Güzel Türkçe Fanatikleri Kulübü

Anuşkacığım, birleşik kelimelerle ilgili o ince espriyi bende baştan anlamamıştım. Sonra ağzımdan çıkana kulak verdim ve onu iki ayrı kelime gibi değil de yeni bir kelime gibi okuyunca anladım.

Öğretmenim, öğrencilerin anlamayınca soruyorlar ne güzel değil mi ?

:1hug:a.s.
 
………………………………………………………………..ba-
şöğretmen (doğru) ( bence yanlış )

Bahsettiğiniz adreste sanırım ben göremedim. Yukarıdaki doğru kullanım olduğunu düşünmüyorum veya ben yanlış biliyor da olabilirim. Şahsi fikrim doğru yazılışı ;

……………………………………………..baş-
öğretmen (doğru) (bence de doğru)

olmalı diye düşünüyorum. Yanılıyor da olabilirim veya geçmiş yılların alışkanlığı ama hece bölünüpte yarısı yukarıda yarısı aşağıda kalması bana pek mantıklı gelmedi.

Ellerinizden öper alnıma koymam,
baki selamlar




bilmemek ayıp değil sormamak ayıp : )



.
 
Bitişik yazılan kelimelerde de bu kurala uyulur: ba-şöğ-ret-men, il-ko-kul, Ka-ra-os-ma-noğ-lu.

Bu şekilde yazmışlar Kazen, dikkatle kelimeyi baş ve öğretmen değil de,
ağzından çıktığı gibi hecelersen daha kolay anlıyorsun doğru olduğunu.

Hi hi hi , zeki , çalışkan, inek bir öğrenciyim galiba. Möööööööööö :hooray::hooray:

Selamlar, sevgiler, saygılar...
 
………………………………………………………………..ba-
şöğretmen (doğru)

Bahsttiğiniz adreste ben mi göremedim bunun doğru kullanum olduğunu düşünmüyorum veya ben yanlış biliyorda olabilirim ama doğrusu şahsi fikrim ;

……………………………………………..baş-
öğretmen (doğru)

olmalı diye düşünüyorum. Yanılıyor da olabilirim veya geçmiş yılların alışkanlığı ama hece bölünüpte yarısı yukarıda yarısı aşağıda kalması bana pek mantıklı gelmedi.

Ellerinizden öper alnıma koymam,
baki selamlar

Adresten açılan sayfanın altıncı paragrafında bu sözcüğün hecelenişi gösterilmiş. "Ömer Seyfettin" yazısının hemen altında. Sanırım görememişsiniz.
Türkçede kelimeler bölünebilir;ama heceler bölünemez. Bu kurala göre de baş-öğretmen şeklinde bir bölünme sözkonusu edilmemelidir. Nasıl heceliyorsanız öyle bölmelisiniz.
Şöyle bir seçeneğiniz daha var:
Siz başöğretmen ve benzeri bir sözcük yazacağınız zaman doğrudan alt satıra geçin. Böylece bölmek zorunda kalmazsınız.a.s
 
Bu siteyi,sıkıntılı birgünümde tesadüfen bulmuştum.İyi ki bulmuşum.Özellikle bu bölümü öğrendikten sonra, Türkçemizi çok bozuk kullandığımı farkettim...ve çok üzüldüm...Sadece ev hanımlığının, bizlerden birşeyler alıp götürdüğünü farkettim.Yardımlarınızla,burada bunu düzeltebileceime inanıyorum.Birazda, tuşları kullanmayı yeni öğreniyorum,onun da etkisi var.Bilgisayarı,burayı,kullanma biçimini,yeni öğreniyorum,unutuyorum,tekrar öğreniyorum :uhm:Neyse...bu yazdıklarımın doğru şeklini yazıp,beni aydınltırsanız memnun olurum.Ben de hatalarımı öğrenir,daha dikkatli olurum.Aslında imla hatalarını kontorl etmemizi sağlayan,tuşun da farkındayım,kullanmayı henüz bilmiyorum.
Ayrıca,benim arkadaşlığımı kabul edip,beni aralarına alan arkadaşlara,buradan binlerce teşekkür.Bir süre,bana zaman tanırlarsa,çok memnun olacağım.Bu günden itibaren,arkadaşlarımı daha iyi tanımaya çalışacağım,açtıkları konuları takip edip,okuyarak.Bu zaman zarfında,aramayabilirim.Eminim,anlayış göstereceklerdir.Hatam olursa,eleştirinizi bekliyorum,cevap veremesem de dikkate alırım.Herşey için teşekkürler.
 
Kazen was here cümlesini bilerek yazdım. Sitenin orjinali İngilizce olup çevirisinde yetersiz kaldığımız yerlerde bu şekilde eksiklikler yaşadık. Sizden rep ile ilgili yardım istemiştim ama 10-15 cevap sonra kesildi öneriler. herşeyi de bizden beklemeseniz sevinirim. Bir kişi de çıkıp benim mavi kutularıma gelince gavurca bir yazı çıkıyor demedi !

rep kelimesini de buyrun çevirelim bana söyleyin alternatifleri hemen değiştireyim.

Not: Kazen ne Türkçe'dir ne de başka bir dilde sadece çok sevdiğim sesli ve sessiz harflerden oluşan anlamsız bir kelimedir. Kullanıcı adımı seçerken bile neye dikat etmişim : )
Kazen kardeş; ben yazabildiğim kadar kurallı cümleler yazmaya çalışıyorum.Rep olayına gelince ilk zamanlar kırmızı veye yeşil oy diye adlandırdım ben onu.Daha sonra baktım ki olaya Fransız kalıyorum ben de rep demeye başladım.Ama bunu size öneri olarak getirmedim.Belki de benim bir hatam oldu direnmeliydim oy isminde.SAYGILAR benden size.


Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı! Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı! Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı! Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı! Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı! Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı! Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı!
 
