yoruldu…
uyuyor artık…
huzursuz küçük sıçramalar, iç çekişleriyle başlayan dönüşler ve terli bir yatak eşlik ediyor O’na, uyumaktan çok sızmak denebilecek bu küçük zaman parçalarında.
terliyor…
geniş anlında büyüyen ter damlacıkları önce yavaş, yavaş kayıyor, sonra hızlanıp, şakaklarındaki ağarmasını beraber yaşadığımız saç tellerinde yavaşlayıp yatağımızı düşüyor. yatağın bana ait bölümünde de sıkıntılı bir nem var son zamanlarda ve sıklıkla…
uzun ve sıcak bir eylül gecesi…
eylülün serin zamanlarında beraber olamayacağımız çoktan anlaşılmıştı zaten…
biraz daha zaman var belki …
belki de tam zamanı …
İstanbul adalarını gören evin az ilerisinde, cadde ile evi ayıran çimenlikten alkollü ve yüksek perdeden sohbetler ulaşıyor açık pencereden içeri. yolun diğer kenarındaki sokak köpeklerinin ciddiye alınmayı bekleyen ulumaları ve boş sahil yolunda hız yapan arabaların gürültüleri eşlik ediyor, terk zamanlarına…
çalışma zamanı, yemek zamanı, eğlence zamanı, sevişme zamanı olduğu gibi bir de gitme zamanı var işte… gidebilme zamanı…
her şeyin bir sonu, her yolun bir ayrımı, her kararın bir zamanı…
karar…
en zor zaman parçası…
O’nu terk edeceğim düşüncesi bile alkole ve tütüne teslim olmasına yetiyor son zamanlarda. alkole ve tütüne rağmen sevdiğim adam.
nefret ettiğim alkol ve tütün kokusuna rağmen sabahlara kadar uykusunda izlediğim, yatağını paylaştığım, göğsünde uyuduğum adam.
güzel bakan bir çift göz,
sevgi dolu bir dokunuş,
hayatıma anlam katan birkaç kelime…
adım en çok onun dudaklarına yakışır,
tenim en çok onun eleri altında mutlu olur,
en huzurlu uykularım onun nefesiyle beslenir…
uzun sayılabilecek bir beraberlikti bizimkisi… uzun yıllara yayılan bir mutluluk…
babam, dostum ve sevgilim oldu benim… giderek her şeyim.
tekdüze görünse de onlarca, yüzlerce yaşanmışlık. binlerce gün, on binlerce saat…
başkaları ile paylaşmak zorunda kaldığım geceler olsa da…
aşk böyle bir şey belki de…
kenara çekilip beklemek…
kıskansan da bir biçimde senin olduğunu, sürekliliği olduğunu, vazgeçilmez olduğunu bilmek ve bu düşüncelerin serinliğinde –ama yalnız- kıvrılıp uyumaya çalışmak.
aşk böyle bir şeydi belki de…
uyuyor…
tüm umutların sehpanın üzerinde duran ilaçlara bağlandığı,
“yapılabileceklerin” bittiği,
gözlerin ve ellerin “umutsuzluğa” esir olduğu çaresiz zaman parçaları…
son bir kez göğsünde uyusam, huzursuz soluk alışlarını izlesem bir süre…
belki çenesine küçük bir öpücük…
hani veda busesi dediklerinden…
ardımdan gözyaşı dökecek tek kişiyi terk ediyorum…
gitmem daha az acıtır O’nu…
kaybolmam umudu canlı tutar bir süre…
ve “gitti” diye anlatır soranlara…
kalınca sonuç değişmeyecekse, gitmek en iyi çözümdür her zaman..
alkol muhabbetleri bitti, sokakların köpekleri bu gecelik ev sahipliği yapacak kuytuluklar buldu kendine… sahil yolundaki araba yarışları dışında güvenli artık dışarısı… güvenli olmasa ne olur ki? bir iki sarhoş tacizini, bir iki köpek saldırısını umursamayacak kadar umutsuz bir vaka…
gidebilme zamanı…
bahçeyi geçerek, yolun kenarına kadar ilerlemek gerek…
yolu geçince, deniz kenarındaki kayalıklarda son birkaç saatimi geçirebilirim, rahatsız edilmeden.
soğuk burası… daha önce hiç bilmediğim, yaşamadığım kadar soğuk. oysa ben sıcağı severim, sıcak mekanları, sıcak dokunuşları, sıcak seslenişleri…
ama her şeye rağmen güzel birliktelikti.
aradığım sevgi ve sıcaklığı bulabildiğim…
anlamlı bir on altı yıl.
kimileri için bir ömür !
gücüm tükeniyor artık…
dalgalar eşlik ediyor son saatlerime…
belki de gıpta edilecek bir final !
dalgalar kadar dirençli ve güçlü olamıyoruz hiçbir zaman…
dalgalar kadar sürekli, dalgalar kadar………
bir anı olarak kalacağım, bir birliktelik…
yaşanmışlıklar, hatıralar, giderek bölük pörçük hatırlanan, bir ömrün küçük parçacıkları… puzzle dağılacak yavaş yavaş…
her geçen gün bir parçayı daha yok edecek beyninin kıvrımlarından…
O’da gittiğinde silinecek her şey…
sonsuzluğun içinde, yaşam denen bir an…
sonrası…
sonrası yok işte…
ben sadece bir kediyim…
ben sadece bir kediyimm...
ben,sadece bir kediyimmm...
