Hirçin Insanlar...

C

character

Ziyaretçi
  • Konu Sahibi character
  • #1
Hırçınlık, tahammülsüzlük dediğimiz bir olgunun dışa tazyikli bir şekilde yansıması olarak bizim karşımıza çıkar. Tahammülsüzlük, kendi gibi olmayan, kendine ait olmay an, kendisinin bir parçası olmayan şeylere, değerlere, düşüncelere karşı hiçbir zaman sabredemeyen, ona hoş görüyle bakamayan bir haldir. Hırçınlık, bencillikten kaynaklanır. Tahammülsüzlüğün bir diğer sonucudur. Etraftaki şeyleri yoketmeye, kaldırmaya, kendi istediği gibi bir hale getirmeye meyyal olan, fazla ölçüde bir tazyiki içinde bulunduran, fırsatını buldukça bu tazyikini hiç çekinmeden, karşısındaki insanın ne düşüneceğine hiç de bakmadan, tamamen kendi istediği hale getirmek için sarfetmekte olduğu enerjinin tanımıdır da diyebiliriz. Hırçın insanların büyük bir kısmı bilinçaltlarında huzursuzluk taşırlar. Huzursuzluk ise en kısa manasıyla iç rahatlığı olmayan, psikolojik yapısı daha net temellere oturmamış insan demektir. Yani kendi zihninde ve yüreğinde sürekli endişe ve karamsarlık olan ve kendisine zarar gelebileceğinden korktuğu için hiçbir zaman rahat edemeyen bir psikolojik yapıya sahiptir. Dolayısıyla bu, insanda "huzursuzluk" dediğimiz hali ortaya çıkartacaktır. Huzursuzluk ise en ufak bir olumsuzluğa tahammül edemediği herşeyin kendi nefsinin arzu ettiği gibi olmasını istediği için kendisini hırçınlık olarak gösterecektir. Dolayısıyla bu iki özelliğin ortadan kalkması için insanın bilinçaltında rahat bir hale geçmesi gerekir. İnsanin zihin yapısındaki y erine oturmamış taşların insanın iç dünyasında yer almamış olması gerekir. İnsan, birçok bilgi edinir, birçok şeyle karşılaşır. Bu değerler, zihninde ya da kalbinde bir takım yerlere oturur. İşte bu oturma esnasında problemler varsa, mizacına uygun değilse, çelişkiler varsa, bu onda iç huzursuzluk meydana getirecektir. İşte bu huzursuzluğun dışa vurumu da hırçınlık ol arak karşımıza çıkacaktır. Eğer o taşlar yerine çok güzel bir şekilde oturur ise kişide iç huzur dediğimiz durum oluşacaktır. B uda birçok problemin aslında kestirmeden halledilmesi anlamına gelecektir. Hırçın insanlarda ve bundan sonra sıralayacağımız tüm problemli hallerden kurtulmanın, mevcut durumu ortadan kaldırmanın genel bir yöntemi vardır. Bir insanda hangi olumsuz bir durum varsa, onun zıddı bir durum kişinin yapısında oluşturulmaya çalışılmalıdır. Bu belki ilk başlarda sıkıntı verici gibi gözükecektir. Ancak her değişimin bir parça sancısının ve adaptasyon sürecinin olduğu hiçbir zaman akıldan uzak tutulmamalıdır. Dolayısıyla hedefe ulaşırken, temizlenirken insanın göstereceği sabrın karşılığını, arınmışlık ve düzelmişlik olarak bulacaktır. Bu, ideal hale gelmek isteyen insanın ana çizgisidir. Hırçın insanlar, gereğinden fazla öfkeli ve asabi insanlardır. Diyelim ki kendince çok haklı olduğuna inandığı bir duruma aşırı bir kızgınlık göstermek istiyor, kişi bu durumda hemen bilinciyle duruma müdahale edip nefsine hemen şunu söylemesi gerekir: Bu normalde o kadar da tepki gösterilmesi gereken bir şey değildir. Ben buna bu kadar fazla hırçınlık göstermemeliyim. Kendi iç yapımdaki bu huzursuzluğu atabilirsem, çevremdeki insanların da huzursuzluğuna sebep olmamış olurum. İşte düşünceler, bilinci ile nefsi arasında gidip gelmeler, zamanla başarıya dönüşecektir. Ve kişi, zamanla bu huyundan kurtulmuş olacaktır. Ancak, hemen şunu belirtelim ki; insanın bir huyundan tamamen kurtulması, onun bir daha hiç çıkmayacağı anlamına gelmeyecektir. Bu anlamda insan, sürekli kendisini kontrol etmelidir. İnsan, huyları bazen uyuyan virüslere benzerler; şartlar yine oluşursa, tekrar hayata geçebilirler. Zaten aksi halde insanın tüm hayatı boyunca, kendisini düzeltmesi ve arınmasının da bir anlamı kalmayacaktır.
 
