Kazâ ve Kaderin İnce Bilgileri
İmam-ı Rabbani Hazretlerinin Mektubat'ından Mevlânâ Bedreddîne Arabî'ye yazılan289. Mektub
--------------------------------------------------------------------------------
Allahü teâlânın ismine sığınarak, mektûbumu yazmağa başlıyorum. Kazâ ve kaderin ince bilgilerini, kullarından seçilmiş olanlara bildiren ve doğru yoldan sapmamaları için, câhillerden saklıyan, Allahü teâlâya hamd ederim! Kazâ ve kaderin esrârını, din câhilleri anlıyamayıp, doğru yoldan kayar. İnsanları işlerinde mecbûr, esîr veyâ hâkim, yaratıcı sanmak tehlükesine düşerler. Allahü teâlâ, Peygamberlerinin en üstünü ile, kullarına doğru yolu, doğru bilgiyi gösterdi. Yanlış düşünen câhillerin ve âsîlerin özr, behâne etmelerine meydan bırakmadı. O büyük Peygambere ve Akrabâsına ve Eshâbının hepsine, bizden iyi düâlar ve selâmlar olsun (sallallahü teâlâ aleyhi ve alâ Âlihi ve Eshâbih)! Onun Eshâbının herbiri, Allahü teâlâya itâat edenlerin ve kadere inanıp, kazâya râzı olanların en iyisidir.
Kazâ ve kader bilgisini, çok kimseler anlıyamamış, doğru yoldan ayrılmışdır. Bu bilgi üzerinde akl yürütenler, vehm ve hayâllerine kapılmışdır. Bunlardan bir kısmı, insanların istiyerek yapdığı işlerinin cebr, zor ile olduğunu sanmış, çokları da, insanların her işi yaratarak yapdığını, istiyerek yapılan işlere, Allahü teâlânın karışmadığını söylemişdir. Üçüncü anlayış şekli de, doğru yolda gidenlerin, islâmiyyeti iyi anlıyanların sözüdür ki, bunlar, (Fırka-i nâciyye) ismi ile müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemâ'at'dir. Allahü teâlâ, o yüksek âlimlerden ve onların yolunda gidenlerden râzı olsun! Bunlar, birinci ve ikinci kısmda olanlar gibi taşkınlık yapmamış, orta yolu seçmişlerdir.
Ehl-i sünnetin reîsi olan imâm-ı a'zam Ebû Hanîfe (rahmetullahi aleyh), imâm-ı Ca'fer-i Sâdıkdan (radıyallahü anh) sordu:
- Allahü teâlâ, insanların istekli işlerini, onların arzûsuna bırakmış mıdır?
- Allahü teâlâ, rübûbiyyetini, âciz kullarına bırakmaz, buyurdu.
- Kullarına, işleri zor ile mi yapdırıyor?
- Allahü teâlâ âdildir. Kullarına zor ile günâh işletip, sonra Cehenneme sokmak, Onun adâletine yakışmaz, buyurdu.
- O hâlde, insanların, istekli hareketi, kimin arzûsu ile oluyor, kim yapıyor?
- İşleri insanların arzûsuna bırakmamış ve kimseyi cebr etmemişdir. İkisi arası olagelmekdedir. Yaratmağı kullarına bırakmadığı gibi, zor ile de yapdırmaz.
İşte, Ehl-i sünnet âlimleri diyor ki, kulların istekli hareketlerini, işlerini Allahü teâlâ îcâd etmekde, yaratmakdadır. Onun kudreti ile var oluyorlar. Fekat, insanın kudreti de karışmakdadır. İstekli hareketlerimiz, Allahü teâlânın kudreti ile (Yaratılır) ve bizim kudretimiz ile (Kesb edilmiş) olur.
