Sonbaharın ilk yağmuru yağdığı sırada gökyüzüne baktığında hissedilen bir hüzün çöktü yüreğime, gidişini kayıtsız seyrederken ve seyirci kalmaktan başka hiçbir şey elimden gelmezken.
İşte bunun için yapılmış olmalı otogar denen şey dedim kendi kendime, bir hüznü gidenle kalan arasında paylaştırmak için yapılmış olmalı. Hatta bu yüzden yara bandı ve kağıt mendil satan çocukların en çok olduğu yer burasıdır dedim kendime. Bir hüzün ortaklığının gözyaşını silip yaralarını sarmak için ordalar.
Otobüs giderken sızıyı bana emanet ediyordu, sen yolcuydun, taşıyamazdın sızıları, senin yerine ben alıyordum bu yüzden.emanete hıyanet etmeyi ilk kez bu kadar çok istiyordu saçlarının kokusu sinmiş yüreğim; ama seni tutmayı başaramadığı gibi bunu da başaramıyordu yine elinde olmadan.
Sonra düşündüm, insanlar ağlayan kişilere niye hep daha dikkatle bakar, gözyaşı taneciklerinin kimyasını mı araştırıyorlar yoksa ayıp bir şey yapılıyor diye mi düşünüyorlar.
Bir yangının külünü yeniden yakıp geçiyordun sen, otobüsten dalgın bakan gözlerinle ve küllerim, rengini değiştiriyordu gökyüzünün. Aşka meze bir sancının sesi vardı bakışlarında ve ben ilk kez kalbin kadar temiz bir sayfa açamıyordum sevdanın seyir defterine.
Son bir not düşüyordum ben de kendi seyir defterime giderayak; aşkın gizi, gitmek ve kalmak arasında gidip gelmektir… Ama artık gizli kalmasın hiçbir şey !