Bu siteyi,sıkıntılı birgünümde tesadüfen bulmuştum.İyi ki bulmuşum.Özellikle bu bölümü öğrendikten sonra, Türkçemizi çok bozuk kullandığımı farkettim...ve çok üzüldüm...Sadece ev hanımlığının, bizlerden birşeyler alıp götürdüğünü farkettim.Yardımlarınızla,burada bunu düzeltebileceime inanıyorum.Birazda, tuşları kullanmayı yeni öğreniyorum,onun da etkisi var.Bilgisayarı,burayı,kullanma biçimini,yeni öğreniyorum,unutuyorum,tekrar öğreniyorum :uhm:Neyse...bu yazdıklarımın doğru şeklini yazıp,beni aydınltırsanız memnun olurum.Ben de hatalarımı öğrenir,daha dikkatli olurum.Aslında imla hatalarını kontorl etmemizi sağlayan,tuşun da farkındayım,kullanmayı henüz bilmiyorum.
Ayrıca,benim arkadaşlığımı kabul edip,beni aralarına alan arkadaşlara,buradan binlerce teşekkür.Bir süre,bana zaman tanırlarsa,çok memnun olacağım.Bu günden itibaren,arkadaşlarımı daha iyi tanımaya çalışacağım,açtıkları konuları takip edip,okuyarak.Bu zaman zarfında,aramayabilirim.Eminim,anlayış göstereceklerdir.Hatam olursa,eleştirinizi bekliyorum,cevap veremesem de dikkate alırım.Herşey için teşekkürler.[


Çok rica ediyorum...Bu yazdıklarımı;Bir eğitimcinin tekrar yazmasını istiyorum.Lütfen....Yazın ki ben de hatalarımı düzelteyim....arkadaşlaaaaaaar nerdesiniz?
 
Bu siteyi,sıkıntılı bir günümde tesadüfen bulmuştum.İyi ki bulmuşum.Özellikle bu bölümü öğrendikten sonra, Türkçemizi çok bozuk kullandığımı farkettim ve çok üzüldüm. Sadece ev hanımlığının, bizlerden birşeyler alıp götürdüğünü farkettim.Yardımlarınızla burada ,bunu düzeltebileceğime inanıyorum.Biraz da tuşları kullanmayı yeni öğreniyorum,onun da etkisi var.Bilgisayarı,burayı,kullanma biçimini yeni öğreniyorum. Unutuyorum,tekrar öğreniyorum .Neyse,bu yazdıklarımın doğru şeklini yazıp beni aydınlatırsanız memnun olurum.Ben de hatalarımı öğrenir,daha dikkatli olurum.Aslında imla hatalarını kontrol etmemizi sağlayan tuşun da farkındayım. Kullanmayı henüz bilmiyorum.
Ayrıca,benim arkadaşlığımı kabul edip beni aralarına alan arkadaşlara,buradan binlerce teşekkür ederim. Bir süre,bana zaman tanırlarsa çok memnun olacağım.Bu günden itibaren,arkadaşlarımı daha iyi tanımaya çalışacağım,açtıkları konuları takip edip okuyarak.Bu zaman zarfında,aramayabilirim. Eminim anlayış göstereceklerdir. Hatam olursa,eleştirilerinizi bekliyorum. Cevap veremesem de dikkate alırım.Her şey için teşekkürler.
Anlatım bozukluklarına dokunmadım. Sadece yazım kurallarına uygun olmasına çalıştım. Gayet iyisin,merak etme.
Sevgiler...
 
Günün Konusu

Noktalama İşaretleri


Noktalama İşaretleri

Duygu ve düşünceleri daha açık ifade etmek, cümlenin yapısını ve duraklama noktalarını belirlemek, okumayı ve anlamayı kolaylaştırmak, sözün vurgu ve ton gibi özelliklerini belirtmek üzere noktalama işaretleri kullanılır.Noktalama işaretlerinden nokta, virgül, noktalı virgül, iki nokta, üç nokta, soru, ünlem, tırnak işaretleri, ayraç ve kesme ait oldukları kelimelere bitişik olarak yazılır ve kesme dışındaki işaretlerden sonra bir harf boşluğu ara verilir.

Nokta

1. Cümlenin sonuna konur: Türk Dil Kurumu, 1932 yılında kurulmuştur.
Saatler geçtikçe yollara daha mahzun bir ıssızlık çöküyordu.(Reşat Nuri Güntekin)
2. Bazı kısaltmaların sonuna konur:
Alb. (albay), Dr. (doktor), Yrd. Doç. (yardımcı doçent), Prof. (profesör), Cad. (cadde), Sok. (sokak), s. (sayfa), sf. (sıfat), vb. (ve başkası, ve benzeri, ve bunun gibi), Alm. (Almanca), Ar. (Arapça), İng. (İngilizce).
3. Sayılardan sonra sıra bildirmek için konur:
3. (üçüncü), 15. (on beşinci); II. Mehmet, XIV. Louis, XV. yüzyıl; 2. Cadde, 20. Sokak, 4. Levent.

UYARI: Arka arkaya sıralandıkları için virgülle veya çizgiyle ayrılan rakamlardan yalnızca sonuncu rakamdan sonra nokta konur: 3, 4 ve 7. maddeler; XII – XIV. yüzyıllar arasında.

4. Bir yazının maddelerini gösteren rakam veya harflerden sonra konur:
I. 1. A. a. II. 2. B. b.

5. Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur:

29.5.1453, 29.X.1923.Tarihlerde ay adları yazıyla da yazılabilir. Bu durumda ay adlarından önce ve sonra nokta kullanılmaz: 29 Mayıs 1453, 29 Ekim 1923.
6. Saat ve dakika gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur:
Tren 09.15'te kalktı. Toplantı 13.00’te başladı.Tören 17.30'da, hükûmet daireleri kapandıktan yarım saat sonra başlayacaktır. (Tarık Buğra)
7. Bibliyografik künyelerin sonuna konur:

Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, TDK Yayınları, Ankara, 1960.

8. Beş ve beşten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır ve araya nokta konur:

326.197, 49.750.812, 28.434.250.310.500.

9. Matematikte çarpma işareti yerine kullanılır:
4.5=20
 
Sizden 2 talebim bulunacak !
Birincisi ; Bu bölümde nasılsın ? İyimisin ? sarıkız doğurdu mu ? gibi başlıklara yer vermeyelim. zira kötü bir durum varsa bundan haberimiz oluyor. Tamam kabul nezaket kuralları çerçevesinde ama şahsi fikrim gereksiz bir kalabalık. Diğer abidik gubidik kulüplere nazaran çok daha elit ve farklı olmalıyız diye düşünüyorum. Buna ek olarak konu sonunda latifelerinzi yapabilirsiniz. Örnek olarak benim el öpme ısrarım gibi. Yine aynı içeriğe sahip olarak lütfen bu bölüme katılabilirmiyim diye de mesaj tamayın kimseye hayır katılamassın demedik : ). Bu açıdan buna da gerek yok diye düşünüyorum.

