Seni Çok Sevdim Ya RasûlAllah
Altı yaşında iken, anneciğinin taptaze mezarına kapanıp ağlayışına hiç kıyamadım, ben de ağladım, ama sevdim.
Herkes canını verecek kadar seni severken, kimseye yük olmamak için, kendi işini kendin yapışını sevdim.
Başının ağrıdığını öğrendiğimde, başımın ağrısını sevdim.
Kuşu ölen çocuğun evine taziyeye gittiğinde… Anne ve yavru köpekler için koskoca ordunun yolunu değiştirdiğinde, merhameti sevdim, hayvanları sevdim..
“Benim çocuğum yok, ardımdan okuyacak kimse olmayacak” diye ağlayan Hz. Bilal’i, “Üzülme! Ümmeti Muhammed her ezandan sonra sana okuyacak” diye teselli edişini sevdim.
Bir gün, oturarak namaz kıldığını gören Ebu Hureyre’nin “Ey Allah’ın elçisi, hasta mısın?” sorusuna,
“Hayır, açım!” deyişini sevdim.
O kadar uzun süre hiç aç kalmadım ben ama kızın Hz. Fatıma’ya, “Vallahi kızım, üç gündür baban bir şey yememiştir.” deyişinde, açlığı sevdim.
Hz. Hatice’ye düğün için hediye ettiğin gülleri sevdim… “Hatice’nin sevgisi benim rızkımdır.” deyişini sevdim.
“Beni nasıl seviyorsun?” diye soran Hz. Ayşe’ye, “kördüğüm gibi” cevabını… Ve zaman zaman “kördüğüm ne âlemde?” sorusuna, “ilk günkü gibi” deyişini sevdim.
On sekiz aylık oğulcuğun İbrahim kucağında can verirken, gözyaşlarıyla onu öpüp koklayıp, “O, meme emen bir süt kuzusudur, ama Allah’ın takdiri karşısında, elden ne gelir?” deyişini sevdim.
Mute’de şehit düşen evlatlığın Zeyd’in minik yetimi, acıyla o mübarek eteğine sarılıp ağladığında, onu kucaklayıp, hıçkırarak ağlayışın karşısında,
“Ey Allah’ın elçisi, bu nedir?” diye soranlara, “Bu, sevenin sevdiğini özleyişidir.” demeni sevdim.
Yanında, kucağındaki çocuğuna sarılan, öpüp koklayan arkadaşına gülümseyerek, “yavruna nasıl şefkat duyuyorsan, Allah da senin şefkatinden daha çok sana şefkat duyar” deyişini sevdim.
Sevgili kızın Hz. Fatıma, her yanına girdiğinde, ayağa kalkıp karşılamanı, “hoş geldin kızım” diye öpmeni, elinden tutup, yanına oturtmanı sevdim.
“Evlilik, iki bedende tek bir ruhtur” deyişini sevdim.
Hz. Ali ile Hz. Fatıma’yı evlendirirken, ikisini karşına alıp, “Ey Ali, kızımı sana cariye olarak veriyorum, ama unutma, sen de onun kölesisin” deyişini sevdim.
Bir gün, elbisenin içinde kıpırdayan şeylerin sırrı, elbise açılınca anlaşılır: “Benim çiçeklerim” diye sevdiğin Hasan ve Hüseyin oradadır… Ben, onları sevişini, onlar sırtında iken namaz kılışını, kapıdan girer girmez, “küçük adam orada mı? Küçük adam orada mı?” deyişini, badi badi koşarak gelen torunlarını kucaklarken, onlara “Ey Allah’ım! Ben onları seviyorum, sen de onları ve onları sevenleri sev” deyişini sevdim.
Bir bayram sabahı, hüzünle kenarda oturan, eski elbiseli yetim bir çocuğu elinden tutup evine götürüşünü, yıkanıp yemek yedirilen, para verilip sevindirilen çocuğun yüzünü avuçlarının içine alarak, “Benim baban, Ayşe’nin annen, Hasan ve Hüseyin’in kardeşlerin olmasını ister misin?” deyişini sevdim.
Sokağa kaçan çocuğunu eve getirebilmek için, “gel bak sana ne vereceğim” diyen anneye, “dikkat et, çocuk sana gelir ve ona bir şey vermeyecek olursan, senin için bir yalan günahı yazılır!” deyişini sevdim.
Meydanlık bir yerde, önünüzden bir cenaze alayı geçerken, ayağa kalktığında, arkadaşlarının şaşkın: “Ey Allah’ın Rasulü, bu bir Yahudi’dir” dediklerinde, “Fakat aynı zamanda bir insandır” deyişini sevdim.
Bir Müslüman, sarhoş bir şekilde, huzuruna getirildiğinde, yanındakilerden biri sarhoşa “Allah sana lanet etsin” deyince, o mübarek kaşların çatık, “ona lanet okumayın, ben onu tanıdığımdan beri, o Allah ve Rasulünü sever” deyişini sevdim.
Uhud’da şehit düşen yetmiş iki arkadaşını defnederken, Cemuh oğlu Amr ile Amr oğlu Abdullah’ın cenazelerinin başında, hüzünle dalıp gidişini ve “bu ikisini aynı mezara koyun. Çünkü onlar, dünyada da birbirlerini çok severlerdi” deyişini sevdim.
Mübarek başın, Hz. Ayşe’nin kucağında, ruhunu Allah’a teslim etmek üzereyken, Rabbinin huzuruna tertemiz çıkmak için, misvakla dişlerini temizleyişini sevdim.
Mescitte, nezaket kurallarından habersiz, yeni Müslüman olmuş birinin, burnunu sildiği paçavrayı yere attığını görünce, pisliği yerden kendi elinle alıp, temizleyişini ve o kişiye yumuşak bir sesle, “bir daha böyle yapma” deyişini sevdim.
“Sizden biriniz, ağaç dikerken kıyamet kopuyor olsa, ağacı dikmeye devam etsin” deyişini sevdim.
“Akarsu başında bile olsanız, suyu israf etmeyin” deyişini sevdim.
Kâbe’yi işaretle, “Bu ev, saygın, mübarek ve kutsaldır. Ama varlığını elinde tutan kudrete yemin ederim ki, insan onuru ve kişiliği daha kutsaldır!” deyişini sevdim.
Miraç’a çıktığında, Allah Teala, “Seni ne ile şereflendireyim?” dediğinde, “Beni Sana kullukla şereflendir” deyişini sevdim.
Yine miraçta Rabbim “İste! Ne isteğin varsa vereyim” dediğinde, secdeye kapanıp, gözyaşlarıyla “Senden ümmetimi istiyorum” deyişini sevdim.
Refik-i Ala’ya, Yüce Dost’a giderken, “Sizi Kevser ırmağı başında bekleyeceğim. Bana kavuşmak isteyen, elini ve dilini kötülüklerden çeksin.” deyişini sevdim.
Ve Rabbimizin, “Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir (Tevbe-128) deyişiyle, seni sevdim.
Ve Rabbimizin, “Şüphesiz ki, Allah ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler (överler, yüceltirler).
Ey müminler! Siz de O’na salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.”
(Ahzab-56) buyurmasıyla, seni daha çok sevdim Ey Allah’ın Rasulü ﷺ
صلَّى عليك الله ياخيرَ الورى