Ayakkabı deyip geçmeyin, birçok bilgeye ilham vermiştir, hakkında birçok özlü sözler söylenmiştir. "Ayakkabım yok diye üzülürken, yolda ayaksız bir adam gördüm", bunlardan sadece biri. Bu özlü sözü düşünüp de günümüz iş hayatına uygulamamak elde değil. Büyük bir çoğunluk yaptığı işten, aldığı maaştan, çalışma koşullarından, hava şartlarından, ondan bundan hiç mi hiç memnun değil. Bir gün siz de bunları aklınızdan geçirecek olursanız şayet, lütfen bu sözü hatırlayın.
Ofisinizin, iş yerinizin dışında milyonlarca işsiz ve çaresiz insan olduğunu sakın unutmayın "Ayakkabı giymiş" özlü sözlerden başka çok sevdiğim bir de deyim var 'ayakkabılı'. "Başkasının ayakkabılarının içinde olabilmek". Kısaca karşımızdakiyle empati kurabilmek, kendimizi o başkasının yerine koyabilmek. Özellikle de yargılarken... Ya biz ne yapıyoruz?
Her gün kendimiz onlarca yüzlerce değişik ayakkabı giyiyoruz ama bir kere olsun başkasının ayakkabısını giymiyoruz, giymek istemiyoruz. Onun ne düşündüğünü, değerlerini, sevdiklerini, sevmediklerini, dilini, müziğini, kültürünü, inancını, doğrusunu, yanlışını bir kez olsun anlamak istemiyoruz. Varsa yoksa biz varız ve bizim doğrularımız.
Oysa dünyada, ülkemizde, caddemizde, sokağımızda, evimizde ve işyerlerimizde başkalarının da olduğunu ve onların da isteklerinin, hayallerinin, fikirlerinin ve farklarının olduğunu bir kavrayabilsek. Yargılarken, severken, nefret ederken, değerlendirirken, ölçerken, överken, yererken sadece bir 10 dakika onların ayakkabısını bir giyebilsek. Ve dünyaya onların ayakkabılarının içinden bir bakabilsek. Nasıl da değişecek tüm yargılarımız... Nasıl da kolaylaşacak tüm yaşamımız... Ben, şimdi oğlumun ayakkabılarını giymeğe gidiyorum. Sonra da, giyeceğim başka renk renk çeşit çeşit ayakkabılar var sırada. Size de tavsiye ederim.
Pembe CANDANER
Çok hoşuma gitti paylaşmak istedim.
Hoş, biz de ağaç kovuğundan çıkmadık azizim!
Tamam anladık; sen insansın da, biz neyin nesi oluyoruz?
Nasıl olsa, ağzımızdan çıkan laflara gümrük vergisi koyan yok...
Bol keseden konuşması güzel...
Salla babam salla...
Kim kırılır, kim üzülür; hiç takma kafana!
Önüne kim çıkarsa, sok çomağını; durmadan eleştir...
Ne gerek var azizim; eleştirdiğin noktalarda, dönüp kendini tartmaya?
Yok canım; niye ayıp olacakmış!
ılahi sen de!
Günümüzde açıksözlülük, moda oldu artık; bilmiyor musun?
Ağzına ne gelirse " Dan Dan " söyleyeceksin ki, insanlar sana: " ıçinde kötülük barındırmıyor, içi dışı bir." desinler...
Öyle ya!
"Aman belki kırılır, düşüncelerimi kendime saklayım." diyenler iki yüzlünün teki zaten...
ıçi soğan, dışı kabuk...
Sözde "Karşımdaki kırılmasın." diye çenesini tutan gösteriş meraklıları...
Bu hale nasıl geldik, anlayamıyorum.
ıncitmemeyi, ölçüp tartarak konuşmayı; ne zaman bıraktık?
Açıksözlülük ardına sığınıp, nasıl bu kadar duyarsızlaştık?
Her işin; bir yolu, yordamı olduğunu nasıl da unuttuk?
"Düşüncelerimizi söylemeyelim." demiyoruz ama; daha yapıcı, daha ılımlı, daha az incitici olamaz mıyız?
O zaman, daha mı az etkili oluyor konuşmalarımız?
Başımız göğe mi eriyor?
Hadi insanı patavatsızca eleştiren, kalp cellatlarını bir kenara bırakalım da; dedikodu tarikatçılarına ne demeli?
