- İlmihal Topic --

Eşi uzun süre hapse mahkum olan kadın başkasıyla evlenebilir mi?


İslam alimlerinin çoğunluğuna göre kocanın uzun süreli hapsedilmesi veya tutuklanması yahut düşmana esir düşmesi kadın için meşru bir boşanma sebebi değildir. Malikilere göre ise koca, her ne sebeple olursa olsun eşinden bir yıl veya daha fazla ayrı kalırsa, karısının mahkemeden boşanma talebinde bulunma hakkı doğar. Hakim bir yıldan fazla ayrı kalmanın gerçekleştiğini tesbit edince eşleri ayırır. Bir yıl veya daha uzun süreli mahkumiyet de bu kabildendir. Çünkü bu süredeki bir ayrılık kadının nafaka başta olmak üzere evliliğin kazandırdığı haklardan mahrum kalmasına sebep olabilir. Bu ayırma bir bain talak sayılır (Derdir, eş-Şerhu’l-Kebir, II, 519; Vehbe Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslami, VII, 535).
Maliki mezhebinin bu görüşü maslahata daha uygun görülmektedir. Dolayısıyla eşi uzun süre hapse mahkum olan kadın, isterse boşanmak üzere mahkemeye başvurabilir. Mahkemenin boşaması halinde iddet bekledikten sonra başka biriyle evlenebilir.


Kaynak : Diyanet
 
Sigortanın verdiği maaşı alabilmek için, imam nikahıyla evlenmek, resmi nikah yaptırmamak caiz midir?


Vefat eden eşinden dolayı almakta olduğu maaşın kesilmemesi için bir kadının yeniden evlendiği halde resmi nikah kıydırmaması, İslami şuur ve ahlakla uyuşan bir davranış değildir. Çünkü bu iş, devletin belli bir amaçla ve gerekçeyle (mesela dul olmak gerekçesiyle) verdiği maaşı istismar ve bu yolla kamunun hakkını gasp anlamına gelir.

Diğer taraftan bazı maddi avantajlar elde etmek amacı ile, kayda geçmeyen bir nikah kıyarak aile birliğine devam etmek, ailenin temeli olan nikah müessesesini oyuncak haline getirmek ve kanuna karşı hile olacağından alınmakta olan maaşın kesilmemesi için, resmi nikah yaptırmayarak evlenmek caiz değildir.


 
Dua nedir, nasıl yapılmalıdır?


Sözlük anlamı ile dua “çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek” demektir. Dini bir terim olarak dua ise, insanın bütün benliğiyle Allah’a yönelerek maddi ve manevi isteklerini O’na arz etmesi demektir. Temeli, insanın Allah’a halini arz etmesi ve O’na niyazda bulunması olduğuna göre dua, Allah ile kul arasında bir irtibattır.

Duada daima tazim ve tazimle birlikte istekte bulunma anlamı vardır. Dua aynı zamanda zikir ve ibadettir. Böylece duada biri zikir ve saygı, diğeri de dilek olmak üzere iki unsur hep yan yana bulunur. Bu sebeple Hz. Peygamber (s.a.s.) “Dua ibadetin özüdür.” (Tirmizi, Deavat, 1) buyurmuştur. Aynı sebeple en önemli ibadet olan namaz, dua (salat) kelimesiyle ifade edilmiştir (En’am, 6/52; Kehf, 18/28). Diğer bir ayette de, “De ki; duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin.” (Furkan, 25/77) buyurulmak suretiyle insanın ancak Allah’a olan bu yönelişiyle değer kazanabileceği belirtilmiştir. Duanın sadece Allah’a yöneltilmesi; Allah’tan başkasına, putlara veya kendilerine üstün nitelikler izafe edilen başka yaratıklara dua ve ibadet edilmemesi hususu Kur’an’da ısrarla vurgulanmıştır (Şuara, 26/213; Kasas, 28/88).

Kaynak: Diyanet
 
Ezan duasının dini hükmü nedir ve nasıl yapılır?


Ezandan sonra, Peygamberimiz (s.a.s.)’esalavat getirmek sünnet; vesile duasını yapmak menduptur (İbn Abidin, Reddü’l-muhtar, I, 398; Ceziri, Kitabü’l-Fıkh ala Mezahibi’l-erbaa, I, 467).

Bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Müezzini işittiğiniz zaman, onun dediğini tekrarlayın. Sonra bana salat getirin. Çünkü gerçekten kim bana bir defa salat getirirse, Allah onu on rahmet ile anar. Sonra da benim için Allah’tan vesile isteyin. Çünkü vesile Cennet’te bir makamdır ki, ancak Allah’ın kullarından bir kula layık görülmüştür, umarım ki o kul ben olayım. Artık kim benim için Allah’tan vesile isterse, şefaatim ona helal olur.” (Tirmizi, Salat, 157).

Konu ile ilgili olarak Buhari’de yer alan rivayet şöyledir:

“Her kim ezanı işittiğinde ardından ‘Ey bu tam davetin ve kılınmak üzere olan bu namazın Rabbi olan Allah’ım! Muhammed’e vesileyi, fazileti ihsan et. Bir de kendisine va’d ettiğin Makam-ı Mahmud’u verip oraya ulaştır. ‘ derse, kıyamet gününde benim şefaatim ona vacib olur.” (Buhari, Ezan, 8). Bazı kaynaklarda, duanın sonuna “sen vadinden dönmezsin.” ifadesi eklenmiştir (Beyhaki, es-Sünenü’l-kübra, I, 410). Ezanı bittiğinde duyanlar bu hadiste ifade edildiği şekilde dua ederler.