İkinci talebe gelince imla işaretleri bittiğinde sadece 5 ayrı nesne size verip bunun üzerine kompozisyon yazmanızı rica edeceğim. Zaten bunu istediğimde bu bölümde kimse kalmaz. Amaç kompozisyon değil kompozisyon içinde ki imla hatalarını asgariye indirmek.

Aklıma takıldı neden en iyi yazarlar erkekler ki ?

he he he

kalın sağlıcaklar, büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim.
Sarı ineğe selam ederim...


Not : Komposizyon öncesi ortaokul öğrencisi 3-5 üyemiz var onlardan da yazı isteyeceğim.







.
 
ONBEŞ ALTIN KURAL


Her insan değişik yazsa da, herkes kendi çapında güzel yazı yazmak ister. Şimdi Size başarılı bir yazar olma yolunda onbeş altın kural sunmak istiyorum:

1) İLK ÖNCE BİRİNCİ CÜMLEYİ YAZMADAN NEYİ NE İÇİN, KİME VE NE KADAR UZUNLUKTA YAZACAĞINIZI DÜŞÜNÜN! :

Bazı kimseler çok konuşur, hiçbir şey söylemez. Bazıları da çok yazar, hepsi amaçsız, faydasız. Bir konuyu yazmaya başlamadan önce insanın kendi kendisine sorması gerekir, niçin, neden, kime ne yazıyorum, diye. Yazılması gereken haber mi, yaşanan bir olay mı, veya düşünülen, tasavvur edilen bir konu mu, beni ve kimi ilgilendirir bu konu. Bu soruya cevap aramak demek, hem kendine, hem, yayımlayıcıya ve hem de okuyucuya yardım etmek demektir.

Yeni bir şey mi yazmak istiyorsunuz, yoksa eski bir konuyu yeniden ele almak amacında mısınız? Bu konuda daha fazla bilgiye mi sahipsiniz? İlk önce bu sorulara cevap aramalısınz. Sadece cevap aramak değil, motivasyonunuzu kendiniz ve yayıncınız için bir kağıda yazmalısınız.

2) YAZDIĞINIZ KONUYA AŞIK OLUNUZ! ONU ÇOK İYİ TANIYINIZ VE ONA SADIK KALINIZ:

Ilk önce “Meseleyi” yazın. Sonra tanıdığınız bildiğiniz şeylere geçin. Her bilirkişi, en başarılı yazar bile her konuyu bilemez. Kendi bildiklerine göre yazarsa da çok sürmeden “KURU TOPRAKLARDA” bulur kendini.

Her şeyden önemlisi “NEREDE, NE BULMAKTIR”
Birinci nokta: Kendi kafanızda,
ikinci nokta: Arşivlerde, Gazetelerde, mecmualarda,
ücüncüsü: Ansiklopedilerde, Sözlüklerde, Bibliografilerde, Kütüphanelerde, dördüncüsü: Internette.

Daha sonra ise “NASIL YAZMAYI BİLMEK”. Bunun için gerekli olan ön şart „Yazma Sevgisidir“.


3) FİKİRLERİNİZİ BİR DÜZENE SOKUNUZ. BİR TREN MİSALİ BİR YOLCULUK YOLU ÇİZİNİZ! :

Bir çorba pişirir gibi her türlü sebzeyi bir tencereye doldurup, pişirmeyiniz. Yazdığınız konuyu satır satır düzene sokunuz. En önemlisi konunun ana hatlarını belirlemeniz. Sonra ise yan hatları. Herşey yerli yerine gelinceye kadar toplayınız, düzünüz ve içiçe yerleştiriniz. Roman, Film, Tiyatro, Radyo yayınları için de bu kural geçerlidir.

Yani ilk önce elinizdeki materiyali bir sıra düzenine koyunuz. İçeriği yazmadan önce herşeyi not ediniz. Eğer yazacağınız yazı bilimsel içerikli bir dökümansa, o zaman kartlara not alarak çalışabilirsiniz. Eğer roman yazıyor iseniz de aynı şekilde romanın geçtiği yeri tasvir eden cümleleri, başroldeki kişilerle ilgili bilgileri, karakterlerini, özelliklerini, alışkanlıklarını aynı şeklinde kartlara yazabilir, yan rollerdeki kişileri de bu şekilde tasvir edebilirsiniz…

Yolunuzu belirledikten sonra „Hızlı Tren“ kalkışı yapmanın sırası gelmiş demektir.

4) KENDİNİZ İÇİN YAZMAYINIZ! OKUYUCUNUZ İÇİN YAZINIZ, YANİ BASİT VE SADE!

Her insan kendi dilini konuşur. Kimi zaman insanlar bilimsel yazar ve kimse birşey anlayamaz. Kimi zaman da çok basit yazılır. Iki şekil arasında bir sürü basamak vardır. Yine de Allah´a şükür etmek lazımdır ki, herkesin kendine göre bir dili vardır, yoksa hepimiz hepimizden bıkar, sıkılırdık.

Ama hepimizin çok sevdiği bir dil vardır ki, o dil basit, anlaşılır, kısa ve öz, zaman almayan, zorlamayan, açık ve yanlış anlaşılmayan bir dildir. Bir noktayı başka türlü yazarsanız, okuyucu kaybedersiniz, ama temelden başka türlü yazarsanız o zaman hepsini kaybedersiniz.

Yazım kuralları içinde en çok zedelenen kural „BASİTLİK KURALIDIR“. O yüzden yazılanlar çoğu zaman okunmaz. Kelimeler, cümleler, düsünceler mezara döner. Neden mi?
Çünkü elimizdeki kağıt, önümüzdeki ekran, elimizdeki alıcı aniden bizi bizden uzaklaştırır da ondan. Kendimiz olmayı hemen unutuveririz. Konuştuklarımız bir cümleler curcunasına döner, okuduklarımız ise düzensiz bir Akordeona.