Ehl-i sünnetden, Ebül-Hasen-i Alî Eşarîye göre, insanların istekli işlerine, kendi ihtiyârları, hiç karışmaz. Yalnız, kul bir iş yapmak isteyince, Allahü teâlâ, o işi hemen yaratmakdadır. Âdet-i ilâhîsi hep böyledir. İşin yapılmasında kulun kudretinin tesîr i olmaz. Bu sözü, (Cebriyye) mezhebinin sözüne yakındır. Bunun için, Eşarî mezhebine (Cebr-i mütevassıt) denilmekdedir.
Büyük âlim, Ebû İshâk İsferâînî buyurdu ki, (İnsanların yapdığı, istekli hareketlerinin meydâna gelmesinde, kendi kudretleri de işe karışmakdadır. İş iki kudretin bir araya gelmesi ile yapılıyor. Biri, kulun kudreti, ikincisi Allahü teâlânın kudretidir. Ayrı iki kuvvetin tesîr i ile, bir iş meydâna gelir) diyor. Eşarîden kâdî Ebû Bekr-i Bâkıllânî buyuruyor ki, (İnsanın kudreti, işin meydâna gelmesine değil, işin iyi veyâ fenâ olmasına, yanî tâat veyâ günâh olmasına tesîr eder. Mâtürîdî mezhebi de böyledir). Bu zaîf kulun anladığına göre, insanın kudreti, işin yapılmasına da, iyi veyâ fenâ olmasına da, birlikde tesîr etmekdedir. Çünki, işin meydâna gelmesine tesîr etmeyip, yalnız iyi veyâ fenâ olmasına tesîr eder demek manâsızdır. Çünki, işin iyi veyâ kötü olması, işin yapılması ile meydâna çıkar. Fekat, bunun için de, aynı kuvvetin ayrıca tesîr etmesi lâzımdır. İşin yapılması başkadır, iyi veyâ fenâlığının yapılması başkadır. O hâlde, işin iyi veyâ fenâ olması için de, kuvvetin ayrıca tesîr i lâzımdır demek, yanlış olmaz. Ebül-Hasen-i Eşarî, böyle demiyor. Hâlbuki, insanların kudretini Allahü teâlâ yaratdığı gibi, bu kudretin tesîr etmesini de Allahü teâlâ yaratmakdadır. Bunun için, kulun kudretinin tesîr etdiğini söylemek, hakîkate dahâ yakın olur. Eşarî mezhebi, Allahü teâlânın, kullarını cebr etdiğini bildirmiş oluyor. Çünki, kulda ihtiyârın yanî beğendiğini yapmak bulunmadığını ve kulun işinde, kendi kuvvetinin hiç tesîr i olmadığını bildiriyor. Bu mezhebi, cebriyyeden ayıran şey, cebriyye mezhebinde, bir insan, bir işi yapdı demek, mecâzdır. Yanî, o istekli işi, yalnız Allahü teâlâ yapmışdır. O insanın eli ile yapmışdır. İnsanda kudret yokdur derler. Eşarî ise, işi yapan, hakîkatde insandır. Ancak, insanın isteği ile değil, Allahü teâlânın istemesi ile yapmışdır. İnsanda ihtiyâr yokdur diyor. Ehl-i sünnetden, Eşarîden başkaları, kulun kudreti, yapdığı istekli işde tesîr eder diyor. Eşarî ise, kudreti ancak, işin yaratılmasına sebeb olup, yaratılmasında tesîr i olmaz diyor ki, her ikisine göre de, işi insan yapdı demek doğru olur. Ehl-i sünnet, Cebriyyeden, böylece ayrılmış olur. Cebriyye mezhebinin, insanın, istekli işlerini hakîkaten yapdığını kabûl etmemesi, işi insan yapdı demek mecâzdır demesi küfrdür, Kur'ân-ı kerîmi inkâr etmekdir. (Temhîd) kitâbının sâhibi iyor ki, Cebriyye mezhebinde, (İşi insanın yapması mecâzdır, görünüşdür, insanda kudret yokdur. Kullar, rüzgarla sallanan yaprak gibidir. İnsanların her hareketi, ağacın hareketi gibi mecbûrîdir) diyenler kâfir olur. Yine diyor ki, Cebriyyenin, (Kulların iyi, kötü, bütün işleri, hakîkatde onların değildir. İhtiyârî hareketleri de yapan, yalnız Allahdır) sözleri de küfrdür.
