Hayata Dair

Che

Nirvana
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
2.706
26
Hayat Dersi.......

Bir zamanlar, her seyden sürekli sikayet eden; her gün hayatinin ne kadar berbat oldugundan yakinin bir kiz vardi.

Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savasmaktan, mücadele etmekten yorulmustu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çikiyordu karsisina.

Genç kizin bu yakinmalari karsisinda, meslegi asçilik olan babasi ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi.

Bir gün onu mutfaga götürdü. Üç ayri cezveyi suyla doldurdu ve atesin üzerine koydu.

Cezvelerdeki sular kaynamaya baslayinca, bir cezveye bir patates, digerine
bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu.

Daha sonra kizina tek kelime etmeden, beklemeye basladi.

Kizi da hiçbir sey anlamadigi bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karsilasacagi seyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabirsizdi ki, sizlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya basladi.

Babasi onun bu israrli sorularina cevap vermedi. Yirmi dakika sonra, adam cezvelerin altindaki atesi kapatti.

Birinci cezveden patatesi çikardi ve bir tabaga koydu.

Ikincisinden yumurtayi çikardi, onu da bir tabaga koydu.

Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana bosaltti.

Kizina dönerek sordu
- Ne görüyorsun ?
- Patates, yumurta ve kahve ? diye alayli bir cevap verdi kizi.

Daha yakindan bak bir de dedi baba, patatese dokun.

Kiz denileni yapti ve patatesin yumusamis oldugunu söyledi.

Ayni sekilde, yumurtayi da incele.

Kiz, kabugunu soydugu yumurtanin katilastigini gördü.

En sonunda, kizinin kahveden bir yudum almasini söyledi.

Söylenileni yapan kizin yüzüne, kahvenin nefis tadiyla bir gülümseme yayildi
Ama yine de bütün bunlardan bir sey anlamamisti

- Bütün bunlar ne anlama geliyor baba ?

Babasi, patatesin de, yumurtanin da, kahve çekirdeklerinin de ayni sikintiyi yasadiklarini, yani kaynar suyun içinde kaldiklarini anlatti. Ama her biri bu sikinti karsisinda farli farkli tepkiler vermislerdi.

Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine girince yumusamis ve güçten düsmüstü.

Yumurta ise çok kirilgandi; disindaki ince kabugun içindeki siviyi koruyordu
Ama kaynar suda kalinca, yumurtanin için sertlesmis katilasmisti.

Ancak, kahve çekirdekleri bambaskaydi. Kaynar suyun içinde kalinca, kendileri degistigi gibi suyu da degistirmislerdi ve ortaya tamamen yeni bir sey çikmisti.

- Sen hangisisin ? diye sordu kizina. Bir sikinti kapini çaldiginda nasil tepki vereceksin ?

Patates gibi yumusayip ezilecek misin?

Yumurta gibi, kalbini mi katilastiracaksin ?
Yoksa, kahve çekirdekleri gibi, basina gelen her olayin duygularini olgunlastirmasina ve hayatina ayri bir tat katmasina izin mi vereceksin ?
 
Patates gibi yumusayip ezilecek misin?

Yumurta gibi, kalbini mi katilastiracaksin ?
Yoksa, kahve çekirdekleri gibi, basina gelen her olayin duygularini olgunlastirmasina ve hayatina ayri bir tat katmasina izin mi vereceksin ?


:KK43: güzel bir hikayeydi bizler hangisiyiz acaba:rolleyes:
 
HAYAT DERSİ…

Uzaklarda küçük bir kasabada genç bir adam kendi işini kurdu bu, iki caddenin köşesinde bir perakendeciydi.Adam dürüst ve dost canlısıydı,insanlar onu seviyorlardı. Ondan alışveriş yapıyorlar ve arkadaşlarına tavsiye ediyorlardı.Adam bir yıl içinde bir dükkandan, Amerikanın bir ucundan diğerine uzanan bir zincir yarattı.

