- 14 Kasım 2006
- 360
- 1
İSRAF
Ondokuz yıl evveldi. Stockholm' e gitmiştim. Bir otele
indim.Geceydi.Sabahleyin, tıraş olmak için lâvaboya gittiğimde, aynanın
yanında ilginç bir yazı gördüm. Lütfen diyordu, tıraştan sonra jiletinizi
çöpe atmayın.Yanda bir kutu var, oraya bırakın. Bir tek jiletle dahi olsa,
İsveç çelik sanayiine yardımcı olun.
Doğrusu hayretler içinde kaldım. Çocukluğumdan beri çelik eşya
denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde " İsveç çeliğinden
yapılmıştır" diye yazardı. İşte o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin
bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.
İsviçre' de zaman zaman, belli periyotlarda, radyolar,
televizyonlar, basın bir haberi duyurur. Şu tarihte, şu saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız, ilgilenmediğiniz,
kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, kağıt, ambalâj, kutu
varsa, velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun.
İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun.
Beş yaşında idim, rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu. Bir tane
yere düştü. Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor,
bulmaya çalışıyor. Çocukluk işte, aman babaanne dedim. Bir pirinç tanesi
için bu kadar çaba harcamaya, yorulmaya değer mi? Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu. Sen oturduğun yerden ahkâm
kesiyorsun, dedi. Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar
zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanın göz nuru, alın teri, emeği,
çilesi var biliyor musun? Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.
Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain'in
proposlarını okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatırladım. Alain, bir
insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet
etmiş olur diyordu. İlâve ediyordu. Bir iğnenin üretiminde binlerce
insanın alın teri, göz nuru, el emeği vardır diyordu.
Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevâzı yaşayan
insanlardır. Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar japonlara göre
ruhen tekâmül edememiş, hayatın mânâsını anlayamamış, zavallı
kimselerdir.Böyleleriyle, zavallı, evini belediye mezat salonuna çevirmiş
diye eğlenirler. Bir insanın gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar
acıdır.
Vaktiyle Japon ekonomisi bir darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış
borçlar gırtlağı aşıyor. Zamanın başbakanı meclisi toplar. Kürsüye çıkar.
Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve şu andan itibaren
der, Allah şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar
ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Şu üstümdeki elbiseden
başka elbise giymeyeceğim. Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan
kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun
toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye
gerek yok. Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm. Yarabbim, ne kadar
sade, ne kadar mütevâzı, ne kadar gösterişten uzak...
Gerekmediği halde elektriği yakmakla, suyu kapamadan boş yere
akıtmakta, gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, yemek
yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor
muyuz? Hayat çok ince, akıl almaz incelikte ipliklerle örülmüştür. Her şey
o kadar birbirine bağlıdır ki, ilkokul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç
unutmadım. Bir mıh bir nal kaybettirir. Bir nal, bir atı, bir at bir
orduya savaşı kaybettirir diyordu. Maddî durumumuz ne olursa olsun, ister zengin
olalım, ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız. Bunda parayı
da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır.
Ondokuz yıl evveldi. Stockholm' e gitmiştim. Bir otele
indim.Geceydi.Sabahleyin, tıraş olmak için lâvaboya gittiğimde, aynanın
yanında ilginç bir yazı gördüm. Lütfen diyordu, tıraştan sonra jiletinizi
çöpe atmayın.Yanda bir kutu var, oraya bırakın. Bir tek jiletle dahi olsa,
İsveç çelik sanayiine yardımcı olun.
Doğrusu hayretler içinde kaldım. Çocukluğumdan beri çelik eşya
denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde " İsveç çeliğinden
yapılmıştır" diye yazardı. İşte o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin
bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.
İsviçre' de zaman zaman, belli periyotlarda, radyolar,
televizyonlar, basın bir haberi duyurur. Şu tarihte, şu saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız, ilgilenmediğiniz,
kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, kağıt, ambalâj, kutu
varsa, velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun.
İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun.
Beş yaşında idim, rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu. Bir tane
yere düştü. Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor,
bulmaya çalışıyor. Çocukluk işte, aman babaanne dedim. Bir pirinç tanesi
için bu kadar çaba harcamaya, yorulmaya değer mi? Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu. Sen oturduğun yerden ahkâm
kesiyorsun, dedi. Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar
zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanın göz nuru, alın teri, emeği,
çilesi var biliyor musun? Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.
Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain'in
proposlarını okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatırladım. Alain, bir
insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet
etmiş olur diyordu. İlâve ediyordu. Bir iğnenin üretiminde binlerce
insanın alın teri, göz nuru, el emeği vardır diyordu.
Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevâzı yaşayan
insanlardır. Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar japonlara göre
ruhen tekâmül edememiş, hayatın mânâsını anlayamamış, zavallı
kimselerdir.Böyleleriyle, zavallı, evini belediye mezat salonuna çevirmiş
diye eğlenirler. Bir insanın gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar
acıdır.
Vaktiyle Japon ekonomisi bir darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış
borçlar gırtlağı aşıyor. Zamanın başbakanı meclisi toplar. Kürsüye çıkar.
Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve şu andan itibaren
der, Allah şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar
ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Şu üstümdeki elbiseden
başka elbise giymeyeceğim. Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan
kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun
toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye
gerek yok. Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm. Yarabbim, ne kadar
sade, ne kadar mütevâzı, ne kadar gösterişten uzak...
Gerekmediği halde elektriği yakmakla, suyu kapamadan boş yere
akıtmakta, gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, yemek
yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor
muyuz? Hayat çok ince, akıl almaz incelikte ipliklerle örülmüştür. Her şey
o kadar birbirine bağlıdır ki, ilkokul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç
unutmadım. Bir mıh bir nal kaybettirir. Bir nal, bir atı, bir at bir
orduya savaşı kaybettirir diyordu. Maddî durumumuz ne olursa olsun, ister zengin
olalım, ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız. Bunda parayı
da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır.