Ne acı bir dönemden geçiyoruz: İslamın "akil adamı", "aksiyoner fedaisi" gibi övgü sözleriyle yüceltilenler, bugün karşımıza "tecavüz sanığı" olarak çıkıyor.
"Calvinist Müslüman" işadamlığına örnek gösterilenler, bugün dört eşi savunmalarıyla gazetelere manşet oluyor. Günlerdir konuşulan bu olaylar-isimler gerçekte İslamı temsil ediyor mu? Utanmayı, mahcubiyeti unuttuk mu? Hayır! Ama ne yazık ki Müslümanlığı varoş kültürüne, avamın iktidarına indirgeyenlere karşı çıkacak, cesur İslamcı düşünürleri bugün mumla arıyoruz! Oysa dün vardılar... Ve bunlardan biri de "isyan ahlakı"nın sembol ismi Nurettin Topçuydu.
NURETTİN Topçu, Türkiye düşünce tarihinin kendine özgü, ilgi çekici, cesur ve omurgalı bir aydınıydı. Ömrü boyunca yazdı ve yazdığı gibi yaşadı.
İslamcılarda yaygın olan dış dünyayı suçlama tavırlarına karşılık hep içe yönelik özeleştiriler yaptı. Milliyetçilik, İslamcılık ve muhafazakárlığa en sert eleştirileri yöneltti.
Anadolu Müslüman Sosyalizmine inanmış bir entelektüeldi. İslamcıların "güler yüzlü Mehmet Ali Aybar"ıydı...
Felsefeciydi; Fransada okudu; Paris Sorbonneda doktora yaptı.
Ahlak kuramcısıydı. Doktora tezi; "İsyan Ahlakı"ydı.
Nurettin Topçuya göre, İslam dünyasının içinde bulunduğu kötü durumun sebebi; ne siyasi ne iktisadi ne ilmi ne de fikriydi. Asıl sebep Kuranın özü olan ahlakın kaybedilmesiydi. Müslümanlar birtakım geleneksel hareketleri titizlikle yerine getirmekte, fakat düşünmekten kaçınmaktaydı.
"Kuran harikası olan ilahi ahlak, İslam diyarında çoktan gömülmüştür" diyen Topçu, bunun temel sebebini felsefenin İslam topraklarından kovulmasında buldu.
Ona göre, "Din bilgi kaynağı değil, kuvvet kaynağıydı. Dindar adam başkalarından çok şey bilen değil, daha çok kuvvetli olan insan" idi sadece.
Gelenekçi İslamcıların, "Kuranın varlığı káfidir; felsefe insanın inançlarına zarar verir; çünkü sorduğu sorularla insanı şüphe ve inkárın çukuruna düşürebilir" sözlerine ağır karşı çıktı:
"Felsefe olmazsa Büyük Kitabı hakkıyla anlayamazsınız, sadece ezberlersiniz. Kuran Allahın kitabı, felsefe ise bizim onu anlayacak olan şahsiyetimizin örgüsüdür."
Nurettin Topçu Osmanlıda, İbn Rüşdcü Hocazade ile Gazalici Molla Zeyrek arasında yapılan tartışmayı; felsefenin tutarsızlığını iddia eden Gazalici Molla Zeyrekin kazanmasını, Müslüman yozlaşmasının miladı gördü.
Ona göre, felsefesiz bir İslamda; sorumluluk yerini vazifeye bıraktı; ruh dünyasının akil adamlarının yerini ise gözlerini kapayıp vazifelerini yapan görev adamları aldı.
"Toplumsal yaşamdaki gelenekler, örfler, ádetler, kurallar insan hürriyetinin önündeki en büyük engellerdir. Gelenekçi/muhafazakár; güvenliği özgürlüğe tercih etmiş, yaratıcı fikirlerden/hareketlerden vazgeçmiş bir cemiyet adamıdır. Bunlar asırlarca aynı alışkanlığı tekrarlamaktan huzur duyarlar. Örflerini değiştirmek, onların bir uzvunu kesmek gibidir."