  • Konu Sahibi character
  • #2
Her insanın yapısında, yaratılışından gelen doğal problemler vardır. Ancak bu olumsuz özelliklerin miktarı arttıkça, problemler de artmaktadır. Yani psikolojik olarak, ortada bir sıkıntı var demektir. Bu durumun acil olarak masaya yatırılması gerekmektedir. Bu anlamda her insanda bir parça endişe vardır. Bu, belki olmalıdır da. Çünkü endişesizlik, rahatlığı ve kaygısızlığı getirecektir ki, bu daha büyük bir soruna yol açacaktır. Endişesizlik, çoğu zaman vurdumduymazlıkla aynı anlamı içermektedir. Bu da ciddi bir sorundur. Ancak tüm bunlara rağmen, endişelilik halinin miktarı, olması gerekenden daha yukarılara çıkartıldığında ise insanın attığı her adımda, söylediği her sözde endişe hakim olacaktır. Bu da o kişinin ve çevresindekilerin hayatını çekilmez hale getirecektir. İnsanın hayatı, birçok tereddütler, birçok yersiz kaygılarla sürüp gidecektir. Hiçbir şeyden emin olamayan, yaşadığı herşeyin, aldığı her kararın olumsuzlukla sonuçlanacağına da inanır. Hayatında ileriye dönük kısa, orta ve uzun vadeli hiçbir sağlıklı hedefi yoktur. Hayatta karşılaştığı herşeye olumsuzluk ve kötümserlik penceresinden bakacaktır. Çevresindeki insanlara endişelerinin ne kadar hakkı olduğuna inandırmaya çalıştığı için, kimseyle sağlıklı bir ilişkiye giremeyecektir. Kötümserlik, onları tamamen çepeçevre kuşatmıştır. Değerlendirdiğ iherşeyi abartılarla açıklayacaktır. Kendisi gibi olmayanları ise aşırı rahat olmakla suçlayacaktır. Eğer bu kişi, trafikte bir araç kullanıyorsa sürekli kaza yapacakmış gibi düşünür. Eğer bir ev hanımıysa, yemek yaparken sürekli yemeğin yanma ve iyi olmama ihtimalini düşünür. Eğer bir öğrenciyse, iyi hazırlandığı halde gireceği imtihandan başarılı bir not almayacağını düşünür. Eğer ticaretle uğraşan bir insansa, hep zarar edeceğini ya da birgün mutlaka iflas edeceğini düşünür. Sonuçta endişeli insanların hayatları, sürekli yersiz kaygılarla doludur. Tabii burada endişeli insanlarla, kötümser insanlar arasındaki ince ayrımı da belirtmek gerekiyor. Endişeli insanların hayatlarında endişe, iyimserliğin çok önüne geçmişse de tamamen yok olmamıştır. Kısmen de olsa iyimserlik yönleri mevcuttur. Kötümser insanlarda ise iyimserlik hemen hemen hiç kalmamıştır. Hayatlarının hiçbir anında olumlu düşünemezler. Bu, onları tamamen kuşatmış bir hastalıktır. Tüm endişeli ve kaygılı insanlar, şunu hiç unutmamalıdırlar ki, hayat onların abarttığı kadar kaygı verici değildir ve Allah, insana taşıyamayacağı yükü yüklemez. Dolayısıyla bu tip insanlar da kendilerine taşıyamayacakları huyları yüklenmemelidirler. Hayatta denge esastır...
 
