuların agresif bir gelişme göstererek çoğalması, yani vücudun agresif bir davranış örneği olarak görebiliriz. Psikosomatik uzmanları kansere yakalanmış kişilerin psikolojik yapısına baktıklarında bunların genellikle agresyon, kin ve öfkeyi yaşamaya müsaade etmeyen, çok iyi huylu olarak tanınan, kimseye zarar vermeyen, hep iyi olmaya çalışan kişiler olduklarını gözlemişlerdir. Bilindiği gibi bütün tip literatüründe sadece kanser için kötü huylu hastalık (malign) tanımı yapılmaktadır. Diğer birçok hastalıkta, bunlardan bazıları öldürücü olmasına rağmen, bu tanımlama kullanılmamaktadır.
Bu da, "Acaba bu 'kötü huy' insanın içindeki yaşamadığı veya yaşanmasına müsaade etmediği duygularla alakalı olabilir mi?" sorusunu hemen akla getiriyor.
Hekimler tedavi için bir araya gelmeli
Meme kanseri tespit edilen kişilerin "Niye ben?" sorusunun cevabını kendi duygu alemlerinde de aramaya başladıkları anda, tedavi görüp hasta olmaktan kurtulmak için ilk ve en önemli adımı atacaklarından eminim.
Meme kanseri cerrahisinde modern düşünce tarzı, kanserli meme dokusunun tam olarak ortadan kaldırılmasının yanı sıra memenin estetik ve psikolojik fonksiyonlarının daha sonrası için göz ardı edilmeden korunmasıdır ki bu meme koruyucu yöntem diye adlandırılmıştır. Avrupa'da tüm meme hastalıklarıyla ilgilenen senoloji adlı bir bilim dalı kurulmuş ve bu konuyla ilgilenen hekimler kendi ülkelerinde ve Avrupa'da bir dernek altında toplanmıştır. Burada amaç meme hastalığı olan kadınların her türlü probleminin o konuyla ilgilenen uzmanlar tarafından optimal olarak halledilmesidir. Günümüzün modern meme kanseri tedavisindeki konsept bu hastalığa yakalananların cerrahi, onkolojik, psikolojik ve rekonstrüktif açıdan baştan planlanarak tedavi edilmesidir ki, bu da ancak bu değişik alanlarda uzmanlaşmış hekimlerin bir araya gelmesiyle olur. Sadece cerrahi ve onkolojik metotların meme kanserinin tedavisinde yeterli olmadığı, bu hastalığın tedavisinde psikoloğun görevinin de en az diğer uzmanlar kadar hatta bazı vakalarda daha da fazla önemli olduğu bilinen gerçektir. Her ne kadar "Estetik cerrahi bıçakla yapılan psikoterapidir" prensibine karşıysam da, meme kanseri sonrası memenin yeniden estetik görünümünün tamamlanmasına da "En yararlı psikoterapidir" diyebilirim.
milliyet comdan alıntıdır
Plastik cerrahi ile meme kanserinin tedavisinin ne alakası var diye sorabilirsiniz. Hemen cevap vereyim: Bir kadının ameliyat öncesinde sahip olduğu beden görüntüsünü arzulaması, kadınlığını en etkili biçimde ifade eden organına tekrar sahip olmak istemesi psikolojik olarak beklenen bir sonuçtur. Göğsün alınmasının geride bırakacağı ruhsal hasarlar göz ardı edilemez. Meme kanserine yakalanan kişilerin psikolojik durumlarının hastalığın tedavisinde önemli olduğu da bilinen bir gerçektir. Bu sebeple tamamı veya bir kısmı alınan memenin yeniden normale yakın bir formda oluşturulabilmesi (rekonstrüksiyon) için birçok metot geliştirilmiştir. Bu ameliyatlarla yeniden oluşturulacak memenin estetik görünümüne özen gösterilmelidir ki hasta kendini yeniden tam bir kadın olarak hissedebilsin.
Çok eskiden, kanser nedeniyle memesi alınmış ve onkolojik tedavi görmüş kişilere söylenen "Sağlıklı kaldığınıza veya yaşadığınıza dua edin" cümlesinin yerine günümüzde plastik ve rekonstrüktif cerrahinin sağladığı modern imkanları kullandıktan sonra "Yeni memenizle daha dikkatli, duygusal, dengeli ve biraz da sağlıklı bir egoizmle yaşayın" demenin doğru olduğuna inanıyorum.