Nurettin Topçu, isyan ahlakı teorisini açıklarken ideal tip olarak, "Ben Hakkım" dediği için işkenceyle öldürülen tasavvufun meşhur şehidi Hallacı Mansuru örnek aldı.
İslamın geleneksel ve resmi yorumlarıyla sürekli hesaplaşan Topçuya göre, tasavvuf düşüncesinin temeli vahdet-i vücud, ahlaklığın en yüce mertebesiydi.
Bu anlayışı onu, "kentli" Gümüşhanevi Dergáhına götürdü. Dergáhın "rahle-i tedrisatından" geçti. Bu "sınav" onu Doğu-Batı kültürü sentezine ulaştırdı.
Burada bir parantez açayım:
Nakşibendilik, Türkiyede bir bütün/tüm olarak ele alınmaktadır. Yanlıştır. Bu nedenle "kentli" sözcüğünü sosyolojik anlamda; Türkiyedeki Nakşibendiliğin, "köylü-Kürt Halidiye" kolu ile "kentli-Türk Gümüşhanevi ekolü" arasında farklar olduğunu göstermek için kullandım. (Ayrıntısı "Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı: EFENDİ 2" kitabında.) Bu nedenledir ki; "Kentli" Abdülaziz Bekkine, kadınların siyah çarşafı atıp manto giyebileceğini söyleyebilmiştir.
Anadolu sosyalizmi
Ahlak felsefesi Nurettin Topçuyu aynı zamanda sosyalizmle buluşturdu.
Nurettin Topçunun yolu; bugün sağlıksız atölyelerde sigortasız, aç susuz, 18 saat köle gibi çalıştırılan binlerce başörtülü kızımızın mağduriyetini görmeyip, meseleyi hep üniversite-türban ikileminde tartışan günümüz İslamcılarıyla aynı değildi kuşkusuz.
Nurettin Topçu anti-kapitalistti.
Yeşil sermayeye de "bizdendir" diye övgüler sıralamadı.
"İnsanların bir kısmının diğer kısmına köle gibi yaşaması ruhi hürriyeti ortadan kaldırıcıdır. Bir zümreyi esir, öbürünü zalim yapan eşitsizlikten kurtulmak istiyoruz. Eşitlik ahlaki bir idealdir. Eşitlik merhamet davasıdır.
Bugünkü Müslümanlar büyük sanayi medeniyetinin insanı makineleştiren ve makineye esir yapan zulmüyle el ele vermiş bulunuyor. İnsanlığın beş bin yıllık ruh ve vicdan eserini inkár ederek düşünmeyi günah sayan, sefaleti din diye tanıtan gerilikle taassup, bu zulme sığınmış bulunmaktadır."
Sosyalizmin tek biçiminin Marksizm olmadığını vurgulayan Nurettin Topçu,
"Ne İçin Sosyalizm?" sorusunu şöyle yanıtlıyordu:
"Yürekler acısı bir cemiyet düzeni karşısında duygusuz gönüllerde paslı vicdanların durup durup Ne İçin Sosyalizm dediklerini duyuyoruz. Her mahalleden bir milyoner çıktı ve bu zillet ilerledi. Şimdi her beldede binlerce sefalet barınırken, her köşe başında bir tanesi türeyerek kendi duygusuz ve arsız saadetleri ile övünen, Batının binlerce lüksüne hayran vicdansız milyonerlerin arsızlığından nefreti insanlara öğretmek için!..
İş ahlakının ve çalışma duygusunun değerini kazanç hüneriyle mübadele ettik. Çalışmayı aşk ve ibadet sayan İslam ahlakı, kolaylıkla Amerikan pragmatizminin tilki zihniyetine feda edildi."
Topçuya göre sosyalizm; çiğnenmesi halinde Allahın da affedemeyeceğini bildirdiği kul hakkının müdafaasıydı. "Bizim sosyalizmimiz İslamın ta kendisidir" diyordu.
Cesurdu. İçinde bulunduğu milliyetçi-muhafazakár cemaatin/grubun anti-komünist olduğu soğuk savaş döneminde bir İslamcıdan beklenmeyecek kadar sosyalizm üzerine odaklandı.