  • Konu Sahibi character
  • #3
Bulunduğu her çevrede, her ortamda rahatsız olan, huzursuz olan tedirgin bir yapıya sahip olan tiplerdir. Bu insanlar, genellikle çevrelerindeki insanların bazen kendileriyle gereğinden fazla uğraştıklarını, herşeyin kendi üzerlerine geldiğini zanneden yapıya sahiptirler. Onları mutlu edecek, huzura ve rahata erdirecek hiçbir yer ve durumun olmadığını zannederler. Onlar ellerine aldıkları ya da ilgilendikleri şeylerden kısa sürede sıkılırlar. Hiçbir şeyin kendilerini tatmin etmediğini söylerler ve buna da inanırlar. Sürekli durumlarından yakınırlar. Çok sevdikleri bir yere gitseler dahi, kısa bir süre sonra oradan da sıkılırlar. Hangi işle uğraşırlarsa uğraşsınlar, ondan çabucak soğurlar. Tüm bu hallerin sebebi, bilinçaltlarında o kişilerin kendi nefislerini çok şımartmış olmaları, kendilerine aşırı önem veriyor olmaları ve kendilerini diğer insanlardan daha yüce görüyor olmaları gerçeği yatmaktadır. Bu tip insanlar, kendilerini, zor beğenen ve özel insanlar olarak lanse ederler. Sıkıldıkları durumlardan dolayı kendilerine haklı gerekçeler bulurlar. Çünkü o konuların ya da olayların derinliklerine indiklerini, olayları çözdüklerini, dolayısıyla onun üzerinde daha fazla durmanın anlamsız olduğunu söylerler. Halbuki onları bu konuda test etseniz, gerçeğin hemen ortaya çıktığını görürsünüz. Gerçekte bu tipler "maymun iştahlı"dır. Bunu onlara yaptıran ise, şımarık nefisleridir. Bu şişirilmiş nefisler, aslında kendilerini birçok yerde rahatlıkla gösterecektir. En güzeli ise çalışmayı hiç sevmemede kendini ele verecektir. Çünkü çalışmayı, üretmeyi sevmemek, şişirilmiş bir nefsin özelliğidir. Bu hastalıktan kurtulmak, kendini aşırı sevmeyi bırakmak ve nefsini ıslah etmekle mümkündür. Bir de sıkıntılı insanın en çok dikkat etmesi gereken hususlardan biri de çevrelerinde karşılaştıkları durumların bu kadar da sıkıntılı olmadığına ikna olması gerekir. Bunu yaparken de, iyi bir dosta ihtiyaç vardır. KATI İNSANLAR Bir diğer problemli hal ise, katı bir mizaca sahip olmaktır. Bu durumdaki insanlar, diğer insanlarla ilişkileri biraz gergin ve tatsız bir durumda seyreder. Çünkü kendisine göre kuralları vardır. Bu kuralları belirleyenler, onlar olduğu için, en mükemmeldirler. Tüm insanarın buna uymalarını beklerler. Herhangi bir şekilde bir itaatsizlik ve itiraz olursa, onu tepkiyle karşılarlar, hatta mümkünse cezalandırırlar. Çünkü onlar taviz kabul etmediklerini iddia ederler. Kendi ilke ve anlayışlarından verilecek bir taviz, onlara göre küçülmekle eş anlamlıdır. Dolayısıyla bu onlar için mümkün değildir. Temelde, tüm problemli hastalıklarda oduğu gibi katı mizaçlı insanlar da nefislerine çok düşkündürler. Kendilerinin son derece "doğru" olduklarını sanırlar. Katı insanlar, psikolojik olarak sert bir mizaca sahip oldukları için, hoşlarına gitmeyen bir duruma tepkileri de normal bir insanınkinden çok daha aşırı olacaktır. Çoğunlukla yüzleri gülmez ve güleryüzlü insanları sevmezler. Onlara sorarsanız, böyle davranmanın ancak doğru olduğunu söylerler. İnsani ilişkilerinde genellikle kabadırlar. Çocuklarına ve eşlerine sevgi ve şefkat göstermezler. Kalblerinde merhamet duygusu azdır. Sevmeyi bilmezler. Bazılarında durum biraz daha farklılık gösterebilir. Bu tür insanlar zaman zaman gülmeyi, sevmeyi deneyebilir, ancak kendileri istedikleri ve gerekli gördükleri yer ve zamanda! Hepsi o kadar! Eğer ortam, onların deneteminde değilse, bundan rahatsız olurlar. Peki neden bir insan bu hale gelir? Doğuştan mı, yoksa sonradan mı oluşur? Aslında bu psikolojinin temel sorunudur. Ancak bunun bir tek cevabı vardır. İnsanlar, hayatlarının muhtelif dönemlerinde yaşadıkları psikolojik problemlerin köklerini fıtri mizaçlarında bulabilirler. Ne var ki, bu kişiler farkında olarak veya olmayarak, bu olumsuz özelliklerini büyütür ve geliştirirler. Halbuki Allah, insanın kendisine yüklenen bu problemlerden kendisini arındırmasını, bunların üzerine gitmesini ister. Tüm katı insanlar, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hayatındaki şu ilkeyi çok iyi düşünmelidirler: O, kendi nefsine yapılan saygısızlıkları hep tebessümle, hoşgörüyle karşılamıştır. Ancak dine yapılan bir saygısızlık olmuşsa, ona karşı katı olmuştur. Bundan anlıyoruz ki, Allah'a, O'nun dinine ve Resulüne bir saygısızlık yapıldığında, buna hoşgörülü olamayız. Ama nefsimize ve benliğimize karşı bir taarruzda bulunuluyorsa, Allah'ın Kur'anda buyurduğu gibi, "kötülülüğe karşı iyilikle muamele et!" ayetini ilke edinmeliyiz. Katılığın panzehiri yumuşaklıktır.
 
  • Konu Sahibi character
  • #4
çok güzel paylaşım...sağol
 
  • Konu Sahibi character
  • #6
Ben çok hırçındım..şimdi daha anlayışlıyım sanırım..yaşlanıyor muyuz ne?:)
 
X