Büyük düsünceler basit şekle getirilemez mi? Evet, getirilir. Tüm büyük yazarlar bunu başarabilmişlerdir. Siz de başarabilirsiniz! Yazdığınız her cümleye karşı bir savaş açarsanız, cümleleri düzenlerseniz, aklınıza nasıl geliyorsa, öyle yazmazsanız! İşte orada gerçek anlamda “BASIT YAZMA SANATI” başlar. Bu oldukça zor bir iştir.

Bize inanmıyor musunuz? O zaman Schoppenhauer´e inanın: „Hiçbir şey anlamlı düşünceleri herkesin anlayabileceği şekle getirmek kadar zor değildir.”

5) BAŞLIK MIKNATIS GİBİ OLMALIDIR, FAKAT BAŞLANGIÇ GÖZ AÇMALIDIR!

Başlık bir mıknatıs mı olmalı? CERAMS’ın yazdığı ‘TANRILAR, MEZARLAR, ALİMLER”i gibi yani. Tam milli piyangoyu tutturmak gibi. Bu kitapta herşey doğru idi, kitabın isminden tutun, içeriğine, yayınlanış tarihine ve okuyucunun okuma öğrenme ihtirasına kadar. Kitap roman olmasa da anlatım tarzı Cerams’ın ne kadar güzel tasvir ettiğini gösteriyor.

Alman’ların büyük düşünürlerinden Lessing bakın başlık hakkında ne demiş: Bir başlık yıkanır bir kağıt parçası olmamalıdır. ‘Ne kadar az yazının içeriğini ele verirse, o kadar iyidir’. Acaba Tolstoy’un “ANNA KARENINA”sı, “HAMSUN”’un “VOCTORIA”sı’, Thomas Mann’nın “BUDDENBROOKS” kitapları başlıklarıyla mı meşhur oldular? Ne dersiniz?

Yazar hemen başta okuyucusunun gözlerini açmasını bilmelidir. İlk etapta “MERAK” uyandırmalıdır. Bir olayı anlatıyorsa, kimin, nerede, ne yaptığını anlatmalıdır. Ve neden, nasıl, ne yaptığını yazmalıdır.

Yazar bir cümleyle Thomas Mann ve Tolstoy gibi hemen olaya atlayabilir, suya atlar gibi. Veya Gabriel Garcia Marques gibi birinci cümleyle okuyucusunu kenetlemesini bilir ve onun kitabın sonuna kadar heyecanla birinci cümleyi takip etmesini sağlar.

6) SADECE PARMAKLARINIZLA YAZMAYINIZ, BEŞ DUYU ORGANINIZIN
BEŞİNİ KULLANINIZ!


Siz görebiliyor, tadabiliyor, koklayabiliyor, hissedebiliyorsunuz, değil mi? Okuyucularınız da aynısını yapabiliyor. Ancak ne var ki, bazı yazarlar bunu unutuyorlar. Zavallı Yazarlar, zavallı okuyucular!

Her dil kendine göre zengindir. Dilleri bir Restorana benzetebiliriz. Bu restorandın mutfağında bir yemek nasıl pişirilir, nasıl kızartılır, nasıl tabağa konur ve nasıl servis ediliyorsa, güzel yazı sanatı da aynı özellikleri taşır.

Yazarken okuyucunun beş duyusunu canlandırmalısınız. Anlatım tarzınız sadece bir duyuya hitap etmemeli. Nasıl mı?

Sommerset Maugham’ın „Not defteri“ eserinden bir alıntıyla beş duyumuzla hissetmeye bakalım:

„Çam ağacı soğuk ve durgundu. Tam benim duygularımı anlatıyordu. Dal uçları gemilerin yelkenlerini andırıyordu, uzun ve endamlı… Ve o narin kokusu; o loş ışıklar altında, o kızıl sis bulutları altında, öyle nazik hissedilmeyen duygular gibi, sadece bir nefes sıcaklığında bir atmosfer; tüm bunlar bana güzel bir rahatlık duygusu veriyordu. İğneli ağaçlar ormanında adımlarım son derece sessizdi… Ayaklarım hafif ve yumuşakça yere basıyordu. O kokular tıpkı oriyental bir uyuşturucu gibi içimi sarhoş ediyordu.“

7) YABANCI KELİME KULLANMAYINIZ! OKUYUCULARINIZ SİZE MİNNETTAR OLUR!

Türkçe yazıyorsanız, Türkçe yazın, Arapça yazıyorsanız Arapça yazın, Almanca yazıyorsanız Almanca yazın, lütfen! Yabancı kelimeler “YANLIŞ BOZUK PARA” gibidirler, okuyucu hemen anlar o paraların geçmediğini. Kimseye yabancı kelime hazinenizi ispat etmek zorunda değilsiniz. Bir tavus kuşunun kanatlarını açıp, kanatlarının güzelliğini göstermesi gibi, siz de yabancı kelime hazinenizi herkese sergilemek zorunda değilsiniz...

En çok yabancı kelime kullananlar Sosyologlar, Psikologlar, Politologlardır. Bazı yazarlar 400 sayfalık eserler yazarlar. Onların yazdığı anlaşılmaz dili “BASIT” bir dille yazsa insan, 100 sayfa bile etmez söylemek istedikleri. Aynı şey Ekonomistler ve Banka çinciliği için de geçerlidir. Yani çok konuşur, hiçbir şey söylemezler. Bazıları da yabancı kelimeleri siper olarak kullanıp, aslında birşeyi bilmediklerini göstermemeye çalışırlar. Bazıları da LUHMANN gibi anlaşılmak istemezler. Nıklas LUHMANN’nın bıraktığı “Sistem Teorisi”ni dünyada anlayan pek az kişi (beş – on kişi) vardır. Adam gerçekten üç beş kişinin kendisini anlamasını istemiş. Belki de çoğunluğu hor gördüğünden kaynaklanmış.

8) NESNELERLE SAVAŞINIZ!