Sosyalist kavramından duyulan tiksintiyi, iktisat ve sosyoloji cehaleti ile vicdan ve kalp terbiyesinin yokluğu olarak nitelendirdi.
"Amerika komünizme düşmandır; komünizm de Müslümanlığa düşman olduğu için Amerikayı desteklemek her Müslüman üzerine vaciptir. Pek güzel mantık doğrusu. Aristo işitmiş olsaydı hayran olurdu!"
Nurettin Topçunun İslamcı basına da söyleyecek sözü vardı:
"Şimdi son yıllarda dini neşriyat serbest olunca ortaya öyle bozuk, öyle çürümüş bir maya çıktı ki. Bu neşriyatın cehalet, ticaret ve düşüklükten berbat bir eser verdiğini hiç çekinmeden söyleyeceğim. Bunlar yirminci asrın buhranlı hayatının, halli fikir ve felsefe meziyetlerine şiddetli muhtaç olan meselelerinin karşısına, ilkçağların insanlarını bile güldürecek bir iptidailikle çıktılar. Kimi küçük çocuklar için masal olacak meseleler bunların sermayesidir. Lakin esas meseleleri ticaret yapmaktır."
Yazımızı "çağdaş derviş" Nurettin Topçunun bir yazısıyla bitirelim:
"Bunlar cam arkasından sakal öperek hırka takdis etmede dindarlık var sandılar. İnsanın nefesinden şifa umdular. Medeni nikáhı eksik bulup imam nikáhında keramet aradılar. Tespih sayısında hikmet buldular. Günahları rakamlarla ölçtüler. Duaları sesli yaptılar. Merasimle ruhlarını tatmin ettiler. Böylelikle eşyanın hayatına sayıları tatbik etmekle muazzam bir dini matematik sistemi meydana çıktı. Bu matematiğe sadakat imamın şartı oldu. Dinden bütün ruh sıyrılarak kendisiyle hiç alakası kalmayan bir iskelete iman adı verildi."
Bugün içinde yaşadığımız ahlaki yozlaşmayı bu sözlerden başka ne anlatabilir?..
Doçentlik tezi Bergsondu
BABA tarafı Erzurumluydu. Dedesi Osman Efendi, Erzurumun Ruslar tarafından işgali sırasında Türk ordusunda topçuluk etmiş; "Topçuzade" lakabını almıştı.
Babası Topçuzade Ahmet Efendi tahıl alım satımı yapıyordu. Sonra canlı hayvan ticaretiyle işini büyütüp İstanbula yerleşti.
İlk evleri Süleymaniyede bir ahşap binaydı.
Annesi, Eğinli Kasap Hasan Ağanın kızı Fatma Hanım, Nurettin Topçuyu bu evde 7 Kasım 1909da doğurdu.
Harp yılları Ahmet Efendinin işleri bozuldu. Çemberlitaşta, bir ahşap eve taşındılar. Ahmet Efendi kasap dükkánı işletmeye başladı.
Nurettin Topçu, altı yaşında Bezmiálem Valide Sultan Mektebinin ana kısmına yazdırıldı. Sonra Büyük Reşit Paşa Numune Mektebine (şimdiki İstanbul Lisesi civarında) verildi. Mektebi birincilikle bitirdi.
Aynı başarıyı Vefa Lisesinde de gösterdi. Sınıfları hep birincilikle bitirdi.
Bu arada babasını kaybetti.
Baba kaybı onu biraz daha içe dönük biri yaptı.
Felsefeye ve bir sandık içinde kitap, gazete toplamaya o yıllarda eğilim gösterdi.
Mustafa Kemalin Milli Eğitim Bakanlığına verdiği direktifle başarılı öğrencilerin yurtdışına gönderilme uygulamasından yararlandı, 1928de Fransaya gitti. Bordeux Lisesine nakledildi. İlk yazı denemelerini burada kaleme aldı ve üye olduğu Sosyoloji Cemiyetine gönderdi.
İki yıllık eğitim sonucunda psikoloji sertifikası alıp Strasbourga geçti. Üniversitede felsefe eğitimi gördü. Sanat tarihi lisansı yaptı.
