- 20 Haziran 2007
- 4.250
- 27
- 45
Fransızların o muhteşem heykeltraşı Rodin'e bir heykeli nasıl yaptığını sorduklarında tek bir cümleyle cevap vermişti; "Taşın fazlasını atıyorum,geriye heykel kalıyor."
Bir heykel taşın fazlası atılarak yapılıyor,peki heykel nasıl yapılır?Rodin'in heykel yapması gibi hepimiz de insanlar yaparız. Tanıdığımız,sevdiğimiz her insan aslında bizim yaptığımız insanlardır. Ve biz insanları Rodin'in heykellerini yaptığının tam tersini yaparak yaratırız.Bir insanla karşılaştığımızda o küçük bir kil parçasıdır.Onun bütününü görmeyiz,bilmeyiz de.Alırız o küçük kil parçasını ve onu yoğurup kendi toprağımızdan birşeyler katmaya başlarız,bacaklar yaparız ona,kollar sonra da bir gövde,kendi kafamıza uygun bir kafa.Küçük kil parçasına kendi toprağımızı ekleyerek yaptığımız insan,ne kadar kendisidir,ne kadar bizdir, onu hiçbir zaman kestiremeyiz.Heykelin ilk parçası ondandır,ama gerisi hep bizim toprağımızdır.Bizim kafamızla yaptığımız insanlar, kendilerinden çok bize benzerler.Zaman zaman heykelin içinden kendileri çıkıverir,seçtiğimiz heykelin kolu,bacağı düşer,kafası yan yatar,birden sinirleniriz;"Neden sen benim yaptığım heykele benzemiyorsun?" diye,ya da;"Neden benim yaptığım heykeli bozuyorsun" diye.İşin garip yanı,o heykeli yaparken de içten içe heykelin aslına benzemediğini,kolunu bacağını değiştirdiğimizi,bütün çirkinliklerini,eksikliklerini kendi toprağımızla kapatıp değiştirdiğimizi hissederiz,ama bu gerçeği inanılmaz bir dirençle saklarız kendimizden.Özellikle kadınlar gördükleri gerçekleri kendilerinden saklamakta,heykellerini kendi yaptıkları gibi görmekte çok dirençlidirler ve bu işi erkeklerden çok daha uzun zaman sürdürebilirler.
Biz küçük bir kil parçasına kendi toprağımızı ekleyerek heykeller yaparız.Rodin taşın fazlasını atarak yapar.Ve onun heykelleri bizimkinden daha uzun ömürlü olur.
Paris'te Rodin'in müzesini gezerken,yıllarca resmini masamın üzerinde tuttuğum o kadın heykelini görmek istemiştim önce.Heykeli bulmuştum.Benim tahmin ettiğimden çok daha küçüktü, ama tahmin ettiğimden çok daha güzeldi.Dizlerinin üstüne kapanmış bir kadın heykeliydi,saçları yüzünü kapatmıştı,vücudu çırılçıplaktı, yuvarlak kalçaları vücudunun diğer kısmından daha parlaktı.Kalçaların neden daha parlak olduğunu,dayanamayıp o kalçaları okşadığımda anlamıştım.Çünkü benim gibi herkez dayanamayıp kadının kalçalarını okşuyordu ve kadının kalçaları binlerce elin okşamasıyla parıldıyordu. O heykeli gördüğümde çok gençtim.Ve benim küçük bir kil parçasına kendi toprağımdan ekleyerek yaptığım kadınlar o heykele benzerdi, kalçaları yuvarlak,belleri ince,yüzleri saçlarıyla örtülüydu.Yüzleri görünmediği sürece bir sorun çıkmıyordu,ama her defasında,heykel başını çevirip bana bakıyordu ve benim yaptığım yada yapmak istediğim yüz değildi.Bu sefer aynı anda bir çok kil parçası alıp birçok kadın yapmaya başladım.Bunun adına "sadakatsizlik" diyorlardı. Onların ortasında durup hepsine birden bakıyordum,aralarında başını çevirmeyecek biri çıkacak mı diye;hepsi de başını çeviriyordu, yüzleri benim yaptıklarım değildi.Sonra kadınların da benden kükük bir kil parçası alıp,bundan bir heykel yaptıklarını keşfettim. Ve bende onlar gibi olmadık bir yerde başımı çevirip onlara bakıyordum.Daha sonra herkezin heykeller yaptığını farkettim. Aslına benzemeyen milyonlarca heykel vardı çevremde.Herkez kendi yaptığı heykele sarılıyordu ve herkezin heykeli kendi sarılışına dayanamayıp parçalanıyordu.Ve bütün heykeller karşılıklı birbirlerini haykırıyordu;
"Ah sen ne çok değiştin!"