Gitme Zamanı-Erol Onur
alıntıdır..
uyuyor artık…
huzursuz küçük sıçramalar, iç çekişleriyle başlayan dönüşler ve terli bir yatak eşlik ediyor O’na, uyumaktan çok sızmak denebilecek bu küçük zaman parçalarında.
terliyor…
geniş anlında büyüyen ter damlacıkları önce yavaş, yavaş kayıyor, sonra hızlanıp, şakaklarındaki ağarmasını beraber yaşadığımız saç tellerinde yavaşlayıp yatağımızı düşüyor. yatağın bana ait bölümünde de sıkıntılı bir nem var son zamanlarda ve sıklıkla…
uzun ve sıcak bir eylül gecesi…
eylülün serin zamanlarında beraber olamayacağımız çoktan anlaşılmıştı zaten…
biraz daha zaman var belki …
belki de tam zamanı …
İstanbul adalarını gören evin az ilerisinde, cadde ile evi ayıran çimenlikten alkollü ve yüksek perdeden sohbetler ulaşıyor açık pencereden içeri. yolun diğer kenarındaki sokak köpeklerinin ciddiye alınmayı bekleyen ulumaları ve boş sahil yolunda hız yapan arabaların gürültüleri eşlik ediyor, terk zamanlarına…
çalışma zamanı, yemek zamanı, eğlence zamanı, sevişme zamanı olduğu gibi bir de gitme zamanı var işte… gidebilme zamanı…
her şeyin bir sonu, her yolun bir ayrımı, her kararın bir zamanı…
karar…
en zor zaman parçası…
O’nu terk edeceğim düşüncesi bile alkole ve tütüne teslim olmasına yetiyor son zamanlarda. alkole ve tütüne rağmen sevdiğim adam.
nefret ettiğim alkol ve tütün kokusuna rağmen sabahlara kadar uykusunda izlediğim, yatağını paylaştığım, göğsünde uyuduğum adam.
güzel bakan bir çift göz,
sevgi dolu bir dokunuş,
hayatıma anlam katan birkaç kelime…
adım en çok onun dudaklarına yakışır,
tenim en çok onun eleri altında mutlu olur,
en huzurlu uykularım onun nefesiyle beslenir…
uzun sayılabilecek bir beraberlikti bizimkisi… uzun yıllara yayılan bir mutluluk…
babam, dostum ve sevgilim oldu benim… giderek her şeyim.
tekdüze görünse de onlarca, yüzlerce yaşanmışlık. binlerce gün, on binlerce saat…
başkaları ile paylaşmak zorunda kaldığım geceler olsa da…
aşk böyle bir şey belki de…
kenara çekilip beklemek…
kıskansan da bir biçimde senin olduğunu, sürekliliği olduğunu, vazgeçilmez olduğunu bilmek ve bu düşüncelerin serinliğinde –ama yalnız- kıvrılıp uyumaya çalışmak.
aşk böyle bir şeydi belki de…
uyuyor…
tüm umutların sehpanın üzerinde duran ilaçlara bağlandığı,
“yapılabileceklerin” bittiği,
gözlerin ve ellerin “umutsuzluğa” esir olduğu çaresiz zaman parçaları…
son bir kez göğsünde uyusam, huzursuz soluk alışlarını izlesem bir süre…
belki çenesine küçük bir öpücük…
hani veda busesi dediklerinden…
ardımdan gözyaşı dökecek tek kişiyi terk ediyorum…
gitmem daha az acıtır O’nu…
kaybolmam umudu canlı tutar bir süre…
ve “gitti” diye anlatır soranlara…
kalınca sonuç değişmeyecekse, gitmek en iyi çözümdür her zaman..
alkol muhabbetleri bitti, sokakların köpekleri bu gecelik ev sahipliği yapacak kuytuluklar buldu kendine… sahil yolundaki araba yarışları dışında güvenli artık dışarısı… güvenli olmasa ne olur ki? bir iki sarhoş tacizini, bir iki köpek saldırısını umursamayacak kadar umutsuz bir vaka…
gidebilme zamanı…
bahçeyi geçerek, yolun kenarına kadar ilerlemek gerek…
yolu geçince, deniz kenarındaki kayalıklarda son birkaç saatimi geçirebilirim, rahatsız edilmeden.
soğuk burası… daha önce hiç bilmediğim, yaşamadığım kadar soğuk. oysa ben sıcağı severim, sıcak mekanları, sıcak dokunuşları, sıcak seslenişleri…
ama her şeye rağmen güzel birliktelikti.
aradığım sevgi ve sıcaklığı bulabildiğim…
anlamlı bir on altı yıl.
kimileri için bir ömür !
gücüm tükeniyor artık…
dalgalar eşlik ediyor son saatlerime…
belki de gıpta edilecek bir final !
dalgalar kadar dirençli ve güçlü olamıyoruz hiçbir zaman…
dalgalar kadar sürekli, dalgalar kadar………
bir anı olarak kalacağım, bir birliktelik…
yaşanmışlıklar, hatıralar, giderek bölük pörçük hatırlanan, bir ömrün küçük parçacıkları… puzzle dağılacak yavaş yavaş…
her geçen gün bir parçayı daha yok edecek beyninin kıvrımlarından…
O’da gittiğinde silinecek her şey…
sonsuzluğun içinde, yaşam denen bir an…
sonrası…
sonrası yok işte…
ben sadece bir kediyim…
ben sadece bir kediyimm...
ben,sadece bir kediyimmm...
Gitme Zamanı-Erol Onur
alıntıdır..