Bu arada tasavvuf tarihçisi Luis Massignon ile tanıştı.
Strasbourgda doktorasını hazırlayan Topçu, Paris Sorbonnea gitti; doktorasını verdi. Bu üniversitede felsefe doktorası veren ilk Türk öğrencisi oldu.
1934te yurda döndü. Galatasaray Lisesinde felsefe öğretmeni olarak görev aldı.
TBMMnin Birinci Dönem muhalif milletvekillerinden Hüseyin Avni Ulaş, ailenin baba dostuydu. Çemberlitaştaki eve sık sık gelip gidiyordu. Topçu küçük yaştan beri bu zatın tesiri altında kalmıştı.
Yurda döndükten sonra Hüseyin Avni Ulaşın kızı Fethiye Hanımla evlendi.
Düğün gününün akşamı İzmir Atatürk Lisesine tayin emri geldi.
Ve Hareket Dergisini İzmirde bulunduğu yıllarda yayımlamaya başladı.
Müslüman Anadolu Sosyalizmini savunuyordu.
Nurettin Topçunun ideolojik kökü Osmanlıda da yok değildi:
Nüzhet Sabit, II. Meşrutiyetten sonra çıkardığı "Vazife Dergisi" yurtseverlikle sosyalizmi birleştirmişti.
Raşit Hatipoğlu ise 1930larda çıkardığı "Dönüm Dergisi"nde kooperatifçilik ve yerli sosyalizmi savundu.
"Çalgıcılar yine toplandı" isimli yazıdan dolayı açılan soruşturma üzerine Denizliye sürgün edildi. Denizlide bulunduğu yıllarda Said-i Nursi ile tanıştı; o sırada yapılan mahkemelerini takip etti.
Daha sonra Haydarpaşa Lisesine tayin edildi ve bir müddet sonra da Vefa Lisesine geçti.
Bu arada eşinden ayrıldı.
Çocukluk arkadaşı Sırrı Tüzeer vasıtasıyla, Nakşibendi Gümüşhanevi Dergáhının şeyhleri Serezli Hasip Yardımcı ve Kazanlı Abdülaziz Bekkine ile tanıştı. Tekkeye bağlandı.
Celal Ökten Hocadan da İslámi ilimler, kelam ve İslam felsefesi konularında faydalandı. Daha sonra imam-hatip okullarının kuruluşu sırasında Celal Ökten ile mesai arkadaşlığı yaptı.
Son olarak İstanbul Lisesine tayin olan Nurettin Topçu buradaki görevinden 1974 yılında emekli oldu.
Bir süre Edebiyat Fakültesinde Hilmi Ziya Ülkenin kürsüsünde eylemsiz-doçentlik yaptı. "Bergson" konusunda doçentlik tezi hazırladı. Fakat kendisine kadro verilmedi.
27 Mayıs 1960a kadar uzun yıllar Robert Kolejde felsefe ve sosyoloji okuttu. 27 Mayıstan sonra devrim aleyhtarı bulunarak buradaki görevine son verildi.
Fikri faaliyetlerini; Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Cemiyeti, Milliyetçiler Derneği ve Türkiye Milliyetçiler Derneğinde sürdürdü. Ancak sosyalist olduğu gerekçesiyle sürekli ağır tehditlere maruz kalması sonucu bu derneklerle ilişkisini kesti. 1967de Ezel Elverdi, Mehmet Doğan, Davut Özer gibi arkadaşlarıyla Milliyetçi Toplumcu Anadolucular Derneğini kurdu.
30u aşkın kitap ve broşür yazdı. 1939dan 1975 yılına kadar sayısız makaleye imza attı.
1975in Nisan ayında hastalandı. Hastalığının teşhisinde güçlük çekildi. Pankreas kanserine yakalandığı ameliyatta belli oldu.
10 Temmuz 1975te vefat etti. Fatih Camiinde kılınan namazdan sonra Topkapıda Kozlu Mezarlığına defnedildi.
Nurettin Topçu inanmış bir adamdı. Sosyalistti. İyi bir Müslümandı.
Onun gibi kişilik abidesi idealistleri bugün mumla arıyoruz.