Meme kanseri ile ilgili veriler günümüzden binlerce yıl öncesine dayanıyor. Pergamonlu Galen, melankolik kadınların neşeli kadınlara oranla meme kanserine yakalanma ihtimalinin daha fazla olduğunu düşünüyordu. Günümüzde yapılan psikosomatik araştırmalar ise meme kanserinin kişilikle de direkt bağlantılı olduğunu ispatlamıştır.
Uyumsuz olanlar hasta adayı
Meme kanserine yakalanan kişileri kanımca direkt "hasta" olarak tanımlamak ve onlara iyileşmesi mümkün olmayan bir hastalığa yakalanmış gözü ile bakmak çok yanlıştır. Bir gün evveline kadar sağlıklı görünen, hiçbir organik bozukluğu olmayan bir kişinin ertesi gün banyo yaparken göğsünde bir kitlenin olduğunun farkına varması ve yapılan muayenelerden sonra tümör varlığının tespit edilmesi, o kişinin o anda hemen hasta olduğu anlamına gelmez. Ama kesin olan durum, o kişinin o zamana kadarki duygusal yaşamında mevcut uyumsuzlukları düzeltmediği sürece hastalanmaya aday olduğudur. Vücutta bir tümörün oluşmasını basitçe düşünecek olursak, bunun insanın kendi vücudundaki dokuların agresif bir gelişme göstererek çoğalması, yani vücudun agresif bir davranış örneği olarak görebiliriz. Psikosomatik uzmanları kansere yakalanmış kişilerin psikolojik yapısına baktıklarında bunların genellikle agresyon, kin ve öfkeyi yaşamaya müsaade etmeyen, çok iyi huylu olarak tanınan, kimseye zarar vermeyen, hep iyi olmaya çalışan kişiler olduklarını gözlemişlerdir. Bilindiği gibi bütün tip literatüründe sadece kanser için kötü huylu hastalık (malign) tanımı yapılmaktadır. Diğer birçok hastalıkta, bunlardan bazıları öldürücü olmasına rağmen, bu tanımlama kullanılmamaktadır.
Bu da, "Acaba bu 'kötü huy' insanın içindeki yaşamadığı veya yaşanmasına müsaade etmediği duygularla alakalı olabilir mi?" sorusunu hemen akla getiriyor.
Hekimler tedavi için bir araya gelmeli
Meme kanseri tespit edilen kişilerin "Niye ben?" sorusunun cevabını kendi duygu alemlerinde de aramaya başladıkları anda, tedavi görüp hasta olmaktan kurtulmak için ilk ve en önemli adımı atacaklarından eminim.
Meme kanseri cerrahisinde modern düşünce tarzı, kanserli meme dokusunun tam olarak ortadan kaldırılmasının yanı sıra memenin estetik ve psikolojik fonksiyonlarının daha sonrası için göz ardı edilmeden korunmasıdır ki bu meme koruyucu yöntem diye adlandırılmıştır. Avrupa'da tüm meme hastalıklarıyla ilgilenen senoloji adlı bir bilim dalı kurulmuş ve bu konuyla ilgilenen hekimler kendi ülkelerinde ve Avrupa'da bir dernek altında toplanmıştır. Burada amaç meme hastalığı olan kadınların her türlü probleminin o konuyla ilgilenen uzmanlar tarafından optimal olarak halledilmesidir. Günümüzün modern meme kanseri tedavisindeki konsept bu hastalığa yakalananların cerrahi, onkolojik, psikolojik ve rekonstrüktif açıdan baştan planlanarak tedavi edilmesidir ki, bu da ancak bu değişik alanlarda uzmanlaşmış hekimlerin bir araya gelmesiyle olur. Sadece cerrahi ve onkolojik metotların meme kanserinin tedavisinde yeterli olmadığı, bu hastalığın tedavisinde psikoloğun görevinin de en az diğer uzmanlar kadar hatta bazı vakalarda daha da fazla önemli olduğu bilinen gerçektir. Her ne kadar "Estetik cerrahi bıçakla yapılan psikoterapidir" prensibine karşıysam da, meme kanseri sonrası memenin yeniden estetik görünümünün tamamlanmasına da "En yararlı psikoterapidir" diyebilirim.
milliyet comdan alıntıdır