Bir gün hastalanıp hastaneye kaldırıldı.Doktorlar az zamanı kalmış olabileceğinden endişe ediyorlardı.Üç yetişkin çocuğunu yanına çağırdı ve onlara bir görev verdi: ıçinizden biri yıllar boyu uğraşarak kurduğum şirketimin başına geçecek.Hanginizin bunu hakketiğine karar vermek için,her birinize birer dolar vereceğim.şimdi gidip bu birer dolarla ne alabiliyorsanız alacaksınız,ama bu akşam geri döndüğünüzde paranızıla aldığınız şey hastahane odamı bir uçtan bir uca doldurmalı.; Çocuklar bu başarılı şirketi yönetme fırsatı karşısında heyecana kapılıdılar.Üçüde şehre gidip parasını harcadı. Akşam geri döndüklerinde babaları sordu:
"Birinci, çocuğum ,bir dolarla ne yaptın ?"Çocuk cevap verdi "Arkadaşımın çiftliğine gittim,bir dolarımı verdim ve iki balya saman aldım.Sonra odadan dışarı çıktı,saman balyalarını getirdi,açtı ve havaya savurmaya başladı. Oda bir anda samanlarla dolmuştu.Ama biraz sonra samanların tamamı yere indi ancak babanın söylediği gibi odayı bir uçtan öbür uca dolduramadı.
Adam sordu: "Peki ikinci çocuğum ,sen paranla ne yaptın?."
Yorgancıya gittim .ıki tane yastık aldım ." Bunu söyleyen çocuk,yastıkları içeri getirdi ,açtı ve tüyleri bütün odaya dağıttı . Zaman içinde bütün tüyler yere düştü, böylece oda yine dolmamıştı.
"Sen üçüncü çocuğum, sen paranı ne yaptın?." diye sordu adam .Dolarımı cebime koyup senin yıllar önceki dükkanın gibi bir dükkana gittim.Dükkanın sahibine parayı verdim ve bozmasını istedim .Dolarımın 50 centini ıncilde yazıldığı gibi çok değerli bir şeye verdim .20 centini şehrimizdeki iki yardım
kurumuna bağışladım.20 centte killiseye verdim.Böylece bir onluğum kaldı.Bununla iki şey aldım." Çocuk elini cebine atıp bir kibrit kutusu ve bir mum çıkardı.Işığı kapatıp mumu yakınca oda mumun yaydığı ışıkla dolmuştu.Oda samanla veya tüyle değil,bir uçtan öbür uca ışıkla dolmuştu.Baba memnundu "Çok iyi oğlum .Bu şirketin başına sen geçeceksin,çünkü yaşam hakkında çok önemli bir şeyi , ışığını yaymayı biliyorsun.Bu çok güzel .

QUBEıN
 
amerikada bir adam lotodan 1 milyon dolar kazanıyor.
arabasına giderken bir bayan yolda kızının çok ağır ölümcül bir hastalığa yakalandığını ve 500 bin dolar bulamazsa yarın kızının öleceğini söylüyor.
adam hiç düşünmeden parasının 500 bin dolarını veriyor.
ertesi gün bu olaya şahit olan biri, adama o parayı verdiğin bayanın bir dolandırıcı olduğunu ve onu kandırdığını söylüyor. (adam gerçekten de kandırılmış)

bu konuşmanın sonunda adam sadece gülüyor. tabi barmen bunu görünce şaşırıyor. nası olur kadın seni kandırdı hiç mi üzülmedin falan diyor.

adam işte bu sırada şu ibretlik cevabı veriyor; benim sevincim yarın ölücek bir kız ın olmaması.

inanın okuduğumda acayip duygulanmıştım...
 
gerçekten adamdaki bakış açısına bak ben olsam kadına içten içe kızardım
verdiğim paraya üzülürdüm
 
adam olaya çok derinden bakıyor ben olsam o kadını aramaya çoktan başlamıştım
 
çok Duygulandim, Acaba Biz De Dahil Olmak üzere Tanidiğimzi Kaç Kişi Böyle Davranabilir.
 
