Bir kitap okuyordum, okuduğum şeyler çok canımı sıktı, bu siteye bir gireyim dedim. Girer girmez sizin konunuza rastladım ve diğer yorumları okumadan, çok hızlıca ve uzunca bu cevabımı yazacağım.
Biz iki kardeşiz. Araları hiç iyi olmayan ebeveynler ile büyüdük. Hem annem, hem babam çok çabuk parlayıp sinirlenen, sağları solları belli olmayan insanlardı. Aile birliği içerisinde çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızda sürekli bir huzursuzluk vardı. Bize yetişkinlik hayatımızda neler oldu biliyor musunuz? İkimiz de birer “anten” olduk, bir ortama girdiğimizde hızlıca “gerginlik var mı?” diye kontrol eden antenler. En ufak gerginliği, bizimle uzaktan yakından bir alakası olmasa bile, saçma sapan hareketlerle dağıtmaya çalışan soytarılar olduk. İngilizce “class clown”, Türkçe “sınıf soytarıları”na bakarsanız, bu çocukların genellikle böyle gergin ve öngörülemez ailelerden geldiklerini görürsünüz. İkimiz de ilişkilerde dikiş tutturamadık. “Anten” olduğumuz için, en ufak durgunluğunda bile partnerlerimizi “iyi misin, bana mı kızdın, hatalı bir şey mi yaptım, beni hala seviyor musun, terk mi edeceksin yoksa” diye diye darladık. Zaten mutlu ilişkilere inanmadığımız için de eninde sonunda hepsi bitmek durumunda kaldı. Neşeli geçen her günün, gidilen her tatilin, her akraba ziyaretinin, arkadaşta kalınan gecelerin, her pikniğin sonunun kavga ve gerginlikle biteceğine emin olduğumuzdan, hayatımız boyunda hiçbir şeyden zevk alamadık. Ben yıllarca gördüğüm terapi sonrasında anladım ki, bütün sorunlarımın sebebi kavgalı bir evde büyümemdi. Gerçekten mutlu olmam 30’larımın başına denk geliyor. Muzsuz ebeveynlerim, benim hayatımın 30 yılını çaldı! Şimdi onlar da iyi, biz de iyiyiz, ama bu mutsuzluk içinde geçen 30 senemi telafi etmeye yetmiyor. Bizim ailemizde öyle kafa-göz yarma olmazdı, sadece karşılıklı cırmaklama falan olurdu en fazla. Siz bu şiddet ortamında kalarak, 3 çocuğunuzun yetişkinlik hayatlarında mutlu olma hakkını elinden alıyorsunuz. Lütfen “çocukların yanında kavga etmeyiz, çocuklara bağırmaz, çocuklara vurmaz” demeyin, çocuklar siniri ve gerginliği hisseder. Çocuklar mutsuz olur. Çocuklar mutsuzluğu kanıksar.
Geçtiğimiz aylarda resmi olarak yetişkin tip DEB yani dikkat eksikliği teşhisi aldım, kardeşimi de yönlendirdim, ona da DEB tanısı kondu. Akademik başarımız son yıllarda giderek düşüyordu. Hekimim ilaçla beraber bir kitap da tavsiye etti, Gabor Maté’den “Dağınık Zihinler”. Canımı sıkan kitap da buydu zaten. Kitabın 88. sayfasında Maté "annenin ilk aylarda yaşadığı depresyon bebeğin dikkat le ilgili kapasitesinin gelişimini sağlayan ve düzenleyen, doğal yollarla oluşması gereken sosyal süreçleri aksatabilir" diyor. Bunu okuduğum an kitabı kapatıp kaldırdım, bu cümleyi sindirmem birkaç saatimi aldı. Dikkat eksikliği bozukluğumuzun sebepleri arasında annemin mutsuzluğunun olma ihtimali bende şok etkisi yarattı. 30 yıl mutluluklarımı çaldıkları gibi, akademik başarımı da çalmış olabilecekleri düşüncesi beni duygusal bir sarsıntıya itti. Galiba kitabı bitirdiğimde tekrar terapiye başlamam gerekecek. İçinde bulunduğunuz ortamın, çocuklarınızın sadece yetişkinlik hayatlarındaki mutluluklarını değil, başarılarını da negatif yönde etkileme ihtimali var. Bu ihtimal %0.1 bile olsa, bu ortamda kalarak onlara daha fazla haksızlık etmiş olmayacak mısınız?