Bi vakıfta çalışan birinin yüzünden vakfı tamamen kapatmak, tacizci bi öğretmen yüzünden bütün okulları kapatmaya benziyor bence. Tabiki de adam en ağır şekilde cezalandırılmalı. Benim de çocuklarım var ben de onlar için endişeleniyorum ama yine de vakfın kapatılmasının abartılı olduğunu düşünüyorum.
Ben size katılamıyorum...Tecavüzcü öğetmen olursa tüm okullar mı kapatılsın demişsiniz ya, kıyasta mantık hatası var aslında. Türkiyedeki tüm vakıflar ve vakıf okulları ve tüm benzer kurumlar kapatılsın denmiyor, bünyesinde tevacüz olan bu vakıf kapatılsın deniyor. Bir kurum bünyesinde onca çocuk tecavüze uğruyorsa o kurum elbette sorumludur, gerekirse de kapatılmalıdır. Tüm vakıflar değil, o vakıf. Bir yetiştirme yurdu gibi bir devlet kurumu olsaydı tabi ki kurum kapatılmazdı, kimse bunu talep edemezdi, ama toptan üst kadronun da değiştirilmesi beklenirdi, göz yuman ya da "ruhu duymayan" tüm yöneticilerin de sorumlu tutulması gerekirdi. Onların işi ne? Tek bir işleri var o çocukların güvenliğini sağlamak! Bu kadar! Gerisi boş. Ne yazık ki böyle devlet kurumlarında da korkunç olaylar oldu, yine aynı şeyler konuşuldu, ama nafile... Ne yazık ki zaten genel olarak bir yaptırım eksikliği var ülkede. Bir de işin içine dindi, dini eğitimdi girince iyice dokunulmaz oluyorlar. Üstüne bu ülkede yetki sahibi olan kimse yetki alanında olan bitenden utanmıyor, ar duymuyor. Hesap soran toplum da yok. Korku içinde nerede hangi korkunç olay patlayacak diye bekliyoruz. Toplumsal vicdanımız gerçekten yara almış durumda. Yanlış anlamayın, bunları size değil, genel olarak söylüyorum. Yine de neticede "tecavüz var ama şu kurum bu kurum..." cümlelerini kurabilir hale geldik toplumca..
Bugün başka bir ülkede böyle bir olay olsa, Batıda, bir kilise okulunda mesela, o halk ayağa kalkar, o kurumun yetkililerini sıkıştırır, hükümeti sıkıştırır, sokaklara dökülür, Papayı bile koltuğunda huzursuzlandıracak kadar büyür olay, geniş soruşturmalar başlatılır, meslekten atılmalar olur, kurumlar kapanır ve hatta en yüksek dini mercilerden de devletin en yüksek mercilerinden de açıklamalar gelir gereğinin yapıldığına dair, yapılır da gereği, halkın gözü önünde. Bugün diyorum, yüz yıl önce olmazdı belki ama bugün olur. Ortaçağda olmazdı ama bugün olur. Bu süreçleri atlatıp sosyal hukuk devleti olmayı başarmış ülkelerde bugün böyle olur. Tamam herkesin dini kendine kutsal, ama din diyen herkes mi kutsal? Dilinde din olan her adam, her kurum dokunulmaz mı?
Alem evi kurulmuş küçücük canlarla, çocuklarla, ötesi var mı !!! Düşünemiyorum bile.. Kaç defa yaşanmış, kaç çocuk yaşamış bu iğrençliği... Evet başka çocuklara da yapıldı bunlar ne yazık ki, dünyanın her yerinde yapılıyor belki ama bizde hep bir hasıraltı etme çabası... Oysa hukukta asıl önemli olan, asıl caydırıcılık sağlayan cezanın büyüklüğü değil kesinliğidir. İşte bu cezanın mutlaklığı ilkesinden artık söz edemiyoruz. Birileri ne de olsa ucu bana dokunmaz diyor, yetkili olsa bile, rezalet çıkmasın diyip ört pas ediyor. Bu olayda da kimse çıkıp da utancımızdan söyleyecek sözümüz yok, demedi. Hala şüpheli ifadelerle, şartlı koşullu açıklamalar yapılıyor. Ama kurunun yanında gerekirse yaş da yanıversin, gereği yapılsın da biraz yatışalım artık. İster kapatılsın, ister doğru dürüst soruşturmadan geçirilsin, didik didik edilsin (başka sebeplerle başka kurumlara yapılabildiği gibi), ister faaliyetlere ara verdirilsin, halkın vicdanındaki şüpheler giderilene kadar bir şeyler yapılsın. Bir kere kalktı o vicdanımız ayağa, hepsi hapse atılsın demiyoruz, ama kim neden haberdar, kim değil, ne kadara göz yumulmuş, ne kadarı ört pas ne kadarı kulak arkası edilmiş, neden savcı kararından önce internet gazetelerinden haber hukuk adamlarınca kaldırılmış, kim neden korunmaya çalışmış, daha ayyuka çıkmayan ne var, kim görevini yerine getirmiş, kim getirmemiş... Bunlar bir ayıklansız en başta. Bu su bulandı bir kere işte...