ıki kişi, bir araya geldiğinde; neden her zaman bir üçüncü kişi mevzubahis olur, bir türlü anlayamıyorum...
Aramızda olmayan bir insanı masaya yatırmaktan, neden haz duyarız?
Kazancımız nedir?
ıyi yada kötü...
Hiç farketmez...
Hep birilerinden bahsedilir; orada olmayan kişilerden...
"ıyiyse, iyiliği kendine; kötüyse kötülüğü yine kendine..." diyen olmaz hiç.
Oysa biliriz ki, küçük insanlar, insanlarla uğraşır; büyük insanlar, düşüncelerle...
Biliriz de; yine de insanlarla uğraşmaya devam ederiz...
Komik bir handikap aslında:
Bazen "büyük olma" damarımız tutar; düşünceleri konuşmaya kalkarız...
Fikirleri masaya yatırırken bile, üçüncü kişilerin söylemlerinden alıntı yaparız; tezimizi sağlama almak için...
Halbuki, baştan kaybetmişizdir....
Kendi düşüncelerimizin gücüne değil; başka düşüncelerin hayaleti ardına saklanmışızdır...
Yahu birader!
Onda olan kafa, sende yok mu?
Neden insanın önüne; delilli, ispatlı bir belge sunuyormuş gibi havaya girerek, başka kafaların ürettiğini önüme seriyorsun?
Senin kendi fikrin nerde?
Başkalarının ürettiği fikirlerden elbette bahsedilmeli...
Ama, kendi inandığımıza, ispat bulma çabasıyla değil; düşüncelerimizi renklendirmek, çiçeklendirmek maksadıyla olmalı...
Yoksa sığ bir taklitçilikten öte, ne elde edebiliriz ki?
Onun bunun dedikodusunu yaparak, hayatını ziyan edenlere ise; hiç diyecek lafım yok...
Öyleleri, Azrail' le karşılaştığında bile; kalkar Cebrail' in dedikodusunu yapar...
"Yiğit gibi yiğitleri görmeyi özledik.
Haklıya hakkını veren, keskin kılıçları özledik.
Sevgi dolu gözlerle bakanları; bir tatlı sözle gönül alanları özledik...
Yüreği, İrem Bahçesi gibi kokanları özledik...
Hakk için savaş açan, yiğit cengaverleri özledik..."
Daha ne denir ki. MİLLETİME NE OLDU
Çirkinleştik...
Çirkinleştirdik...
Kaybettik...
bütün kaleleri kaybettik mibenneyaptımki
bende seni herzaman takip den ama yorum yazmayanlardanım
yeni paylaşımların çok güzel
yine düşündüm düşündümm
canım bütün yazılarını okudum öncelikle sana bu yazıları yazma hissi veren yüregine saglık ferzacım yazılarının devamını bekliyoruz ..takipçin olacagım canım ..sevgilerimle
Ferza kalemine,yüreğine sağlık hiç sıkılmadan zevkle okudum yazdıklarını yüreğinin büyüklüğü satırlarına işlemiş hepsi birer inci gibi dökülmüş Senin yazdıklarını ve yorumları okuyunca kendi kendime çok kızdım bir zamanlar benımde elimden kalem düşmüyordu ruhum bu güzelliklerle doluydu ama şu an kalemim bom boş yazmıyor o bana ben ona küsüs inşallah bu yazdıkların sayesinde bende onunla barışırım sıkı takipçin olacağımdan emin olabilirsin bizleri bunlardan mahrum etme sevgiler a.s.
İyi akşamlar... Ferzacığım bu sayfanı yeni gördüm ilk yazını okudum, ebru sanatıyla ilgili
yazdıkların muhteşemdi hayran kaldım. Canım arkadaşım duygularını o kadar güzel yazıya dökmüşsün ki, sana bir kez daha gıpta ettim opuyorumnanaktan Ebru sanatını yıllardır severek takip ederim. Senin bu sanatı bildiğini öğrenince mutlu oldum. Yazılarının bir kısmını okuyabildim takipte olacağım canım benim.
Öyle bir zamana geldik ki, armut piş ağzıma düşşş ; misali ferzacığım :çok üzgünüm:
Kucak dolusu sevgiler... Şeniz
Ahh ahh
Bugüne kadar hep karşımdakini kırmamaya özen gösterdim. Çenemi tuttum, düşüncelerimi kendime sakladım.Peki iki yüzlü ve gösteriş meraklısımıyım :))) Bunu beni tanıyanlar değerlendirsinler..Böyle davranarak birşey kaybettimmi hayır.