Böyle davranış sergileyebilecek biri var mıdır bilmiyorum.. Bende çok kızardım :rolleyes2: ve kadını aramaya başlardım :uhoh:
 
Gerçekten çok güzel.Ama bütün iyi niyetimle söylüyorum ki ben de olsam aynısını yapar ve sonunda o adam gibi düşünürdüm. Bazen insanlar bu yönüme kızıyorlar abarttığımı söylüyorlar iyi niyetli olma işini. Ama biri ile ilgili önce kötü düşünmektense her zaman doğru söylediğine inanmak bana daha insani geliyor. Bilmiyorum:sm_confused:
 

Hayat bir anlamda deterministik, bir anlamda değil. Sanki bakıldığında toplamda bir risk, bir belirsizlik yok gibi fakat toplamda bir risk ve belirsizlik (aggregate risk and uncertainty) olmaması makro planda bir düzeni bir determinizmayı gösteriyor olsa bile, mikro planda bu belirsizlikten etkilenen insan. İşte bu özelliği, hayatı ilginç ve bilinmeyen yapan şey.

Hayat insanı bazı şeyleri yapmaya zorluyor, istemese bile. Ekonomik şartlar, çevre, aile, bulunulan halet-i ruhiye, arkadaşlar, sevilen şeyler aslında bunlar yönlendiriyor hayatı, kendimiz değil. Kendi isteklerimiz artık başkalarının istekleri, kendi hayatımız başkalarının hayatı olmuş farkında bile olmadan. Kendi isteklerimizden çok başkalarının isteklerini yerine getirmeye, başkalarının bizi görmek istedikleri gibi olmaya çalışmakla geçiyor hayat. Belli şablonları, kafalardaki kalıpları kıramıyoruz, yapmak istediğimiz şeyleri, onlar için yaşadığımız şeyler veya kimseler ne der? Nasıl etkilenir? Nasıl düşünür? diye yapamıyoruz, yapmıyoruz. Hep bunlar çıkıyor karşımıza. "Tamam, kendi istediğimi yapıcam" dediğimizde vazgeçirtiyor. Aksiyona geçeceğimiz anda, değiştirdiğimizde ne olacağı sorusu, risk almamızı hep engelliyor, hayatı değiştirmemizi engelliyor. Yetişme tarzımız, çevre beklentileri, etrafın sana nasıl bakacağı, ne diyeceği, ne düşüneceği, hep kendi isteklerimizi yapmaktan alıkoyuyor.

Ölmediğimiz için yaşıyor olmak, hayatta zamanı gelince, prosedürsel olarak yapmamız gereken şeyleri yapmak koyuyor insana.

Mecburi beraberlikler, mecburi samimi gözükmeye çalışmalar, mecburen bulunduğun ortama uymalar, mecburen gözükmen gerektigi gibi gözükmeler… ne zaman kendimiz oluyoruz Allah aşkına!!! Bazen gerçekten sevdiklerimizin yanında bile tamamen kendimiz olamıyoruz. Her zaman, fikirlerimizi, düşüncelerimizi, hayat mantık ve tarzımızı yansıtamıyoruz ve zamanla o sahip olduğumuz ve doğru olduğunu düşündüğümüz bu değerler de mi başkalaşıyor yoksa? İnsan kendinden de emin olamıyor.

Bunların ahlakî, ruhî ve dinî değerlerle de birebir ilişkisini kurmak güç. Bu değerler genel bir çerçeve çiziyor, yaptığın davranışın nasıl olması gerektiği hakkında geniş bir perspektif kazandırıyor insana ama hayatı yaşamak, samimi olmak, kendin olmak hakkında ne gibi bir çerçeve çiziyor? Bilemiyoruz, bilemiyorum! Bu normlar içinde yaşamak kaydıyla insan yine sonsuz alternatiflerle karşı karşıya. İşte asıl mesele de burada başlıyor zaten…

Sevgiye ihtiyaç duyuyoruz. Samimi sevgilere, senin için ağlayacak, seni cidden sevecek, karşılık beklemeden sevecek, seni düşünecek, sana bakacak, seni önemsiyor gözükmeyecek ve seni cidden önemseyecek, sana dikkat edecek, fikirlerine, düşüncelerine önem verecek, seninle sen olduğun için beraber olacak (mecburiyetten değil), senin hakkını gözetecek, yaptığın hataları gözardı edebilecek, yeri geldiğinde düzeltebilecek, yeter artık! demeyecek, ilgileniyormuş gibi yapmayan ve derdinle cidden ilgilenen arkadaşlar, dostlar, canlar istiyor insan.