Küçük bir kil parçası alıp ondan büyük heykeller yapıyorduk. Sonra heykeller başlarını çevirip bakıyorlardı ve yüzleri bizim yaptığımız yüzler değildi. Ama en korkuncu,bazılarının,yüzleri değişik olan ve kendi kollarında parçalanan heykellerinden ayrılmak istememeleriydi.Ve iki heykelin karşılıklı birbirini parçalamasıyla geçen bir hayat yaşanıyordu. Tolstoy,karısıyla evlenirken büyük bir hata yapmış ve günlüğünü karısına göstermişti.Heykelin başını çevirdiği andı o.Karısı gördüğü yüzü asla affetmedi,ama ayrılmadılar.İşi kendi aralarında bir inada döndürdüler.Çok uzun süren evlilikleri boyunca günluk tutup bunu birbirlerine gösterdiler.Tolstoy,karısının kızkardeşiyle kırıştırdı,karısı piyano hocasını sevdi.Tolstoy seksen yaşında karısından kaçtı,ıssız bir dağ istasyonunda ayakkabılarını çıkartıp karların arasında yalınayak yürüdü.Ertesi sabah zaturee oldu ve ıssız dağ istasyonundaki kasvetli bekleme salonundaki kerevetin üzerinde günlerce hasta yattıktan sonra karısından uzakta oldu.
Rodin yaşın fazlasını atarak yapardı heykellerini.O,elindeki büyük mermeri tanırdı.İnsanı tanımak mermeri tanımak kadar, insanlarla ilişki kurmak her çekice açık bir mermerle ilişki kurmak kolay değil.Taşı tanımak kadar kolay değil insanı tanımak. Kimse tanımaz sevdiğini,sevdiğinden bir küçük kil parçası alıp, ona kendi toprağını ekleyerek büyük bir heykel yapar.Yaptığı heykel, kendisine benzer.Oynar bir zaman yaptığı heykelle.Onunla konuşur. Heykeli değil aslında kendi sesini dinler.Kendi duymak istediğini duyar.Sonra heykel başını çevirir.Yüzü görünür.Gördüğü yüz görmek istediği yüz değildir.Ve insanlar hayal kırıklıkları yaşarlar.O hayal kırıklıklarında garip bir çocuksuluk çıkar ortaya, kabahatin heykelde olduğunu sanırlar,içten içe gerçeği görmekten hep kaçtıklarını bilseler de,bunu kendilerine kolay itiraf edemezler, isterler ki sevdikleri insan,kendi yaptıkları heykele benzesin, kendi yaptıkları heykel gibi konuşsun,yüzünü hiç çevirmesin. Küçük bir kil parçasından bir heykel yapmak kolay değil,emek ister.Ama insanlar emekten pek kaçınmazlar,aşk derler onun adına. Aşk dedikleri,bir insandan küçük bir kil parçası alıp,birgün yıkılacağını bilerek kocaman bir heykel yapmaktır.Ve kendileri heykel yaparken, kendilerinin de heykelinin yapıldığını bilmezler.Sonra birden yüzlerini çevirirler.heykellerin kolları bacakları yanlış oynar, parçalar dökülür.Her seferinde,yeni küçük kil parçalarından yeni heykeller yapmak için,arkalarında kırık bir heykel bırakarak uzaklaşırken,aynı mahsun sesle,aynı sözcüğü söylerler; "Elveda".
sevgiyle kalına.s.
