küçük bir tokat

realist

Nirvana
Kayıtlı Üye
3 Aralık 2006
3.073
132
688
63
KIZIN ADI YAĞMUR
Hızla ilerleyen arabanın içinde kendisini kapana sıkışmış gibi hissediyordu. Dikiz aynasından baktı. Hala arkasındaydı o kırmızı mersedes. Ani bir frenle yolun içine yüz seksen derce döndü ve gaza yüklendi. Karşısından gelen arabaya doğru sürdü arabasını. İbreye baktı göz ucuyla. Kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan ve yüz… Mersedeste hiç hız kesmeden üstüne geliyordu. Yolun bu kadar dar olduğuna frene bastığında dikkat etmemişti. Saniyeler tükenirken yan tarafının uçurum olduğunu fark etti ama ayağını gazdan kesmemekte inat etmeye devam etti. Bir ara gözünün önüne gelen saçlarını düzeltmek için elini direksiyondan çekti ve aracı önce yan tarafında gördü; ardından uçurumdan aşağı doğru inerken ve taklalar atarken...
Arabasını durdurup inmesiyle uçurumdan aşağı koşmaya başlaması bir oldu. Koşuyordu sadece. Kendini bilmez halde koşuyordu. Neden sonra durdu ve yanına yöresine bakınmaya başladı ama aradığı araba yoktu. Nereye kaybolmuştu şimdi?... Oturup düşünmeye başladı. Her şey o kırmızı mersedesin yanından hızla geçmesiyle başlamıştı. Sonrasında gerçek ile sanrı arasında yaşanmıştı. Kendi arabası yukarıda duruyordu. Kazayı hiç yaşamamış olmanın rahatlığı ile bir taşa oturup derin bir nefes aldı.
Birden hiç olmayacak şeyler olmaya başladı ama. Kendi otomobili uçurumdan aşağıya yuvarlanıyordu bu defa ve tam üstüne geliyordu. ‘İmdat!’ diye bir çığlık attı ve nefes nefese yeniden koşmaya başladı. Koştu… Koştu… Koştu… Sonra tekrar kafasını kaldırdı. Arabası bıraktığı yerde duruyordu. Panik ataklar yine başlamıştı.
Hemen cep telefonunu çıkarıp babasını aradı. ‘Baba, yine başladı. Yine başladı.’ Telaşlı baba hemen kızının nerede olduğunu öğrenmeye çalıştı. Tam yerini tarif ederken başı dönmeye başlayan Yağmur: ‘Bilmiyorum! Lanet olsun! Bilmiyorum işte. Eskişehir’e gidiyordum.’ Diye bağırdı. Daha konuşacaktı ki elinde fünyesi çekilmiş, parça tesirli bomba tuttuğunu hissetti. Cep telefonunu -kendince el bombasını- olabildiğince uzağa fırlattı. Başı dönmeye devam ediyordu. Her yer dönüyordu. Hissettiği sadece yer çekimin yok olduğu idi. Sanki uçuyordu. Ayakları yerden kesilmişti. Bilmediği yepyeni bir aleme yolculuk etmeye başlamıştı şimdi. Aslında olduğu yerde düşüp bayılmıştı.
Baba apar topar muayenehanesini kapatıp arabasına atladı. Bir yandan da ‘Tanrım! Tanrım!’ diyordu. Bir psikiyatris olarak onlarca kitap yazmış ve çeşitli hakem dergilerde defalarca makaleleri çıkmıştı. ‘Panik atak’ kendisinin alanıydı ve şimdi kızını bu hastalığın pençesinden alamıyordu.
Seneler önce bir tokatla başlamıştı her şey. Hep böyle varlık içinde yaşamamışlardı. Fakültede iken sevgilisi ile bir çocuklarının dünyaya geleceği haberi ile evlenmişler; çok sıkıntılı günler geçirmişlerdi. İşte Yağmur o dönemde dünyaya gelmişti. Henüz işlerini yoluna sokamamış; çok sevdiği karısı iş bulamamıştı ve doktor çareyi alkolde aramaya başlamıştı. Evine sarhoş geldiği akşamlardan birinde küçük kızının kendisine doğru koştuğunu görmüş; onu kucağına alıp öpeceği yerde ‘Bütün yaşadığımız sıkıntıların hepsi senin yüzünden!’ diyerek tokatı kızının suratına indirivermişti. Yağmur’sa o günden sonra halisülasyonlar görmeye başlamış; en küçük tıkırtıdan, gece yarısı çalan kapıdan, telefonun sesinden, bütün babalardan, gençlerden, yaşlılardan kısacası her şeyden korkar olmuştu. Devamında bu ruh hali ile kendi içinde bir dünya kurmuş ve o dünyasındaki karakterler ile birlikte yaşamını düzenlemişti. Şimdi artık hayal dünyası ile gerçek dünya sürekli çatışıyor ve sık sık bugün yaşadıklarına benzer olaylar yaşanıyordu.
Baba Eskişehir yoluna girdi, bir yandan da polisi aradı. Eşinin kızı için çok üzüleceğini bildiğinden onu haberdar etmemeyi uygun buldu. Böylesi olaylar sebebiyle o da artık iyice yıpranmış ve her an kızı için ağlamaya hazır hale gelmişti. Yağmur’un arabasını şehrin hemen çıkışındaki dar yolda buldu. Arabanın çevresinde kızını aradı ama bulamadı. Bu esnada polisler de gelmiş etrafta genç kızı aramaya başlamıştı. Dakikalar uzuyor ama kız bulunamıyordu. Belki de koşarak hiç tahmin edemeyecekleri bir yere varmıştı….
Dakikalar ilerlememekte inat ederken telsizden gelen metalik bir ses herkesi ferahlattı. ‘45, 47! 45,47! Kız bulundu. Tekrar ediyorum, kız bulundu! Araca göre gün batımı yönünde yaklaşık altı yüz metre kadar mesafedeyiz. Sanırım bayılmış.’ Baba rahatlamaya çalıştı. Polislerden önce kızının başına koştu. Doktorluğun verdiği birikimle kızını kucakladı ve arabasına taşıdı. Doğruca hastaneye gitmeleri gerekiyordu.
Hastanede Yağmur’a gerekli tedavi yapıldı; bulunuşundan yaklaşık elli dakika sonra Yağmur kendine geldi. Baba kızının başında bekliyordu. Gözlerini açar açmaz sordu: ‘Nasılsın kızım?’ Yağmur ise o anda seneler önceki sahneyi yeniden yaşıyordu. ‘Bütün yaşadığımız sıkıntıların hepsi senin yüzünden!’ diyen sesi kulaklarında duydu ve bir vampir olduğu hissi ile dişlerini babanın şah damarına kilitledi!
SON
Aile içi şiddetten ne kadar uzağız? Çocuklarımıza atacağımız küçük bir tokat nelere mal olabilir dersiniz?

(alıntı)
 
İnanamıyorum ya küçük bi tokat bi babanın hayatına kızının ise baba katili olmasına yol açtı.Çok güzeldi emeğine sağlık
 
tubiisciğim asıl ben sana teşekkür ederim.Unuttuğum bir hikayeyi hatırlattığın için...
 
güzel bir paylaşım tokat ile eğitim kalıcı ve ilerisi acı ile anılan bir acıdır
 
ayy okuyunca tüylerim diken diken oldu inan, bian onun yerinde hissettim kendimi başım döndün inan (
Aslında bu bize büyük bir ders emeğine sağlık arkadaşım...
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…