Çok şey istiyor, biliyor ama yine de istiyor, gönül...

Kendimizi yaşamak istiyoruz artık, gerçekten sevdiklerimizle beraber olmak istiyoruz, karşılıksız sevenlerimizle ve karşılıksız sevdiklerimizle beraber olmak…

Samimi görünen mecburi ilişkilerden bıktık artık, doğru olduğuna inandığımız şeyler ve üzerimizde olduğunu hissettiğimiz sorumluluklar olmasa bitirirdik hepsini, yalnızlık en iyi dostlardan, onunla paylaşıyoruz herşeyimizi, yalnızlık ömür boyu… "herşey yolunda, iyiyim" diyerek yalan söylemekten, olmadığımız gibi görünmekten, derdimizi kimseye söyleyememekten, kendimizi zorlayarak bulunduğumuz ortamlardan da bıktık artık!

İnsanların seni sevmesi için ya da saygı görmek için yaşamak ve yaptığın şeyleri bunlar için yapmak, böyle bir hayat sürmek ne kadar acı!

Okyanusun ortasında yüzmeyi öğrenmeye çalışan biri gibi, ne yapmamız ve neyi bulmamız gerektiğini biliyoruz ama…?!

Alışkanlıklar zinciri, hayatın ta kendisi!
Hayatı mecburen ve inadına yaşamak aşağılayıcı!
Anlaşılmamayı bir meziyet görmek megolamanyaklık!

Sağanak yağmur altında yürüyen, susuzluk hissi çeken ama bunu nasıl gidereceğini bilmeyen bir varlık gibi yol alıyoruz hayata!

Kaos, karmaşa, bilinmezlik, belirsizlik…hayatta tek yanımıza kalan…

Olmamasını olmasına tercih ettiğimiz şeyler olmadığında, olmasını istediğimiz şeyler haline dönüşebilme ihtimali. Bu riski alan kaç cesaretli, yürekli gönül var aramızda?

Yazmak güzel şey, bir de sadece kendini ve sadece kendin için yazabiliyorsan…

İfade edilmeyen sevgi, yazmayan kalem,
Dillendirilmeyen sevgi, koşamayan at,
Gösterilmeyen sevgi, göremeyen göz… NE FARK VAR??!!

Yokluğunda bulmak bazı şeyleri, olmamasını istemek arzuladığın bazı şeylerin, olmamakta oluşu tatmak, yoklukta varlığı, dertte dermanı, hiçlikte herşey olmaklığı bulmak…HAYAT!

Fıtrattaki o tertemiz sayfayı, beyaz bir kalemle doldurmak…
Girdiğin gibi çıkabilmek su acımasız, vefasız ve kıymetsiz yerden…
Hissî, kalbî, ruhî dünyamızda, her zaman Subgame Perfect Nash Equilibrium stratejisini (sonra açıklanacak) oynayabilmek…HAYAT!

Kısa dönemli tercihleri, uzun dönemli amaçlara hizmet edecek şekilde analiz etme ve uygulama ama bu arada da ufak şeylerden zevk almayı unutmama becerisi…HAYAT!

Tereddütler yumağı,
Saniyede değişen halet-i ruhiye,
Geçmişte yaşama ve geleceği hayal etme…HAYAT!

Gülümseyebilmek kadere ve güreşmek iradeyle…
Sevmek, sevilmek, üretmek ve paylaşmak…
Bilmek, yaşamak, sevmek ve zevk almak…
Dönüp dönüp yine O'na gelmek ve yine O'nu bulmak…HAYAT!

Rüzgarda bir yaprak ya da bir kuş olma iradesi…
Herşeyin göreceli olduğu şu alemde, tek noktayı referans alabilme karmaşıklığı…
Herşeyin döndüğü şu alemde, tek doğru etrafında dönebilme gayreti…
Kendini bilme, kendini yaşama, kendini bulma, kendi kendine derman olabilme çelişkisi…
Karşılaşılan herşeye "Eyvallah" diyebilme büyüklüğü…
İnandığını açıkça söyleyebilme ve yaşayabilme pervasızlığı…HAYAT


Zafer Akın
 
X