Bildirge yapmayınız, bildiriniz! Açıklama yapmayınız, açıklayınız! Sınırınızı bilip, bilinçlendiriniz okuyucuyu. Kardeşinize sevgi hazırlamayınız, ona sevgi veriniz! Firkriniz için ilgi uyandırmasanız da, milletin fikirlerinize sıcak bakmasını sağlayınız! Nesneler her dilde kanser hücresi gibidirler. Açıkça kelime üretimi, başka hiç birşey değil.
Nesneler yerine “YÜKLEM” kullanınız. Fiiller her zaman cümlelere can katar.

Bu hastalığa karşı ise Sizin elinizdeki silah “KIRMIZI KALEMİNİZDİR”. Onu kendinize arkadaş ediniz. Eğer kırmızı kaleminizle iyi bir dostluk kurabilirseniz okuyucunuzun da dostu olursunuz. Bir örnek vermek gerekirse:

JULIUS CESAR şöyle yazmamıştır: Olay yerine geldikten ve şartları teşhis ettikten sonra, Zafer kazanmamız mümkün olmuştur. Hayır, o şöyle söylemiştir: “BEN GELDİM, GÖRDÜM VE KAZANDIM!”

Bir başka örnek: ‘İnsan Şeytanın resmini duvara çizerse, şeytan görünür’. (Alman Atasözü) Orada ama şöyle denmiyor: ‘Şeytanın resmini duvara çizdikten sonra şeytanın gelme olasılığı tehlikesi doğmuştur’.

Elinize bir makale alın. Herhangi bir gazete parçası ve kırmızı kaleminizle bakın o yazılara. Kaç tane “Vır, vır, vır!” görürseniz silin o “vır vırları”. BUNU GERÇEKTEN YAPIN! Boş laf eden çok da, dolu laf eden az olur! (Nuray Lale’den bir Atasözü).

“BASIT/SADE’ ve “ÖZ” ve “OKUNUR” bir Türkçe yazmanın yolu kırmızı kalemden geçer. Eğer böyle bir Türkçeyi yazmayı öğrenirseniz, o zaman okuyucularınızın da Sizin yazılarınızı geçekten severek okumalarını sağlamış olursunuz.

9) YAZDIĞINIZ NE ISE NEFES ALMALIDIR!

Bakın VOLTAIR ne demiş: ‘YAZI HER ÇEŞİT YAZILIR, BIR TEK SIKICI YAZILAMAZ!’

Yazı okunmak için yazılıyorsa, kendi kendine konuşur gibi yazılmamalıdır. En kuru konuyu bile işleseniz, okuyucu söylemek istediklerinizi öğrenmek ve benimsemek ister. Öğretirken de, açıklarken de okuyucuyla sohbet etmelisiniz. Zevkle dinlemek, ancak zevkle yazmakla mümkündür. İyi bir aşçı kokuşmuş bir deri parçasıyla da güzel bir yemek pişirir. Yani okuyucuda bir tad bırakmalı yazdıklarınız. Önünüzdeki boş kağıda konuşmadan önce o hazzı vermeğe çalışmalısınız. Okuyucuyla bir ikili konuşma köprüsü kurmalısınız! LESSING’in ‘ANTI- GOEZE’ eserinde yaptığı gibi. Yazar sanki bir Parlamento Debatı yazmış: Hitap, çağrı, eleştiri, karşı koyma, soru üzerine soru, cevap üzerine de cevaplar.

Bazı öğretmenler vardır, en ağır konuları işlerken bile öğrencilerini eğlendire eğlendire öğretirler. Bunu her öğretmen yapamaz... Benim Psikoloji Profesörüm Rainer Dollase bu işin ustasıydı. Her dersin sonunda gülerek terkederdik dersini, çok mükemmel ders verirdi hocamız... Onun dersinde tüm öğrenciler dinlenmiş olarak çıkardı dersten...

YAZDIĞINIZ OKUYUCUDA BIR HAZ BIRAKMALIDIR...

İkili konuşmanın ustası olunuz! Dilerseniz karşınıza bir ayna koyun ve aynayla konuşur gibi yapın. Yazarken yaşadığınızı görürsünüz. Bu çeşit yazma ‘HAYAT DOLU YAZMAKTIR. NEFES ALAN YAZI YAZMAKTIR.

10) CÜMLELERİNİZİ ÖYLE YERLEŞTİRİN Kİ, OTURSUNLAR!
Çok basitmiş gibi görünür ama, herkes bu işi beceremez. Belki de hiçkimse cümleleri tam yerlerine oturtamaz. Mesela bazı yazarlar vardır, bir cümleyi defalarca değiştirirler, tıpkı her sahneyi yüz kere çevirten Rejisörler gibi. Charly Chaplin mesela kör bir kadından çiçek satın alma sahnesini tam yüz kez yeniden çevirtmiştir. Ta ki mükkemmel bir alış-veriş sergileyinceye kadar.

Ancak birçok cümleyi tutup, atmakla tabi ki ne Charly Chaplin ne de Thomas Mann olabilirsiniz.

Schopenhauer özetle şöyle söylemiş: Insanoğlu bir anda bir düşünceyi düşünebildiğinden Stilistikteki temel bir kural, aynı anda birçok düşünceyi yansıtmamak olmalıdır. Okuyucudan iki veya daha fazla düşünce anlaması beklenemez. Düşünceleri dolap gibi birbirine dolamak demek altı şeyi bir anda söylemek içindir. Halbuki en doğru şey, bir şeyi diğer şeyin ardından söylemekten geçer. Schopenhauerin demek ıstediğini Adalbert Stifter çok güzel sergilemiş:

‘Insan Gülevinden tepeye doğru kiraz ağacının bulunduğu yere, kuzeye doğru giderse, bir çayırlığa gelir, içinden bir dere geçen çayırlıkta arkadaşım meşe ağaçları yetiştirir ve onlardan arkadaşım kışlık odun ihtiyacını giderir, onun yanısıra da o ağaçları atölyesinde kereste ve mobilya yapımında kullanır’.

Adalbert ne kadar güzel tek tek düşünce sıralamış. Ludwig Reiners bu stilde insanın bir kitabı bir cümle ile yazabileceğini iddia etmiş.

Bir cümlenin ne kadar uzun olması gerektiğini kestirmek mümkün değildir. Bismark ‘Düşüncelerim ve Hatıralarım’ kitabında bir cümlede ortalama 34 kelime kullanmış. Heinrich Böll 31 kelime, Max Frisch ise 19 kelime kullanmış, genel olarak.

