Marlon Brando

484363201ca4971329copg1.jpg
 
48405810486a9187a72ohf4.jpg



Brando, Marilyn ile bir partide çarpışmış..Marilyn için "diğer insanlar içerken,dans ederken,O bir kenarda tek başına oturmuş sessizce piyano çalıyordu.." diyor..Aralarında bir gönul macerası yaşandığı bilindiktir zaten ama asıl hüzünlü,lu olan Marilyn'le son konuşmasının Onun ölümünden 2 gun önce olmasıdır..
 
Son düzenleyen: Moderatör:
"Marilyn Monroe'nun öldüğü zamanı hatırlıyor musunuz?Herkes çalışmayı,işi gucu durdurmuştu ve herkesin suratında aynı ifadeyi,aynı düşünceyi görebilirdiniz;'Böylesine başarıya,üne,gençliğe,paraya,guzelliğe sahip bir kız nasıl yapabilir..Kendini nasıl öldürebilir?'
Hiçkimse bunu anlayamazdı,çünkü bunlar herkesin istediği şeylerdi ve kimse tum bu şeylerin,Marilyn'in yaşamında ya da herhangi bir yerde,Onun için önemsiz şeyler olduğuna inanmak istemiyordu.."
Brando
 
Marilyn oldukça hassas ve yanlış anlaşılmış,çoğu kişinin sandığından daha zeki birisiydi.O ezilmişti ama diğerlerinin hisleri için buyuk bir önseziye,kuvvetli bir duygusal zekaya sahipti.Onu ilk ziyaret edişimden sonra,bir ilişkimiz olmuştu ve ara ara göruştuk,ta ki 1962'de o ölünceye kadar.O sık sık beni arardı ve saatlerce konuşurduk,bazen bana Strasberg ve onun gibi diğer insanların,kendisini nasıl kullanmaya çalıştıklarını farkettiğini anlatırdı.Onunla son konuşmam,ölümünden 2 veya 3 gun öncesinde olmuştu.Eğer Marilyn'in aklının ucunda intihar olsaydı,bir şeylerin yanlış gittiğini hissederdim.Bunu bilirdim..Belki O,yanlışlıkla aşırı dozda aldığı ilaçlar yuzunden öldü ama ben daima Onun öldürüldüğüne inanıyorum."
Brando
 
"Oyunculuk bana ne verdi?
Para,kötü şöhret,ün,kısmet,başarı.Çoğunlukla mutluluk ve keder.Başarı nedir?
Hayatında herhangi bir şey ifade etmez ve gerçek şu ki baya yol alır.Bazı insanlarıysa yok eder.
Marilyn Monroe'ya bakın!
O asla kazanamadı,10 sentlik mutluluğunu.."
Brando
 
Korku toplumu ve McCartizm


HOLLYWOOD MUHBıRı: ELıA KAZAN

Rum kökenli ünlü yönetmen, Amerikan Karşıtları Komitesi`nin sorgulamalarında McCarthy ile işbirliği yaptı. Kendisi ihbarlarının üzerine yükselen parlak kariyerinin tadını çıkarırken, arkadaşları hapse atıldı

Dört yaşında ABD`ye göç eden Elia Kazan, Kayserili Rum bir aileye mensuptu. Asıl adı Elia Kazancıoğlu`ydu. Yale Üniversitesi`nde tiyatro öğrenimi gören Kazan, Broadway`in en iyi yönetmenleri arasındaydı. Oyun ve filmleri Amerika`nın çatışmalarıyla yakından ilgiliydi. 1948`de ilk filmlerinden `Centilmenlik Anlaşması`yla Oscar kazanmıştı. Marlon Brando, James Dean, Natalie Wood, Warren Beaty gibi oyuncuların yaratıcısıydı.

Parlak başlayan kariyeri 1952`de Amerikan Karşıtı Faaliyetler Komitesi`ne verdiği ifade ile siyah bir gölgeyle kaplandı. McCarthy ile işbirliği yapan Kazan arkadaşlarını ihbar ederek, bir kısmının hapse atılmasına, bir kısmının işsiz kalmasına neden olmuştu.