Bir heykel taşın fazlası atılarak yapılıyor,peki heykel nasıl yapılır?Rodin'in heykel yapması gibi hepimiz de insanlar yaparız. Tanıdığımız,sevdiğimiz her insan aslında bizim yaptığımız insanlardır. Ve biz insanları Rodin'in heykellerini yaptığının tam tersini yaparak yaratırız.Bir insanla karşılaştığımızda o küçük bir kil parçasıdır.Onun bütününü görmeyiz,bilmeyiz de.Alırız o küçük kil parçasını ve onu yoğurup kendi toprağımızdan birşeyler katmaya başlarız,bacaklar yaparız ona,kollar sonra da bir gövde,kendi kafamıza uygun bir kafa.Küçük kil parçasına kendi toprağımızı ekleyerek yaptığımız insan,ne kadar kendisidir,ne kadar bizdir, onu hiçbir zaman kestiremeyiz.Heykelin ilk parçası ondandır,ama gerisi hep bizim toprağımızdır.Bizim kafamızla yaptığımız insanlar, kendilerinden çok bize benzerler.Zaman zaman heykelin içinden kendileri çıkıverir,seçtiğimiz heykelin kolu,bacağı düşer,kafası yan yatar,birden sinirleniriz;"Neden sen benim yaptığım heykele benzemiyorsun?" diye,ya da;"Neden benim yaptığım heykeli bozuyorsun" diye.İşin garip yanı,o heykeli yaparken de içten içe heykelin aslına benzemediğini,kolunu bacağını değiştirdiğimizi,bütün çirkinliklerini,eksikliklerini kendi toprağımızla kapatıp değiştirdiğimizi hissederiz,ama bu gerçeği inanılmaz bir dirençle saklarız kendimizden.Özellikle kadınlar gördükleri gerçekleri kendilerinden saklamakta,heykellerini kendi yaptıkları gibi görmekte çok dirençlidirler ve bu işi erkeklerden çok daha uzun zaman sürdürebilirler.
Biz küçük bir kil parçasına kendi toprağımızı ekleyerek heykeller yaparız.Rodin taşın fazlasını atarak yapar.Ve onun heykelleri bizimkinden daha uzun ömürlü olur.
Paris'te Rodin'in müzesini gezerken,yıllarca resmini masamın üzerinde tuttuğum o kadın heykelini görmek istemiştim önce.Heykeli bulmuştum.Benim tahmin ettiğimden çok daha küçüktü, ama tahmin ettiğimden çok daha güzeldi.Dizlerinin üstüne kapanmış bir kadın heykeliydi,saçları yüzünü kapatmıştı,vücudu çırılçıplaktı, yuvarlak kalçaları vücudunun diğer kısmından daha parlaktı.Kalçaların neden daha parlak olduğunu,dayanamayıp o kalçaları okşadığımda anlamıştım.Çünkü benim gibi herkez dayanamayıp kadının kalçalarını okşuyordu ve kadının kalçaları binlerce elin okşamasıyla parıldıyordu. O heykeli gördüğümde çok gençtim.Ve benim küçük bir kil parçasına kendi toprağımdan ekleyerek yaptığım kadınlar o heykele benzerdi, kalçaları yuvarlak,belleri ince,yüzleri saçlarıyla örtülüydu.Yüzleri görünmediği sürece bir sorun çıkmıyordu,ama her defasında,heykel başını çevirip bana bakıyordu ve benim yaptığım yada yapmak istediğim yüz değildi.Bu sefer aynı anda bir çok kil parçası alıp birçok kadın yapmaya başladım.Bunun adına "sadakatsizlik" diyorlardı. Onların ortasında durup hepsine birden bakıyordum,aralarında başını çevirmeyecek biri çıkacak mı diye;hepsi de başını çeviriyordu, yüzleri benim yaptıklarım değildi.Sonra kadınların da benden kükük bir kil parçası alıp,bundan bir heykel yaptıklarını keşfettim. Ve bende onlar gibi olmadık bir yerde başımı çevirip onlara bakıyordum.Daha sonra herkezin heykeller yaptığını farkettim. Aslına benzemeyen milyonlarca heykel vardı çevremde.Herkez kendi yaptığı heykele sarılıyordu ve herkezin heykeli kendi sarılışına dayanamayıp parçalanıyordu.Ve bütün heykeller karşılıklı birbirlerini haykırıyordu;
"Ah sen ne çok değiştin!"