Bir cümlede kısa ve uzunları karıştırıp, 15-20 kelime kullanırsa insan en doğrusunu yapar. Ancak döner dolaplardan kaçınılmalı, birbirine bağlı bir yığın çümle kurmamalı.

11) KIRMIZI KALEMİNİZİ UZUN OLAN KISIMLARI PARAGRAF PRAGRAF AYIRMANIZ İÇİN DE KULLANMALISINIZ!

Yolculuk planınızda bir istasyondan diğerine giderken bazen durmanız gerekir, bazen de istasyon olduğunu bilir, durmazsınız hızlı bir trenin her durakta durmadığı gibi. Okuyucularınız ama bazen nefes almak isterler, o yüzden her 12-15 ‘inci cümlede bir paragraf konulması, bir düşünme molası vermek gerekir. Birçok paragrafın da arasına bir veya en çok iki cümleli paragraflar konulmalıdır. Çünkü okuyucu da yazar gibi dinlenerek, okumak ister.

12) CÜMLELERİNİZDE CİMRİ OLUN! AZ VE ÖZ YAZIN: AZ, DAHA AZ, EN AZ!

Yazarken fazla görünen herşeyi atmalısınız. Yani gereksiz kelimeleri, gereksiz nesneleri hiç acımadan atınız... Buna “BIRAKABİLME SANATI“ denir, ki bu da oldukça zor bir sanattır.

Fransız Filosofu VAUVENARGUES ‘En iyi yazarlar bile çok konuşuyorlar!’ demiş.


SCHOPPENHAUER da şöyle buyurmuş: „Her kim ki sonraki dünyaya seyahata çıkmak isterse, yanına fazla ağır bir bagaj almamalıdır.” Bununla şu kastediliyor: Her fazla ünite, her fazla paragraf, her fazla cümle, her fazla harf atılmalıdır.

Ludwig Rainers Atma sanatı üzerine şunları söylemiş: ‘Fuzuli herşeyi atmak, zaruri herşeyi de bir kez söylemek; bu basit sanatı ne yazık ki, tüm yazarların onda dokuzu bilmez’.

Birinci, ikinci ve üçüncü nüshanızda çizdiğiniz her cümle yazınıza yalınlık, düşüncelerinize açıklık katar, emin olunuz!

13) ELBETTE AÇIK BİR DİLLE YAZMALISINIZ!

TOLSTOY bunu şöyle açıklamış: ‘Ne düşünürseniz düşünün, ama öyle bir şekilde düşünün ki, Sizi herkes anlayabilsin. Açık ve basit bir dille konuşulan veya yazılan hiçbir şey kötü olamaz’.

Sisli bulutlu, kapkara, konuşanlar, aslında kimsenin kendilerinin birşey bilmediklerini sezinlememeleri için öyle bulanık konuşurlar. Her kim ki açıkça düşünebiliyorsa, açık ta yazabilir. Karanlık ve anlaşılamamazlık kötü bir belirtidir. Bu yüzde 99 düşüncenin beilirsiz oluşundan kaynaklanır. İnsan düşünebiliyorsa, düşüncesini açıkça bir anlamda söyleme kabiliyetine sahiptir. Çift ve birçok anlam kullanmalar, birbirine bağlı zincirler üretmeler esasen o kişilerin söyleyecek birşeylerinin olmadığının göstergesidir.

Ne zaman ki güzel yazmayı öğrenirsek, o zaman açıkça düşünmeyi ve açıkça konuşmayı da öğrenmiş oluruz.

14) KULAKLARINIZLA YAZIN!

Kulaklarla yazmak demek, yazdığınızı yüksek sesle okumak demek. O zaman nerede ne hata olduğunu daha iyi kavrar insan.

Bu kuralı yerine getirmenin en güzel yolu, yazdığınızı bir kasete almaktır. Sesinizi aldığınız kasete birkaç gün dokunmayın. Sonra elinize yazdığınız yazıyı alın ve kaseti dinleyin. O zaman kırmızı kaleminizi nerelerde kullanmanız gerektiğini anlarsınız. Çalışmanızda düzgün olmayan yerler bulunduğuna şaşar, onları çok güzel belirleyebilirsiniz.


15) SON CÜMLENİZİN NOKTASI GERÇEK SON DEĞİLDİR

Bazıları yazının sonunu hiç zor görmezler. Bazıları da ‘Bitirmek başlamaktan zordur’ derler. Hangisi doğru acaba? Ne o, ne de o. Eğer bilimsel bir çalışma yaptı iseniz, bitirmek en kolay iştir. Önemli cümlelerle özetler, bitirisiniz. Biraz da gelecekteki gelişmelerin neler olacağını bildirirsiniz.

Ancak eğer bir şeyler anlattı iseniz, o zaman sona gelmek biraz zordur.

Bu konuda bir tavsiye vermek gerekirse: Büyük adamların, örnek yazarların eserlerine bakınız, onlar yazılarını nasıl bitirmişlerse, onlar size ibret olsunlar!


Alıntı: Nuray Lale
 
Sizden 2 talebim bulunacak !
Birincisi ; Bu bölümde nasılsın ? İyimisin ? sarıkız doğurdu mu ? gibi başlıklara yer vermeyelim. zira kötü bir durum varsa bundan haberimiz oluyor. Tamam kabul nezaket kuralları çerçevesinde ama şahsi fikrim gereksiz bir kalabalık. Diğer abidik gubidik kulüplere nazaran çok daha elit ve farklı olmalıyız diye düşünüyorum. Buna ek olarak konu sonunda latifelerinzi yapabilirsiniz. Örnek olarak benim el öpme ısrarım gibi. Yine aynı içeriğe sahip olarak lütfen bu bölüme katılabilirmiyim diye de mesaj tamayın kimseye hayır katılamassın demedik : ). Bu açıdan buna da gerek yok diye düşünüyorum.

İkinci talebe gelince imla işaretleri bittiğinde sadece 5 ayrı nesne size verip bunun üzerine kompozisyon yazmanızı rica edeceğim. Zaten bunu istediğimde bu bölümde kimse kalmaz. Amaç kompozisyon değil kompozisyon içinde ki imla hatalarını asgariye indirmek.