1997`de Cumhuriyet Gazetesi`ne verdiği röportajda McCarthy sorgulamalarındaki tavrıyla ilgili olarak `Doğru olduğuna inandığım şeyi yaptım. Özür dilemiyorum. Utanmıyorum. Ve beni mutsuz etmiyor.` diyen Kazan, bir yıl sonra, Hollywood yıldızlarının protestoları altında aldığı Oscar heykelini kaldırırken `utanıyorum`dan başka söz söylememişti.

Hiç affetmediler

Viva Zapata, ıhtiras Tramvayı, Amerika Amerika, Cennetin Bahçesi gibi önemli filmlere imza atan, Oscar`dan, Altın Küre`ye sayısız ödül kazanan Elia Kazan`ın sinema adına giriştiği hiçbir çaba muhbir olduğunu unutturmaya yetmedi.

McCarthy sorgulamaları yüzünden ABD`yi terk etmek zorunda kalan yönetmen Joseph Losey, 20 yıl sonra Cannes Film Festivali`nde Kazan`a ödül verilmesi gündeme gelince, eski dostuna lanet yağdırdı. Losey cadı avının ıngiltere`ye sıçraması üzerine orada da ancak takma isim kullanarak çalışabilmişti. Senarist Abraham Polonsky de Oscar töreni öncesi `Umarım ödülünü alırken birini onu vurur` diyerek tepkisi gösterdi.

Anadolu`dan göç eden bir Rum olan Kazan`ın muhbirliği seçmesi, `Amerikalı` sayılmak için dönemin egemen güçlerine yaranma çabası olarak değerlendirildi.

Kendini filmlerle aklamaya çalıştı

Kazan`ın `istemeden işlediği bir suç yüzünden arkadaşları tarafından cezalandırılan liman işçisi Terry`nin hikayesini anlattığı Rıhtımlar Üzerinde (On the Waterfront) adlı filmin kendi otobiyografisi olduğu düşünülüyor. Filmde, öldüresiye dövülmesine rağmen ayakta kalan ve destekçileriyle beraber dimdik yürümeye devam eden Terry`de, Kazan`ın MacCarthy sorgulamalarındaki tavrını anlattığı söyleniyor.

Yıllar sonra gelen itiraf:

UTANIYORUM

Hollywood altın çağını yaşarken yaptığı ihbarla bir çok sinemacının işsiz kalmasına neden olan Elia Kazan`a verilen `Onur Oscar`ı büyük tartışmalara yol açtı. Ödülün gerekçesi, Kazan`ın sinema sektörüne yaptığı `endüstriyel katkılar`dı. Oysa Kazan 1950`lerin Amerikan sinemasını baltalayan isimlerin başında geliyordu.

Ed Haris, Nick Nolte, Susan Sarandon, Tim Robins, Jesica Lange gibi ünlü oyuncu ve yönetmenler durumu protesto etmek için Oscar törenini terk ettiler. Ödülünü almak üzere sahneye çıkan Kazan titriyordu. Bitkin bir halde eline aldığı Oscar heykelciğini havaya kaldırdıktan sonra mikrofona eğildi ve elleri gibi titreyen ve zor duyulan sesiyle şöyle dedi: Utanıyorum!

Elia Kazan Oscar`ı protestolar arasında aldı

Direnenler hep kaybetti...

Kimi mesleğine, kimi ülkesine, kimi de yaşamına veda etti... Muhbirliği reddeden ünlü isimlerin hikayeleri acıklıydı

Köle kökenli bir aileden gelen Paul Robeson`ın en belirgin yanı `ırkçılıkla mücadele`ydi. 1934`te Sovyetler`i ziyaretinden sonra sosyalizmden etkilenmişti. Bir konseri sırasında Klu Klux Klan`ın saldırısına uğradı. Nazım Hikmet şiirleri de besteleyen Robeson`un pasaportu iptal edildi. Hayatının sonuna kadar FBI gözetiminde yaşadı.