Küçük bir kil parçası alıp ondan büyük heykeller yapıyorduk. Sonra heykeller başlarını çevirip bakıyorlardı ve yüzleri bizim yaptığımız yüzler değildi. Ama en korkuncu,bazılarının,yüzleri değişik olan ve kendi kollarında parçalanan heykellerinden ayrılmak istememeleriydi.Ve iki heykelin karşılıklı birbirini parçalamasıyla geçen bir hayat yaşanıyordu. Tolstoy,karısıyla evlenirken büyük bir hata yapmış ve günlüğünü karısına göstermişti.Heykelin başını çevirdiği andı o.Karısı gördüğü yüzü asla affetmedi,ama ayrılmadılar.İşi kendi aralarında bir inada döndürdüler.Çok uzun süren evlilikleri boyunca günluk tutup bunu birbirlerine gösterdiler.Tolstoy,karısının kızkardeşiyle kırıştırdı,karısı piyano hocasını sevdi.Tolstoy seksen yaşında karısından kaçtı,ıssız bir dağ istasyonunda ayakkabılarını çıkartıp karların arasında yalınayak yürüdü.Ertesi sabah zaturee oldu ve ıssız dağ istasyonundaki kasvetli bekleme salonundaki kerevetin üzerinde günlerce hasta yattıktan sonra karısından uzakta oldu.
Rodin yaşın fazlasını atarak yapardı heykellerini.O,elindeki büyük mermeri tanırdı.İnsanı tanımak mermeri tanımak kadar, insanlarla ilişki kurmak her çekice açık bir mermerle ilişki kurmak kolay değil.Taşı tanımak kadar kolay değil insanı tanımak. Kimse tanımaz sevdiğini,sevdiğinden bir küçük kil parçası alıp, ona kendi toprağını ekleyerek büyük bir heykel yapar.Yaptığı heykel, kendisine benzer.Oynar bir zaman yaptığı heykelle.Onunla konuşur. Heykeli değil aslında kendi sesini dinler.Kendi duymak istediğini duyar.Sonra heykel başını çevirir.Yüzü görünür.Gördüğü yüz görmek istediği yüz değildir.Ve insanlar hayal kırıklıkları yaşarlar.O hayal kırıklıklarında garip bir çocuksuluk çıkar ortaya, kabahatin heykelde olduğunu sanırlar,içten içe gerçeği görmekten hep kaçtıklarını bilseler de,bunu kendilerine kolay itiraf edemezler, isterler ki sevdikleri insan,kendi yaptıkları heykele benzesin, kendi yaptıkları heykel gibi konuşsun,yüzünü hiç çevirmesin. Küçük bir kil parçasından bir heykel yapmak kolay değil,emek ister.Ama insanlar emekten pek kaçınmazlar,aşk derler onun adına. Aşk dedikleri,bir insandan küçük bir kil parçası alıp,birgün yıkılacağını bilerek kocaman bir heykel yapmaktır.Ve kendileri heykel yaparken, kendilerinin de heykelinin yapıldığını bilmezler.Sonra birden yüzlerini çevirirler.heykellerin kolları bacakları yanlış oynar, parçalar dökülür.Her seferinde,yeni küçük kil parçalarından yeni heykeller yapmak için,arkalarında kırık bir heykel bırakarak uzaklaşırken,aynı mahsun sesle,aynı sözcüğü söylerler; "Elveda".
sevgiyle kalına.s.