Aklıma takıldı neden en iyi yazarlar erkekler ki ?(Burada imla hatası yok. Bu cümle tamamıyla yanlış.)

he he he (Bu çok gereksiz bir ünlem. Gülünecek ne var ki?)

kalın sağlıcaklar, büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim.
Sarı ineğe selam ederim...


Not : Komposizyon öncesi ortaokul öğrencisi 3-5 üyemiz var onlardan da yazı isteyeceğim.

Doğru anladım değil mi Kazen? Aynen böyle düzelteceğiz yanlışları. Gerçi sizinki çok zaman aldı;ama üzülmeyin yakında düzelir. He,he,he...
Sadece yazım hatalarınızı gösterdim. Düşük cümle ve hatalı sözcüklere dokunmadım. Zamanım çok az da... Tekrar he,he,he...
 
Tabii ki "sağlıcakla" olması gerekiyor. Yalnız bunun bilmemekle ilgisi yok. Zaman zaman insan klavyenin azizliğine uğruyor. Ben yazdıklarımı okumasam siz o zaman görün böyle hataları. Allahtan kendimi biliyorum da mesaj gönderme butonuna basmadan önce şöyle bir göz gezdiriyorum yazdıklarıma.
Yani ben bunları yazım hatası olarak görmüyorum. Yoksa düzeltme işiyle başa çıkılmaz.
Anladı beni Kazen,biliyorum...
 
Tabii ki "sağlıcakla" olması gerekiyor. Yalnız bunun bilmemekle ilgisi yok. Zaman zaman insan klavyenin azizliğine uğruyor. Ben yazdıklarımı okumasam siz o zaman görün böyle hataları. Allahtan kendimi biliyorum da mesaj gönderme butonuna basmadan önce şöyle bir göz gezdiriyorum yazdıklarıma.
Yani ben bunları yazım hatası olarak görmüyorum. Yoksa düzeltme işiyle başa çıkılmaz.
Anladı beni Kazen,biliyorum...

Sağlıcakla yazacaktım R harfini ben eklemedim, başkası eklemiş.

Tabii ki "sağlıcakla" olması gerekiyor. Yalnız bunun bilmemekle ilgisi yok. Zaman zaman insan klavyenin azizliğine uğruyor. Ben yazdıklarımı okumasam siz o zaman görün böyle hataları. Allah'tan kendimi biliyorum da mesaj gönderme butonuna basmadan önce şöyle bir göz gezdiriyorum yazdıklarıma.
Yani ben bunları yazım hatası olarak görmüyorum. Yoksa düzeltme işiyle başa çıkılmaz.
Anladı beni Kazen,[boşluk]biliyorum...
 
Tabii ki "sağlıcakla" olması gerekiyor....

tabii (sıfat (tabi:i:)) :

1 . Doğada olan, doğada bulunan.
2 . Olağan, alışılmış, her zamanki gibi olan, beklenildiği gibi:
"Sıcaklar arttıkça serin yerler aramak, âdeta tabii bir ihtiyaç hâline geliyor."- A. Rasim.
3 . Sağduyuya, mantığa, olağan düzene uygun olan:
"Beklenen cevap gelince derhâl yazılacağı tabiidir."- Atatürk.
4 . Yapmacık olmayan, doğal:
"Eğer sürmenin üstüne bunu sürmezsen renk tabii olmaz."- P. Safa.
5 . Katıksız, saf, doğal:
"Tabii meyve suları."- .
6 . zarf Elbette, doğallıkla, doğal olarak, işin gereği olarak:
"Tabii siz de geleceksiniz."- .

Herkes sizin yaşınızda değil genciz çoğumuz ve Arapça bilmiyoruz.

Şimdi siz anladınız beni...

Saygılar, hürmetler
 
tabii (sıfat (tabi:i:)) :

1 . Doğada olan, doğada bulunan.
2 . Olağan, alışılmış, her zamanki gibi olan, beklenildiği gibi:
"Sıcaklar arttıkça serin yerler aramak, âdeta tabii bir ihtiyaç hâline geliyor."- A. Rasim.
3 . Sağduyuya, mantığa, olağan düzene uygun olan:
"Beklenen cevap gelince derhâl yazılacağı tabiidir."- Atatürk.
4 . Yapmacık olmayan, doğal:
"Eğer sürmenin üstüne bunu sürmezsen renk tabii olmaz."- P. Safa.
5 . Katıksız, saf, doğal:
"Tabii meyve suları."- .
6 . zarf Elbette, doğallıkla, doğal olarak, işin gereği olarak:
"Tabii siz de geleceksiniz."- .

Herkes sizin yaşınızda değil genciz çoğumuz ve Arapça bilmiyoruz.

Şimdi siz anladınız beni...

Saygılar, hürmetler


Hürmet: Saygı (Arapça)
Sandığınız kadar genç değilsiniz demek ki...
Aynı sözcüğü iki kez kullanarak savurganlık yapmayınız. Devir tasarruf devri ne de olsa.Kötü Kazen
 
Virgül ( , )

1. Birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime gruplarının arasına konur:
Fırtınadan, soğuktan, karanlıktan ve biraz da korkudan sonra bu sıcak, aydınlık ve sevimli odanın havasında erir gibi oldum.
(Halide Edip Adıvar)
Sessiz dereler, solgun ağaçlar, sarı güller
Dillenmiş ağızlarda tutuk dilli gönüller
(Faruk Nafiz Çamlıbel)
Zindana atılan mahkûmlar gibi titreşerek, haykırarak geri geri kaçmaya uğraşıyorduk.
(Hüseyin Rahmi Gürpınar)

2. Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur:
Bir varmış, bir yokmuş.
Umduk, bekledik, düşündük. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Fakat yol otomobillere yasak olduğundan o da herkes gibi tramvaya biner, kimse kendisine dikkat etmez.
(Falih Rıfkı Atay)

3. Cümlede özel olarak vurgulanması gereken ögelerden sonra konur:

Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktainazardan istifade ederiz.
(Mustafa Kemal Atatürk)