Neden iki kişi bir araya gelince üçüncü kişinin olumlu yönlerinden bahsetmez bende anlamış değilim.
Dedikodusuz günlere özlemle, tamtamlara devam...:)))
aynen ahhh ahhhh :çok üzgünüm:
Ayakkabı deyip geçmeyin, birçok bilgeye ilham vermiştir, hakkında birçok özlü sözler söylenmiştir. "Ayakkabım yok diye üzülürken, yolda ayaksız bir adam gördüm", bunlardan sadece biri. Bu özlü sözü düşünüp de günümüz iş hayatına uygulamamak elde değil. Büyük bir çoğunluk yaptığı işten, aldığı maaştan, çalışma koşullarından, hava şartlarından, ondan bundan hiç mi hiç memnun değil. Bir gün siz de bunları aklınızdan geçirecek olursanız şayet, lütfen bu sözü hatırlayın.
Ofisinizin, iş yerinizin dışında milyonlarca işsiz ve çaresiz insan olduğunu sakın unutmayın "Ayakkabı giymiş" özlü sözlerden başka çok sevdiğim bir de deyim var 'ayakkabılı'. "Başkasının ayakkabılarının içinde olabilmek". Kısaca karşımızdakiyle empati kurabilmek, kendimizi o başkasının yerine koyabilmek. Özellikle de yargılarken... Ya biz ne yapıyoruz?
Her gün kendimiz onlarca yüzlerce değişik ayakkabı giyiyoruz ama bir kere olsun başkasının ayakkabısını giymiyoruz, giymek istemiyoruz. Onun ne düşündüğünü, değerlerini, sevdiklerini, sevmediklerini, dilini, müziğini, kültürünü, inancını, doğrusunu, yanlışını bir kez olsun anlamak istemiyoruz. Varsa yoksa biz varız ve bizim doğrularımız.
Oysa dünyada, ülkemizde, caddemizde, sokağımızda, evimizde ve işyerlerimizde başkalarının da olduğunu ve onların da isteklerinin, hayallerinin, fikirlerinin ve farklarının olduğunu bir kavrayabilsek. Yargılarken, severken, nefret ederken, değerlendirirken, ölçerken, överken, yererken sadece bir 10 dakika onların ayakkabısını bir giyebilsek. Ve dünyaya onların ayakkabılarının içinden bir bakabilsek. Nasıl da değişecek tüm yargılarımız... Nasıl da kolaylaşacak tüm yaşamımız... Ben, şimdi oğlumun ayakkabılarını giymeğe gidiyorum. Sonra da, giyeceğim başka renk renk çeşit çeşit ayakkabılar var sırada. Size de tavsiye ederim.
Pembe CANDANER
Çok hoşuma gitti paylaşmak istedim.
ferzam yüreğine ve kalemine sağlık..opuyorumnanaktan yazılarını okurken mest oluyorum,bana hayat felsefemi hatırlatıyorsun duygularınla..umarım yazmaya hiç ara vermezsina.s.
canm merhaba yazıların gerçekten çok güzell bundan sonra takib edeceğim . herşey gönlünce olsn yüreğine sağlık alkisalkisalkis
ferza, şu kırmızıyla işaretlediğim görüşüne ,yüzde yüz katılıyorum.
çok haklısın.
Ferzacğım, arkama yaslanıp zevkle okuyorum yazılarını...Yüreğine sağlık
O Veli varya canım, kibarca yazmışsın...
Sonradan görme, paralı ama kültürsüz insanlar çoğaldıkça, daha neler duyup hayretler edeceğiz, ediyoruz da....Hiç şaşırma sakın. Ayaklar Baş, Başlar Ayak oldu.
Sevgilerimle ...
Herkesin ağzının tadı aynı olsaydı, aynı
görseydi gözleri, kalpleri aynı acıyı- güzelliği hissetseydi dünyaya türlü türlü güzellikler
getiren insanlar ve biçim biçim çirkinlikler getiren insanlar olmazdı.....her bakıştan insanın
dikkatini çekiyorsa yazdıkların demek ki doğru yoldasın.....
(gerçi bunu söylemek bana düşmez o ayrı ..)
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?