“Ezan ile kamet arasında dua reddolunmaz.” (Tirmizi, Salat, 158) hadisi gereği, vesile duasının ardından başka dualar da yapılabilir (Nevevi, el-Mecmu’, III, 116-117).

Diyanet..
 
Seccade üzerinde “kâbe” veya “mescid-i nebevi” gibi motiflerin bulunmasında bir sakınca var mıdır?

Hakaret kastı bulunmaksızın seccade veya cami halılarında Kâbe veya Mescid-i Nebevî’nin resimlerinin yer almasında dini açıdan bir sakınca yoktur. Ancak seccadenin namaz kılanın dikkatini dağıtmayacak bir sadelikte olmasına ve kutsal mekânlar bile olsa herhangi bir resim taşımamasına dikkat edilmelidir.

Diyanet
 
Unutturmaya dayalı olarak oynanan lades caiz midir?

Taraflardan bir kimsenin kazanıp diğerinin kaybetmesi esasına dayalı bütün şans oyunları kumar kapsamında değerlendirilip haram kılınmıştır. Zira bir taraf karşılıksız olarak kaybederken, diğer taraf da hak etmeden kazanmaktadır (İbn Nüceym, el-Bahrü’r-râik, XXII, 381; İbn Âbidin, Reddu’l-muhtâr, VI, 403). Bu özellikleri taşıyan lades oyunu da bir tür kumar niteliğindedir. Kumar niteliğindeki uygulamalara çeşitli isimler verilmesi, yasaklık hükmünü değiştirmez (İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 194).
Bu sebeple kaybedenin kazanana bir şey vermesi şartı ile lades oyunu oynamak caiz değildir. Böyle değil de sadece eğlence maksadı ile oynanmasında ise bir sakınca yoktur.

Kaynak: Diyanet
 
Tevbede hangi dualar okunmalıdır?


Tevbe edecek kimsenin iki rekat namaz kıldıktan sonra Allah’a hamd, Rasulüne (s.a.s.) salat ve selam getirdikten sonra tevbe ve istiğfar etmesi, akabinde de salavat ve hamd ile bitirmesi tevbenin adabındandır.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in, bağışlanması için yaptığı pek çok duadan ikisi şudur:

“Allah’ım! Ben kendime çok zulmettim. Günahları bağışlayacak ise yalnız sensin. Öyleyse tükenmez lutfunla beni bağışla, bana merhamet et. Çünkü affı sonsuz, merhameti nihayetsiz olan yalnız sensin.” (Buhari, Ezan 149, Deavat 17, Tevhid 9; Müslim, Zikir 13).

“Allah’ım! Günahlarımı, bilgisizlik yüzünden yaptıklarımı, haddimi aşarak işlediğim kusurlarımı, benden daha iyi bildiğin bütün suçlarımı bağışla! Allah’ım! Ciddi ve şaka yollu yaptıklarımı, yanlışlıkla ve bilerek işlediğim günahlarımı affeyle! Bütün bu kusurların bende bulunduğunu itiraf ederim. Allah’ım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, ölçüsüz bir şekilde işlediğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Senin gücün her şeye yeter.” (Buhari, Deavat, 60).

Kaynak: Diyanet
 
Emlakçının komisyon alması helal midir?

Dinen helal olan bir malın veya hizmetin alım satımında aracı olan kişinin, yaptığı hizmetin karşılığında alıcı veya satıcıdan yahut her ikisinden tespit edilen oranda ücret alması caizdir. Ücretin, önceden belirlenmemiş olması halinde ise, mevcut uygulama ve örfe göre hareket edilir. Bu itibarla emlakçının, yaptığı iş karşılığında, alacağı komisyon ücreti helaldir (Serahsî, el-Mebsût, XIII, 154; Fetâvây-ı Hindiyye, III, 162).

Kaynak : Diyanet
 

Adak kurbanının bedeli para olarak fakire verilebilir mi?


Adak, kişinin ibadet niteliğindeki bir şeyi yapacağına dair Allah’a söz vererek üzerine borç kılması anlamına geldiğinden, bu borçtan kurtulması için adağını yerine getirmesi gerekir. Belirlenerek adanan şey aynen yerine getirilmedikçe adak yükümlülüğü düşmez (Kasani, Bedaiü’s-Sanai, V, 90). Bundan dolayı kurban keseceğine dair adakta bulanan kişi, ancak kurban kesmek suretiyle adağını yerine getirmiş olur. Bu itibarla, adak kurbanını kesmek yerine, parasını fakirlere vermek ya da ayni yardımda bulunmakla bu adak yerine getirilmiş olmaz.

Kaynak: Diyanet
 
Kefir içmek caiz midir?


İslam dininde sarhoşluk verecek derecede mayalanmamış içeceklerin içilmesi caiz; sarhoşluk verecek derecede mayalanmış içeceklerin içilmesi ise haramdır.

Mayalanması kısa süren kefirin alkolsüz olup sarhoş etmediği, besleyici olduğu ve birçok hastalığın tedavisinde kullanıldığı uzmanlar tarafından açıklanmaktadır. Bu nitelikteki kefirin içilmesinde dinen bir sakınca yoktur.

Kaynak: Diyanet
 
X