4. Uzun cümlelerde yüklemden uzak düşmüş olan ögeleri belirtmek için konur:
Saniye Hanımefendi, merdivenlerde oğlunun ayak seslerini duyar duymaz, hasretlisini karşılamaya atılan bir genç kadın gibi, koltuğundan fırlamış ve ona kapıyı kendi eliyle açmaya gelmişti.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

5. Cümle içinde ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için konur:

Şimdi, efendiler, müsaade buyurursanız, size bir sual sorayım.
(Mustafa Kemal Atatürk)

6. Anlama güç kazandırmak için tekrarlanan kelimeler arasına konur:Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam! (Ahmet Haşim)
Kopar sonbahar tellerinden
Derinden, derinden, derinden
Biten yazla başlar keder musikisi (Yahya Kemal Beyatlı)

7. Tırnak içinde olmayan aktarma cümlelerinden sonra konur:
Datça'ya yarın gideceğim, dedi.
Şehirde ilk önce hükûmet doktoruyla karşılaştım.
– Bugünlerde başımı kaşımaya vakit bulamıyorum, dedi.
(Reşat Nuri Güntekin)

8.Konuşma çizgisinden önce konur:Bahçe kapısını açtı. Sermet Bey’e,
– Bu anahtar köşkü de açar, dedi. (Ömer Seyfettin)

9.Kendisinden sonraki cümleye bağlı olarak ret, kabul ve teşvik bildiren hayır, yok, evet, peki, pekâlâ, tamam, olur, hayhay, başüstüne, öyle, haydi, elbette gibi kelimelerden sonra konur:
Peki, gideriz. Olur, ben de size katılırım. Hayhay, memnun oluruz. Haydi, geç kalıyoruz.
Evet, kırk seneden beri Türkçe merhale merhale Türkleşiyor.
(Yahya Kemal Beyatlı)

10.Bir kelimenin kendisinden sonra gelen kelime veya kelime gruplarıyla yapı ve anlam bakımından bağlantısı olmadığını göstermek ve anlam karışıklığını önlemek için kullanılır:

Bu, tek gözlü, genç fakat ihtiyar görünen bir adamcağızdır.
(Halit Ziya Uşaklıgil)
Bu gece, eğlenceleri içlerine sinmedi.
(Reşat Nuri Güntekin)

11.Hitap için kullanılan kelimelerden sonra konur:
Efendiler, bilirsiniz ki hayat demek, mücadele, müsademe demektir.
(Mustafa Kemal Atatürk)
Sayın Başkan,
Sevgili Kardeşim,
Değerli Arkadaşım,

12.Sayıların yazılışında, kesirleri ayırmak için konur:


38,6 (otuz sekiz tam, onda altı), 25,33 (yirmi beş tam, yüzde otuz üç), 0,45 (sıfır tam, yüzde kırk beş).

13.Bibliyografik künyelerde yazar, eser, basımevi vb. maddelerden sonra konur:


Falih Rıfkı Atay, Tuna Kıyıları, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1938.
Yazarın soyadı önce yazılmışsa soyadından sonra da virgül konur:
Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Ankara, 1958.

UYARI: Metin içinde ve, veya, yahut bağlaçlarından önce de sonra da virgül konmaz:
Nihat sabaha kadar uyuyamadı ve şafak sökerken Faik'e bol teşekkürlerle dolu bir kâğıt bırakarak iki gün evvelki cephe dönüşü kıyafeti ile sokağa fırladı. (Peyami Safa)

Ben Atatürk'le üç veya iki defa karşılaştım.
(Burhan Felek)
Ya şevk içinde harap ol ya aşk içinde gönül
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül!
(Yahya Kemal Beyatlı)

UYARI: Metin içinde tekrarlı bağlaçlardan önce ve sonra virgül konmaz:Hem gider hem ağlar.
Ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan gitmeli. (Atasözü)
Gerek nesirde gerek nazımda yeni bir söyleyişe ulaşılmıştır.
Siz ister inanın ister inanmayın, bir gün bile durmam.
Ne kız verir ne dünürü küstürür.

UYARI: Cümlede pekiştirme ve bağlama görevinde kullanılan da / de bağlacından sonra virgül konmaz:
İmlamız, lisanımız düzelince lisanımız da kafamız düzelince düzelecek, çünkü o da ancak onlar kadar bozuktur, fazla değil!
(Yahya Kemal Beyatlı)

UYARI: Metin içinde -ınca / -ince anlamında zarf-fiil görevinde kullanılan mı / mi ekinden sonra virgül konmaz:

Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense.
(Orhan Kemal )
Öyle zekiler vardır, konuştular mı ağızlarından bal akıyor sanırsın.
(Attila İlhan)

UYARI: Şart ekinden sonra virgül konmaz:

Tenha köşelerde ağız ağıza konuşurken yanlarına biri gelecek olursa hemen susuyorlardı. (Reşat Nuri Güntekin)
Gör gözlerinle de aklın yatarsa anlatıver millete.
(Tarık Buğra)

UYARI: Metin içinde zarf-fiil ekleriyle oluşturulmuş kelimelerden sonra virgül konmaz:
Cumaları bahçede buluştukça kıza kendisinin adi bir mektep talebesi olmadığını anlatmaya çalışıyordu. (Halide Edip Adıvar)

Şimdiye dek, ben kendimi bildim bileli kimse Değirmenoluk köyünden kaçıp da başka köyde çobanlık, yanaşmalık etmedi.
(Yaşar Kemal)
Meydanlığa varmadan bir iki defa İsmail kendisini gördü mü diye kahveye baktı. (Necati Cumalı)
Ancak yemekte bir karara varıp arkadaşına dikkatli dikkatli bakarak konuştu. (Samim Kocagöz)
 
Bişey sorabilirmiyim?

Sor ama lütfen çalışmadığım yerlerden olmasın ve zor olmasın : )

Kazen değildi, bunu biliyorum. O ödülün veriliş amacı ile ilgili olarak da farklı düşüncelerim var. Bunların yalnızca düşüncem olarak kalmasını istediğim için bu konuda konuşmamayı seçiyorum. (Az kalsın tercih ediyorum diyecek ve size eğlenme fırsatı verecektim.) Bilen biliyor zaten Nobel'in hikaye olduğunu...

Neyse girmeyelim bu konulara hemfikiriz sanki.
 
X