Süâl: İmâm-ı Eşarî insanın işinde, kudretinin tesîri yokdur, hakîkatde insanın ihtiyârı da yokdur dediği hâlde, işi yapan hakîkatde kuldur demesi, doğru mudur?
Cevâb: İnsan kudretinin, işinde tesîr i yok ise de, Allahü teâlâ, işi yaratması için, onun kudretini sebeb kılmışdır. Allahü teâlânın âdeti şöyledir ki, insan kudretini ve ihtiyârını bir iş için kullanınca, Allahü teâlâ, o işi yaratıyor. İnsanın kudreti, böylece, işin yapılmasına sebeb oluyor. İşlerin yapılmasına tesîr etmiş oluyor. Çünki, kulun kudreti olmadıkça, âdet-i ilâhî o işi yaratmamakdadır. Bu âdete göre, işi yapan, insandır demek, hakîkatde doğru oluyor. Eşarî mezhebini doğru yola uydurmak, ancak böyle olur. Başka dürlü anlatanları şübheli dinlemelidir.
Ehl-i sünnet âlimleri kadere inanmış, kaderin hayrlısı, şerlisi, iyisi, kötüsü, tatlısı, acısı, hep Allahü teâlâdandır demişdir. Çünki (Kader), var etmek, yaratmak demekdir ve herşeyi yapan, yaratan, ancak Allahü teâlâdır. (Mutezile), yanî kaderiyye fırkası kazâ ve kadere inanmadı. İşlerin, yalnız kulun kudreti ile hâsıl olduğunu zan etdi. Şerler, kötülükler, Allahü teâlânın kazâsı ile olsaydı, bunlar için azâb yapmazdı. Bunlara azâb yapması zulm olur dedi. Böyle sözleri söylemek zulmdür. Câhilce sözdür. Çünki, kazâ ve kadere inanmakla, kulun ihtiyârı ve kudreti gitmez. (Kazâ) demek, bir insanın bir işi kendi ihtiyârı ile yapıp yapmayacağını, Allahü teâlânın, önceden bilmesi demekdir ki, insanda ihtiyârın bulunduğunu göstermekdedir. Kazâya inanmak irâdenin, ihtiyârın yok olmasına sebeb olsaydı, Allahü teâlâ da, yaratmağa mecbûr veyâ memnû olurdu. Çünki, ezelde, her şeyin var olacağını bildi ise, onu yaratmağa mecbûr olurdu. Yokluğunu bildi ise, yaratması memnû olurdu. Kazâya inanmak, kulda ihtiyârın bulunmasına inanmağa mâni olsaydı, Allahü teâlâda irâde ve ihtiyârın bulunmasına inanmağa da mâni olurdu. Allahü teâlânın yaratacağı şeyleri ezelde bilmesi, irâde sıfatını yok etmediği gibi, kullarının yapacağı şeyleri de ezelde bilmesi, kulların irâde ve ihtiyâr sâhibi olmalarına mâni değildir. Evet, insanların kudreti azdır. İşi yalnız insan kudreti yapar demek, pek aklsızlık olur ve düşüncesizliğin son derecesidir. Mutezilenin, burada da, doğru yoldan ayrılmış olduğunu, Mâverâünnehr âlimleri bildirmiş, bunların sözü, mecûsîlerin sözünden dahâ fenâdır demişlerdir. Çünki mecûsîler, Allahü teâlânın bir şerîki, ortağı var sanmışdır. Mutezile ise, sayısız ortak var demekdedir.