Senarist Ben Barzman Fransa`ya sürgün edildi.

Paul Jarrico, Tom, Dick ve Harry filmiyle 1941`de Oscar`a aday gösterilmişti. Kara listeye girdikten sonra mesleği bıraktı.

Howard Fast Yahudi kökenli bir Amerikalıydı. Komünist Partisi üyesi olan yazar siyahlara karşı sergilenen ayrımcılık üzerine araştırmalar yayınlıyordu. Bu konudaki en bilinen eseri olan Hürriyet Yolu, daha sonra film yapılmış ve Muhammed Ali başrolünde oynamıştı. McCarthy sorgularından sonra hapse atılanlar arasında bulunan Fast`in burada yazdığı Spartacus, Amerika`nın korku yıllarında hiçbir yayıncı tarafından basılmamıştı. Bu kitap da yıllar sonra Stanley Kubrıck tarafından filme çekildi. Nazım Hikmet için de şiir yazan Fast yıllarca iş bulmakta zorlandı ve takma isim kullandı.

Hâlâ korkuyorlar

ınsan ruhunun iç çatışması, kişilikteki iyi ile kötünün rekabetini anlatan ve sinemanın başyapıtları arasında sayılan Dr.Jekyll and Mr. Hyde`ın oyuncularından Rose Hobart, Sinema Oyuncuları Sendikası`ndaki faaliyetlerinden dolayı sinemaya veda etmek sorunda kaldı.

Elia Kazan`ın yakın dostu olan ve kariyerinde de önemli katkısı bulunan yazar Arthur Miller McCarthy döneminin baskıcı ve hukuk tanımaz uygulamalarını eleştiren The Crucible/Cadı Kazanı hikayesi önce filme çekildi, sonra da tiyatro olarak sahnelendi. Komitenin ağır eleştirilere tabi tutulduğu oyunun sahneye konmasının ardından, ifade vermeye çağrılan Miller bunu reddettiği için hapis ve para cezasına mahkum edildi.

Üzerinden yıllar geçmesine karşın Amerikalı sanatçılar McCartizmin soğuk nefesini enselerinde hissetmeye devam ettiler.

Son olarak ABD`nin Irak`ı işgalini eleştiren Michael Moore ve Jessica Lange gibi isimler vatan hainliğiyle suçlandı. ıyi ve Kötünün Bahçesinde Geceyarısı`nda filminde eşcinsel bir karakteri canlandırdığı için eşcinsellikle etiketlenen Kevin Spacey sektörün içinde bir yerlerde bastırılmış korkuyu açıkladı: ` Bu, McCarthy döneminin sürdüğünün açık bir kanıtıdır `

Şarlo`nun vedası...
Melon şapkalı, bol pantolonlu, kocaman ayakkabılı, bastonuyla sürekli sakarlıklar yapan Şarlo tiplemesiyle dünya çapında tanınan Charlie Chaplin de sorguya çağrılan isimler arasındaydı. Birçok başyapıta imza atan Chaplin`in, Altına Hücum filminde komünizm propagandası yaptığı iddia ediliyordu. ıngiliz olan Chaplin, sadece McCarthy`nin istediği isimleri değil, Amerikan vatandaşı olmayı da reddetti. Artık hedef tahtasındaydı. Genç kadınlarla yaptığı evliliklerden, bir filminde ABD memurunun tekmelendiği bir sahne bulunmasına kadar her konunun malzeme edildiği, büyük bir linç kampanyasıyla karşı karşıya kaldı. Anılarında hiçbir zaman komünist olmadığını belirten Chaplin sorgulamasında `komünist değilim` demek yerinde `komünist olmak en doğal hakkımdır` dedi. Amerika`ya girişi yasaklandı ve ailesiyle birlikte ısviçre`ye yerleşti. Amerika yirmi yıl sonra kapısına Chaplin`e açtı. Hem de Oscar Özel Ödülü vermek üzere.
alıntıdır.
 
X